Sevgili Günnur Başar merhaba. Geçtiğimiz yaz Karaburun’da gerçekleştirdiğimiz “Holotropik Nefes Semineri”nden sonra derKi’ye deneyimimi anlatan bir yazı yazmış ve pek çok soru almıştım. Anlayabilmenin-anlatabilmenin pek de kolay olmadığı bu derinlikli deneyimi sizin güvenli rehberliğinizde edinmiş, yaşama dair farklı bir perspektif yakalayarak zenginleşmiştik. Şuur yolculukları konusunda sorulacak sorular bitmez; sizi bulmuşken, merak edenler için biraz açalım Holotropik Nefes Çalışmasını ve sizi daha yakından tanıyalım izninizle. Ege Üniversitesinde aldığınız tıp eğitiminden sonra (1987) aile hekimi ihtisası (1992), sonrasında ise Almanya’nın Köln şehrinde genetik alanında doktora yaptınız; devamında yurt içinde-dışında çeşitli hastanelerde doktor; ve ilaç sanayinde araştırmacı ve yönetici olarak çalıştınız. 1997’de psikoterapi eğitimi; ardından psikodrama, sanat terapisi, aile dizini; ve ardından 10 yıl tamamlayıcı tıp ve enerji tedavileri konusunda yurt dışında çeşitli eğitimler aldınız. 2004’ten bu yana Homeopati ve Holotropik Nefesle uğraşıyorsunuz; ve aynı zamanda akademik kökenli bir şifacısınız. Klasik tıp eğitimi ve çalışma hayatından sonra, “suyun öteki tarafına geçme” niyetinizin nasıl başladığını biraz anlatabilir misiniz?
İlaç sektöründe daha çok Psikiatri ve Onkoloji alanında çalıştım; aynı zamanlarda WHO’nun “Türkiye’de Ruh Sağlığı” ile ilgili bir projesinde danışmanlık yaptım. Yaklaşık 10 yılllık süreçte Türkiye’de ve dünyanın çeşitli yerlerinde ilaç araştırmaları yürüttüm. Sağlık-ilaç sektöründe yerleşik klasik batı tutumunun insana ve sağlığa yaklaşımda yetersiz kalışını, yanlış- eksik giden bir şeyler olduğunu tespit ettim ve ilaç endüstrisindeki bilimsel yaklaşımın yalnızca istatistiki sonuçları değerlendirmekten ibaret olduğunu gördüm. Bu durum hasta olan insanlarla ilgili hiç bir gerçeği, kimin niye iyileştiğini kimin niye iyileşmediğini tam olarak açıklamıyordu. İlaç çalışmalarının başarısı genellikle %50 ila %70 arasında sınırlıydı; bu çalışmalarda hep başarıya vurgu yapılır ve kendiliğinden iyileşen hastalar hiç dikkate alınmazdı. Daha sonraki çalışmalarımda neden sonuç ilişkisinin değil sürecin önemli olduğunu ve hastalanmanın da iyileşmenin de fiziksel, duygusal ve zihinsel bir kompleks olduğunu, meseleye bütüncül yaklaşmak gerektiğini kavradım. O dönemde gittikçe yoğunlaşan iş hayatından kızımı dünyaya getirdikten sonra uzaklaştım ve devamında psikoterapi eğitimimi kullanmaya karar verdim. O süreçte Psikodrama ve Sanat Terapisi eğitimleri aldım ve kanser hastaları ile gönüllü destek grupları oluşturdum.
Çalışmalarımı ABD’de bir kongrede sunmaya gittiğim süreçte Homeopati bursu teklifi aldım. Homeopati hocam Gurdjieff’in ikinci kuşak öğrencisi idi; çalışmalara başladığım dönemde kitaplarından tanıdığım Stanislav Grof’un da Holotropik Nefesle ilgili bir semineri olduğunu öğrendim. Gittim, çok etkilendim ve eğitimini almaya karar verdim.
Bugün de Homeopati çalışmalarımı ve tamamlayıcı tıp yaklaşımımı psikoterapi grupları ve nefes çalışmasıyla destekliyorum; insanın içindeki iyileştirici gücü açığa çıkaran metodları kullanarak o yönde yürümeye devam ediyorum.
Holotropik Nefes Terapisti olmak için tekniğin yaratıcısı Stanislav Grof’un enstitüsünde eğitim aldınız ve şahsen de tanıştınız. Bu eğitimden ve Grof’dan biraz bahsetsek. Olağandışı şuur hallerini araştırmaya neredeyse bir ömür harcamış Grof’un derdi neydi “klasik şuur tanımı” ile neyi ispatlamaya çalışıyordu, orada biriktirdiğiniz ilginç gözlem ve anekdotlarınız var mı?
Ben Grof’u son derece mütevazi ve sevecen birisi olarak tanıdım. Grof’un ilk olağanüstü şuur deneyimi LSD çalışması ile başlamış; daha sonra eşiyle birlikte Holotropik Nefes tekniğini geliştirmişler. Kitaplarında da anlattığı gibi, bu uygulamalar sırasında bir tür aydınlanma deneyimi yaşamış; o andan sonra kaçınılmaz olarak her şeye farklı bakan bir insan olmuş. Bu deneyim kendisi için hala çok canlıdır; bazen derslerde kendisini dönüştüren bu deneyimi anlatır.
Zannedersem bu onu hem bir guru, bir mistik, hem de farklı bakış açılarına sahip bir bilim adamı yaptı ve devamında yapmaya devam ettiği çalışmalar insan şuurunun doğasına bakış açımıza da inanılmaz bir katkı sağladı tabii ki.
Holotropik Nefes Çalışması eğitimi GTT (Grof Transpersonal Training) enstitüsünün transpersonal psikoterapi alanında verdiği eğitimlerden biridir ve buradan mezun olanlar facilitator-kolaylaştırıcı bir terapist olarak da eğitilirler aynı zamanda.
Yerine göre gözlemci, yerine göre aktif yaklaşımlar gösterecek, çalışılan kişiyle sıkı bir güven ilişkisi kuracak, yaşadığı öznel durumlarda şefkatli bir müdahale uygulayacak iyi eğitilmiş terapistlere duyulan ihtiyacı karşılayacak bir eğitimdir amaçlanan.
Eğitim iki yıl kadar sürer; ve başlayan insanlardan pek azı eğitimi sonlandırabilir.. Holotropik Nefes alanında 20 yıldan fazla zamandır eğitim verilmesine rağmen, mezun olmuş bir- iki bin kişi ve tüm dünyada aktif olarak çalışan 500’den az insan var. Günümüzde geçerli yüzeysel-kolaycı-maddiyatçı yaklaşım böyle özveri gerektiren bir çalışma ve uygulamaya pek yüz vermiyor, ne yazık ki.
Geldiğiniz noktada siz şuuru nasıl tanımlıyorsunuz?..Yeryüzünde kullanabildiğimiz ortalama bilinçle şuurun derinlikli katmanlarına uzanmamız, benlik duygusunun genişleyerek “başka gerçeklik boyutlarını” da kapsayacak hale gelmesi ne kadar mümkün sizce?
Bence bu herkes için mümkün hatta gerekli de.. İnsanlık tarihinde yer alan bir çok eski toplumlarda olağanüstü bilinç hallerini deneyimlemek için düzenekler, öğretiler ve uygulamalar vardı. Günlük şuurun dışına çıkarak elde edilen bu bilinç hali değişikliği yaşadığımız hayatın farklı bir boyutunu algılamamızı, farkındalığımızın fizik dünyanın dışına doğru artmasını sağlıyor ve bir çok rahatsızlık için iyileştirici özelliği olan bir hal sunuyor insanlara; yani esas ihtiyacımız olan derinlikleri..
Holotropik hallerdeki deneyimler sırasında uzanılabilen geniş bir yelpaze var… Geniş atasal, ırksal ve kolektif anılarımıza uzanabiliyoruz..Ölüm-doğum deneyimlerini tecrübe edilebiliyoruz..Doğa, evren ve Tanrı’yla kendimizi yek vücut hissedebiliyoruz…Başka enkarnasyonlardan kalma anılarımız canlanabiliyor; bedensiz varlıklarla tesir alışverişine girebiliyoruz. Herkes aynı nefes tekniğini uyguluyor; ama herkes farklı açılımlar, uzanımlar, semboller yaşıyor, neden?
Holotropik Nefes uygulamasında içsel bir şifacının varlığından söz ediyoruz (buna “üst ben, öz ben” diyebilirsiniz); bu içsel şifacı uygulama esnasında o kişiyi bir tür radar gibi tarıyor ve iyileşmesi için nasıl bir deneyime ihtiyacı varsa, o anda onu yaşantılamasına olanak sağlıyor.. Doğaldır ki yaşanan vizyonlar, uzanılan yerler, görünen semboller; ve sonrasında anlatılan hikaye ve elde edilen neticeler de farklı oluyor.
Doğum sırasında saatler boyunca deneyimlenen hayati tehlikenin, acı ve boğulmanın yoğun endişe ve bazen canilik derecesine varan şiddet hislerine neden olduğunu, bu deneyimin psişe ve bedenimizde saklandığını; ve Holotropik Nefes Tekniği çalışması sırasında biyolojik doğum aşamalarımızı, hatta döllenişimizin hücresel kaydını bile oldukça ayrıntılı bir biçimde deneyimleyebileceğimizi söylüyor Grof. Tecrübelerinize göre nefes çalışması sırasında en çok deneyimlenen doğum tecrübesi mi; ve doğum deneyimini yaşayan kişilerin çalışma sonrası aktarımlarında ortak/benzer bir tema var mı?
Evet; mevcut tecrübeler doğrultusunda, yüksek oranda doğum deneyimi yaşandığını söyleyebiliriz..Doğumda deneyimlediğimiz duyguların, yaşamda ilk karşılaştığımız duygular olduğunu ve daha sonrasında deneyimleyeceklerimiz üzerinde parmak izi gibi bir patern oluşturduğunu söylüyor Grof.
Eger normal bir hamilelik yaşanmaktaysa, fetusun deneyimlediği yer cennetle eşdeğerdir. Daha ihtiyaç göstermeden doyurulduğı, ısıtıldığı, korunduğu bir yer.
Doğum travayının (ağrıların) başlamasıyla bu dinginlik bozulur; çoğumuz korku, heyecan, agresyon, öfke, cinsellik, depresyon gibi duyguları ilk doğum kanalında yola çıktığımız zaman tanırız. Bazen de bu duygulardan birisi yoğunlaşır ve bütün yaşam boyu sürecek izler bırakır üstümüzde.
Bunlar hepimizde var olan çeşitli eğilimleri oluşturur; korku- depresyon yaşamaya eğilim, öfkeye ve agresyona yatkınlık vb. Bunlar yaşam paletimizi boyadığımız bize özgü duygu renklerimiz olarak yerleşir içimize.
Grof bir çok zihinsel ve fiziksel hastalığın psikopatolojisini bu temele oturtmuştur ( Bkz. “Geleceğin Psikolojisi”adlı kitabı) Duygular dış uyaranlarla değil, iç dünyamızda oluşur aslında. Dış uyaranlar herkes için aynı olduğu halde iç dünyalarımız farklıdır. Bizler duygulara bağımlı yaratıklarız; bazen de hiç istemediğimiz bir duygunun esiri olup aynı travmatik olayı tekrar tekrar yaratırız.
Nefes deneyimi sırasında bu duygu oluşumunu anlayabiliriz; onu yeniden yaşantılamak bu duygu ihtiyacını ortadan kaldırabilir; ve yaşam paletimizi daha zengin renklerle boyayabiliriz böylece.
Doğum sırasında yaşanan olumsuz kayıtları geriye dönük çözmek için doğum deneyimini yaşamak gerekiyor. Doğum sırasında yaşanan deneyim ve duygular o kadar çeşitli ki, herkesin deneyimi ve dolayısıyla hafızaya alınan kayıtlar hep kişiye özgü ve biricik; dolayısıyla vizyonlar da farklı oluyor.
Sezeryan doğumlar için durum nedir?
Doğum deneyimi, doğum-ölüm-yeniden doğum döngüsü çok öznel deneyimler; hayatı anlamlandıran büyük dönüşümler!
Sezeryan olanların da farklı kayıtları var elbet.Sezeryan deneyimi kafa karışıklığı, sabırsızlık, panik gibi bir çok şeye sebep olmuş olabilir.Bunun sebebi de hazırlıksız olarak aniden değiştirilen ortam, alışık olduğu ortamdan birden bire çekilip alınmanın bıraktığı etkiler, kayıtlar olabilir.
Ya da, sezeryan bebek için yaşamsal bir tehlike durumunda yapılmış ise, cerrahın elini kendisine uzanan ilahi bir yardım gibi algılayıp ona göre kayıtlar da oluşturabilir varlık.
Bir görüşe göre, holotropik çalışma sırasında olan bitenler, görüldüğü söylenen vizyonlar, kana alışık olduğu seviyenin üstünde aşırı oksijen yüklenmesi sonucu insan zihninde oluşan halüsinasyonlardan ibaret. Ne dersiniz?
Hiperventilasyonda, aşırı ilaç kulanımında, travma durumunda ya da psikotik durumlarda halüsinasyon görülebilir elbet.Ancak halüsinasyon teknik bir terimdir; yaşanılan halin içeriğini ve bunu gören kişiye o anda neler olduğunu açıklamaz.
Mistik durumlarda yaşanan eğer halüsinasyonsa, neden herkesin aynı tipte, geliştirici açılım diyebileceğimiz halüsinasyonları gördüğünü de açıklayabilmek gerekir.
Örneğin, şizofrenlerin halüsinasyonları gibi, takip edilmek korkusu, intihar düşünceleri içeren, hiçbir yere bağlanamayan ses ve vizyonlarla ilgili karışık halüsinasyonlar vardır. Psikiyatristler fark yokmuş gibi yaklaşsa da, mistik hezeyanlar içerik, yapı ve kişide uyandırdığı duygulanım, kişinin gerçeklikle kurduğu ilişki bakımından tümüyle farklıdır.
O yüzden biz bunlara “halüsinasyon” değil, “mistik açılım” diyoruz.
Kişiler yaşam değiştirici bir deneyim yaşarlarsa, bu deneyim yapı ve içerik bakımından birbirine benzer. Nefes calisması sırasında yaşananlar psikotik hezeyan değil, mistik açılımlardır.
Ne beyin rastgele cevap veren bir organdır ne de doğa yaşamsal durumlar için rastgele mekanizmalar yaratmıştır. Maddesel dünyanın ya da maddesel açıklamaların ötesini görmek zorundayız; hayatımızı anlamlandırabilmek ve yaşamaya değer kılabilmek için. Bir şey sizin hayatınızı sonsuza kadar değiştirebiliyorsa, Grof örneğinde olduğu gibi (bazen hastalık ve travma durumlarında da aynı şey olur), başkalarının buna halüsinasyon demesinin ne önemi var?!
Bir hekim olarak bize açıklar mısınız, neler olup bitiyor nefes çalışması sırasında vücutta; ve bunun şuuru etkileme mekanizması nasıl çalışıyor?.
Ne yazık ki bu konuda yeterli bilgi yok. Tabii ki beyinde O2 artıyor; bu bazı merkezleri etkiliyor; belki hipofiz, epifiz ve oradan salınan serotonin , DMT gibi moleküller etkileniyor. Ama günümüzde kullanımda olan mevcut fiziksel-organik ve sözüm ona bilimsel mekanizma Holotropik Nefes çalışmasındaki deneyimlerin zengin içeriğini açıklamaktan çok uzak.
Bir kez nefes çalışması yaşayan en materyalist ve ateist kişi bile fizik düzlemden daha derin düzlemlerin sürece dahil olduğunu, işe karıştığını kabul ediyor.
Ayrıca birisi kendisine Tanrının elini değmiş gibi hissediyorsa, bunu hangi mekanizma açıklayabilir ki?!
Bu çalışmayı yapmış olmanın pratikte insan yaşamına nasıl bir katkısı var; niçin deneyimlenmeli bu çalışma?
Birincisi daha önce üstesinden gelemediğiniz depresyon, takıntılar, kronik ağrılar vs.fiziksel şikayetler gibi bir çok şeyin üstesinden gelebilir kişiler. İkincisi yaşama dair genel mutsuzluk ve bezginlik hali ortadan kaybolabilir. Biz buna “yaşamı yeniden anlamlandırma” diyoruz. Çünkü modern hayatta yaşamın anlamı kaybolmuş durumda ne yazık ki. Üçüncüsü hepimiz için bir şekilde var olan “öteki” algısını kırabilir ve bir “birlik” deneyimi yaşamamızı sağlayabilir bu deneyim.
Bu “birlik” deneyiminin artması ve yansıyarak çoğalması içinde bulunduğumuz dünyanın ve sancılı insanlık ailesinin çok ihtiyaç duyduğu “iyileştirici” bir hale geçiş yapmamızı kolaylaştırabilir.
Holotropik Nefes Seminerlerini nerelerde veriyorsunuz; belli bir takvimi var mı?
Program takvimini www.holotropikturkiye.com ya da www.holotropiknefes.com sitelerinden takip edebilirler; en yakını 3-4 Haziran’da İstanbul’da olacak.
Türkiye’de HN eğitimcisi sayısı nedir, Holotropik Nefes Terapisti olmak isteyenler nereye başvurabilirler, Türkiye’de “eğitimcinin eğitimi semineri” yapılması düşünülüyor mu?
Turkiye’de sertifikalı tek terapist benim.Terapist olmak için halihazırda eğitime devam eden 3 arkadaşımız var. Terapistlik eğitimi için şimdiki durumda GTT’e başvuruluyor; büyük bir grup olursa, 20 kişi ve üzeri, Türkiye’de de eğitim açılabilir.
Tekrar teşekkürler Günnur hoca.
Bilgileri paylaşma fırsatı verdiğiniz için ben de teşekkür ederim.
Holotropik Nefes Seminerine katılarak yaşadığım deneyimi ve edindiğim perspektifi “derKi”nin Eylül sayısında yazmıştım. Günnur hoca, gelişim yolunda biriktirdiği değerli tecrübeler ve engin bilgisiyle samimi bir aydınlanmacı, aydınlatıcı. Varlığa-tekamüle-vazifeye hizmet konusunda samimi olan rehberlerin elinde yapılan bu tür çalışmaların ruhsal aydınlanma yolundaki varlığa, az ya da çok, bir ivme sağladığına yürekten inanıyorum. derKi, okurlarına ayırdığı zaman ve içtenlikli cevapları için Dr. Günnur Başar’a teşekkür ediyorum.