Taş dizime özel bazı nedenlerden dolayı bir süre ara vermek zorunda kaldım. Umarım arayı çok soğutmamışızdır. J

 

Azerbaycan’da elimde bulunan kısıtlı sayıdaki taşla çalışmalar yapmaya devam ediyordum. Türkiye’ye gitme fırsatı çıktı o aralar. İşimiz Ankara’daydı, o yüzden önce Ankara’ya gittik. Ben Ankaralı olduğum için, doğduğum kentin sokaklarında biraz hasret gidermek üzere kendimi sokaklara attım hemen. Birkaç arkadaşımla da randevulaşmıştım. Epey dolaşmama rağmen hala onlarla buluşmama zaman vardı ve ben de Karum Alışveriş Merkezine girdim. Öylesine aylak aylak vitrinlere bakıp zaman öldürüyordum. Yürümekten de ayaklarım ağrımaya başlamıştı ama zaman da bir türlü geçmiyordu. Arka koridordaki vitrinlere bakıyordum, gümüş takı satan bir dükkanın önünde durdum. Vitrinde çok fazla şey yoktu aslında, ama tek tek bakınca özel ve çok güzel takılar dikkatimi çekti. “Nasılsa vaktim var” diye düşünüp biraz incelemeye karar verdim. Vitrinin yan kısmına geçtim ve orda donup kaldım. Daha önce hiç görmediğim muhteşem  dizaynı içinde, inanılmaz güzellikte bir taş bana bakıyordu. Birden büyülenmiş gibi hissettim kendimi. Derhal kendimi içeri attım ve  fiyatını sordum. Fiyatı duyunca da dudaklarım uçukladı desem yalan olmaz. Cidden, bir altın takı seti alacak kadar  fiyat söylemişti içerideki satıcı. “Yok artık” dedim ve biraz da sinirli dışarı çıktım.

 

Kendimi zorlayarak dükkandan uzaklaştım ama sanırım ruhum bedenime uyum sağlayamadı bir türlü. Ben dükkandan uzaklaştıkça içimin soğuduğunu, bir parçamın orada kaldığını, attığım her adımda güçlenen bir şekilde hissetmeye başladım. Kendi kendime de sinirlenmeye devam ediyordum. O sinirle bir kuyumcunun önünde durup içeri girdim ve bazı şeylerin fiyatlarını sordum. Yanılmamıştım, o fiyata buradan bir sürü değerli parça alabilirdim.

 

İyi de benim mücevherata değil taşlara düşkünlüğüm vardı!!!

 

Resmen sinirim bozulmuştu. Durup bir sigara yaktım. Karum’u terk edemiyordum bir türlü. Gözümün önünden de, beynimden de gitmiyordu taşın görüntüsü.Vakit de gelmişti buluşma için. Birden otomatik bir şekilde taşın olduğu dükkana doğru yürürken buldum kendimi.

 

İçeri nasıl girdim, taşı nasıl satın aldım gerçekten hatırlamıyorum desem yeridir. J

 

Taşın cinsinin ne olduğunu sorduğumda; “Çöl Gülü Kuartz” demişti kız. Yanında da minik opaller vardı. (Sonradan yurtdışına çıktığımda taşın cinsinin “Kalsedon Gülü” olarak bilindiğini öğrendim)

 

Arkadaşlarımla buluşmaya gideceğim için, takside alelacele taşı reiki ile biraz arıtıp boynuma taktım. Taktığım an bütün vücuduma çok hoş bir enerji dalgasının yayıldığını hissettim. Sanki ‘bir güç gelmiş ve bütün ruhumu enerji duşunun altına sokmuştu’ diye tarif edebilirim bu duyguyu ancak. Yüzüme biraz komik bir gülümsemenin yerleştiğini farkettim. İçim neşe dolmuştu.

 

Sonraları yaptığım tüm çalışmaların sonucunda, bu taşın benim taşım olduğuna kesin olarak karar verdim. Ben bu taşı taktığım zaman tüm negatif enerjilerden korunurum, neşem hep yerinde olur. Taş boynumdaysa hiçbir aksilik yaşamam ve içimdeki tüm güzel enerji bu taşla birleşerek ışıl ışıl çevreme yayılır. Taşımın bana hissettirdiği bir diğer şey de, onu her gün takmamam gerektiği olmuştur garip bir şekilde. Sadece önemli zamanlarda takarım ve itiraf etmeliyim ki, ona verdiğim paraya da hiçbir zaman acımadım. J

 

Ertesi gün İstanbul’a geçtik. Orada da arkadaşlarım hasret gidermek için beni bekliyorlardı tabii ki. Buluşmalarımızdan birinde taş merakımı bilen bir arkadaşım bana bir şeyler anlatmak istediğini söyledi. Biraz çekiniyordu diğerlerinden, o yüzden onunla ertesi gün yalnız buluştuk. Çantasından dişi, büyükçe bir pembe kuartz çıkardı. “Bu taşa bir bakar mısın?” dedi. Taşı elime aldım, cidden oldukça güçlü bir enerjisi vardı. Sorunun ne olduğunu sordum.

 

Bir gece, yattıktan hemen sonra ama henüz uyumamışken, gözlerini her kapatışında üzerine uçuşarak gelen bir takım enerjiler gördüğünden bahsetti. “Bazılarının yüzleri de vardı ama sanki bir rüzgarla üzerime üfleniyorlarmış gibi, hiç durmadan ardarda geliyorlardı” dedi. Gözlerini açtığı an kayboluyorlarmış ama uykusu kaçmış ve korkmuş doğal olarak. Neler olduğunu anlayamamış önce, sonra bir bakmış ki taş başucunda duruyor. “Nedense ondan kaynaklandığını düşündüm ve taşı derhal kaldırdım” dedi. Söylediğine göre, ondan sonra uyuyabilmiş. Taşı da ona yaşattığı korku nedeni ile artık istemediğini söyleyip bana armağan etti.

 

Evet, gerçekten de, hem çevreden duyduklarımdan hem de kendi deneyimlerimden öğrendiğim bir şeyi rahatlıkla söyleyebilirim; eğer taş güçlü bir enerjiye sahipse ve iyi arıtılmamışsa bazen böyle yanlış açılımlara neden olabiliyor. Özellikle de baş ucunuzda unutulmuş güçlü bir ametist taşı hoş olmayan rüyalar görmenize neden olabiliyor. Güçlü erkek kristal kümeler, odadaki enerjiyi arttıracağından uykunuzu kaçırabiliyor. Bütün bunlardan yola çıkarak, büyük ve güçlü enerjiye sahip olduğunu düşündüğünüz taşları yatak odanızda bulundurmamakta yarar olduğunu söyleyebilirim.

 

Tijen Aykut