Bundan 6 yıl kadar önce  Uluslararası Tüyap Kitap Fuarı’nda dolaşırken bir çift renkli gözle çakıştı gözlerim…

Kalakaldım..

Sonra, daha geniş açıdan baktım bu gözlerin sahibine…

Kadın bir sandalyede oturuyordu …

Yanında/yöresinde birileri vardı, birer karaltı gibiydiler…

Hafif şişmanlamıştı..

Sade bir giysi vardı üstünde…

Ancak bakımlıydı ve temizdi giysileri…

Kucağında küçük bir el çantası vardı…

Kesinlikle tanıyordum onu… 

Çünkü o kadar yerleşmişti ki fotoğrafları belleğime…

Yeniden baktım kısıp gözlerimi…

Birden arkadaki Nazım posteri ilişti gözüme…

Sanki şimdi ikisi aynı karenin içindeydiler…

Evet evet O’ydu… Vera’ydı bu gözlerin sahibi…

Hayır,  hayır yanılmıyordum…

Nazım’ın biricik sevgilisi Vera’ydı…

Kesinlikle emindim…

Bir süre öylece kaldım durduğum yerde …

İzlemeyi sürdürdüm Vera’yı…

Fotoğraflardaki o ince yüz ve beden, yılların yıpratıcı etkisinden kurtulamamıştı kuşkusuz…

Hüzünlü ancak gene de mutluydu bakışları…

Fark etti birden beni … Gülümsedi…

Gülümsedim ben de… Biraz da utandım doğrusu…

“Tuncer!” dedi bir ses… Yineledi ses “Gelsene…”

Başımı sese doğru çevirdim… Füsun Erbulak…

“Gelsene…” dedi yeniden Füsun…

Vera’nın yanında, ayaktaydı… Yürüdüm…

“Tanıyor musun?” diye sordu Füsun…

“Vera…” dedim…

 

Füsun gülümsedi ve  Fransızca bir şeyler söyledi Vera’ya…

“Tuncer Cücenoğlu… Bizim önemli bir oyun yazarımız..” diye tanıttı beni…

Vera baktı bir süre bana ve “Kadıncıklar” dedi.  “Tanıyorum Cücenoğlu’nu.. Bayan Feanova söz etmişti sizden…”

“Nazım Ağabeyin size neden aşık olduğunu şimdi daha iyi anladım…” dedim Vera’ya…

Gülümsedi mutlulukla Vera..

Vera’nın İstanbul’a , Tüyap Kitap Fuarı’na gelme nedeni ise Nazım’la, dolayısıyla ilişkileriyle ilgili olarak yazdığı “Mutlu Ol Nazım” adlı kitabın Türkiye’de yayımlanmasıydı..

Sevgili dostum Ataol Behramoğlu’nun Türkçe’ye çevirdiği kitabı hemen imzalattım Vera’ya…

                                     *            *            *

Hepinizin bildiği üzere Nazım Türkiye’yi terk edip de sınırlarımızın dışında yaşamak zorunda bırakıldıktan sonra, Moskova’ya yerleşti ve hep orada yaşadı…

“Neden Paris’te yada başka bir yerde değil de Moskova’da ?” diye soranlara hep şaşmışımdır…

Doğaldır ki Moskova’da yaşayacaktı… Çünkü o bir sosyalistti…

Kuşkusuz orda da eleştirmekten geri durmadı, kurulmaya çalışılan yeni düzeni…

Ve uygulamada onu  rahatsız eden yaklaşımları eleştirmekten bir an bile geri durmadan yaşadı oralarda da…

Çünkü o bir sanatçıydı, daha da ötesi gerçek bir sosyalistti…  

Bir dünya aydınıydı…  Adamdı yani…

Kitapları, bütün dünya dillerine çevriliyor, oyunları sosyalizmi inşa etmeye çalışan bütün ülkelerde sahneleniyor ve en önemlisi uygulamadaki aksaklıkları gösteren oyunları da özellikle bu ülkelerde daha bir öncelik kazanıyordu sahnelenme bağlamında…

Bugün Prag’da, Sofya’da, yarın Tokyo’da, Bükreş’te, Varşova’da, Bakü’de öbür gün  Paris’te, Havana’da, daha yaşanılır bir dünyaya ulaşılması için yapılmakta olan konferanslara, görüşmelere, kurultaylara, barış girişimlerine katkıda bulunmak için uçuyor uçuyordu Nazım…

Herhangi bir yerde görünmesi olay oluyordu…

O kadar ünlüydü ki…

Özellikle kadınlar hemen çevresini alıyor, onunla tanışabilmek, bir kitabını imzalatabilmek, hatta ona biraz dokunabilmek için yarışıyorlardı birbirleriyle adeta …

Türkiye’de ve Sovyetler Birliği’nde sayısı oldukça çok kadınla evlilikler, aşklar, birliktelikler yaşamış ve yaşıyordu…

Ancak Türkiye özlemi dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı…

Belki de yeni kadınlarla bu özlemi aşmaya çalışıyordu Nazım…

Bir gün, yazmaya karar verdiği bir senaryo için Moskova’daki Sinema Okulu’na gitti…

Ve orda gördü Vera’yı Nazım…

Gencecik bir öğrenciydi Vera… Ve Nazım’ın yapacağı araştırmada yardımcı olması için görevlendirilmişti…

Sanki şimşek çaktı birden, Nazım Vera’yı gördüğünde…

Yaş farkı falan, her şey bir yana bırakıldı…

Ve tutkulu, coşkulu bir aşk başlayıverdi…

Nazım her gittiği ülkeden kartlar atıyordu Vera’ya…

Aklı fikri Vera’sındaydı… Bu hep böyle sürdü…

Sonra?

1962 Yılında, Nazım ölene kadar, inişiyle/çıkışıyla yaşandı bu birliktelik…
 

                                        *            *             *

 

Sonra?

1990 Yılında Sovyetler Birliği dağıtıldı…

Vera on yıl sonra, 2000 yılında öldü Moskova’da…

İçimin cız ettiğini hissetmiştim haberi ilk duyduğumda…

Şimdi hiçbiri yok…

Dünya daha mı güzel oldu bu yıkım ve ölümlerden sonra?

Geçtiğimiz gün yeniden okudum “Mutlu Ol Nazım” ı…

Gene çok etkilendim  …

Siz de okuyun bu kitabı…

İnanıyorum ki  çok etkileneceksiniz bu anlamlı ve güzel birliktelikten…
 

                                         *              *             *
 

İyi ki yaşamışsın Nazım’la bu aşkı Vera…

Yaşamasaydın yazabilir miydin bu kitabı?…

Bana da, bu gecikmiş yazıyı yazmak düştü…

İkisi de ışıklar içinde yatsın…