Hepimizin aklından zaman zaman geçen sorular vardır: Acaba kişisel geçmişimiz sadece bilinçli zihnimizle hatırlayabildiğimiz şeylerden ibaret midir? Yoksa bilinçaltında taşıdığımız ama normal bilinç halinde hatırlayamadığımız anılara da sahip olabilir miyiz?

Daha net bir biçimde soracak olursak dünyanın çok farklı yerlerinde yaşamış çeşitli insan topluluklarının inandığı gibi geçmişte yaşamış olabilir miyiz? Yani “tekrardoğuş” diye bir şey var mıdır? Bu soru bana göre bir “evet – hayır” sorusu değil. Çünkü bu konuyu çok farklı açılardan ele almak mümkün.

Günümüzde giderek yaygınlaşan bir terapi yöntemi var. Bu yöntemin adı “regresyon terapisi”. Regresyon, “bir problemi çözmek için o problemi oluşturan esas sebepleri bulmak amacıyla geçmişe dönmek” anlamına geliyor. Özellikle 1970’lerden sonra yaygınlaşan ve gelişen “regresyon” çalışmaları henüz tartışmalı görülse de bu yöntemle problemlerine çözüm bulan, hatta normal yöntemlerle çözülemeyen bazı sorunları iyileşen çok sayıda insan var.

Hepimiz şu anda hatırlayamadığımız hatta hatırlamak istemeyeceğimiz çeşitli anılara sahibiz. Bu anıların bir kısmına bilinçli olarak erişebilsek de büyük kısmı “bilinçdışı”nın derinliklerinde saklı. Ama artık şunu biliyoruz ki, “bilinçdışı” hiçbir şeyi unutmuyor ve tam olarak farkında olmadığımız şeyleri bile kaydediyor. Şu an bildiğiniz ama hatırlamadığınız çok fazla şey var. Soruluncaya kadar sanki her şeyi unutmuş gibisiniz. Ama sorulduğu anda bilinçdışı cevabı ortaya çıkaracaktır.

Fakat öyle bazı anılar var ki, bunlar bilinçdışının daha derinlerindedir ve onlara normal bilinç halinde ulaşamazsınız. Hafif bir trans hali, normal bilinç halinde ulaşılamayan bazı anılara ulaşılabilmesini sağlar ve bu durumda anlarız ki, bilinçdışı hiçbir şeyi unutmaz, sadece onu bilinçli zihinden gizler. Ama hatırlamasak bile bilinçdışında varlığını sürdüren bu anılar bizi etkilemeye devam eder. Bu anılar, çeşitli durumlarda kendimizi tehdit altında hissetmemize sebep olabilir, strese ve korkuya yol açabilir, bizi güvensiz bir hale getirebilir, içimizde sebebini bilmediğimiz duygulara sebep olabilir vs…

Aslında bilinçdışı düzeyde çalışan sistemlerin hiçbiri kötü amaçlı değildir. Örneğin “korku”nun amacı hayatı korumaktır. Kendini kötü hissetmek sizi bir şeyden uzak tutar. Ama bunun arkasındaki esas hedef korunmadır. Bilinçli olarak karşı koyamadığımız her ne varsa ardında mutlaka olumlu bir niyet vardır. Ama örneğin, hiçbir tehlike yokken hissedilen korku, endişe gibi duygular kişinin hayatını sınırlandırır ve gereksiz acılara yol açar.

İşte bu noktada regresyon terapisi oldukça hızlı çözümlere ulaşmamızı sağlayabilir. Bu yöntemi kullanan bir uzmanla çalışırsanız, sizi uygun tekniklerle problemlerinizin kaynağına yöneltir ve bu anılar üzerinde çalışıldığında problem büyük oranda hallolur.

Burada bazı ilginç durumlar ortaya çıkabilir. Çünkü bazı problemlerin kökleri daha derinlere uzanır ve regresyon çalışmaları sırasında bilinçdışı şimdiki yaşamınızın dışında “başka zamanlara” ait anıları da ortaya çıkarabilir.

Örneğin belli bir durumda endişe ya da stres hisseden ve bunun sonucunda çaresizlik hissini deneyimleyen birini düşünelim. Böyle bir duygu üzerinde çalışıldığında kişi bu durumla bağlantılı bazı senaryoların içine girebilir. Kendisini eski bir zamanda çeşitli olayların içinde bambaşka bir kişi olarak görüp deneyimleyebilir. Bunlar regresyon çalışmalarında sürekli ortaya çıkan durumlardır. Ve böyle bir durumda deneyimledikleri o kişi için son derece gerçektir. O kadar gerçektir ki, bazen belli oranda bedensel acıları bile duyumsayabilir. Bu tip durumlarda ortaya çıkan öyküler genellikle kişinin seans öncesi yakındığı problemle çok anlamlı bağlantılar içerir.

Bu tarzda çalışmalar yapan terapistlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır ve bu alanda tüm dünyadan uygulayıcıları bir araya getiren önemli bir kurum da vardır: “Dünya Regresyon Terapistleri Birliği” (Earth Association for Regression Therapy www.earth-association.org)

Regresyon çalışmaları gerçekten çok etkili çalışmalardır ve bu yöntem dünyanın pek çok ülkesinde başarılı bir biçimde kullanılmakta ve giderek yaygınlaşmaktadır.

Şimdi şu soruyu sormamız gerekiyor: Regresyon uygulamalarında ortaya çıkan ve problemlerin çözülmesini sağlayan bu “anılar” nereden geliyor? Bunlar gerçek anlamda “geçmiş yaşamlar” mıdır? Yoksa kolektif bilinç alanından gelen ve geçmişte yaşanmış çeşitli anıların yüzeye çıkması mıdır? Ya da kişinin bilinçdışının uydurduğu fanteziler midir?

Bunların tümü olasılık dahilindedir. Ancak burada somut gerçek, bu yöntemle genellikle başka biçimde çözülmesi mümkün olmayan sorunlar çözülmekte ve iyileşmektedir. Ve bu alanda meydana gelen tecrübe birikimi bize kesin olarak şunu söylemektedir: “Geçmişte birilerinin yaşadığı hayatlar bizleri etkiliyor.”

Konu hakkındaki anlayışımızı derinleştirebilecek başka bir olgu da “kendiliğinden hatırlama” olaylarıdır. Ülkemizde özellikle Adana, Mersin ve Antakya bölgesinde yoğunlaşan bu türden vakalar dünyanın hemen her yerinde görülmektedir. Bu tip bir vakada çocuk 2 – 3 yaşına gelip düzgün cümleler kurmaya başladığı zaman geçmiş yaşamıyla ilgili şeyler anlatmaya başlar. Daha önceki kimliği, ailesi ve yaşadığı yer hakkında detaylı bilgiler verir. Bunların araştırılması mümkün olduğu durumlarda bu bilgilerin doğrulandığı yüzlerce vaka vardır. Bu konuda önemli araştırmalar yapmış olan Dr. Ian Stevenson ülkemizde de araştırmalar yapmış ve topladığı vakaları kitaplar halinde yayınlamıştır.

Bu tip vakaların bazılarında geçmiş yaşamını ve nasıl öldüğünü hatırlayan kişilerin şimdiki bedenlerinde geçmiş yaşamlarındaki ölüm şekliyle bağlantılı bazı “doğum izleri” de görülmektedir. Örneğin kurşunlanarak öldürüldüğünü hatırlayan bir kişide, aynı yerde kurşun izleri bulunmaktadır. Bu türden vakalar geçmiş yaşama ait anıların fizik düzeyde bile etki yapabildiğini gösteren normal yoldan açıklanması güç ve ilginç durumlardır.

Yine açıklanması güç başka bir durum da herhangi bir konuda olağanüstü yetenek sergileyen çocukların durumudur. Çok küçük bir yaşta, bazen hiçbir eğitim söz konusu olmadan herhangi bir alanda üstün yetenekler sergileyen pek çok örnek var. Günümüzde bu tip çocuklara rastlamak daha olası. Bu konu genetik vs. gibi etkenlerle açıklanmaya çalışılsa da bence iş o kadar basit değil. 13 yaşına geldiğinde 8 dili hatasız biçimde konuşan bir çocuğun bunu genetik yolla getirmiş olma ihtimalini kabul etmek biraz zorlama olmaz mı? Herkes kendi çevresinde bir bebeğin doğup büyümesini gözlemlemiştir. Bebeklerin kendilerine has bir kimlikleri vardır. Eğitim sadece bu temel kimliğin üzerine bir şeyler inşa eder. Ama çocuğun kendine has yetenekleri, orijinal duruşu hep var olmaya devam eder.

Bütün bu fenomenleri bir araya getirdiğimizde, geçmişimizin çok derinlere uzandığını söyleyebiliriz. Bedenimizdeki elementler yıldızların kalbinde doğmuş ve milyarlarca yıllık evrimin sonucunda canlı bir organizma içerisindeki yerini almıştır. Diğer taraftan psişemiz yani içsel varlığımız, insanlığın dünya üstündeki milyonlarca yıllık geçmişini, atalara ait ırksal geçmişi ve büyük ihtimalle kendi geçmiş yaşamlarının anılarını içinde barındırır. Ve tüm bu anılar zaman zaman iç varlığımızın derinliklerinden göz kırparcasına kendilerini gösterir ve bize gerçek kimliğimize ait esintiler getirirler.

Ve en sonunda geriye tek bir şey kalır; hislerin, duyguların, düşüncelerin ve bedenin ardında sürekli varolan ve her şeyi sessizce izleyen farkındalık: bilinç…

M. Reşat Güner