On seneden beri hep ani ölümüyle yüreğimi dağlayan yeri asla doldurulamayacak Barış Manço’nun mezarına gitmek istemiş, fırsat bulamamıştım.

29 Ocak Perşembe akşamı derKİ yazarlarından sevgili Neslihan Yavuzer Behmuaras’ın ‘newage’ müzik dinletisi için Caddebostan Kültür Merkezi’ne gittiğimizde bir üst kattaki salonda sevgili Barış için Siyaset Meydanı özel çekimi yapılıyordu. Ertesi gece Show tv’nin banttan yayınladığı programı izlediğimde, sonlarına doğru Doğukan Manço mikrofonu alıp; “3 Şubat sabahı saat 10’da Moda iskelesinden Barış Manço vapuruyla hareket edip 10.20’de Kadıköy’e uğrayıp Kanlıca’ya gideceğiz. Oradan babamın Beykoz’daki mezarı başına gidip anma töreni yapacağız. Sevenlerini bekliyoruz” anonsunu yaptı. Pazar günü ise kaçırmadan izlemeye çalıştığım ‘Her Açıdan’ programında Ruhat Mengi’de bu çağrıyı yineledi…

Bu fırsat kaçmazdı. Gitmeyi derhal aklıma koydum. Ertesi günden itibaren söylediğim bazı arkadaşlar sevinerek bana katıldılar. Normalde erken kalkmaktan ve uyduruk kahvaltı etmekten pek hoşlanmamama rağmen, sevgili Barış için güne erken başlayıp küçük bir kahvaltı sonrası çantama bir eşarp ve ‘Yasin, Tebareke ve Amme’ surelerini koyup kendimi sokağa attım. Arkadaşlarla Beşiktaş İskelesi’nden Kadıköy’e geçtik.

Gemi seferi biraz gecikmeli olduğundan diğer vapuru kaçırırız diye panik yaptım. Gidip görevlilere rica edip kaptanın Barış Manço vapuruyla iletişim kurup bizleri almadan gitmemeleri hususunda ikaz etmesini rica ettim. Allahtan Moda’dan da geç kalkmıştı vapur.

Kadıköy iskelesinde beklerken, salondaki katılımcılar arasında birden Osmanlı Bankası eski müdürlerinden Çetin beyin oğlu Erkan Umut’u gördüm. Kendisi Barış Manço’nun 7-8 sene boyunca vefatına kadarki süreçte kameramanlığını yapmıştı. Yanına gidip kendimi tanıttım, hatırladı. “Barış Ağbi ile 48 ülke gezdim. Onun ekibinde olmak bir ayrıcalıktı. Unutamıyorum…” dedi.

Açıkcası bir gezgin olarak hazırladığı programlara sonderece imrendiğim Barış Manço’nun ekibinde bir şekilde yeralmayı çok istemiştim. Hatta çanta bavul taşıtsalar dahi kabul ederdim!.. Keşke o programlar tekrar yayınlansa…

Kadıköy’den gelenlerle birleşip kameraların görüntü almaları eşliğinde içinden müzik taşan gemiye bindik.

Üst kat çok kalabalık olduğundan, bilahare kolaçan ederiz deyip aşağıdaki arka salona geçtik. Her yaştan ve kesimden insan gözlemlemek mümkündü. Hastası, yaşlısı, sakatı, sağlamı ve hatta yabancısı… herkes Barış için gelmişti. Kanlıca’ya varana kadarki süreçte hazırlanan büfelerden ikram edilen simit, poğaça, iki türlü peynir ve bolca çaydan sebeplendik. Bütün gemiyi dolaşan hanımlar katılımcıların yakalarına altında ‘UNUTAMADIK!’ yazan küçük Barış Manço resimlerini iliştirdiler. Garsonlar ellerindeki tepsilerden irmik helva servisi yapmaya başlayınca gözyaşlarımı tutamadım. Ağır olduğunu zannedip ziyanlık olmasın diye paylaşarak yediğimiz helva gayet hafif ve az şekerli hazırlanmıştı. Yedik ve onun aziz ruhuna üç Kulhuvallah, bir Elham okuduk.

Neler oluyor bir bakalım diye yukarıya çıktığımızda Kurtalan Ekspres’in bütün teknik donanımını kurmak suretiyle yaptığı canlı müziği abluka altına almış bir kamera ordusundan bir şey görmek mümkün olamadı!..Tanınmış simalar ortalıkta dolanıyor, kendileriyle roportaj yapan gazetecilere yanıt veriyorlardı.

Bir saat kadar süren bu yolculuk Kanlıca’ya yanaşmamızla son buldu. Belediyenin tahsis ettiği dört otobüs hıncahınç doldu. İki otobüslük kadar katılımcı bilahare bizlere katılmak üzere geride kaldı. Kabristana vardığımızda; tıpkı Aşiyan ve Pierre Loti’de olduğu gibi manzaraya karşı ve dik bir yamaçta yeraldığını gördük. Önden gidenleri takip ederek sevgili Barış Manço’nun ebedi istirahatgahına ulaştığımızda hafiften yağan yağmurda bizlere eşlik ediyordu.

Hemen çantamdan Yasin-i Şerif’i çıkartıp okumaya başladım. Eşarbımı otobüsten iner inmez zaten takmıştım. İki ayrı hoca efendi arapça dualar okudu. Birinin sesi gür ve güzeldi herkes rahatlıkla duydu. Diğeri zayıf sesiyle Arapça dua okumayı kısa, anı anlatımını uzun tuttu. Dua faslına gelince eski Türk boylarından başlayıp lafı öyle uzattıki “Atatürk’e gel!..” diye yüksek sesle ikaz etmek zorunda kaldım.

Gözüme tanıdık sima olarak İzzet Öz, Yüksel Aytuğ ve Yonca Evcimik çarptı. O halk adamıydı ve gelenler ağırlıklı olarak halktı. Bazı katılımcılar ellerinde çerçeveli büyük Barış resimleriyle, bazıları karanfillerle değişik çiçek buketleriyle gelmişlerdi. Barış gibi saçı sakalı olan ilginç simalar vardı…Biz ve bizim gibi geride kalan diğer kişiler doğal olarak mezarın yanından geçip Barış’ımızı selamlamak istedik. Ne mümkün!.. Müthiş bir izdiham. Kimse kıpırdamak istemiyordu adeta yerinden. Neyse, kalabalık yavaş yavaş hareket etmeye tıkanıklık çözülmeye başladı.

Barış Manço kendisine hazırlanmış tepede kocaman bir resminin yeraldığı pırıl pırıl bakımlı ak mermerlerle ve çiçeklerle bezeli mezarında son uykusunu uyumaktaydı.

Kabristandan dışarı çıktığımızda büyük oğlu Doğukan yanında birkaç kişiyle konuşuyordu. Kendisine “Allah kabul etsin” deyip elimi uzattım sıkmakla kalmayıp kendiliğinden uzanıp öptü. Bembeyaz teni ve kopkoyu saçlarıyla çok hoş bir genç. “Senin baban şarkıcı türkücü değil gerçek bir halk ozanıydı. Bizim yüzakımızdı. Keşke yaşasaydıda cumhurbaşkanımız olsaydı. Kimbilir ne kadar güzel temsil eder, bizi yüceltirdi” dedim. Aydınlık yüzü ve gözleri daha bir ışıldadı. Arkadaşım Nehra’da iyi dileklerini iletip “Kardeşin nerede?..” diye sordu. Doğukan; “Babamın vasiyeti gereği önce eğitim geldiğinden Batıkan okulda. O yüzden bizimle olamadı bugün” dedi.

Yine otobüslere taksim olup Kanlıca rıhtımında bizi bekleyen Barış Manço vapuruna döndük. Gidişte canlı olan müzik, dönüşte banttan ve kendi sesinden yankılanmaktaydı. Üst kattaki açık bölümü tercih ettik bu defa.

Uzun uzun konuşan hoca efendiyi görünce dayanamayıp iki çift laf etmek üzere yanına gittim; “Bildiğim kadarıyla dinimizde ölülere öncelikle ‘Yâsîn’ okunur. Daha kısa konuşup bu sureyi okumanızı tercih ederdim” dedim. “Ben okudum siz duymadınız mı?..” diye lafa girdi. Meğer otobüste okumuş. Kendisine aynı otobüste olmadığımdan bilemediğimi, mezar başında tekrar okuyabileceğini yineledim. “Dinlemezlerdi!..” dedi. “Dinlemeyecek olan bugün buraya gelmezdi. Hızlı okunursa 7 dakika sürer” diye ısrar ettim. Adam beni esir alıp; yurtdışında hangi ülkelerde görev yaptığını, kaç dil bildiğini, Mercedes marka arabası olduğunu ve daha bir yığın kendine dair konuyu anlatmaya başladı. Zor kurtuldum elinden!..

Arkadaşlarda bu kadar uzun ne konuştuğumuzu merak etmişler. Baldızına ve çok tanınmış biri olan bacanağının kim olduğuna kadar anlattı, elinden güç kurtuldum… dedim.

Sabah telaştan fotoğraf makinası almayı unutmuşum ancak arkadaşlarımdan biri getirmişti ve bol bol resim aldı. Bizde ancak cep telefonuyla birkaç kare çekebildik.

Dönüşte de Doğukan annesiyle birlikte; etraflarını saran sevgi çemberine bitmek bilmeyen resim ve imza taleplerine içtenlikle karşılık verdi. Mikrofondan; tahsis ettiği vapur ve otobüslerle bu günün organizasyonuna büyük katkı sağlayanBüyükşehir Belediyesi başta olmak üzere bütün emeği geçenlere teşekkür edip; bundan böyle her sene ‘3 Şubat’ta Barış Manço’ günü yapılacağını ve babasının sevenleriyle birlikte olmaktan mutlu olacaklarını ifade etti.

Bir başka güzel haberde Moda’da evlerinin müze haline getirilmesi için çalışmaların sürdürüldüğü idi. Hatta Kadıköy Belediyesi’nin yanısıra Sunay Akın’da destek vermekteymiş. Çok sevindim.

Vefatıyla yüreğimizi dağlayan, göz yaşlarımızı sel gibi akıttığımız ve devlet başkanlarına nasip olmayan bir görkemde ve yüzbinlerin katıldığı bir uğurlama töreniyle sonsuzluğa yolculadığımız Barış Manço huzur içinde uyusun. Eminim sevenleri açıldığında onun müzesine de akın akın gidecek.

3 Şubat akşamı; onca kamera tarafından çekim yapılmış olmasına rağmen büyük kanallardan hiçbirinin ana haber bülteninde bu büyük sanatçının anısına yapılan anma törenine rastlayamadım. Ya dikkatimden kaçtı yada çok daha büyük şahsiyetleri ve mühim hadiseleri vermekten sıra gelmedi herhalde!.. Artık haftasonlarında yayınlanan magazin programlarının arasında pespaye hayatlardan ve seviyeli ilişkilerden sıra gelirse… bir yerlere sıkıştırıp verirler belki.

Ben ve arkadaşlarım unutulmaz bir gün yaşadık. Haber vererek gitmelerine vesile olduğum için defalarca teşekkür ettiler.

Takviminize şimdiden işaret koyup gelecek senekine sizde katılın. Barış Manço; “Bir kişi anılmadığı zaman gerçekten ölür” gibi bir laf etmişti. O bıraktığı eserlerle unutulmayı değil nesiller boyu hatırlanmayı hak ediyor.

Ruhun şad mekanın cennet olsun büyük sanatçı Barış Manço…

Şiyma Aksekili