Güneşin bulutlarla saklandığı, kasvetli havaları severim ben. Devamında yağmur gelirse hele, -ince ince veya deli gibi fark etmez- daha da muhteşem olur. En üretken olduğum zamanlar böyle havaların zamanlarıdır. Güneşi sevmediğimi çıkarmayın ama bu yazdıklarımdan. Bana doğrudan değme zamanı kısa olduğu sürece başımın üstünde yeri var. Bir gölgede, mümkünse bir ulu ağacın altında otururken meselâ, yaptığı oyunları izlemeye bayılırım. Denizin üstünde suyla oynaşmasını da saatlerce izleyebilirim. Doğuşu ve batışı hepiniz gibi beni de canımdan vurur. Ama yağmurun yeri başkadır. Karadeniz genlerim mi, sonbaharda doğmak mı, “hüzün insanı” olmak mı buna neden oluyor, bilmem:) Bugün boğaz kıyısında yaptığım yürüyüş esnasında gözümün içine, içine girdikçe güneş, bu geldi yine aklıma. Güneş gözlüğü denen şeyi de hiç sevmem ama taktım mecbur. Sonra eskiden yani güneş gözlüğü icat edilmemişken, “Benim durumumda olanlar ne yapardı yazık” diye geçti aklımdan. Derken “Peki gözlük ne zaman icat oldu acaba? Hadi güneş gözlüğü neyse de görme bozukluğu olanlar ne yaparmış ki?” diye dertlene, düşüne bitti yürüyüşüm. İşin peşini bırakmadım, bir araştırma yaptım, benim gibi merak edenler varsa merakları dinsin diye de bu yazıyı yazmaya başladım.

Şimdi efendim, pek tabii ki gözlük icat edilene ve yaygın kullanılmaya başlanana kadar da gözlerinde görme sorunu olan insanlar varmış. Bu insanlar ne yazık ki gözleri yakını, uzağı görememeye başladığında yapacak birşeyleri olmadığından görebildikleri kadar yaşamaya mecbur kalmışlar.

Gözlüğün ana malzemesi olan camın mazisi 4500 yıl evveline gidiyor. Antik dünya insanı camın cisimleri büyüttüğünü biliyor. MÖ 1000 yılına ait bulunmuş cam örnekleri ile büyütecin o zamanlarda kullanıldığı da ispatlanmış.

 

Camın gözlük haline gelmesi ise çok sonraları mümkün olmuş. Gözlüğün 13. Yüzyılda yani Ortaçağda İtalya’da icat edildiği düşünülmekte. O dönemde İtalya’da, Murano adasında cam atölyeleri var ve işleme sırları bilinmesin diye de bu atölyelerde çalışan cam ustalarının adadan çıkması yasak. (Günümüzde adaya turistik turlar düzenleniyor hâlâ, bilenler bilir. Cam ilgi alanınızdaysa adanın tarihçesini ve dolayısıyla camın tarihçesini araştırın derim, ilginç zira) İşte muhtemelen bu adada yaşayan bir cam ustası 1250 veya 1280 yıllarında gelecekte milyarlarca insanın hayatını değiştirecek bu icadı gerçekleştiriyor. Gözlüğün icadındaki en önemli etkenin ise ışığın kırılmasının Arap-İslam bilim adamları tarafından tesbiti ile optik biliminde kullanılması olduğu söyleniyor.

İlk gözlüklerin mercekleri konveks, yani dışbükey olduğu için sadece yakını görme problemi olanların derdine çare olmuş. Gözlüğün daha çok yakını görme yani okuma amaçlı kullanılması ve konkav yani içbükey merceklerin üretiminin daha zor, pahalı olması nedeniyle üretilmesi yüzyıllar sonra mümkün olduğundan uzağı görme sorunu olanlar o kadar şanslı olamamışlar ve 15. yüzyıla kadar da beklemek zorunda kalmışlar.

14. Yüzyılda Katolik Manastırları’nın hızla yayılması ile gözlük Avrupa’da din adamları arasında kullanılmaya başlamış. O dönem Avrupa’sının okuyan- yazanı din adamlarından müteşekkil zira. Halk arasında gözlüğün yaygın kullanımı henüz söz konusu değil bu nedenle.

15. Yüzyılda matbaanın Johannes Gutenberg tarafından keşfi ve Luther Reformları, hiçbir dönemde olmadığı kadar çok kitap basılması ve okuma-yazmanın hızla artmasına neden olduğundan, gözlük üretimini de hızla arttırmış. İlk gözlük çerçeveleri, demir, tahta, boynuz ve kemik malzeme kullanarak üretilmiş.

16 yüzyılda ise gözlük farklı biçimlerde üretilmeye başlamış. Özellikle bu dönemde geniş deri kordonlu kafaya bağlanabilen gözlükler, ya da ipli gözlük ve kulağa takılarak kullanılan çerçeveler çok artmış.

17. ve 18 Yüzyılların başı olarak kabul edilen Barok dönemi, bilim dünyasında bir patlama yaşandığı dönem. 17. Yüzyıl’ın başında dürbünün icadı, teleskop ve dürbün camlarındaki gelişmeler, gözlük camlarının kalitesine de yansımış. Ayrıca bu dönemde gözlük icat edildikten ancak 350 yıl sonra düşmeden yüzün ortasına
tutturulabilmiş. Edward Scarlett 1730′da Londra’da sabit gözlük sapını icat ederek gözlük tarihindeki en son ve önemli buluşu gerçekleştirmiş. Sapları kafaya göre ayarlanabilen bu gözlükler burun üzerine daha az ağırlık yaptığı için düşme
tehlikesi de önlenmiş.

Bu dönemdeki en meşhur gözlük ise Nürnberg – Tel Gözlük Çerçevesi olmuş. Basit bir telin kalıpta bükülerek çerçeve formuna sokulması ve sonra buna cam takılarak tamamlanması ile oluşturulan bu gözlük 19. Yüzyıl’ a kadar en popüler ve en çok satan model olmayı sürdürmüş.
İlk gözlükçü dükkânı da 1783′de Philadelphia’da Francis Mc Allister tarafından açılmış. Müşteriler kendilerine uygun gözlüğü bulmak için bir sepetin içine yığılan gözlükleri tek, tek deniyorlarmış.

18.Yüzyıl bugünkü bilinen çerçeve form ve modellerin ortaya çıktığı yüzyıl.Kulağa takılan saplı gözlükler bu dönemde üretilmiş ancak umulduğu kadar hızla yayılmamış. Nürnberg Tel Gözlük özellikle Almanya’ da Pazar hâkimiyetini korumuş. Zaman içinde Fransız tarzı gözlükler yayılmaya başlamış.

19. Yüzyıl gözlük için yeni bir dönemin başlangıcı. Tıptaki ilerlemeler ve göz sağlığı konusunun üniversitelere girmesi ile gözlük üretimi de yeni bir döneme girmiş. Teknik ve bilimsel gelişmelerle gözlüğün kişiye uyarlanması ve odaklanması sağlanmış. Bugün kullandığımız anlamda gözlük çerçeveleri de bu yüzyılda yapılmaya başlanmış.

20. Yüzyıl gözlük üreticilerinin gelişen teknolojiye uyum sağlamaları sayesinde, gözlükte inanılmaz gelişmelerin yaşandığı yüzyıl olmuş. Özellikle plastik ve kemik çerçevelerin gelişmesi, çerçevelerde yeni bir dönemi başlatmış. Farklı tasarımlar ortaya çıkmış ve özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra çerçeve modelleri hızla gelişmiş. Gözlük artık sadece okumaya yardımcı bir araç değil, aynı zamanda, her yıl kendi modasını yaratan bir aksesuar haline gelmiş.

Gözlüğün çağlar boyunca gelişimi kısaca böyle. “Peki, bu yazıya sebep olan güneş gözlüğünün tarihçesi ne?” dediğinizi duyar gibiyim:) O da şöyle bulabildiğim kadarıyla:

İlk güneş gözlüklerinin 1430 yıllarında Çinliler tarafından kullanıldığı sanılıyor. Ancak dumanın isi ile kararttıkları camlarla yaptıkları gözlükler güneşten korunmak için değilmiş. Çinliler başta mahkemeler olmak üzere birçok yerde gözleri görünmesin, düşünceleri göz ifadelerinden belli olmasın diye bu koyu renkli gözlükleri takıyorlarmış. Daha sonraları İtalya’dan Çin’e numaralı gözlükler getirilmiş ama Çinliler onların da çoğunu iste karartmışlar.

Bir de ilginç not var bu konuda. Uzun bir süre Roma imparatoru Nero’nun( Biz onu Neron diye biliyoruz ama asıl adı Nero Claudius Caesar Drusus Germanicus) gözlük kullanan ilk kişi olduğu zannediliyormuş. Yakını görememesi ve ünlü tarih yazarı Plinius ‘un “ Nero, Gladyatör dövüşlerini bir zümrütten bakarak izliyor” sözleri, bu düşünceyi doğurmuş. Fakat Antik dönemde gözlüğün henüz bulunmadığı
bilindiğinden, Nero’nun, yansıyan güneş ışınlarından korunmak amacıyla kullandığı şeyin, şeffaf yeşil renkli mineral ve camlar, yani bir nevi güneş gözlüğü camı olduğu anlaşılmış. Yani antik dönemde güneş gözlüğünün bir ön keşfini imparator Nero’nun yapmış olduğu ortaya çıkmış.

 

Bir başka not da lens için vermek isterim. 14. Yüzyıl ortalarında İtalyanlar gözlük camlarına belki şekillerindeki benzerlikten dolayı “mercimek’” anlamında “lenticchie” adını vermişler. İngilizcesi de “lentil” olan mercimek, yaklaşık iki yüzyıl gözlük camı anlamında da kullanılmış. Günümüzde kullanılan ‘”lens’”adının kökeni de bu sebeple mercimeğe dayanıyor anlayacağınız.

Bir yürüyüşte güneşin gözüme girmesi ile aklıma üşüşen sorular bana “İki cam, bir çerçeve” diye tanımlanabilecek bir şeyin ne kadar çok bilgi, emek ve zamanla gerçekleşebildiğini hatırlattı. Şimdiki hayatımızda, hep varlarmış gibi sorgulamadan kullandığımız binlerce şeyin arkasında birbirinden ilginç hikâyeler var. Yazının başlığı olan “Başımıza yeni icat çıkarma!” lafını memleketim insanlarının çoğunun çocukluğunda duyduğuna eminim. Belki de bu zihniyet nedeniyle icatlar tarihinde adımız neredeyse hiç geçmiyor. Neyse içinizi karartmadan, gelmiş, geçmiş tüm mucitlerin önünde saygıyla eğilerek bitireyim bu yazıyı.