Biz kendimizi ölümlü, sonlu ve sınırlı algıya soktuğumuzdan itibaren yaşam bizim için zor, yoğun, neşesiz ve sevgisiz bir şekilde geçiyor. İnsanların çoğu arayış içinde zihninin çıkmaz sokaklarında kendine çıkış noktası arıyor. Burada her ne teknik anlatırsak anlatalım eğer zihin devredeyse hiç biri işe yaramayacaktır. Nedir bu zihin gerçekte? Neden sürekli “ zihnim yorgun” mesajları veriyoruz? Kaçımız onun baskısı altında yaşamlar sürüyoruz ve de  bunu değiştiremiyoruz? Peki ne oldu bizlere?

Sokağa çıktığımızda bir dolu ses duyarız. Ya da gürültülü bir ortama girdiğimizde inanılmaz rahatsız oluruz. İnsanların yüksek sesle birbirine bağırması da keza aynı şekilde etki bırakır. Bir an önce evimize ve sessizliğimize kaçmak isteriz. Bunun nedeni nedir? Çünkü kendimizi güvenli alanda hissetmeyiz. İşte zihin budur. Gürültülü, çok sesli ve bağıran. Güvende olduğu tek yer, senin tarafından ondan ibaret olduğunu zannetmendir. Sanki bir insandan bahsediyorum di mi? O zaman hazır ol çünkü zihnin artık bir insan kılığına bürünmüş durumdadır. Davranışların, okuduğun kitaplarını, seyrettiğin filmlerini, alacağın kararlarını, duygu ve düşüncelerini kontrol etmektedir. Seni sürekli yargılayarak manipüle etmektedir. Bu onun için dayanılmaz bir hazdır. “Azp” kelimesi Arapça bir kelimedir. Türkçe karşılığı “zevk almak” demektir. Sen azap çektiğinde zihin bundan zevk almaktadır.  Kutupluluğu anlayabilir misin? Sen onun tarafından sabote edildikçe o güvenli alanına yerleşir. Senin artık özün devrede değilse olması istenen gerçekleşmiştir. Huyların ona göre belirlenmeye başlamıştır. O zaman  bedenin kime ait zannediyorsun? O hastalıklar tesadüfi mi meydana geliyor? Zihin  zaten virüs gibi değil mi?

Ben Zihnim Değilim

Ne zaman kendimizi iyi hissetsek, başarılı bir işimiz, güzel giden bir ilişkimiz, huzurlu bir hayatımız olsa  orada aynı zamanda zihnin sabote enerjileri de vardır. Bunları kaybetmekten korkan bir bilinç altı geliştiririz. İşte bu bilinçaltı zihin tarafından yönetilir ve bizlerin bilinç üstüne çıkmamıza müsade etmez. Bilinçaltımızı öğrenmek için asırlarca çalışabiliriz, onun hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Bu bizi çalışkan öğrenciler yapar ama bilince genişletmez ve hayatımızın sadece bu alanı ile ilgili belki biraz daha rahat nefes almamızı sağlar. Bu da olsun o kadar di mi? J
Zihnimiz bizi sabote ederek yetersizlik enerjisi ile yönetimi ele almak ister. O, hafif, an’dan keyif alan, başına her ne gelirse gelsin kendi hayrına olduğunun bilincinde olmamızı istemez. Neden? Çünkü onun hükmü biter. Biz zihnimiz değiliz. O bize ait değil. Zihin bizim sadece sahte bir kimliğimizdir. Bir an için durabilsek ve işin özüne doğru bakabilsek nasıl olur?

Kontrol Tarafından Kontrol Edilmek

Zihin kasıtlı olarak kontrol enerjisi yaymaktadır. Zihin tarafından kontrol edildiğimizde yine zıt kutup olarak bakarak kendimizi güvenli alanda hissetmediğimiz için onu teşhis edebiliriz. Onun ismini kontrol olarak görebilirsek, hayatımızı ve diğerlerini nasıl kontrol altında tuttuğumuzu göreceğiz. “Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda hatırlayıp hemen gerçeği görürler.” (Araf, 201)

Kontrol tarafından kontrol ediliyoruz.  Kontrol asla güvende değildir ve güvenli alanını muhatap kıldığı varlıkla sağlamayı ister. Güvenli alan sadece Ben Ben’im enerjisidir. Zihin bunun keşfini asla istemez zira kendi hükmü biter. Daha net olarak söyleyecek olursak kontrol, karanlık enerji tarafından yaratılmıştır. Bu da ilahi bilincimizin kapalı olması ve özümüzden uzak kalmamızla sonuçlanan trajik bir durumdur. Özümüz, diğer anlamı ile tanrısal olandan ayrı olmak ile kapatılmıştır. Evren boşluk sevmediğine göre bunun yerini zihin doldurmuştur. İbadet yanlız onadır, dönüş ancak onadır. Tanıdık geldi mi?

1-Hâ, Mim. (Cennet bahçeleri-Hakikat perdesinin  arkasındaki hak vurgusu)
2, 3-(Bu) Kitap’ın (Kur’an’ın) indirilişi, Aziz (kudreti daima üstün gelen), Alim (hakkıyla bilen), günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı pek şiddetli ve çok lütuf sâhibi olan Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır. (Mümin.1-3)

Eğer tanıdık gelmediyse bir dolu ayetten örnek alabilirsiniz ki nasıl ters yüz edildiğimize uyanabiliriz. Ayeti (alamet-iz) okurken, Ha, Mim (cennet bahçesi) yerine cehennemin karanlığı Zi-fir’i, Kuran yerine egonun kitabını Aziz senin tanrısallığının üstünü örten ve kendine mahkum eden sahte bilgelerin, Alim olarak eski enerji bilgisi ile hükmedenleri, Allah yerine konmuş olarak,özü örten illüzyonun madde tanrısını ,ilah yerine vazgeçemediğimiz bağımlılıklarımızı, dönüşe de zihni koyun. Kime dönüyoruz ya da döndürülüyoruz? İlahi olana mı yoksa zihne mi?

1-Zi, fir. Cehennemin Karanlığı (zihin perdesinin arkasındaki karanlık enerji)
Ego kitabının indirilişi, senin tanrısallığının üstünü örten ve kendine mahkum eden sahte bilgelerin, eski enerji bilgisi ile hükmedenlerin, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı pek şiddetli ve çok lütuf sâhibi olan, özünü örten illüzyonun madde tanrısıdır. O’ndan başka bağımlılık (sürekli hissettiğimiz yoksunluk ve sonluluk duygusu ile madde alemi bağımlılığı) yoktur. Dönüş ancak zihnedir. (EGO KİTABI-BİR KERE İNDİ VE BAŞKA İNMESİNE GEREK KALMADI)

Çok açıkça görüldüğü gibi ego kitabından ayet değil sadece illüzyon iner ve biz onları ayır edemeden ömürler geçiririz. Dönüşmesini istediğimiz karanlığı  dönüştürme gücümüz var. Tövbeyi kabul eden merci eğer zihin olmuşsa bilin ki bu çok istediği bir durumdur ve azabı pek şiddetlidir. Asırlarca arınmaya çalışmak da azabından korunmaya yetmez. Günahkar olan bir insan varlığından daha kolay ne olabilir ki? Kendini ve tanrıyı ayrı görmesi zaten onu yeterince günahla kontrol altında tutmaktadır. Bu değersizlik hissi tövbe ile giderilemeyecek kadar güçlüdür ve başka seçeneği olduğumuz bize unutturulmuştur. “Ben Ben’im” enerjisini hatırlamasına asla izin verilmemiştir. Bize tanrıdan daha azı olduğu söylenmiştir ve sadece hayatta kalmak iç güdüsü ile baş başa bırakılmamıza sebep olmuştur.

Madde tanrısı “çok lütufkârdır” çünkü bize ancak yetecek kadarını vermektedir. Yaşamın çok az potansiyellerini deneyimleyebilmemizi ve arayış halinde fani olmamızı istemektedir. Bu sınırlılık bize ölüm korkusunu aşılamasın. Özümüzden ayrı olduğumuz söylenerek zaten bizler çoktan ölüyüz ve hipnozdayız.  O yüzden dirilmeye kalkıştığımız da ya da uyanışa geçtiğimiz de bize yeni oyunlar oynamak için kontrolün daima onda olması kuvvetli bir enerjidir. Sistem 50.000 yıldır bunun üzerine kuruludur. Peki bu durumdan çıkmak için ne yapacağız?

Sistemden Çıkmak ve DNA Farkındalığı

Yaşamı seçmek bir çoğumuzun yapmadığı bir durumdur. Herkes yaşamı seçtiğini düşünüyor. Oysa bu o kadar basit değildir. Yaşamı seçmek “kendini seçmek” demektir. Kendi özüne şüphesiz güvenmek ve varlığının tam kabulünde olması demektir. Eğer varlığıma diğer varlıklara bakarak biçim vermeye çalışırsam bu beni enerji hırsızı yapar. “Ben buraya biricikliğimi deneyimlemeye geldim.” Bunu hissedebilir misin? Kendini bilmeye ihtiyacın var. Kendini anlamaya çalışmana değil. O zihnin işidir. Anlamak ve analiz etmek ister. Kontrol burada devreye girer ve DNA işlevselliğini yitirir. İşini sadece biyolojik olarak yapmaya devam eder. Oysa o senin var oluşla bağlantı aracındır. Biricikliğin onda mevcuttur. Kim olduğun gerçeğin ona kayıtlıdır. İçinde çok güçlü 12 tane şövalye vardır ve tek amaçları sana hizmet etmektir. İlahi olan damgan DNA’nda gizlidir.

Bir çoğumuz sistemden, zihinden çıkamadığımız için ailelerimize, işimize, özel hayatımıza varlıklarımıza, sahip olduğumuz duygu ve düşüncelere dair bağımlılıklar geliştiriyoruz.  Elbette bunlar da dengesiz enerjiler (eril-dişil), kırgınlık, değersizlik, yetersizlik, kurban sendromu ve öfke ile kendini ifade eder. Bütün bunlar, DNA’nın hasarına sebep olmaktadır. Bizler kendi gücümüzün henüz farkında değiliz ama ruhumuz bunun farkında. Kendi yüceliğimizi deneyimleyebileceğimiz tüm potansiyellerimizin orada durduğunu biliyor. Biz neyi seçiyoruz? Asıl olan, basitçe buna bakmaktır. Seçtiğimiz şeyin olmasına izin vermeyi mi yoksa  seçilenleri tekrar döngüsü ile yaşamı sonlandırmayı mı seçiyoruz? Cevabınız ikincisi ise ve nasıl çıkış yapacağınızı bilmek istiyorsanız DNA’nızla çalışmanız çok önemlidir.

DNA İle Çalışmak

DNA’nın nerede olduğunun bilinmesine değil onunla konuşulmasına ihtiyacımız var. Bunun için DNA’nın sadece niyetin gücü ile harekete geçtiğinin bilinmesi yeterlidir. Her şeyden önce dinleyen bir DNA’mız var ve o bizden gelen talimata göre hareket ediyor. Bilim dünyası DNA’nın telepatik olduğunu ve bulunduğu ortamı değiştirdiğini ispatlamış durumdadır. Neleri talimat vereceğiz? Sizin ve bütünün hayrınıza olacak  herşey diyebilirim ancak bir koşulu var. Niyet etmek!

Niyet ederek talimatlar verdiğimiz an zihinden çıkış belgemizi anında alırız. Bu durum elle tutulur sertifika isteyenler için değildir zira bunlara ihtiyacı olan sadece zihindir. Koşturmaya devam edecekseniz bu da bir seçimdir.

Gerçekten bize ne olduğunu öğrenmek ve şifalanmak istiyor muyuz? Kendimizle yolunda gitmeyen ilişkimizin dengelenmesinden, hayatta kalmak korkusu ile gelecek beklentisinden, geçmişin travmalarından, yalnızlıktan, bolluğun kapalılığından, red edilmekten, alay edilmekten, doğruyu ifade edememekten, ve de en önemlisi cesurca “Ben Hakk’ım” “Ben Ben’im” diyememekten dolayı olan baskılardan ve korkulardan özgürleşmek için gerçekten kendimize izin verebilir miyiz?

En büyük travmanın bile aslında bize kendi bilgeliğimizin bilgisi ile nasıl hizmet ettiğini, seçimlerimizi neye göre yaptığımızı, gerçek kimliğimizi, yükselişin hakikatini, yeni enerjiyi, “ben benim” enerjisinin ne olduğunu, sanal tanrı “zihnin” ötesine nasıl geçebileceğimizi, yüksek benliğimizle yeniden nasıl iletişime geçebileceğimizi, ruhla bağlantıyı nasıl tekrar kuracağımızı, yeteneklerimizin ne olduğunun ortaya çıkmasını, gerçek tutkumuzu, yaşamımızda dengenin yeniden nasıl kurulacağını merak ediyor muyuz? O zaman  yine niyet edeceğiz ve DNA’mızla konuşacağız. Tekrar ediyorum, niyet varlığın realitesini belirleyen en önemli unsurdur.

21 Günlük DNA Şifası

Bilime göre, 21 günün sonunda beyin hücreleri bölünmeye başlıyor ve yepyeni hücreler meydana getiriyorlar. Bizler de bu bilginin ışığında hareket ederek; zihnimizden çıkmayı ve o alışkanlığın, hastalığın, dengesiz ilişkilerin, diğer bir deyişle; “Tüm sıkıntılı durumların özgürleşmesi için” bilinçaltı programımıza kayıt olmuş negatif kodları değiştirebiliriz. Peki biz onu neden yeniden programlamaya ihtiyaç duyuyoruz?  Cevap basit: Zihindeyiz. O diyor ki;  “Ben senin efendinim sen de benim kölemsin”. Bu hepimizin en derinlerine kazınmıştır. O çok ağır ve hantal bir enerjinin içine hapsolmuştur. Kendi 21 gün kodlamasını o çoktan yapmıştır ve bunu çok muhteşem başarmıştır.

Sonuç olarak, ne zaman değişime özlem duyarsak onun potansiyeli bize doğru gelir ve bize dokunur. Bu çok özel ve sihirli temasla  zihnimizden çıkarız  ve potansiyellerimiz yaratmak için bir araya gelirler. İşte biz kendi hayatımızı ve düşüncelerimizi, sağlığımızı, işimizi,  değişmesini istediğimiz her türlü durumu böyle yaratırsınız. Niyet burada katalizördür ki ona girdiğimiz zaman; bizler, zihnin-egonun istediklerinden değil, yüksek farkındalık alanından yaratırız. Bunun yansıra tıpkı 21 günde bölünen hücrenin yepyeni hücre meydana getirmesi gibi bir değişim yaratmak için daha önce başarmış olduğumuz diğer potansiyeller de , basit fizik kuralına göre: “Benze benzer benzeri çeker” gibi, bize doğru çekilirler. Biz DNA’mıza yaratmayı istediğimiz “ biz” hakkında açıklamamızı yaptığımız zaman, bizi destekleyecek olan yüksek bilinci kendimize çekeriz. Bu da bu çalışmaların çok boyutlu alandan geldiğinin ispatıdır. Zihin tekil düşünmesi sebebi ile bunu kavramaktan çok uzaktır. Gelin şimdi aşağıda
21 günlük bir şifa çalışması ile yazımızı bitirelim.

21 GÜNLÜK ŞİFA ÇALIŞMASI

NEFES ALMA

30  dakikalık bir çalışmadır. 10 dakika sadece nefes alıp veriyorsunuz. Sonraki 20 dakika ise bedeninde canlı yaşam özü ile dolu bir hücreyi seçiyorsunuz ve onu gözünle canlandırmanız, neye benzediğini, nerede olduğunu filan hiç düşünmeniz gerekmiyor. Bir hücrenin neye benzediğinin bilinmesinin bir önemi yoktur.

İMAJİNASYON

Sadece bedeninizde yeni doğmuş bir bebek hücreyi hayal edin. Sonra sadece ona nefes alıyorsunuz. O standart (diğerlerine örnek olacak ) hücre oluyor ve diğerleriyle iletişim kuruyor çünkü bedenimizde bazı hücrelerin birbiriyle iletişimi kopuk bu nedenle rahatsızlıklar oluşuyor yada oluşmasa bile o hücreler tam kapasite çalışmıyor. Bazı hücreler bizim henüz bilmediğimiz hastalık potansiyelleri taşıyor ve iletişim açıldıkça diğerleri de ona benziyor, onu taklit ediyor, o hücre diğerlerine kendi özelliklerini yayıyor. Siz sadece yeni doğmuş bebek gibi  pırıl, pırıl yeni enerjili bir hücre hayal edip nefes alıyorsunuz. Bu bedeninize harika bir temizlik sağlıyor. Yaşamınızdan size uygun olmayan herşeyi çıkarmanıza yardımcı oluyor. Bu artık size hizmet etmeyen-iyi gelmeyen uygun olmayan bir ilişki, yaşam biçimi, duygular, alışkanlıklar, davranış biçimleri vs. Olabilir. Ancak en önemlisi zihnin ötesine giderek; gerçekte kollarını size açmış olan özün, hasretinin sonlanmasını deneyimleyebilirsiniz.

Bu nefes çalışmasını yaparken DNA’nıza niyet ederek talimat da verebilirsiniz.

DNA’YA TALİMAT VERME

“Yaşamımda bana uygun olmayan herşeyin gitmesine izin veriyorum, yeni olanın gelmesine izin veriyorum ve eskiye de yol veriyorum. Yeni her zaman muhteşemdir. Ben şifanın kendisiyim. Bu deneyimden geçmeye ve şifaya izin verdim. Artık özgürüm. Kendimi onurlandırıyorum. Ve de öyledir”

Esra Ö. Erdoğan