Yanlış hatırlamıyorsam 18 yıl önce kadardı…

Her sabah olduğu gibi bir sabah radyomu açtım.. Daha o zamanlar özel radyolar falan yok… FM bandında TRT-3’ü dinliyorum… Güzel slow müzikler veriyorlar… Frekansları turlarken bir anda karşımda bir ses… “Arkadaş arıyorum arkadaş” demez mi… “Allah Allah” dedim kendi kendime, “N’oluyoruz ya…”. Biraz bekledim o sesi yine… Biraz sonra yine “Arkadaş arıyorum arkadaş…” Neyse efendim uzatmayayım, birileri birilerine şu kanala gel diyor, şuraya git diyor falan… Biz TRT-3’ü falan unutuverdik artık bu yeni frekansa takılmaya başladık…

Sohbetler oluyor, arkadaşlar aranıyor, bulunuyor, kanallar değiştiriliyor, bir muhabbet, bir muhabbet ki sormayın gitsin… İlgi alanımız haliyle bu yeni frekansa kaydı… Araştırdık, durduk… Meğerse 3222 sayılı kanun sebebiyle Türkiye’de telsiz haberleşmesi yasakmış, hatta evlerdeki lambalı radyo alıcılarına bile ruhsat veriliyormuş bir zamanlar, daha sonra bandrol denilen olayı başlatmışlar… Rahmetli Özal bakmış ki memleketimin insanları özgürce haberleşemiyor, “Serbest bırakın şu Halk Bandı” telsizlerini demiş, serbest bırakılmış, falan, filan… Millet ilk heves ya… 11 metre bandı denilen 27 Mhz frekansı bir anda memleketimin güzel insanları tarafından işgale uğramış…

Neyse efendim bizdeki bu frekans ve band merakı daha o zamanlar başladı…

Evlere CB denilen (Citizien Band) Halk Bandı telsizleri alındı, damlarımızda kocaman kocaman antenler kuruldu… Başladık biz de “Arkadaş arıyorum arkadaş” demeye… Dostluklar kuruldu, dostluklar bozuldu… Kavgalar edildi, küfürler edildi… Bu merak yüzünden evde, barkta huzur kalmadı, sabahlara dek frekanslar ve kanallar ve bandlar başında oturur bulduk kendimizi… Konuşurken komşunun TV’lerine sarktık… (Seyrettiği kanallar bozuluyor diye) Komşu adamın evinde buzdolabı bozuluyor, hadi bizim eve hücum… Sizin anten bizim buzdolabını bozdu demeler.. Neyse efendim kısacası bir huzur, bir huzur ki sormayın gitsin…

Uykusuz kocaman gözlerle ertesi sabah hiç uyumadan işe gitmeler, performans düşüklükleri… Saymayayım şu frekansların ve bandların ettiğini kendimize…

Bir gün dedik bu böyle olmayacak arkadaş… Bunun daha üstü var mıdır acaba? Biz sıkıldık artık şehir içinde “Arkadaş aramaya…” Acaba başka diyarlarla da görüşebilir miyiz, başka illerle, başka ülkelerle falan… Araştırdık, ettik, meğersem varmış… O zamanlar Ulaştırma Bakanlığı Telsiz Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir imtihan varmış, ona katılmak gerekmiş… Ona katılınca radyo amatörü oluyormuşsun, amatörlere tahsis edilen frekans bandlarında konuşabiliyormuşsun senin gibi dünyada bu konuya merak salanlarla falan falan… (Şu anda Frekans filmini seyredenler hatırlayacaklardır böyle bir hobinin olduğunu… )

Günlerce sınavlara çalıştık sanki üniversite sınavına hazırlık gibi, mors öğrendik dit dit de dat dat diye… Yolda ne görsek mors harfiyle okur hale gelmiştik… Bizi o halimizle görenler “Vah vah yazık çocukcağıza, kafayı yemiş” falan diyorlardı da ben aldırmıyordum… Ne de olsa beynelmilel olmak vardı gündemde, milli olacaktık, frekanslarda ve bandlarda ülkemizi temsil edecektik…

Sonunda A sınıf ehliyetli kocaman bir amatör olduk… Cihazlar aldık, antenler aldık, haa bu arada bu antenleri koymak için en önemlisi yeni bir ev aldık 49 m2’lik bir çatı katı dairesi.. Komşuların “televizyonumuza, buzdolabımıza sarkıyorsun” demelerinden kurtulmak için hatta…

Çıktık gerçek kısa dalga frekans bandlarına… Evet yüzlerce ülkeyle ve bu ülkelerdeki benim gibi bu konuya meraklı amatör istasyonlarla konuştuk… Ürdün Kralı Hüseyin, İspanya Kralı Carlos’la görüştüm… Meğer bu adamcağızlar da bu konuya meraklılarmış… Hatta hatta rahmetli Elvis’in hanımıyla bile bir görüşmem olmuştu… Sonra işi daha da ilerlettik, teknolojiyle birlikte uzaydaki MIR istasyonuyla digital olarak bilgisayar haberleşmesi bile yaptım.. Hatta ve hatta onların gönderdikleri fotoğrafları bile aşağıdan bilgisayarlarımız yardımıyla aldım…

Efendim bu amatörlük de o kadar çok farklı konu var ki… Her türlü haberleşme şekillerini kullanabiliyorsunuz çeşitli frekans bandlarında…

Peki ya amatör telsizcilik nedir?

Amatör telsizcilik, kendi devletlerinin verdiği lisanslarla yurt içi ve yurtdışı ile geniş frekans varyasyonlarından birinden, hayal edebileceğiniz modülasyon tiplerinden herhangi birini kullanarak haberleşen ve bunu hobi olarak yapıp bundan hiçbir menfaat sağlamayan kişilere verilen addır. Amatör telsizcilik için bir belge alınması zorunluluğu aynen sürücü belgelerinde olduğu gibi bulunmaktadır. Bunun nedeni amatör telsiz istasyonu isletebilmek için belirli bir bilgi birikimi bulunmasının gerekliliğidir. Amatör telsiz operatörü olmak için elektronik, istasyon işletimi, kanun ve yönetmelikler gibi çeşitli konularda bilgi birikiminin bulunması gereklidir. Amatör telsizcinin en iyi bilmesi gereken konulardan biri de bir doğal felaket halinde yapması gerekenlerdir şüphesiz. ancak tabi ki amatör telsizcilik sadece bu kadarla bitmemektedir.

Peki bu amatör telsizcilerin kullandığı frekansın ne olduğunu bu satıra kadar hiç düşündünüz mü? İşte şimdi frekansın ne olduğunu incelemeye önce Işık’tan başlayalım…

Işık

  • Işık uzayda hareket eden elektromanyetik bir dalgadır..

  • EM dalgalar (fotonlar):

    • morötesi ışınım

    • görünür ışık

    • kırmızıötesi ışınım

    • radyo dalgaları, vb…
      parçalardan oluşurlar.

 

  • Işık benzer iki noktanın (benzer iki tepe veya iki maksimum arasındaki gibi) birbirinden uzaklığı olarak belirlenen dalgaboyu ile karakterize edilirler.

 

Frekans ve Dalgaboyu

  • “c” ışığın hızı olsun (3×108 m/s)

  • Bu durumda

    lamda x f = c yada f = c/lamda

    dır ki burada f = ışınımın frekansı,
    ve lamda = ışınımın dalgaboyu’dur.
     

“Frekans” nedir?

Örnek olarak vermek gerekirse diyelim bir bot içerisinde otururken bir dalganın gelmesi halinde bot yukarı ve aşağı yönde dalganın miktarı kadar inip çıkması mantığıyla benzer iki farklı dalgaboyunun salınımı da frekansdır…

E-M spektrumu:
Evrene açılan “PENCERE”

Işınımın Türü

Yaklaşık Dalgaboyu

 

Angström

Mikron

Gamma ışınları

0.01

10-6

X-ışınları

1

10-4

Moröte

1000

0.1

Görünür bölge

5000

0.5

Kırmızıöte

1 x 105

100

Mikrodalga

1 x 106

103

Radar

1 x 107

104

Radyo

1 x 109

106

 

Işık ve Enerji

  • Parçacıkların enerji taşıması gibi fotonlarda enerji taşırlar

  • Herbir dalgaboyuna karşılık gelen bir enerji mevcuttur

  • Uzun dalgaboyları daha az enerji taşırlar

    • (Radyo dalgaları)

  • Kısa dalgaboyları daha fazla enerji taşırlar

    • (X-ışınları)

  • Bu nedenle morötesi ışınlar güneş yanıklarına ve kansere yol açarlar.

Atmosferik Pencereler

  • Atmosferimiz sadece belirli dalgaboylarının geçmesine izin verir.

    • Görünür bölge: 3500 – 10000 A

    • Radyo bölge: 1 mm – 100 m

  • Bu nedenden dolayı astronomların gözlemevlerinin uzayda olmasını tercih etmelerinin nedenini teşkil eder.

Frekansı hazır böylece tanımışken insan beyninde de pozitif ve negatif esasa dayalı belli frekanslarla programlanmış veri tabanları olduğundan da bahsedelim…

 

Bilgisayarları inceleyenler, insan beyninin çalışma düzenini çok daha rahat fark edebilirler. Dışarıdan gelen veriler nasıl bilgisayarın hard diskine gediyorsa; daha sonra da hard diskten istenilenler ekrana yansıyor, görünür hâle geliyorsa; bu bilgiler bilgisayarın içinde, nasıl mevcut bilgi hâli ile değil de sadece 0-1 esasına dayalı iki tür kayıt ise, insan beyninde ve hücrelerinde de ayni şekilde pozitif ve negatif esasa dayalı belli frekanslarla programlanmış veri tabanları vardır!. Siz bunlardan hangisine yönelirseniz onlar sizin ekranınızda üst yapı şuurda meydana çıkar. Burada önemli olan; insanin kendi kapasitesini olabildiğince kullanabilmesini temin etmektir!

Şimdi hemen burada su sual akla gelir; Yoga’da genellikle kullanılan ve Budizmde “mantra” kelimesiyle tanımlanan özel anahtar kelimeler vardır ki, bunların yogada trans ya da teveccüh ya da yönelim gibi kelimelerle kastedilen hallerde tekrarı söz konusudur. Bundan başka böyle bir kelime de kendisi bulup; bu kelimeyi tekrar ederek bir şey elde edemez mi insan?.

Bu sualin cevabini tam olarak anlayabilmek için çok geniş boyutlarda meseleye bakmak mecburiyetindeyiz!. İslâm’daki “zikir” kelimeleri olan Allah’ın isimleri, esas olarak varlıkta yürürlükte olan mânâlardır ve beyinde de bu mânâları ortaya çıkartıcı devreler zaten kozmik plandan düzenlenmiştir. Siz bu kelimeleri tekrarlayarak, beyninizin kozmik plana göre bir tür frekans ayarlarını yaparsınız ve evrensel mânâlar ile iletişim içine girersiniz!.  

Beyin belirli “zikir” türleri ile yeni açılımlara kavuşur ve bundan dolayı da kişinin gerek dünya yaşantısı ile alâkalı, gerekse de ölüm ötesi yaşantısını etkileyici bir biçimde sayısız etkiler meydana gelir.”  İslâm’daki “Allah isimleriyle” zikir, sizde Allah’a yaklaşma ve O’ndaki sayısız özellikler ile bezenme hâli oluştururken; bunun dışındaki kelime tekrarlarının beyninizde oluşturacağı hassasiyet-alicilik sadece “cin” tabir edilen varlıklarla bağlantı kurmanıza sebebiyet verir. Bu da neticede onların sayısız şekillerde sizi aldatmalarına ve sizin de hiç farkında olmadan onların hükmü altına girmenize yol açar. Öyle ise her hâli ilâhî mânâları zâhire çıkarmak suretiyle zikirde olan varlıklar ile oluşturulan bağlantılar, o zikrin bize yansımasına yol açacaktır.

“Allah isimleriyle” zikir, o kelimenin beyindeki tekrarıdır Çünkü önemli olan, beyinde o frekansı yayınlamak; diğer hücreleri o frekansa programlamak! Yani beyinde belli bir kelime tekrarında, esasında kelime tekrarı değildir beyindeki.. Beyindeki olay, o frekansın yayınlanmasıdır hücrelerden. O frekans diğer hücrelere yayılarak o diğer hücreleri o frekansa programlar, rezonansa sokar ve onları o frekansa programlar. Böylece o yayınlayan hücrenin frekansında rezonansla o diğer hücre programlanır ve eskiden o frekansa dönük, diyelim ki 10 hücre çalışırken bu defa 20 hücre 50 hücre çalışır ve böylece o konuya dönük beyin kapasitesi artar… Dolayısıyla bir konudaki ilerlemenin en büyük anahtarı, zikirdir!..

Frekansı elimden geldiğince bilimsel ve dinsel açılımla anlatabilmişimdir umarım… Bu konuya sonraki sayılarda da devam edeceğim.