Yazıyı bu başlıkla betimlememin inanınki parayla pulla hiç alâkası yok. Bir müddettir yaşadığımız hastalık sürecinde; uzak yakın akrabalardan, arkadaşlardan, dostlardan gördüğümüz yakın ilgi, destek ve sevgi seli nedeniyle annemin “Kızım sen hayatta çok büyük paralar ve mevkiler kazanmadın ama çok hatır ve dost kazanmışsın” tespitindeki gibi benim için hayatta mühim olan manevi kazanımlar.

23.sayımızda yayınlanan ‘Gezilerden İnsan Manzaraları’ yazımda tur liderliğine başladıktan sonra yurtdışına götürdüğüm guruplarda tanıdığım genelde bende nahoş biçimde iz bırakmış insanlara değindim. Sevgili editörüm Hasan ‘Sonsuz’ Çeliktaş’tan; “İnsan bu yazıyı okuyunca senle seyahat etmekten korkar. Bari gelecek sefere olumlu anılarını da yaz” şeklinde bir yorum geldi. Her ne kadar yazının sonunda genelde gezilere katılanların gayet cici, donanımlı ve kültürlü insanlar olduğunu belirttiysem de; editörüm yazıya ağırlıklı olarak eleştirel bir hava hakim olmasından dolayı haklıydı…

Herkes için durum böyle mi bilemeyeceğim ama, benim hatalardan azami derecede ders almak ve olumsuz deneyimleri unutup da tekrar tekrar yaşamamak adına aşırı titizlenmemin, zihnime nakşetmemin de o yazıya kaynak teşkil etmesinde rolü çok sanırım…

Arkadaş ahbap portföyü çok kabarık biri olarak, genelde yeni kişilere hayatımın kapılarını açmakta hayli seçici davransam da; bazen eski olanların çoktan dolmuş defterini bardağı taşıran son damlayla bir anda dürmek zorunda kalıyorum. Buna mukabil bazen, yeni ama iç sesimin bana olumlu şeyler söylediği kişilere temiz sayfalar açıp kendime ve karşımdaki kişiye bir şans vermeyi tercih ediyorum.

Eskiler “Bir insanı gerçekten tanımak istersen ya yemeğe çık ya seyahate” demişler. Bu çok doğru bir tespit. Karşınızdaki kişi; huylu mu huysuz mu, uyumlu mu uyumsuz mu, cimri mi cömert mi, düzenli mi dağınık mı, sosyal mi asosyal mi?.. gezilerde gayet güzel anlama fırsatını yakalamak mümkün. Söz konusu kişi şayet çok sinsi ve içten pazarlıklı biri değilse tabii…

Neyse daha fazla uzatmadan bu defa seyahatlerde tanıdığım ve hala irtibat halinde olduğum kişileri paylaşmak istiyorum.

Kıbrıslı Baha Ailesi; üç sene evvelki bir Tunus turu gurubunda vardı. Anne, üç yetişkin evlada rağmen adeta genç kız gibi, baba Kıbrıs’taki bir üniversitede profesör idi. -Bu arada sevdiği adamdan çocuk doğuran kadının yıpranmak bir yana annelikle daha da gençleşip güzelleştiğine bayan Baha’nın tipik bir örnek olduğuna değinmeden geçemeyeceğim.- Yetişkin konumdaki çocukları; biri kız diğeri erkek ikiz ve diğer oğulları Mehmet olmak üzere üç tane idi. Gezi boyunca etrafa neşe, espri ve mutluluk saçan bu güzel aile o senenin yılbaşında bir sürpriz yapıp İstanbul’a geldiler. Bize çok yakın olan Swissotel’de kaldılar ve beni arayıp çağırdılar. Bu beklenmedik ziyarete son derece memnun olup koşarak görmeye gittim. Yeni yılın ilk günlerinde bende evime davet edip Portekiz şarabı ve kendi ellerimle yaptığım tiramisudan ikram ettim.

 

Daha sonra üniversite üstü bir şeyler yapmak için Washington’a giden oğulları Mehmet ile internet ortamında ve MSN’de daima görüştük. Fulbright komisyonundan kazandığı tam bursla, School of International Service, American University, Washington DC’de Uluslararası Barış ve Uzlaşmazlıkların Çözümü konusunda yüksek lisans (masters) eğitimi aldı.

Washington DC’den önce, Up with People’ın WorldSmart programına tüm Kıbrıs’tan, Türk ve Rum tarafı dahil, ilk kez katılan kişi oldu. Yine, Up with People’a (www.upwithpeople.org) burslu katıldı. 19 hafta boyunca, dünyanın 18 şehrine, 7 ülkeye ve 3 kıtaya seyahat edip gönüllü yardım çalışmalarında bulundu. Yaşlılar, çevre, bedensel engelliler, yoksulluk, sokak çocukları, vb ilgili projelerde yer aldı. Daha 20’li yaşların başında bu kadar güzel işlerin içinde yeralan ve hayatında harika pencereler açan Mehmet internetten düzenli gönderdiği iletilerle bütün bu aktivitelerden adım adım beni haberdar etti.

Hatta nazik ve duyarlı bu genç insan; derKİ’nin 13.sayısı için hazırladığım ‘Tarih Yazmak İçin Başka Mürekkep Yok Mu?’ yazımın çevirisini derKİ’nin ikinci İngilizce sayısı için dostluk adına bilâücret yaptı.

Geçtiğimiz aylarda bir düğün için gittiğim Ankara’da, doktor olan erkek kardeşinin yanında kalmakta ve Ankara Roof adlı mekânda Lâtin Amerika ülkelerinden aldığı ilginç vurmalı çalgılarla müzik yapmakta olan Mehmet’i Ankara’da yaşayan dinleyicim Filiz ile dinlemeye gittik. Öyle keyifli bir ortam ve kaliteli bir canlı müzik vardı ki; sahneye çıkıp onların yaptığı enfes müziğe bende üç şarkıyla eşlik ettim.

Arkadaşlık ahbaplık etmek için kişilerin hüviyetlerindeki değil kafalarındaki yaşa itibar ettiğim ve de Mehmet’i tanıdığım için çok mutluyum.

On kez gittiğim Tunus turlarından birinde gurupta THY çalışanlarından dünya tatlısı Figen ve annesi de vardı. Hareket anı yaklaşıp pasaport kontrolden geçmek gerektiğinde çok ilginç bir şey oldu. Vize gerekmeyen bu seyahatte Figen’in annesinin pasaportunun müddetinin bittiği maalesef anlaşıldı. Nasıl olmuşsa olmuş ve kadıncağızın dikkatinden bu önemli husus kaçmıştı. Son anda yapacak hiçbir şey olmadığından ve hatta ücret iadesi de mümkün olamayacağından kadıncağız kızını uğurlayıp bizlere de iyi yolculuklar dileyip havaalanından kös kös eve geri gitti.

Başkası olsa ya kızına “Sende gitme!” der yada geziye katılanın morali bozulur gezi boyunca bunu dert ederdi. Bu yaşanan aksiliğe rağmen dünyanın en olumlu ve sevimli insanlarından biri olan Figen, seyahat süresince gayet mutedildi. Radyodan dinleyicimde çıkan Figen ile gezinin sonrasında da irtibatımız devam etti.

Gayet duyarlı merhametli yardımsever biri olduğundan, gönüllü olarak çalıştığım Fransız Fakirhanesi’nin kermeslerine yanına annesini de alarak defalarca geldi. Bende onu THY Genel Müdürlüğü’nde birkaç kez ziyarete gittim. İrtibatımız halen telefonla ve elektronik postalarla sıkı bir biçimde devam etmekte.

***

İlk Portekiz turumda gurupta olan dünya tatlısı Seta Hanım ve eşi Murat Bey’inde bende müstesna bir yeri vardır. Bu harika çift gezi boyunca güler yüzleri sevimli halleri ve o tatlı aksanlı konuşmaları ile guruba renk kattılar.

Sohbet esnasında Murat Bey’in Kapalıçarşı’daki en büyük ve meşhur kumaşçılardan biri olduğunu öğrendim. Hatta modacı Cemil İpekçi en baş müşterilerindenmiş ve Azra Akın’ın dünya güzeli ünvanı aldığı yarışmada üzerinde taşıdığı kostümün kumaşını da Murat Bey’den almış meğer…

Daha sonra İstanbul için bana pek uzakta olmayan evlerinde Seta Hanım’a hem birkaç kez kahve içmeye hem de yolum düştükçe Kapalıçarşı’ya Murat Bey’e uğradım. Geçen sene cemaatleri tarafından düzenlenen Lütfü Kırdar’da sunuculuğunu yaptığım geceye de geldiler.

Bir keresinde yanımda Avusturyalı misafirim Dr. Hella ile Kapalıçarşı’daki dükkanlarına gittiğimde Murat Bey’in ve kardeşinin gösterdikleri konukseverliği ve misafirime verdikleri hediyeleri unutmak mümkün değil.

***

Yine Portekiz turlarından birinde hayatım boyunca rastladığım en güzel fıkra anlatan kişilerden biri olan İzmirli Hayim Beyi ve zarif eşi Rene Hanımı tanıdım. Bazı kişiler güne asık suratla, nemrut bir biçimde başlar. Hani afyonu geç patlar denilen türde olurlar… Hayim Bey ve eşi tam tersi cıvıl cıvıllardı. Daha sabah kahvaltı salonundan başlamak üzere fıkralar espriler gırla gidiyor attığımız kahkahalardan ortalık yıkılıyordu. Hani o kadar gülene “Ne o, cennetten müjde mi geldi?!” diye sorarlar ya. Bizde aynen öyleydik. Bütün salon, sabah sabah bunlara ne oluyor dercesine bizden tarafa bakıyordu. Hayim Bey sayesinde bugüne kadar hiç duymadığım güzellikte başta Musevilerle alâkalı olanlar olmak üzere bir dolu yeni fıkrayı dağarcığıma ekledim.

Sahip olduğu şirket ile Türkiye’nin incir ihracatının yüzde altmışını gerçekleştiren Hayim Bey, meğer İzmir’de her sabah işe giderken radyodan beni dinliyormuş… Bu büyük süpriz oldu. Kendimle bu kadar cici insanlar tarafından dinlendiğim için gurur duydum. Yoğun işlerden ve seyahatlerden fırsat buldukça espri bombardımanını internet aracılığıyla da sürdürüyor Hayim Bey. Harikulade sunumlar, karikatürler ve fıkralar gönderiyor. Allah sağlıklarını ve neşelerini daim etsin…

 

derKİ’nin 5.sayısındaki Portekiz gezi yazıma konu olan bugüne kadar hiç denk gelmemiş şekilde sadece hanımlardan oluşan gurupta tanıdım İlnem Hanım’ı. Bir rehber için tam manasıyla dostlar başına dedirtecek bir guruptu bu turdakiler. Hepsi birbirinden cici bu hanımların dokuzu, Alanya’nın ileri gelen ailelerine mensup genelde anneler ve kızları şeklinde ve birbirine akraba; diğer üçü ise İlnem Hanım, yengesi ve görümcesi idi.

Çok keyifli ve uyumlu geçen tur esnasında yapılan sohbetlerde İlnem Hanım ile Teşvikiye’de aynı sokakta 150 metre gibi bir mesafede oturduğumuz anlaşıldı. İstanbul gibi ucu bucağı kaçmış bir şehirde yaşayıp bugüne kadarki bir dolu turda ilk defa böyle bir durumla karşılaşmış olmak beni hayli şaşırttı. Ama sonradan aslında hayatta hiçbir şey tesadüf değil dedirtecek bir şey yaşandı aramızda…

Tur dönüşü bankada rastlaştık ve kendisini kahve içmeye evime davet ettim. Kabul etti. Birkaç gün sonra ziyarete geldiğinde sohbet esnasında; “Benim babam askeri doktordu ve sağlığında yirmi yıl kadar uğraşarak ondört ayrı Kur’ân meâli üzerinden kendi bir tefsir çalışması yaptı. Maalesef hayata geçiremeden vefat etti. O çalışma bir kenarda öylece duruyor, çok üzülüyorum” dedi. Ben cevaben “Profesör Orhan Kural’ın on tane kadar kitabının düzeltmenliğini yaptım. İsterseniz size yardım ederim” dedim. Bunun üzerine kadıncağızın sevinçten gözleri parladı.

Gerçekten benim gibi boş durmaktan nefret eden biri için bu bulunmaz bir fırsattı. Hem ölmüş bir insanın arzusu yerine gelmiş ve de kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm yazılmış olacaktı.

O günden sonra kolları sıvadık ve benim evdeki bilgisayarın başında çalışmalara başladık. Zamanında bankada 7 sene bilgi işlem bölümünde çalışmış olmanın da etkisiyle klâvyede hızlı olan bendeniz ile çalışmayı sürdürdüğü esnada sık sık babasının başında dikilip neler yaptığına iyice tanık olması dolayısıyla yazılanları deşifre etmekte mahir İlnem ile mükemmel bir ikili oluşturduk. Evlerin yakın olmasının da avantajıyla bazen sabahlara kadar çalışmaları sürdürdük.

İlnem’in dinleyicim çıkan kızı Duygu’da annesinin Matmazel Brigitte’le tura gittiğine vede birlikte Kuran yazdığına ilk zamanlar inanmakta zorlandı…

Merhum doktor Şefik Tutkavul’un çok seneler evvel Milliyet Gazetesi’nin fasiküller halinde verdiği saman kağıdına basılı Kur’ân üzerinden 20 yıl emek vererek ve 14 ayrı meâl ile karşılaştırmalı olarak yaptığı çalışma; uzun yıllar içinde kağıtlar gevreyip dağılma aşamasına geldiğinden un ufak olmak üzereyken kurtulmuş oldu. Her çalışma sonrası bilgisayarın bulunduğu odadan kağıt kırıntılarını toplarken; “Bunda da bir hayır var. Allah bu eserin bir köşede öylece kalmasına, yok olup gitmesine razı gelmedi. İlnem Hanım ile benim yollarımızı bir şekilde kesiştirip bu işi gerçekleştirtiyor” diye düşündüm hep.

Bu arada 2005 Eylül ayında aramıza annemi de alarak ve her şeyi kendimiz organize ederek; İlnem, İtalya’da yaşayan tıp profesörü görümcesi Emine ve yengesi Aysel ile hep beraber Padova’dan Palermo’ya oniki gün süren harika bir seyahat yaptık. Emine’nin kuzey İtalya’daki dostları nedense Sicilya’yı çok tehlikeli bulduklarından!.. Bizim beş kadın hangi cesaretle oralara gittiğimize akıl sır erdiremediler. Hatta sık sık cepten arayıp başımıza bir şey gelip gelmediğini anlamak için hal hatır sordular…

Araya giren -ikimiz tarafından kaynaklı- çeşitli mâniler ve bilhassa annemle 2006 Mart ayından beri yaşadığımız ciddi rahatsızlık ve tedavi süreci sebebiyle çok sekteye uğrayan bu çalışmayı 2,5 yıllık uğraş sonucu nihayet 2007 Ramazan ayı öncesinde hayata geçirmek nasip oldu. Hatta bu sene Ramazan’ın ilk günlerinde, bu müstesna çalışmayı kutlama amaçlı; ailesini beni ve harika bir kapak tasarımı yapan akademi mezunu Musevi arkadaşını da davet ettiği güzel bir iftar verdi sevgili İlnem…

Eline alıpta inceleyen herkesin takdirlerini esirgemediği bu güzel eserin hayata geçirilmesine vesile olmak ve 15 senedir oturduğum sokaktaki komşumun varlığından bu tur sayesinde haberdar olmaktan dolayı son derece mutlu ve gururluyum.


Çalıştığım birkaç seyahat firmasından bir olan Pronto Tour’un prensibi; rehbere tur öncesi bütün gurubu tek tek arattırarak havaalanı buluşmasını hatırlattırmak ve bir ön görüşme tanışma yaptırtmaktır. Dini bayramlardan birine denk gelen Portekiz turuna katılan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Mine Hanım meğer başka firmadan rezervasyon yaptırarak turu almış. Ben kendimi ve firma adını tanıtınca birden sinirlendi ve “Sizde kimsiniz, nerden çıktınız?” gibi olumsuz bir tepki verdi.

Kendisine peşin hüküm vermemesini ve gerek Portekiz’den gerekse benden memnun kalacağına dair teminat verdim.

Seyahat günü karşılama deskindeki tanışma faslından sonra uçakta da tesadüf arkalı önlü koltuklara düştük. Orada neler yapılacak hangi çevre gezileri olacak falan diye sohbet ederken buzlar tamimiyle eridi. Tur boyunca yapılan aktivitelere iştirak etti ve geziden memnun kaldı. Bilâhare İlnem Hanım’ın Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan oğlu ve geliniyle iyi arkadaş çıktı. Dünya nede olsa küçüktü…

Mine Hanım’lada yazışmalar, paylaşımlar devam etmekte…

 

derKİ’deki ‘Batakçı Patronlar ve Yöneticiler Dönemi’ makalemi yazmama neden olan, Asya Tur’un hileli iflâsı nedeniyle çok mağdur olduğum, dolandırıldığım tur dönüşü Alitalia’nın Milano-İstanbul seferinde yan yana düştük Demet ile. Üçlü oturma yerinde sağımda Demet, solumda bir Japon hanım vardı.

Prensip olarak yolculuklarda yanımdakilere mutlaka ‘İyi seyahatler’ dilerim. Demet’le sohbete böyle başladık. Kendisine çok zor koşullarda dokuz günlük bir turu tamamlayıp gurupla neler yaşadığımıza değindim.

Benden yaşça hayli genç olan Demet; aslen Gaziantepli olduğunu Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitimini müteakip Amerika’da master yaptığını ve girdiği İsveç firmasındaki işi nedeniyle sık sık seyahat ettiğini söyledi. Çalıştığı şirketin Milano’daki iş toplantısından dönmekteydi.

Sohbet esnasında üyesi olduğum Gezginler Kulübü’nden de söz ettim. Çok ilgisini çekti.

O gece Atatürk Havalimanı’na indiğimizde Demet “Beni kuzenim almaya gelecek biz sizi evinize bırakalım” dedi. Zahmet olmasın diye başta nazlansam da sevinerek kabul ettim önerisini.

Karşılamaya gelen kuzeni Bahattin; adeta ruhunun güzelliği yüzüne vurmuş pırıl pırıl bir gençti. Beni eve bırakana kadarki kısa süreçte Demet’e dönüp “Şiyma Hanım’ın sohbetine doyulmuyor. Yakın bir zamanda bir araya gelip doya doya görüşelim” dedi.

Bazen söylenenler lafta kalır ama gerek Demet gerekse Bahattin sözünün eri çıktı. Demet ilk fırsatta Gezginler Kulübü’nün Armada Otel’indeki aylık toplantılarına gelip üye oldu. Sonra beni davet ettikleri bir kahvaltıda sohbeti koyulttuk ve davetler davetleri izledi… Artık belirli bir müddet görmezsek görüşmezsek resmen özlüyoruz birbirimizi.

Bu arada İngiltere’de tahsil yapmış ve hayli seyahat etmiş olan Bahattin bize imrenip her fırsatta “Allah Allah bende o kadar uçak yolculuğu yapıyorum. Neden sizin gibi birilerine denk gelmiyorum” diye takıldı.

Annemin hastalığını sık sık arayıp sorarak takip eden bu tatlı kuzenleri zaman içinde ‘Antep fıstıkları’ diye çağırmaya başladım. Ve onlar sayesinde enfes yemekleri ve fıstığından dolayı damak zevkime feci derecede hitap eden Gaziantep’e merakım kat kat arttı. Gerçi Demet, şirketin önerisini kabul edip bu Ramazan’da üç seneliğine İsveç’e gitti ama izinlerde Türkiye’ye geldikçe ailesine mutlaka gideceğinden niyetim bir seferinde peşine takılmak.

Gitmeden evvel evini kapattığından bir müddet ablasında kaldı. Bu Ramazan çağırdıkları iftar davetinde ablası eniştesi ve yeğenlerinin yanı sıra anne ve babasını da tanıma imkânım oldu. Hepsi birbirinden cici ve harika insanlar.

O feci turun sonrasında dünya tatlısı Demet’i ve Bahattin’i tanımış olmak; kanımca bana Tanrı’nın sunduğu harika bir teselli armağanıdır..

Uçakta tanıştığım bir başka müstesna kişide; Portekiz dönüşü Lufthansa’nın Frankfurt-İstanbul uçuşunda yanımdaki koltukta oturan Sulhakan Hanım.

Yolculuğun başında birbirimize iyi dileklerimizi ilettik ve ilk saatimizi o elindeki Almanca gazeteyi bende kitabı hatmetmekle geçirdik. Ne vakit yemek servis oldu “Afiyet olsun” la başlayan diyalog sohbete dönüştü.

Yirmidokuz yıldır Almanya’da ikâmet eden Sulhakan Hanım’ın okumaya meraklı biri olduğunu anladığımdan hemen derKİ’den bahsettim. Açıkcası Sulhakan Hanım’ın ne beni bilahare arayacağı nede derKİ okuyucusu olacağını asla tahmin edemezdim.

Şimdilerde sıkı bir derKİ okuru olan Sulhakan Hanım okuma fırsatı bulduğu yazılardan yorumunu da esirgemiyor. Türkiye’ye geldikçe buluşup görüşüyoruz. Ayrıca zaman zaman ta Almanya’dan telefon açıp annemin sağlığını ve hatırımızı soruyor, doğumgünü kutluyor. İnternet aracılığıyla ara sıra msn’de de sohbet ediyoruz.

O çağdaş, laik, Atatürkçü aydın bir Türk kadını. İçinden çıktığı toplumu ve kültürü yadsımadan Avrupa’nın da güzelliklerini alarak kendini donatmış. Kendisiyle tanıştığıma çok mutluyum.

Bu ülkede yaşayan ve genç yaşta emekli olan insanlara reva görülen emeklilik dönemi komik aylığına ek gelir amacıyla ara sıra gittiğim turlardan en büyük kazanç; bence parasal açıdan ziyade bu gezilere varlıklarıyla renk katan cici insanları tanımış olmamdır.

Başımıza ne geleceğini bilhassa seyahatlerde önceden kestirmek pek mümkün değil. Genelde hep hoşluklar umut ederek çıkarız yola… Çünkü her seyahat yeni bir ufuk, bir pencere açar hayatımızda. Keza tanıştığımız insanlarda olumlu/olumsuz daima birer tecrübedir bizlere. Hepsine huzurunuzda bana çok şeyler kattınız, iyi ki varsınız ve iyi ki yollarımız kesişti demek istiyorum.

Tüm gezginlere nice güzel coğrafyaları sağlıkla, mutlulukla ve huzurla keşfetmelerini diliyorum.

Şiyma Aksekili