Dansöz sözcüğünün kökenini, gerçekten Osmanlı akıncılarının Avrupa hanlarında gördükleri dansçı kızlar için söyledikleri “donsuz” sözcüğüne dayandırabilir miyiz? Hani, o zamanlar Avrupa çiftçileri tarımdan da anlamıyorlarmış, atalarımız onlara tahıl tohumları vermişler, “ek onu e mi?” demişler, onlar da “ekonomi” diye anlamışlar. İkisi de birbirinden inanılmaz önermeler. Ama bu yazıda, kavramsal olarak, rakkase yerine dansöz sözcüğünün kullanılmasının yanlışlığına değinmek istiyorum, bu yüzden etimolojik- ya da bakış açınıza göre tarihsel- detayları boşverelim.

Sosyo-kültürel birikim düzeyi ne olursa olsun, bütün erkekler tabii ki, sadece Türkler değil- gerekli asgari dekolteli bir kostüm içindeki vücuduna bakılır hanımların, egzotik enstrümanlar, ve kesinlikle kuvvetli ritm sazlar eşliğinde yapılan danslarını, yani raksı, erotik bulurlar. Hanımlar da, erkeklerin bunu erotik bulmasını erotik bulurlar. İlginç olan şu ki, zaten raksın kökeninde ham bir erotizm vardır.

Raks doğuludur ve şehirlidir. Kervanların mola verdiği bir Bağdat gecesine, ateş başı kalabalığına yakışır. Şehir dışı mekanlar, seyredenlerin iradelerinin gücü garanti altında olmadığından raks için tehlikeli sayılır. Zaten sazların gerekliliği, rakkaseyi kendi başına buyrukluk serseriliğinden uzaklaştırmış, ritmin ve şehrin gücü ve disiplinine uydurmuştur. Ama rakkasenin dansı neyi sembolize etmektedir?

Bir doğu şehrinde, tacir ya da emir, mutlaka bıyıklı-sakallı ve büyük göbekli, güçlü bir adam vardır. Bu adam, elindeki güç nedeniyle, rakkase tarafından sembolize edilen, hareketli, hızlı, canlı, kıvrak, esnek, enerjik, kondisyonlu hanımlara ulaşabilmektedir. Gücün kadın için çekiciliği mi, adamın rakkasenin ailesine verdiği hediyeler mi, ya da kılıçlı adamlarının yarattığı şiddet mi bilinmez, rakkase ve güçlü adam bir mahremde bir araya gelirler.

Ancak bir sorun vardır. Adamın enerjisizliği, antrenmansızlığı ve en önemlisi, göbeği, hareketlerini ve yaklaşım açılarını zorlaştırmakta, hatta belki de imkansız hale getirmektedir. Hareketin ve hareketliliğin kontrolü kadına geçer. Adam sırtüstü yattığı yerden, rakkaseyi izlemeye başlar. Rakkase, kıvrak, tempolu, ve esnektir. Üstelik enerjik ve antrenmanlıdır. Ortak geliştirilen ritm, hızlandıkça, rakkasenin disiplini daha da önem kazanır. Ve göbekli adam, birlik kendi inisiyatifinde olsa, hiç bir şekilde ulaşamayacağı zirveleri dener.

Bunun dışında hisler uyandıran danslar raks değildir. Bir rakkaseyi izlerken, durumunuza göre, göbekli adam, ya da onun yokluğunda rakkaseyle ilgilenmekle görevlendirilen ama rakkasenin ustalığı ve enerjisini merak eden asker olmayı düşünmüyor, kendinizi rakkasenin uzmanlığına terk etmeyi hayal etmiyorsanız, siz bir dansöz seyrediyorsunuz demektir. Dansı bir görev olarak yapan, vücudunu teybe kaydedilmiş stüdyo müziği ile sağa-sola sallayan, apartman topuklu lame “sandaletleriyle” yürümekte bile zorluk çeken, Huysuz Virjin’in pavyon dansözü dediği, göz teması kurduğu izleyicilerine bakışlarıyla hülyalar yerine tehditler gönderen, “profesyonel”liği nedeniyle, dans sırasında ağzında sakız olsa da şaşırmayacağınız, son tahlilde kader kurbanı olan bir hanım, rakkase olamaz.

Rakkasenin fiziği de önemlidir. Her ne kadar adı göbek dansı da olsa, sarkık göbekli bir dansöz çok itici görünür. Bu konuda olmazsa olmaz bir şart varsa, o da ince bir beldir. Kalça ve omuzlar eşit genişlikte, belin inceliğini, vücudun “kum saat”liğini ortaya çıkaracak şekilde olmalıdır. Dolgun göğüsler-kesinlikle silikon değil- ve uzun bacaklar avantajdır. Uzun ve koyu renk saç gereklidir, kıvırcık ya da dalgalı olması tercih edilir. Kostüm göğüs dekolteli olmalı, beli ve tercihen bacak ve bel arasını da, açıkta bırakmalıdır. Tek renkli, ve dans sırasında daha da “açılabilen” çok parçalı kostümler daha uygundur, unutmamak gerekir ki, kostüm rakkaseden daha çok ilgi çekmemelidir.

Farklı ve bir çok raks ekolleri olsa da -bazıları bale, bazıları danstır- aslında temeldeki ekoller çok farklı değildir. Bir çok meraklının çok takdir ettiği Mısır ekolünde, rakkaseler, büstlerini hiç hareket ettirmeden, ama kalça ve bellerini bir yılanın hız ve kıvraklığında oynatarak, nispeten kalın vücutlarından beklenmeyen bir esneklik ve dayanıklılıkla, bir kaç saate varan performanslar gösterebilmektedirler. Yılan, sopa ve çok etek dansları gibi uzmanlık bölümlerine de ayrılan Mısır ekolünde, kostümler kapalıdır. Ortadoğu-Batı ekolü, ki İsrail’i ve Almanya ve Amerika’yı hiç de yabana atmamak gerekir, raksı, açık kostümlü, akrobatik bir gösteriye dönüşür. Ama özellikle batıda, raks günlük hayatın ve gündelik eğlencenin bir parçası olmadığı için, ağırlıklı olarak zor figürlerin sergilendiği, erotizm dozu uygun, ama doğulu gizemi ve büyüsü eksik kalan bir şov seyredersiniz.

Ülkemizdeki ana akımlar, Sulukule, pavyon ve gazino ekolleridir. Sulukule de, “göbek atmak” ya da atar gibi yapmak en önemli temayken, pavyon ekolünde ayak oyunları, dönme ve saç savurmaya karışır ve en kabadayısı 15 dakika süren bir dans seyredersiniz. Bir de para dilenme bölümü vardır ki, sanatı zanaate dönüştürür. İstisnalar, yerde el, kol, omuz oynatanlar, arkaya doğru yatanlar da bulunur, ama bunlar derhal gazinolara terfi ederler. Gazinolarda “vödet oryantal” dediğimiz gruba girerler. Genç ve düzgün fizikli olmanın yanında, diğer dansözlerden farkları, profesyonelliklerini hissettirmemeleri, rakkase olmaya niyetlenmeleridir. Aralarında, gerçekten yetenekli olanlar, özel figürler, ve şovlar bile geliştirirler. Ne yazık ki bir çoğu, fiziklerinin modasının ve tazeliğinin geçeceği endişesiyle, hızla şarkıcılığa yönelirler. Nerede, Prenses Banu, Seher Şeniz gibi kariyer rakkaseleri? Göğsünün içindeki plastikler hariç Asena? Ve bugünkü en büyük favorim Birgül Benay?

Günlerin getirdiğini değil, günlerin götüremediğini, rafine zevkleri, sofistikasyonu, keyif kolleksiyonlarını doğunun gizemlerinde de aramak gerek. Rakkase’yi dansözden ayıran hayal tozunu biriktirmek gerek. Hele o yer figürleri yok mu?…

Ali Korkut Keskiner