KİŞİNİN kendini bilme, aydınlanma yolunda çalışmasının dört yolu vardır. Bunlardan ilki, belli bir beden şeklini uzun yıllar koruyan fakirin yoludur. İkincisi keşişin yoludur; manastırlarda yaşarlar. Üçüncü yol yoginin yoludur; genellikle Himalayalar’daki mağaralarda oturup meditasyon yaparlar. 4. yol ise hayatın tam içinde uygulanabilen, Gurdjieff tarafından sistemi oluşturulmuş, uyanık olduğumuz ve bu hali sürdürebildiğimiz takdirde her an faydalanıp kendimizi dönüştürebileceğimiz çok kapsamlı ve tesirli bir dönüşüm ve gelişim yoludur.
4. yolda hayatta hangi durumlarla ne şartlarda karşılaşıldığının bir önemi yoktur. Dikkat etmemiz gereken nokta; olaylar, kişiler, sınavlar ne kadar değişip farklılaşsa da negatifleşmeden çalışmak zorundayızdır. Çünkü bu değişken şartlar gelişmemiz için en faydalı olanlarıdır. Öncelikli amaç, tüm yönlü, dengeli insan olmaktır.
Tüm yönlü insan nedir peki? Bir sokak simitçisi ile de, ünlü bir yazarla da aynı keyfi alarak sohbet edebilmektir. Bir felaket başımıza gelse de, ya da sürpriz bir doğum günü kutlaması ile karşılaşsak da hep dengede kalmalıyızdır. Bu hale gelmek için yaşamın tüm olaylarının tam ortasında özdeşleşmeme pratiği yapmak şarttır. İçsel bir çalışmadan bahseder 4. yol. İhtiyaç duyulan çalışmayı uygulama ve sürdürebilme idrak ve iradesine sahip olabilmektir. Bu anlayış oturduktan sonra artık dönüşümün o çok lezzetli ve renkli kapısı aralanıverir.
Karma yogayı ise eylem bilimi olarak tanımlayabiliriz. Kelime anlamı olarak karma, yapmak anlamına gelir. Yaşamın temeli hareket olduğundan sergilediğimiz tüm fiiller karmamızı oluştururlar. Karma yoga ise bu eylemlerin şuurlu ve farkında olanlarıyla alakadardır. Anı yaşar esasında karma yoga uygulayıcısı, eylemlerin sonuçlarıyla değil de süreçleriyle ilgilenir. Eylem gerçekleşirken meyvelerini verir. Önemli olan şahane bir resim yapmak değildir; resim yapılırken elde edilen deneyimlerdir. Doğru yanlış diye bir değer elde etme peşinde olmamalıdır kişi. Deneyim süreci dikkatli ve şuurlu gözlemlenebildiği takdirde varlıksal ihtiyaçlar, kazanımlar hep artı hanesine işlenir. Tüm yaşananlar gelişip değişmemiz için pratiktir çünkü.
Dikkat ve şuura ise ancak irade yakıtı ile sahip olabiliriz. Koşulsuz şart budur. 4. Yol sisteminin belki de en önemli noktalarından olan ve onu diğer öğretilerden ayrı kılan “Benler Doktrini”ni kavrayıp içselleştirdiğimizde, aslında her an gereksinim duyduğumuz iradeyi koruyabileceğimizi ya da neden bunu başaramadığımızı daha iyi kavrarız. Sistem adeta bir makinaya benzediğimizi söyler. Birçoğumuzun farkında olmadığı bu makina neredeyse sonsuz sayıda zihni ya da diğer bir kelimeyle “ben”i içerir. Her bir tanesi farklı birer iradeye sahip zihinler topluluğuyuzdur yani. Bu zihinler doğumdan sonra kişiliğin kendini göstermeye başladığı çocukluk yaşlarında yavaş yavaş üreyip çoğalmaya başlarlar. Yetiştiğimiz ortama, koşullara göre türlü özelliklerimiz belirir. Tamamen çevremiz tarafından oluşturulan kişilik, yıllar boyu tamir etmeye, dönüştürmeye çabaladığımız makinayı oluşturuverir. Ailemiz, arkadaşlarımız, tanıştığımız herkes el birliğiyle bir “birey” yaratmışlardır. İşte çalışma, yıllar içinde oluşmuş bu kişilik özelliklerini fark edip baştaki yalın, saf halimize kavuşma, dünyaya geliş amacımızı bulma arzusu ile işler. Çünkü 4. Yola göre hepimiz dünyaya bir ders ile, görev ile geliriz ve hayatımızı anlamlı kılan esas yaşam amacı bunu bulmaktır.
Karma Yoga da hedefe ulaşma aşamasında hayatımıza bir anlam katar ancak; asıl hedefe, öğretinin diğer fikirlerini de sentezleyip erişebiliriz. Çoklu zihinlerin egemenliği altında olduğumuzdan ve sağlam bir temele çalışma sistemini yerleştirmemiz gerektiğinden çalışma tüm fikirleriyle özümsenmelidir. Temelimiz makinamızdaki yani kişiliğimizdeki “ben”lerdir. Her bir tanesinin farklı güdüsü vardır. Bunların iradeleriyle eylemlerimizi sergileriz. İstenen, güdülerden arındırılmış “ben”lerin fiilde bulunmasıdır. Aksi takdirde bu güdüler bizde kuvvet kaybı oluşturur. Kuvvet kaybettikçe de uykumuz derinleşir, özümüze aslımıza ulaşmamız güçleşir. Yapmamız gereken, kendimizi gözlemleyip hatırlayarak mekanik yaşamın kaybettirdiği kuvveti geri elde etmektir. Bunlara ek olarak özdeşleşmeme pratiği ile de kuvvet kaybına engel olabiliriz. Beş dakika boyunca herhangi bir haber kanalını açıp izleyin örneğin; sonra duygularınızı, zihninizden geçenleri bir gözlemleyin. Ne kadar farklı seslerin konuştuğunu, bunun küçük bir pratik olduğunu bildiğiniz halde zihninize, duygularınıza ve hatta bazı kaslarınıza bile hakim olamadığınızı deneyimleyeceksiniz. Özellikle çalışma fikri daha yeni yeni kök salmaya çabaladığı süreçte olaylarla, düşüncelerle ne kadar derinlemesine özdeşleştiğimizi kolaylıkla fark edeceksiniz. Ama unutmayın ki ikinci bir alternatifiniz daha var! Özdeşleşmeden sadece gözlemleyebilmek ve uyanmamız için gerekli olan kuvveti korumak. Karma yoga fikrinin temelinde de kuvvet kaybına engel olmak vardır. Çünkü güç kazandıkça doğru filleri hayata geçiririz.
Karma yoga felsefesi ise gücü üç ayrı sınıfta ele alır. Birincisi denge anlamına gelen “satva”, ikincisi faaliyet olan “rajas” ve üçüncü güç ise ataleti ifade eden “tamas”tır. Her bireyde tüm güçlerin mevcut olduğunu ancak bir tanesinin öne çıktığını söyler. Öne çıkan güç kişinin baskın karakter özelliğini ifade eder. Örneğin taması baskın bir insanın aktivitesi bol bir işte verimli olması, keyifle çalışması beklenemez.
Bu bilgi ışığında çevremize karşı daha toleranslı olup, yargılamanın anlamsız olduğu idrakine varıp, içinde bulunduğumuz ortama, yetişme şartlarımıza göre türlü değer yargılarına sahip olduğumuzu kavrarız. Çalışmaya olan bağlılığımız devam ettikçe esnekliğimiz hoşgörümüz karakterimizi dönüşüm yolunda geliştirir. Yaşamda farklı tatların, renklerin var olduğunu, bulundukları şartlara göre en doğru özelliklere sahip olduğunu kabul ederiz. Çünkü karma yogaya göre evrensel bir düzen vardır. Bu düzen içinde odaklanmamız gereken yer eylemlerimiz ve bunları uygularken ki tutumlarımızdır. Kendimizi sonuçlardan soyutlamalıyızdır ki “fiilin meyvesini düşünmeden fiili gerçekleştirebilelim”. Tutumlarımızı gözlemlememiz karakterimizi daha iyi analiz edip, hangi noktalarda hangi sıra ile değişimi yaşayacağımız konusunda rehberlik eder bize. Bu uzun soluklu bir yoldur; değişmeye karar verdiğimiz ilk anlarda tipik tutumlara, kalıplaşmış bakış açılarına sahip olduğumuzu kabul etmek güç gelir. Yılmadan, kararlı bir şekilde kendimizi gözlemledikçe yıllar içerisinde oluşmuş kalıplar daha da fazla kök salmadan yavaş yavaş kırılmaya yani tutumlar değişmeye başlar. Yeter ki yılmadan, kararlı bir tavırla özgürleşmeye doğru yol alabilelim.
Son olarak; tutumlarımızı gözlemlememiz dışında; Karma yoganın temel metinlerinden olan Bagavatgita’da bahsedildiği üzere; bağımlı olmama konusu üzerinde de durmamız gerekir. Sergilediğimiz hiçbir eyleme bağımlı olmamalıyızdır. Yaşadığımız acılar bu bağımlılık fikrinin bir sonucudur. Hep birilerinin bize muhtaç olduğu yanılsamasındayızdır. Çocuğumuzun biz olmadan yaşayamayacağını düşünürüz ama bu bir yanılgıdır. Evrensel düzene göre, hayatta kalması gerekiyorsa zaten yaşamını bir şekilde sürdürecektir. Yani mücadelenin içine karışmayıp, kendimizi bir gözlemci gibi görüp çalışmamız gerekir. Bu fikirler yerleştikten sonra geriye kalan tek koşul gerçekten değişmek isteyip istemediğinizdir. Gerçekten değişmek istiyor musunuz peki?
(İlk Yayın: Ruh Madde Dergisi)