Tarihi kimler yazar sizce? Kaybedenler mi yoksa kazananlar mi? Tarihi yazma veya şekillendirme gücü sadece “tarafsız” tarihçilerin elinde midir yoksa bu konuda biraz daha “şüpheci” veya “araştırmacı” davranmak gerekir mi?
Gelişen teknolojinin yardımıyla bundan yirmi sene öncesine kadar hayal edemeyeceğimiz olanaklara sahibiz. Evimizden çıkmadan “internet” yardımıyla istediğimiz konuda araştırmalar yapıp alternatif senaryoları öğrenebilme, inandığımız konuların doğruluk derecesini test edebilme, kısacası bize öğretilen tarihi tekrar gözden geçirebilme şansımız var.

Tarih konusunda bir parça araştırma yapmaya başlayınca bu alternatif senaryoların fazlalığı ve aslında ne kadar az şey bildiğimiz gerçeği karşısında afallıyoruz. Ancak yüzlerce veri arasından inanmayı seçtiğimiz senaryo hangisi olursa olsun değişmez bir gerçek vardır; o da “tarihin tekerrürden ibaret olduğudur”.

Dünyanın tekerrür eden tarihi (yazgısı) savaşlardan ibaret. Herhangi bir ansiklopedide savaş ve barış kelimelerine baktığınız zaman çarpıcı gerçeği görürsünüz. Örnek olarak Meydan Larousse’da barış kelimesi sayfanın sadece ¼’u kadar yer tutarken, savaş kelimesinin tanımına 4 sayfa resim 4 sayfa yazı olmak üzere toplamda 8 sayfa ayrılmıştır.

Peki bu bitmek bilmeyen savaşların sebepleri neler ve arkalarında kimler var? Savaşları çıkartanlar bazen Hitler veya Gavrilo Princip (Avusturya arşidükü Franz Ferdinand ve eşi’nı öldürerek 1. Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep olan Sırp asıllı kişi ) gibi “bilinçsiz milliyetçiler”, bazen de Amerika veya Avrupa ülkelerinden biri gibi gözükse de, benim inancım esas arka planda olanların, ne bir milliyetinin, ne bir inancının, ne de ait olduğu bir ülkesinin bulunduğu. Olayların geliştiği döneme ve gereken koşullara göre belli bir ırka – dine bürünüp belli ülkeleri kullanarak kendi çıkarları doğrultusunda çalışmaya devam ediyorlar. Kimileri bu gruba “İllüminati” diyor. (İllüminati ışığı taşıyan demek-böylece Hristiyan inancına göre Lucifer veya Satan’la ilişkisi belirtiliyor).13 aileden oluşan bu grup “Satanic bloodline” veya “Satan’s Elite” olarakta adlandırılıyor. Devletler ve ülkeler üstü çalışarak hükümetlerin işleyişini, tüm bilgi akışını, partilerin kontrolünü ve en önemlisi para kaynaklarını ellerinde tutuyorlar. Aralarında tanıdık isimlerde olan 13 aile şunlar: Astör, Bundy, Collins, Dupont, Freeman, Kennedy, Li, Onassis, Merovingian, Rockefeller, Rothschild, Russel ve Van Duyn aileleri.

Güçleri paradan kaynaklanıyor. Bütün uluslararası bankaların, petrol şirketlerinin, büyük endüstri ve ticaret firmalarının, medya kuruluşlarının (gazeteler, tv kuruluşları, sinema şirketleri ve plak şirketleri… dikkat!!! Zihin kontrolü!!!) ortakları durumundalar. Ayrıca IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’de İllüminati’nin uzantıları (IMF ve Dünya Bankası kanalıyla bugün 30 küsur ülkeyi kendilerine borçlu durumda bıraktılar, Türkiye’de dahil olmak üzere). Ülke başkanlarının ve hükümetlerin uyacakları kuralları belirleyip arka planda kalmayı başarıyorlar, ama esas karar verici mekanizma kendileri. Sahip oldukları güce dair en güzel örnek Amerikan Merkez Bankası sanırım (Federal Reserve Bank veya kısaca FED). FED aslında sanıldığının aksine “Federal” bir banka değil, tam aksine ortaklarının arasında Rothschild ve Rockefeller ailelerininde bulunduğu süper güçlü oniki uluslararası banka’ya ait!!! 1983 yılında Kongre Üyesi Norman D. Shumway’in konfirme ettiği üzere FED’in bütün stokları ticari bankalara ait ve Amerikan devleti bu stoklardan bir tanesine bile sahip değil. Şimdi siz FED’e hala devlet bankası gözüyle bakabilir mişiniz? FED’in sadece Amerikan ekonomisi değil dünya ekonomisi üzerindeki gücünü düşünürseniz sahip olunan güce ve bunu kaybetmemek için neler yapılabileceğine dair ufak ipuçları yakalayabilirsiniz.

Diğer büyük teorilerden bir tanesi ise Amerika’nın kuruluşu ile ilgili..Teoriye göre grup kendi amaçlarına uygun kullanacakları bir ülke yaratmak için bağımsız bir Amerika Birleşik Devletleri kurmak istedi. Buna bağlı olarak yaratılan “yalancı” ekonomik kriz sonuçu, İngiliz Hükümeti o zaman kendilerine bağlı olan Amerikan kolonilerinden yüksek vergiler toplamaya başladı. Görünürde İngiliz ve Amerikan kolonileri iki karşıt gruptu ancak işin perde arkasında koloniler aynı grup tarafından idare edilmekteydi. Sonuç olarak Amerika Birleşik Devletleri , İngiltere’ye karşı ayaklanan Mason locaları yardımıyla (Masonlarda İllüminati’ye aittir) bağımsızlık savaşını kazandı ve İngiltere’den ayrı (ancak İllüminati’den ayrı olmayan) bağımsız bir ülke durumuna geldi. Amerikan halkının hayalleri “özgürlük ve demokrası” söylemi altında “görünürde” resmileştirildi, ancak arka plandakiler Amerika Birleşik Devletleri’ni bugün bile kullanmaya devam ederek kendi idareleri altındaki tek dünya, tek düzen amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.

İllüminati ve 13 aileye dair internette sayısız kaynak var. Ayrıca bu konuda basılmış kitaplarında sayısı bir hayli fazla. Amacım örnekleri çoğaltarak sizi bu grubun varlığına inandırmak değil. Benimde şahsen bu konularla ilgilenmemi sağlayan eşim olmuştur, kendisine sık sık “şen aslında araştırmacı olmalıymışsın ” derim çünkü karşısındaki yüzlerce veri karşısında inanılmaz bir sabrı , dağılmaz bir dikkati ve olaylar arasındaki en ince bağlantıları anında keşfedebilen keskin bir zekası vardır (kocam olduğu için söylemiyorum) Bana ilk olarak bu grubun varlığından ve kuvvetlerinden bahsettiği zaman daha çok bir ajan filmi havasında dinlemiştim anlattıklarını, daha derinlemesine araştırmalar yapıp beni de bilgilendirdikçe kendimde olaylara daha araştırmacı bir mantıkla yaklaşmaya başladım. Zaten dediğim gibi bunu bir kere yapmaya başlarsanız kanınıza işliyor ve elde ettiğiniz bilgiler karşısında şaşırıp “ben bu ana kadar nasıl bu kadar kör olabilmişim” diyorsunuz. Hepsini bir tarafa bırakın sadece haberleri seyredip, şu an dünyada yaşadığımız olaylara biraz daha derinlemesine/sorgulayıcı bir gözle baktığınız zaman bile “birilerinin” bizleri nasıl yönlendirmeye çalıştığını ve nasıl kullanıldığımızı sezinlememenin imkanı yok diyorum.

Peki bu arka plandakiler senelerdir güçlerini nasıl muhafaza ediyorlar?.. İşte bu yazıyı yazmamdaki esas sebep bu, bütün bu konularla ilgilenmemdeki esas sebepte..Güçleri sadece ellerindeki paradan mı kaynaklanıyor? Şu an nüfusu 6 milyara yaklaşan dünya nasıl oluyor da bu kadarcık bir insan grubu tarafından yönetilebiliyor? Evet para kaynaklarını, ülke liderlerini, devlet adamlarını ve hatta dini liderleri ellerinde tutuyor oldukları bir gerçek ama olayı bu şekilde özetlemek kolay bir kaçışmış
gibi geliyor bana. Böylelikle sorumluluğu tamamen üzerimizden atıp sesimiz hiç çıkarmadan aynı düzen içerisi de yaşamaya devam ediyoruz.

Sanıyorum insanoğlu olarak en büyük zaaflarımızdan bir tanesi rahatımıza çok düşkün olmamız ve rahata kolay alışmamız ..Bunda yanlış olan bir şey yok tabii ki, hepimiz kendimizi rahat ettiren bir düzen kurup/bulup onun içinde yaşamayı tercih ederiz. Ancak elde edilen bazı rahatlıklar/kolaylıklar karşılığında neler kurban ediliyor ve bizi rahat ettiren bu düzen kimlerin düzenini bozuyor, kimleri ac, işsiz ve parasız bırakıyor hiç düşünüyor muyuz acaba? Yoksa rahatımız bozulmadığı sürece bunlara kayıtsız ve sessiz kalmayı tercih mi ediyoruz?

Esas sorun bugün perde arkasından bizi idare eden bir “13 aile” olması değil..Dünya varolduğu sürece bu aileler veya başkaları ve onların kullandığı insanlar olucaklar.. Sorun biziz, bizim zaaflarımız ve bizim kayıtsızlığımız.Bizim(insanoğlu olarak hepimizin) bilinçsizliğimiz sayesinde bu gruplar yüzyıllardır ayakta kalıp oyunlarını sürdürebiliyorlar. İllüminati hakkında bunca çok şey yazılıp çizilirken , haklarında bu kadar çok bilgi artık deşifre olurken buna nasıl izin veriyorlar sizce? Birincisi teknoloji çağında bilgilerin artık eskisi gibi saklanamayacağını biliyorlar, ikincisi ve daha önemlisiyse insan psikolojisini yakından takip ederek bizim zaaflarımıza güveniyorlar, rahata düşkünlüğümüze ve sessiz kalacağımıza eminler. Nasıl olsa bizim için çoğu şey artık bir Hollywood filminden ibaret değil mi? Bu gerçeği idrak etmedikçe İllüminati hakkında sayfalarca yazıp konuşabiliriz, ancak bu da kendi egomuzu tatmin edip kendimizi kandırmak dışında bir ise yaramıyor.

Belki de “tekamül” kelimesini kullanmayı sevdiğim tek konu bu.. Evrim, gelişme, olgunlaşma anlamına gelen tekamül egolarımıza süper hizmet ettiği için gereğinden fazla ve yanlış kullanılıyor maalesef. Ancak dünyanın şu anki durumuna bakıldığı zaman tek kurtuluş yolumuz olarak çıkıyor karşımıza. Dediğim gibi bugün İllüminati, yarın başka gruplar biz bilinçlenmediğimiz ve tekamül etmediğimiz sürece daima peşimizde olacaklar.

Berna Köker