Yıl 1927, yer İstanbul. Agâh 28 yaşında, Nihan ise 8…
Mekân, Agâh’ın düğünü ve Agah çok sevdiği yakın aile dostlarının kızı Nihan ile dans ediyor. Nihan düğün için süslenmiş. Beyaz karpuz kollu elbisesi, minik beyaz çiçeklerle çevrilmiş topuzu, dize kadar beyaz çorapları ile her zamankinden daha da masum ve güzel görünüyor.
Dans ederlerken, Agâh bir yandan da düşünüyor. Bu güne kadar Nihan’la herkesten, ailesinden bile çok nasıl ilgilendiği, onunla oynadıkları oyunlar, hep onu mutlu edecek şeyler yapması ve onun mutluluğunun kendisine de yansıması… teker teker canlanıyor gözünde.
Dans ederlerken Nihan’ın başı yukarıda Agâh’a bakıyor. Agâh onun kendisine bakarken gözlerindeki o derin sevgiyi bir kez daha iliklerine kadar hissediyor. “Ne kadar güzel bakıyor bana, bu günden sonra da bu sevgiyi görebilecek miyim o gözlerde? Ne garip ben her zaman onu olgun bir kadın olarak gördüm ama aslında yaşı çok küçük ve daha evliliğin ne olduğunu bile bilmiyor. Artık onunla eskisi gibi ilgilenemediğim zaman ne olacak?” Müziğin bitmesi ile kendisine geliyor ve karısı Vesile’nin yanına dönüyor.
Zaman geçtikçe Nihan artık her şeyin değiştiğini fark etmeye başlıyor. Artık hayatında Agâh yok, onunla ilgilenmiyor, birlikte gezmiyorlar, oyunlar oynamıyorlar ve her ziyarete geldiğinde de yanında karısı Vesile oluyor. Yokluğuna alışıyor belki ama anlayamadığı bir şekilde kendisinden uzaklaştığı için asla affetmiyor. Öfkesini içinde biriktiriyor, geri kalan hayatında da Agâh’la çok mecbur olmadıkça konuşmuyor ve bir daha gözlerine de asla bakmıyor.
Yıllar geçiyor… Nihan 15 yaşında. Agâh Nihan’ın kendisine âşık olduğunu biliyor ve o da gizli, kendine bile itiraf etmekte zorlandığı bir aşkla Nihan’ı seviyor. Ama şartlar bunu ona ve hatta belki kendisine de açıklamasına ve bu konuda bir şeyler yapmasına izin vermeyecek şekilde ağır.
Vesile yıllar içinde iki kez hamile kalıyor ama iki çocuğu da düşürüyor. İkinci düşükte ise ölümden dönüyor. Agâh ise evliliğinde hep Nihan’ın bir etkisi olduğunu hatta çocuk sahibi olamamalarının nedeninin bile ondan kaynaklandığını düşünüyor içten içe.
Vesile de Nihan’ın Agâh’a olan duygularının farkında, ancak yaşı küçük olduğu için pek önemsemiyor hatta ara ara Agâh’a bu konuda takılıyor.
Agâh ise belli etmiyor ama bu olaylardan çok huzursuz ve içten içe kendine bile zor itiraf ettiği bir pişmanlık duyuyor.
Nihan ise çektiği bu acıya çok fazla dayanamıyor ve tam da doğum gününde 5 Mayıs 1938 tarihinde veremden ölüyor.
Nihan’ın ölümünden sonra Agâh’ın evliliği daha da garipleşiyor ve Vesile ile aralarına daha bir uzaklık giriyor. Agâh, Nihan’ın sürekli evde olduğunu ve gitmediğini hissetmeye başlıyor. Geceleri ruhunun yorganın içine süzüldüğünü ve vücudunun tüm kıvrımlarının şeklini alarak bir BÜTÜN olduklarını hissediyor.
“Şu anda hala birbirimizin gözlerinde aynı sevgi dolu bakışı arıyoruz” diyor Agâh.
Üç yıl sonra Vesile ölüyor. Agâh bir daha evlenmiyor. Vesile’nin ölümünden on yıl sonra da 52 yaşında kalp krizinden ölüyor. Artık yaşamak için bir nedeni kalmamış.
Tarih Ocak 2002, bu hayatta yeniden tanışıyorlar. Bu defa durum tersine, kadın 38 yaşında, erkek ise 25! Tüm olumsuz kalıplara rağmen aralarında oluşan yakınlığa engel olamıyorlar ve yarım kalmış aşkın devamı yaşanmaya başlıyor. Aralarında garip bir tanıdıklık duygusu ve garip bir bağ olduğunu hissedince ise bunun ne olduğunu anlamak için Işık Köprüsü çalışmasına başvuruyorlar. Bütün yukarıda anlatılanlar birinci çalışmada çıkıyor, ancak hala tamamlanmamış bir şeyler olduğunu hissediyor kadın. “Bu dünyada birlikte olabilmemiz için gerekli şartlara sahip değildik, bu bile bir yerlerde tamamlanmamış bir şeyler olduğunun işaretiydi bana göre.” diyerek ikinci çalışmayı talep ediyor.
(Çalışmanın daha iyi anlaşılabilmesi için kadının adini (A), erkeğin adini da (B) olarak yazacağım.)
Ve ikinci çalışma başlıyor…
Bir rıhtımdalar.
(A) kendisine Işık Köprüsü yapan arkadaşını görüyor çalışmada ve acele ile kolundan tutup çekiştiriyor…
“Koş… Acele etmemiz gerek” diyerek bir tekneye bindiriyor. Teknenin arka tarafına oturuyorlar.
(A) Çok ama çok telaşlı, arkadaşı soruyor “Ne bu telaşın?” diye… Durup durup, “geç kalıyoruz” diyor (A)
Sonunda kalabalık bir yere geliyorlar, tekneden iniyorlar.
“(B) denizin dibinde, onu kurtar… Lütfen” diye yalvarıyor (A).
Arkadaşı diyor ki… “(A), onu senin kurtarman lazım ben bir şey yapamam”.
Biraz daha kandırmaya çalışıyor ama bakıyor ki kendisi yapmak zorunda, atlıyor suya. Dalıyor, birini çıkarıyor, bakıyor, “bu değil” diyor, yeniden dalıyor… Böyle bir kaç (B) olmayan adam çıkardıktan sonra arkadaşına yalvarıyor “tek başıma yapamıyorum, ne olur yardım et bana” diye ve arkadaşı da mecburen onunla suya atlıyor. Dipte bir kalıntı var ve (B) onun içindeymiş. Birden sahne değişiyor…
(A) ve kendisine Işık Köprüsü yapan arkadaşı, bu günkü İstanbul’da, Arnavut kaldırımlı bir sokaktalar. Bir adım atınca birden eski İstanbul oluyor, bir adim geri gelince şimdiki İstanbul. Neyse adım atıp eski İstanbul’a geçiş yapıyorlar.
Bir cenaze töreni… Tabut birilerinin omzunda ve insanlar yürüyorlar sessizce. Anlıyorlar ki bu Nihan’ın cenaze töreni. Törene katılmış bir sürü insan var ama (A)’nın gözü en arkada yürüyen birine takılıyor. Hayretler içinde bunun Nihan olduğunu fark ediyor. Nihan’ın ruhu mu kendi cenaze törenine katılan? Şaşkın, ne yapacağını bilmeden olduğu yerde kalıyor, o sırada Nihan (A)’yı görüyor. Baştan aşağı süzüyor önce… Sonra kolundan tutup bir banka oturtuyor. (A)’nın kafası iyiden iyiye karışıyor… “Nihan zaten ben değil miyim? O zaman neler oluyor?” diye düşünüyor. Bunlar da yetmezmiş gibi Nihan’ın yanında bir de kendi çocukluk hali var, onu kucağına oturtup saçlarını okşuyor ve sürekli “Agâh ne yapıyor” diye düşünüyor.
Bu arada Agah’ın evini görüyorlar.Vesile ağlıyor ama Nihan’ın ölümüne mi, kendi evliliğinin geldiği duruma mı, belli değil. Agâh perişan, o kadar perişan ki cenazeye gitmeye bile cesaret edememiş, o gücü kendinde bulamamış, çektiği acı her halinden belli.
Nihan inanılmaz öfkeli…”Aynı şeyleri yaşıyorsunuz değil mi” diyor (A)’ya dönüp… Ama şimdi durum tam tersi… yani sen evlisin ve sen ondan büyüksün.” Agâh’a acı çektirmesini istiyor, içinde sevgiden çok daha fazla öfke var… “Farkında olsan da olmasan da ona acı çektirmek istiyorsun” diyor.
“Hayır” diye reddediyor (A). Nihan gülüyor, o zaman neden şu anda suyun dibinde?
Sonra birden… “ben ölmeyebilirdim… Sen bunu değiştirebilirsin… Değiştir bunu” diyor.
(A) diyor ki “Nihan… Sen kendi seçimlerini yaşadın, ölmek de senin seçimindi.Ben bu değişikliği yaparsam, bu bir çok yan değişikliğe neden olur, ben de “ben” olmam o zaman, ayrıca bunu yapabilecek güce de sahip değilim”.
Öfkeyle (A)’ya bakıyor ve hala bu hayatta (B)’ye acı çektirmeye çalıştığını söyleyip duruyor. (A) sükûnetini hiç bozmuyor… Diyor ki “Nihan… İçindeki öfkeyi anlıyorum ama şunu da söylemeliyim sana, hiç bir şeyi affetmek zorunda değilsin, ne Agâh’ı, ne de kendini, sadece KABUL ET! Bunlar yaşanması gerektiği için yaşandı. Bundan kurtulmak için benimle BÜTÜNLEŞMEN gerekiyor” Kabul etmekte çok zorlanıyor. Sonunda önce Küçük Nihan’ı büyük Nihanla birleştiriyorlar.Sonra ikisi karşı karşıya geliyorlar ve birbirleri ile birleşip BÜTÜN oluyorlar. Bu ritüelin üzerine ve arkadaşı Nihan’ın bir siluet halinde toprağa uzandığını görüyorlar. (A)’nın burnuna ıslak toprak kokusu geliyor. Sonra (A) gidip (B)’yi suyun altından çıkarıyor. Konuşuyorlar, (A) diyor ki, “(B) bu ilişkinin bitmesi gerek. Sana zarar veriyorum… Bilerek ya da bilmeyerek… Benim bir hayatım var, evliyim. Bu hayatımda öğrenecek şeylerim var. Şimdi, şu anda, bunu burada ve her yerde bitiriyorum”. (B) karşısında hiç konuşmuyor. Aslında bitmesini hiç istemiyor ama içten içe söylediklerinin doğru olduğunu da biliyor.
Çalışma burada bitiyor. Bu çalışmanın sonucunda aralarındaki onca yaş farkına rağmen birbirlerine duydukları çekimin aslında çok eskilere dayandığını ve tamamlanamamış bir ilişkinin tamamlanabilmesi için bir fırsat olduğunu anlıyorlar. “Bu çalışmayı yaparak tamamlanması gereken şeyleri tamamladık ve ilişkimizi anlaşarak sonlandırdık” diyor (A).
Bu çalışmadaki kişilerin adları kendi isteklerine bağlı olarak gizli tutulmuştur.