Ankara’da bir gün genç bir kadın karşımda durup,” Bende Dolmabahçe takıntısı var.” dediğinde başladı hayat amacıyla ilgili bilgilerin zihnimde bir sıraya dizilmeye başlaması.
– – Nasıl yani?
– – Bilmiyorum. Hep oraya gitmek istiyorum.
– – Neden oraya gitmek istiyorsun? Ne bulmayı umuyorsun?
– – Turist gruplarıyla dolaşmak bana yetmiyor. Biliyorum orada kimseye göstermedikleri bazı yerler ve odalar var.
– – O odalara neden girmek istiyorsunuz?
Açıkçası ben ondan insanların sıkça sözünü ettiği şikayetlerden birini duymayı bekliyordum. Korkular, engellenmişlik duyguları, ailevi sorunlar falan. Ama onda bunlardan hiçbiri yoktu. Başarılı bir ressamdı. Maddi bir sorunu yoktu. Kocasıyla iyi anlaşıyordu ve sağlığı yerindeydi. Hoş bir kadındı ve özgüveninin yerinde olduğu görülebiliyordu. Onda sadece Dolmabahçe Takıntısı vardı!
Sıklıkla kullanmama rağmen geçmiş hayatlara bir yolculuk yapmamız gerektiğini düşündüm. Bu fikri ona açtığımda o da uygun buldu. Bir kişinin ilk seferde hemen geçmiş hayatlara gitme olasılığı düşük olmasına rağmen denemeye karar verdim. İlk dakikalar pek cesaret verici değildi. Söylediğim yakın tarihleri pek hatırlamıyordu. Ani bir kararla daha gerilerde bir tarih söyledim. Sesi boğuklaşmaya başladı ve sahneleri bir bir anlatmaya başladı. Rahatlamıştım. Ve sonra bir önceki hayata geçiş…. 1800 lerde bir gün…
– “ Karanlık, soğuk bir odadayım. Üşüyorum.”
– Ne yapıyorsun orada?
– Cezalandırıldım. Çok üşüyorum.
– Şimdi ölüm anına gitmeni istiyorum
– Her tarafım uyuşmuş. Açım.
– Nerdesin?
– Küçük bir oda burası.
Geri dönüş çalışmaları sırasında denek’in hem olayı yaşayan, hem onu izleyen iki bilinç pozisyonuna sahip olması ilginçtir. Bu fenomen Budizm inanışındaki Ben ve Tanık kavramları ile benzerlik gösterir.
Ressam hanımın geçmiş hayatında bu odada ölmüş olduğu anlaşılıyor. Büyük bir olasılıkla bu Dolmabahçe Sarayındaki bir oda. Şu sebeple böyle bir tahmin yürütüyorum ki, kişi geçmiş hayatlarında bir travma sonucu ölmüşse sanki varlığının bir parçası orada tutsak kalmış duygusuna kapılabilir. Kimbilir belki de bu, bir duygu değil fiziksel bir gerçekliktir. Aslında belki de duygu dediğimiz şey fiziksel bir gerçekliğin diğer adıdır.
Neden o odaya kapatılmış olduğunu anlamak için geriye doğru bir tarih veriyorum. Anlatmaya başlıyor;
“Büyük bir bahçedeyim. İçinde balıkların yüzdüğü güzel bir havuzu var.”
“ Çevrende kimler var bak bakalım?” diyorum ona
“ Karşımda biri var. Başında tüylü bir şapkası olan biri.”
“ Ne diyor sana? Ne konuşuyorsunuz?
“ Bana beni beğendiğini, gözdesi olması gerektiğini söylüyor”
“ Kim bu adam?”
“ Bir sözüyle insanları ölüme götürebilecek biri”
“ Sen ne diyorsun ona?”
“ Kabul etmiyorum. Diller döküyor beni ikna etmeye çalışıyor. Sonra ben kabul etmeyince çok kızıyor”
“ Peki neden kabul etmiyorsun teklifini?
“ Çünkü ona güvenmiyorum. Sadece beni elde etmek için gözdesi yapacağını söylüyor.”
Parçaları birleştirince olay aydınlanıyor. Bulunduğu yer bir sarayın bahçesi. Karşısındaki kişi bir şehzade olmalı. Kendisi de saraydaki cariyelerden biri.
Büyük bir cesaret örneği göstererek Şehzadeye hayır diyor. Bunun sonucunda başına gelecekleri de biliyor üstelik.
Peki bunu neden yapıyor? Bu seçimi yaptığına göre yüksek düzeyde (ruhsal düzeyde) bir kazancı olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu sorunun yanıtını bulabilmek için daha geriye gidiyoruz. Her seferinde ondan onay alıyorum Çünkü eğer onay vermezse hatırlama işleminin kesileceğini biliyorum. Geçmiş hayatına başlamadan o hayatının amacını tesbit ettiği ana geri gitmesini istiyorum. Ve heyecanla sonucu bekliyorum. Derin derin nefes alıyor bir süre. Ve
“ Hayır demek için “ diyor.
“ Neye hayır demek?” diye soruyorum.
“ Hayır demesi çok zor olan birine!”
Kafamda yeni sorular oluşuyor. Bu kararı neden aldığı ve bu kararın kendisine ne kazandıracağını bilmek istiyorum. Ve bir hayat daha geriye gidiyoruz. Bunu çok başarılı bir şekilde yapıyor. Bu sorunu çözmek isteğinin yoğunluğuna bağlıyorum bu başarısını.
Kendini büyük bir yemek şöleninde görüyor bu kez. Bilinçaltı çok ilginç bir biçimde hangi konuda araştırma yapıyorsanız, o konuyla ilgili sahneleri sunmaya başlar. Burada da böylesi bir bağlantının olduğunu görebiliyordum.
“ Masa çok zengin. Her şey var. Birçok insan oturmuş yemek yiyoruz.”
“ Kocan yada çocukların var mı?” diye soruyorum.
“ Şöleni kocam veriyor. Çok zengin biri.”
“ Seviyor musun kocanı?”
“ Hayır!” diye çok kararlı bir yanıt çıkıyor ağzından.
“ Neden? ” diye soruyorum.
“ Çünkü o çok kötü biri. Etrafındakilere çok kötü davranıyor. Onlara haksızlık yapıyor ve çalıştırıyor.” Ve sonra can alıcı sözler dudaklarından dökülüyor.” Ama ben ona hiç tepki göstermiyorum.”
Kocasının etrafındakilere haksızlık yaptığını bildiği ve gördüğü halde ses çıkarmamasının bir nedeni var elbet. Çünkü rahatı yerinde. Zengin bir hayat yaşıyor. Bu düzenin bozulmasını istemediği belli. Ama o hayatı sonlanıp da beden kodlamasının zorlayıcı baskısından kurtulunca olayı bambaşka bir açıdan görüyor. Susmasının diğer insanların ve hatta kocasının hayatı üzerindeki olumsuz (ruhsal açıdan) sonuçlarını gördükçe ( insan ruhsal boyutta her olayı ben ve diğerleri perspektifinden görebiliyor.Yani hem kendisi olabiliyor hem bir başkası. Zaten derin düzeyde biz tek bir kişi değil miyiz aslında?) bir olayın, yaptığımız ve özellikle yapmadığımız eylemlerin başkaları üzerindeki etkilerini açıkça görebiliyoruz.
Şimdi durum aydınlanmıştı. Bu ressam hanım iki hayat öncesinde yapmadığı bir şeyi geçmiş hayatında yapmaya karar vermişti. Hem de bu kez daha ağırlaştırılmış bir şekilde. Yani zengin bir adamdan bir Şehzadeye doğru çıtayı yükseltmişti kendisi.
Bunu keşfettiğimizde ikimiz de rahatladık. Çabamız boşuna gitmemişti. Ödülümüzü almış, sorularımıza yanıt bulmuştuk. Fakat yine de bir süre sonra hayatın sonsuz gizemlerle dolu yapısını çözmemizin mümkün olmadığını (en azından bir seansta) anladık.
Şimdi resim yaptığı atölyeyi bir arkadaşıyla paylaşıyordu. Nedense onunla birlikteyken sanki yaratıcılığı duruyordu. Bunun nedenini bilmiyordu. Üstelik o kişi çok sevdiği bir arkadaşıydı. Bazen sanki onun bakışlarını üzerinde hissediyordu. Üstelik son günlerde yaptığı resimler onu eskisi kadar tatmin etmiyordu. İnsanlar yine beğeniyorlardı onun resimlerini ama durum böyleydi işte.
Yaklaşık iki saate yakın seansa son verdiğimizde yoğun bir konsantrasyon dolayısıyla oluşan yorgunluğun yanında, çok ilginç bir deneyime tanıklık etmenin heyecanı vardı ve kafamda yeni sorular.