Geçen gün başıma gelen bir olayla başlayayım anlatmaya. Bir tiyatronun perde arasında yıllardır görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım.. Reiki ile uğraştığımı duyunca önce dalga geçen bir tavır takındı… Biz Reiki ile uğraşanlar zaten bu tavra çok alışığızdır -sizler de bilirsiniz zaten. 🙂 Ben bu durumlarda onlarla birlikte güler ve konuyu uzatmadan başka yöne çekerim genelde. Gene öyle yapacaktım ki arkadaşım “ya dur dur dalga geçiyo gibi görünsem de aslında ben inanıyorum” dedi. Hatta geçen gün bak nooldu dedi ve anlatmaya başladı:
“Bir Reiki Master varmış, karımın arkadaşı ona gitmiş… Kadının göz bebeğinden kırmızı ışıklar çıkmış” falan diye büyük bir hevesle anlatırken dayanamadım ve lafını kestim. Reikinin ne olduğunu biliyor musun? Dedim. Tabii cevap veremedi. Ona Reiki’nin aslında çok sade bir şifa öğretisi olduğunu anlattım ve gözünden kırmızı ışıklar çıkan insanlarla Reiki arasında bir bağlantı kurmamasını; biraz daha araştırarak ve biraz da beyin süzgecinden geçirerek olayı algılaması gerektiğini söylemek zorunda kaldım.
Tam bu konu üzerinde kafa yorarken mail grubumuza, bir arkadaşımızın forward ettiği mail geldi. Orada da Reiki ile yeni tanışmış olan bir arkadaşımız eğitim günü ile ilgili deneyimlerini anlatıyordu. Çok etkilendiği her halinden belli olan arkadaşın yazısını okurken bu öğretiyle ilk karşılaştığım zamanki heyecanım aklıma gelmişti benim de, taa ki şu sözlere gelene kadar: Reiki Master’ı olan kişi oradaki öğrenci topluluğuna “şimdi size auramı göstereceğim” diyor ve beyaz bir perdenin önüne geçiyor. Biraz sonra ise anlatan kişi hayretler içinde aurayı gördüğünü söylüyor. Tabii ben bu aura gösterisi olayına takıldım. Sizler bunu okurken ne düşündünüz bilemem ancak bir insanın kendi aurasını yeni uyumlanmış ve bu işlere yeni adım atmış insanlara gösterme biçimi bana toplu hipnoz olayını çağrıştırdı biraz ve açıkçası bu da beni biraz ürküttü.
Belirtmem gerekir ki olayın içinde olmadan sadece aktarılmış olan durumları yargılamaktan çok hoşlanmam ancak bu iki olay arka arkaya gelince de neler oluyor diye düşünmeye başladım.
Ben de ne yazik ki böyle hoş olmayan bir tecrube yasadim zamanında. İlk hocam bir Almandı ve Polonya’da yaşıyodu, bense o sıralar Azerbaycan’da yaşıyordum ve kurslar da Ankara’da oluyordu. Bir zaman geldi ki onunla buluşamaz oldum ve ben de bir Türk hoca arayışına girdim o dönemde. Kuzenlerimin de tavsiyesi ile 2. aşama kursunu yeniden aldığım o Reiki Master’ın inisiyasyonlarda yaptıklarını hala algılamakta güçlük çekerim. İnisiyasyondan her çıkana senin aurandan yaratıklar çıkardım, seni temizledim diyordu ve işin kötüsü çıkanlar da acaip minnet duyguları yaşayarak bu gösterinin içinde yer alıyordu. Hatta bir tanesinin minnet duyguları ile hocanın ayaklarına kapandığını bile gördüm. Sıra bana geldiğinde bakınız şu işe ki benim auramdan da bir ufak siyah cüce çıkarmıştı inisiyasyonda. Dedim nasıl olur ben zaten 2. aşamayım ve düzenli olarak da kendime çalışma ve koruma yaparım. Ee zaten o yüzden auranda kalmış dedi. Başka diyecek birşey bulamamıştı belli ki. Gülmemek için o kadar zorlanmıştım ki, hani başka nereye girecekti diyemedim tabi. Bu olayın akabinde derhal yollarımı ayırdım kendisinden.
Bütün bu yazdıklarımın ışığı altında yeniden düşündüm. 1999 yılından beri Reiki ile iç içe yaşıyorum. Her öğretide olduğu gibi Reiki’de de bazı şeylerin insanlar tarafından yozlaştırıldığına şahit olduğumuz durumlar oluyor. Peki ama açık nerden kaynaklanıyor?
Sanırım bir şeye karşı ilgi duyuyorsak bizim de bazı sorumlulukları üstlenmemiz gerekiyor. Yani kendimize bazı sorular sormamız ve çok iyi bir araştırma yapmamız gerekir bir işe başlamadan önce. Eğitmen olarak seçeceğimiz kişi ile bir ön görüşme ise çok yararlı olabilir.
En önemli nokta da eğitim alacağınız kişiyi kendinizden üstün görmemelisiniz. Bilmeli ve anlamalısınız ki, o da sizin gibi bir insan ve o da sizlerle aynı enerjiyi kullanıyor. Hocalık sembolünü kullanıyor olması ve yılların getirdiği tecrübelere sahip olması dışında sizlerden hiç farkı olmayan insanlar onlar da. Yıllardır edindiğim tecrübelere dayanarak çok rahat söyleyebilirim ki bu işlerde eğitmen ve eğitilen kişiler birbirlerini besleyerek öğrenmeyi ve büyümeyi sürdürebilirler. Birinin diğerinden üstün olduğunu belirtecek gösteriler ise bu yolu tıkar ne yazık ki.
Bir kez daha belirtmek istiyorum: biz eğitmenlerin ne kadar sorumluluğu varsa sizlerin de öğrenmek istediğiniz konularla ilgili araştırma yapmak ve her duyduğunuz şeye koşulsuz inanmayarak beyin süzgeçinden geçirme sorumluluğunuz var. Aklınıza takılan ve size ters gelen herşeyi sorabilmeli ve bunun cevabını da alabilmelisiniz. Çok soru soran iyi öğrenir; koşulsuz inanan hayal dünyasını seçer. Bu da benim kişisel düşüncem.