Dünyadaki din savaşlarını ve inançları yüzünden birbirine kin ve nefretle bakanları gördükçe insanın akıl denilen aracını ne kadar az kullandığını düşünüyorum. Din ya da inanç sistemi (Dinle beraber tarikatlar, kanal öğretileri gibi öğretiler); insanın, herşeyin yaratıcı gücü olduğu düşünülen tanrıya ulaşmak için izlediği yoldur. Bu yolda gidiş, kişisel bir yolculuktur.

Bir dinde oluşumuzun nedenleri vardır: İçinde bulunduğumuz kültür ve eğitim bize bunu küçük yaşlardan itibaren öğretmiştir ya da daha olgunlaştığımız yıllarda yaşadığımız hayat tecrübelrinden sonra sezgisel olarak bizden daha yüce bir gücün varlığını hisseder ve ruhsal bir yola gireriz.

İnanç sistemine giriş amacımız her ne olursa olsun, akıl sorgulamaya başladığında inancımız kanıta ihtiyaç duyar. Daha çok araştirir, derinleşir, değişir ve gelişimi içimizde hissederiz.

Dinler, genellikle metafizik anlatımlarla yanı kişiden kişiye değişen ve kafamızda karşılığını tam olarak bulamayan soyut söylemlerle doludur. Bir din, “Ölmeden olunuz”, diğeri “ Tanrı sevgidir” diyebilir. İyi de ne demektir bunlar? Karşımıza bunların mantıklı ve entellektüel olarak cevabını verecek kişiler ve öğretmenler çıkabilir. Bununla birlikte, onların sözleri bile kendi tecrübelerinden başkası değildir. Eğer her ne demekse “Ölmeden ölmemişsem”, “Sevgi olan tanrıyı keşfedip deneyimlememişsem” bu benim gerçeğim değildir.

İnanç sahipleri bu söylemlere ayılıp bayilip, beyinleri yıkanmış vaziyette bunları anladıkları sanrısına kapılırlar. İster metafizik söylemlerin büyüsüne kapılmış ister içinde yaşadığı toplumun dinsel formlarını olduğu gibi kabul etmiş biri olsun, insan araştırmayı, sorgulamayı bıraktığında dindarmış gibi davranır. İçinde bulunduğu ruhsal güç hiyerarşisi (bu üç kelimeyi yanyana kullanmak da tuhaf) ona değişik dozlarda dayatmalar sunabilir.

Din, dindarmış gibiler için tanrıyı anlama ve ona ulaşma yolu olmaktan çıkar. Bu kişiler dünyadaki güç kavgalarının biricik oyuncağı haline gelirler. Politik çıkarlarda din en güzel sömürü aracı olarak kullanılır. Kişisel düzeyde bir insan diğerini inancı dolayısıyla incitebilir, dışlayabilir, horgörebilir.

Kısaca dünyadaki bunca inanç savaşından ve sözde, tanrı için yaptıkları acayipliklerden bıkkınım. Dindarmış gibilerin dürüst olmayan tavırlarına akıl , sır erdiremiyorum. Onlar inancım veya inançsızlığım yüzünden varlığımı ve yaşama biçimimi tehdit etseler de ben kendi gerçeğimin ve deneyimimin peşindeyim. Herkes kendisi bilir.

Feyza Hepözden