Şimdi, dünyayı koskoca bir dişi organizma olarak algılamanızı istesem? Bu devasa varlığın üstünde yaşayan, beslenen, kendine konaklayacak alanlar yaratmış olan bizler tıpkı, balinanın ya da ürkütücü görünen kocaman bir beyaz köpekbalığının otlakçıları gibiyizdir. Zaman zaman dünya silkiniverir ve üstünde yaşayan tüm canlıların yaşam alanları ve hatta hayatları alt üst olur.

Televizyondan tsunami haberi geldiğinde, bir arkadaşım, kocası ve ufak bebekleri ile beraber bizi ziyarete gelmişlerdi. Hepimiz, olayı yabancı yayın organından dinlediğimiz için biraz da olagelen bir fırtına ya da deprem gibi algıladık. Normal hayat devam etti. Çayımızı içip, pastalarımızı yedik….Zaman geçtikçe, olayın vehameti kendini gösterdi. İnsanlar bağırışıyor, kocaman dalgalar ve 8.9 büyüklüğünde bir depremden bahsediliyordu. Arkasından gelen ve insanları, herşeyi önüne katan dev dalgalar…

Günler geçti. Bir yılbaşı daha geride kaldı. Bir sürü insan kollarından akıp giden, kurtaramadıkları evlatları için yas tutarken, televizyondan eğlenen ve horon tepen insanların görüntüleri yayınlandı. Yılbaşı gecesi havaya maytaplar atıp, eğlenceyi başkalarının canlarının yanmasında bulan nice insan, yaşadıkları gecenin yorgunluğuyla ve sarhoş yataklarına yatıp, sızdı.

Tsunami sırasında bile bebekler doğdu. Doğan bebeğin adı, tsunami kondu. Anne, ormana kaçarken kendi bedeninde yeşeren bu yeni hayatı kurtarmak için canını dişine taktı, başka bebekler öldü. İnsanlar, güneşlenirken bir an da sular çekilmeye başladı, bir anne çekilmiş denizin iç taraflarına kadar giden ailesine dön çağrısı yapmak için suya girdi. Minicik çocuklar ailelerini kaybetti, öksüz ve yetim kaldılar. Halbuki, on dakika önce belki de dünya üstünde çok sayılı insanın görebileceği bir mekanda tatil yapıyorlardı. Haberciler, yıllardır basını meşgul eden, dünyanın bir noktadan sonra bu yüzden duyarsızlaşmasına ve hatta olayı kanıksamasına sebep olan Irak savaşından başka bir konu buldukları için kendilerini şanslı sayıp, olay yerine koştular. Ailelerine kavuşan insanlar, ölümün kendi çocuklarının, anne veya babalarının başına gelmediği için Allah’a bencilce bir şükür sundular. Dünya milletleri kendi aralarında bir rekabete girerek, ölenlere, dul ve yetim kalanlara yardımcı olmak için seferber oldu. O bölge de tsunami için gerekli olan uyarı sisteminin olmadığı ortaya çıktı. Kısacası, topu topu on dakika içinde cennet, cehenneme döndü.

Şimdi, ölenlerin ardından ağıtlar yakılacak. Duyarlı nice insan, evinde yemeğini yerken boğazına birkaç lokma tıkanacak. Kendi durumunu, evini ve ailesini düşünecek fakat ne olursa olsun, ateş düştüğü yeri yakacak. Anneler kaybettikleri yavrularını asla ama asla unutmayacak, hergün bu olayın niye kendilerine değil de minicik bir çocuğun başına geldiğini sorgulayacak. Bazıları isyan edecek, bazıları ise daha inançlı olacak.

Türkiye’ye gelince… Bu katastrofiyi, her zaman ki kısa vadeli hafızayla, kolayca unutacak. Olan depremden ve arkasında bıraktığı bu kadar ölümden hiçbir ders çıkartmayacak. Zaten, bizler de hep, olan olmuş, biten bitmiş psikolojisi hakim değil midir?! Oturduğumuz binaların, yaşadığımız mekanların alt yapısını, ne olduğunu, nasıl yapıldığını yüzde kaçımız biliyoruz? Çevremiz de ki gecekondulardan şikayet ederken, bir hükümetin yaptığını, diğer hükümetin göz boyar şekil de birkaç binanın yıkılmasıyla temizlediğini neden görmezlikten geliyoruz? İstanbul’un % 60’ı tapusuz olarak varlığını sürdürürken ümidimizi Avrupa Birliği standartlarına bağlıyoruz.

Hayat bir kaos…Şu, yaşanan Tsunami faciasında bile eğer, zihniniz de bir film oynatırsanız, nasıl da iyiliğin ve kötülüğün, güzelliğin ve çirkinliğin bir arada harmoni oluşturduğuna tanık olursunuz. Önemli olan yaşanan tüm olumsuzluklardan dersler çıkartarak, hataları tekrar etmemek. Bizim ise milletçe, bu harmoninin hangi noktasında duracağımıza karar verebilmemiz. Panaromanın kaos tarafında mı yoksa dingin, programlı ve huzurlu yanında mı?

Reyhan Bull