-Yanındayken çok huzurluyum. Biliyor musun seni günden güne katlanarak sevmeye başladım.

– Nasıl yani, daha önceleri daha az mı seviyordun?

– Hayır canım, yine nereden çıkardın allahaşkına. İlk başta fiziksel olarak sana delice çekilmiştim ama seni yani beynini, kimyanı, tenini tanıdıkça sana aşık oldum.

-Bu durum umarım sırf bana has, bana özel bir hissetme metodudur.

-Of sen de yine tek, yine özel, yine beni poh pohla durumundasın. Canım benim bu metod değil ki, ama sen buna illa da metod diyorsan orası ayrı, o zaman senin algılayış kapasitenle baktığım zaman bu metod denen olay senin kimyanla bulduğum bir formül ve başkasına asla karıştıramayacağım hassaslıkta.

-İşte şimdi oldu… Ben senin gibi ifade edemesem de, düz olarak söylemek istiyorum, sadece ve sadece seni seviyorum.(Derken Okan kız arkadaşının dudaklarına ateşli bir öpücük kondurur.)

 

-Bana dokunmana dayanamıyorum, sana daha çok sarılmak istiyorum sımsıkı. Bir de şu kıskançlık krizlerin olmasa… Ah eve gidelim lütfen sabaha kadar senin göğsünde uyumak istiyorum.

-Sana mı bana mı gidiyoruz?

-Sana gitmek istiyorum, çünkü bir tek senin evinde sana ait bir koku var, o kokuyu üzerime sürmek istiyorum.

-O sana ait güzelim.

Sibel ve Okan çevredekilerin gıpta eden bakışlarıyla Starbucks Cafe’den sarmaş dolaş çıkarlar. Yolda yürürlerken Sibel eski erkek arkadaşıyla karşılaşır, konuşmadan yanlarından geçerler. Üç yıl birlikte olduğu Erkin onlara neredeyse selam vermek üzereyken Sibel’in başını çevirmesiyle Okan olayın farkına varır. Arabalarına binerler.

-O değil mi o?

-Ne diyorsun canım ya?

-O Erkin denen piç değil mi? Onun ağzını burnunu dağıtmak istiyorum.

-Ya boşver canım ya.

-Nasıl bakıştı o öyle Sibel, ben yanında olmasam allah bilir o puştla konuşacaktın. O pezevenk de seninle resmen konuşmak ister gibiydi. Ya bu ne cüret kızım, sen napıyorsun allah aşkına sen bu çocukla kavga ederek, onun ağzına sıçarak ayrılmadın mı?

-Ayrıldım. Okan allah aşkına ne demek istiyorsun?

-Bana bak, benimle buluşmadığın zamanlarda bu heriflede mi görüşüyorsun sen?

-Sen deli misin ya? Çıldırtma beni, evet haklısın ben seni sevdiğimi söylerken hala Erkin’in etkisindeyim sen ne dediğinin farkındamısın Okan? Kırıyorsun beni.

-Ee herif sana niye öyle konuşacak gibi baktı, hem  de yanında ben olmama rağmen.

-Ya canım nereden bilebilirim? Hem Erkin öyle çok kindar bir çocuk değildir ki. Belkide unutmuştur her şeyi, sadece medenice sana bana selam vermek istemiştir.

-Ya demek ki kindar değil ha? Güzel sen bana  kincisin, medeni degilsin kaba mısın demek istiyorsun, çıkar lütfen ağzındakini.

-Okan iyi misin sen, inanamıyorum allahım, ben seni yargılamıyorum ki?

-Yargılıyorsun demedim ki? Düpedüz karşılaştırıyorsun.

-Karşılaştırmak mı, yok daha neler… Okan kıskanç,  bana güvensiz hallerin beni deli edecek. Nedir bu sinirin allahaşkına, dün gece dolapta bulduğun geçen yazki tatil resimleri mi?

-Evet oraya da geleceğim, sağol hatırlattığın için. Unutmuş değilim.

-Aman unutma, zaten unutsan şaşardım.

-Bir kere Erkin’le çektirdiğin resimlerin hala dolabında ne işi var?

-Haklısın canım, inan bana onları kaldırmayı unutmuşum.

-Demek ki kaldırmayı unuttun bak sen ya, benim göremeyeceğim bir yerlere kaldıracaksın ki Okan bey görmesin. Ben gidince de o resimlere bakıp hasret gidereceksin. Kızım sen beni ne zannediyorsun?

-Okan lanet olsun inanamıyorum. Sen neler söylüyorsun? Dur dur, arabayı durdur.

(Okan daha da hızlanır. Sibel bağırmaya başlar.)

-Durdur arabayı bana güvenmeyen bir adamla işim olmaz benim.

-Hayır durdurmuyorum. Beni gözgöre göre aldatıyorsun.

-Allahım off,  Okan lütfen durur musun, inmek istiyorum.

-Hayır inmeyeceksin. Hani beni  bütün gece sarmak istiyordun, ne oldu Erkin Beyi mi sarıp sarmalayacaksın?

-İnanamıyorum Okan sen cidden hastasın. Lütfen yavaş gider misin, korkuyorum lütfen. Ooo kaaa nnn dikkat et.

-Adrenalin salgılıyorum yavrum… Sen yanımdayken böyle bana hasta da dedin ya bravo sana, beni aldat eski sevgilinle, konuş, sonra da sen hastasın de, kızım ben senin gibi neler gördüm. Eda orospusu da Aylin’i de, Ebru’su da hepsi aynı şeyi yaptı. aynen senin gibi yaptılar beni aldattılar.

-İşte senin sorunun bu Okan. Lütfen inmek istiyorum.

-Hayır inmeyeceksin, seni bu gece delice öpmek istiyorum. Affet beni o herifi görünce çıldırdım onunla sarıldığın hatta onun yatağında uyuduğun aklıma geldi.

-Okan niye bana acı veriyorsun. Off ya ve lanet olsun sana karşı gelemiyorum. Arızalı aşkları seviyorum seni sevdiğim gibi kimseyi sevmedim anlamıyorsun. Evet seninle tanıştığımda rahibe değildim, birçok sevgilim oldu ama Okan sen de rahip değildin lütfen. Sanırım biz bundan böyle sadece evde oturacağız, dışarıda biriyle karşılaşmayacağız.

-Bilemiyorum canım, eve gidelim de bir tane prozac alayım.

-Ben de ben de almalıyım.

Birden bire sessizleşirler, evlerine varırlar. Bir tane prozac alıp üzerine çabuk kana karışsın diye kırmızı şarap içerler ve sabaha kadar birbirlerine dokunma seansına başlarlar. Bir yandan vücutlarını delice hareket ettiren underground bir müzik onlara eşlik etmektedir. Öyle bir aşk öyle bir tutku vardır ki aralarında, elerini öperken, ayakları aynı anda sevişir, göbek dekliklerini öperken kasıkları birbirleriyle sevişir, bu sırada tenleri kendi kokularından terlerinden oluşmuş bir aroma şurup gibidir. Klimanın etkisiyle bu şurup frozen tadında soğuktur. Sibel çantasından çilek reçelini çıkartıp önce sevgilisinin sonra kendi vücuduna döker. Üzerine biraz zeytinyağı çok çok az kekik, tarçın, hindistan cevizi derken biraz da bal döker. Ve aralarında ki dokunma ağızlarının yardımıyla özel bir seansa dönüşür. İki beden tutkunun uç boyutlarında sevişirlerken orgazm olurlar. Artık aşk yemeklerine, içeceklerine boşalmanın vermiş olduğu özel bir sıvıda sos olarak eşlik etmiştir. Bu karışımla Okan bir prozac bir prozac derken performansın doruklarındadır. Sibel, Okan durma durma diye bağırırken; Okan gözlerindeki delice bakışla yani aşkın öldürücü 3 numaralı bakışıyla sevgilisinin kulaklarını boynunu öperken bütün gücüyle Sibel’in boynunu sıkar, sıkar; o sırada kafasında sadece o anı durdurmak vardır sadece durdurmak. Sibel’in gözleri çoktan kapanmıştır. Okan hala olayın boyutunu anlayamamıştır. Sibel’i öpmeye devam eder, bir süre sonra anlar ki Sibel artık orada değildir, sadece bedeni vardır, ruhu firar edeli yaklaşık 2 saat olmuştur ve Okan Sibel’in cansız vücudunu iki saattir öpmeye devam etmektedir. Tesadüf yoktur, fondaki müzik çoktan değişmiştir.

Şiddetli undergronud kendini hüzünlü bir kadın sesi Sezen Aksu’ya bırakmıştır; (gel bana kalbini göster, sen değilsin bu sudaki aksin, hadi gel kader değil. hepimize öğretilmiş öfkeler, ne olur teslim olma bu kızgın bu kalp kıran eller bir zaman bebektiler, hadi gel aslını göster, suretin çok zalim, çok mu üzdüler seni. sahiplenme senin değil bu dikenler, sözlerin hançer yareler açar yareler gülüm, sür namlusuna sür beni, aşktan olsun ölümüm. Aşkları da vururlar. şarkıya şiir olur, adanır sonsuz anısına kanayan sevdanın.) Okan bir süre daha sevgilisini öperek şarkıyı dinler, sonra cinnet geçiren bakışlarla şarkıya bağırarak eşlik eder. “Sür beni, aşktan olsun ölümüm” der ve elleriyle kendi boğazını sıkar, bu sırada hisettiği kendisi değil de sanki Sibel in onu aşkla boğazladığıdır. Şarkı kanayan sevda sesiyle devam eder; sür beni aşktan olsun ölümüm

Cüneyt Duru