Geçenlerde birkaç arkadaşımla sohbet ederken, biri yeri geldi bir “Atasözü” söyledi. “Vadi tenha olunca, tilki vali olur.” diye. Konu derin ve sıkıcıydı, biz de bu sözden sonra “Öyle vallahi, doğru söylemiş atalarımız” dedik ve daha eğlenceli konulara geçtik. Oradan buradan konuşurken bu sefer “Düşen öküze bıçak çeken çok olur.” deyince, bir kez daha susup onayladıktan sonra, “Nedir bu durum kardeşim, atasözleri kılavuzu olmuşsun.” diye tepki gösterdik. Meğer bu aralar özel ilgi alanı buymuş. İş edinmiş, atasözlerini araştırıp, ezberlemeyi ve sırası gelince söyleyip, konuya noktayı koymayı. Sohbet atasözleri üzerine devam etti tahmin edeceğiniz gibi. Hepimizin bir atasözü dağarcığı vardır. Arkadaşım gibi, yeri geldiğinde bilgiç bir edayla söylemişliğimiz de. Biz o gün, “Bir sözün atasözü olması için ne kadar zaman geçmesi gerekir”, “Atalarımız da aferin yani iyilermiş.”, “Hepsi de inci saçmıyor ama, saçma olanlar da var.”, “Birbiriyle çelişen atasözleri var, farkında mısınız?” gibi açılımlarla epey bir konuştuk konu üstünde ve birbirimize bildiğimiz atasözlerini söyledik. Ertesi gün diğerlerini bilmem ama bende “Dur ben şu atasözlerini biraz daha irdeleyeyim” duygusu oluştu ve irdeledim.

Şimdi efendim, atasözleri, halk tarafından söylenen ve kendi içinde kapalı bir manası bulunan, eğitici ve öğretici bir muhteva taşıyan özlü sözlere deniyor. Atasözlerinde anlam derinliği ve güzelliği yanında şekil de önemli bir unsur. Ayrıca, ezberlemesi kolay olan ve unutulması zor olan bu sözler tecrübelerin ve denemelerin sonucu ortaya çıkmışlar. Az kelime ile çok şey ifade ettikleri için de vecizler. Hemen hemen hepsinin hakiki manasının altında mecazi bir mana var ve asıl olan da bu mana. Atasözüne eskiden darb-ı mesel denirmiş.

Birçok atasözü sadece ilk söylendiği yerde değil tüm ülkede bilinen ve söylenen hale gelmiş.

Söyleyeni belli olmayan,deneyimlerden süzülmüş,genellikle mecaz anlamı olan, kısa ve özlü olan sözler atasözü olmaya hak kazanıyor yani.

Atasözünün ne olduğunu iyice öğrendikten sonra, şu birbiriyle çelişen atasözleri konusunda düşünmeye başladım. Madem bu sözler, eğitici, öğretici ve deneyimlerden yola çıkılarak söylenmiş sözler, nasıl oluyor da birbirleriyle çelişen atasözlerimiz oluyor?

Çok basit bir cevabı var bu durumun. “Çünkü hayat çelişik.” Birbiriyle çelişik görünen, “Fazla mal göz çıkarmaz” ve “Azıcık aşım ağrısız başım” örneğinde olduğu gibi. Fazla malın göz çıkarmadığı durumlar olduğu gibi,mal hırsıyla yanıp, tutuşanlara “Ey fani, mal tamam iyidir de baş ağrıtabilir, sen gel kanaatkâr ol” demenin de yanlış bir tarafı yok. Veya “İyilik yap denize at” ile “Merhametten maraz doğar”ın her ikisi de duruma göre doğrudur. Örnekler çoğaltılabilir ama sanırım meramımı bu iki örnekle anlatabildim.

Bir de şu var tabii ki, atasözlerinin bazıları, durumu yerme, taşlama amacıyla yazılmış olabilir. Yahut atalardan biri kızmıştır bir duruma kızgınlığını genele olumsuz gelen bir ifadeyle söylemiştir. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” da olduğu gibi.

Atasözlerimizi araştırırken hiç duymadığım bazı sözlere rastladım. Zeka ürünü bu sözlerden birkaçıyla, söz atalarımızın olsun:

Aptal ata binince bey, şalgam aşa konunca yağ olduğunu sanır. (Isparta)

Arığa su gelene kadar, kurbağanın gözü belerir. (Nizip)

Hayat boyu yan yattı, kıyamet günü ip eğirmeye kalktı. (Siirt)

Keçinin vadesi dolarsa, çobanın ekmeğini yer.(Palu)

Atasözlerini kullanın, bir saatte anlatacağınızı bir cümleyle anlatın. (Ben)

Gülseren Karaçizmeli