Hepimizin yaşamı Nil nehrine benzer. Öyle tarihler vardır ki geçmişteki bilge insanlar gökyüzünün hareketlerini gözleyerek Nil nehrinin ne zaman taşacağını, ne zaman geri çekileceğini hesaplayabilir olmuşlar. Böylece Nil nehrinin yakınları ekinlerle donatılmış ve bu gel-gitler sayesinde besinler elde edilebilir olmuştur. Yaşamlarımız Nil’i hatırlatır. Deneyimlerimizin oluşturduğu akıntılar zaman içinde belli döngülerle ve bazen beklenmedik şekilde sakinlik, taşkınlık, huzursuzluk ve bütünleşme arasında döngüsel şekilde hareket eder. Artık bize kalan bedenimizin sınır çizdiği kıyıları taşkınlar geldiğinde sulanacak ve taşkınlar gittiğinde yeşerecek olan ekinlerle donatmak.
Dönüşüm için kim olduğumuza dair sahip olduğumuz sabit inançları sorgulayıp zorlama isteği ve iradesi gerekir. Olduğumuz kişi olarak dönüşümü elde etmek kolay değildir. Arkanıza yaslanıp dönüşmeyi veya dünyanızdaki dönüşümü gerçekleştirmeyi bekleyemezsiniz. Böyle bir ritüel yoktur. Bu sihirli bir hap da değildir. Alaaddinin lambasından mavi bir cinin çıkmayacağını hatırlamak da işe yarayabilir.
Kendinizle ilgili sabit inançlarınızı zorlama isteği ve iradesi göstermeniz gerektiğinden bahsettik. Ama YAŞAM ve HAYAT ile ilgili sabit inançlarınızı zorlama isteği ve iradesi göstermeniz gerektiğini de hatırlatmakta yarar var. Hayattan zevk alma ve hayatın keyfini çıkarma potansiyelini açığa çıkartabilmek bir beceridir. Camdaki lekeyi dikkatlice silmek için bazen üstünden birkaç defa geçilmesi kadar doğaldır. Ya da iyi yemek yapmak için birkaç kere tencerenin dibini tutturmak kadar sıradandır. Bu beceri doğal bir şekilde, destekleyici ve besleyici bir ortamda geliştirilip büyütülebilir. Bir kaçış değildir ya da bir hedef olamaz. Gidilmek istenen noktaya varacağınız araçtır.
Yaşamdan keyif almanızı engelleyen bir panik duygusuna, endişeye veya korkuya sahip olma ihtimaliniz de var. Bu doğaldır. En az bunun kadar doğal olan başka bir şeyse bu zorlayıcı ve kısıtlayıcı duygularınızın kaynağını bulma ihtiyacıdır. Boşver düşünme diyenler ise büyük ihtimalle halt etmiştir. Düşünmek doğamızda var. Bununla birlikte, bizi içsel olarak tehdit eden şeyi doğru tanımlayamadığımızda bunu biliriz. Çünkü gerçek anlamda bir rahatlama açığa çıkmamıştır. Canlanma ve keyif açığa çıkmamıştır. Hatta oyunculuk ve neşe bile gereğinden fazla ciddi haldedir. Neşeyi arayanların alınları kırışmış ve kaşları çatık halde onu aradığına şahit olduğunuzda ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Neşeyi orada değil de, şurada aramaya başlamak… başka tarafta bulmak belki de ciğerlerimizi açıp soluğun içeri girmesine yardımcı olacaktır.
Biz insanlar yaşadığımız pek çok deneyimin bazı yönlerinin açıklanamaz olduğunu kabul etmekte güçlük çekiyoruz. Aslında açıklama bulmaya çalışmak, anlam verme arayışında oluşumuz da oldukça doğal bir tepki. Bunların hepsinin doğamızda olduğunu kabul ederek işe başlamak olduğumuz kişinin farkında olmak ve onu kabul etmek önemlidir. Ne ile çalışmak gerektiğini daha net anlamakta yardımcı olur. Ardından ritim ve akışkanlık iyileştirir.
Bununla birlikte pek çok insanın sıkıntılarının onları güçlendirme fırsatını değerlendirmekten vazgeçme ve onlara boyun eğme hali içinde olduğunu görebilirsiniz. Bu durumdaki kişiler daha keyifli, canlı, neşeli, mücadeleci ve hareketli bir hayata geri dönmenin yolunu aramaya girişmezler bile. Mevcut sıkıntılarını inkar etme veya ötelemeyi alışkanlık haline getirdiklerine şahit olabilirsiniz. Belki siz onların yaptığı gibi yapmıyorsunuz. Siz daha başka bir yol izlerdiniz. Güçsüzlük çukuru içinde kendi küçük oyunlarını oynayan kişilerden farklı olarak, siz oyunlarınızı başka yerlerde oynarsınız. Bununla birlikte, kendi çukurunda küçük oyunlar oynayanları eleştirmek çok cazip gelse de, her bireyin yaptığı şeyin kendi doğallığında gerçekleştiğini unutmamak müthiş yardımcı olabilir. Kimlerin hangi yaşam yolundan geldiğini bilmek kolay değil. Öyle değil mi? Bu kişilerin içlerinde bastırdığı enerjinin ne kadar devasa boyutta olduğunu küçümsememek gerekir. Bu enerji açığa çıktığında neler olabileceğini bilemeyiz. Bazen bu çukurlarda bu kadar uzun süre kalınmasının nedeni utanç duygusunun yoğunluğudur. Utangaçlık hafife alınmamalı. Korku ise daha zayıftır.
Böyle durumlarda küçük adımlarla hareket etmek ve deneyimin küçük parçalar halinde, her adımda biraz daha içselleştirilmesine izin vermek YAŞAMIMIZIN hazmedemediğimiz kısmını, hazmedebileceğimiz oranda sindirmemizi sağlar. En büyük yardım aslında en küçük yardımdır. Az olan aslında en fazladır. Böylece hareketsizlikten akışkanlığa doğru yeni bir yol açılır; darlıktan bolluğa, korkudan cesarete, stresten huzura bir yolculuk başlar ve spiral hareketler kapasitemizi genişletmeye yardımcı olur. Algılarımız, geçmişte gerçekleşen, şimdi gerçekleşen ve gelecekte gerçekleşecek olanı, olduğu gibi kabullenmeyi kapsayacak kadar genişlemeye başlar ve daha büyük bir alanı kavrayacak kadar genişler. Hem kendi yaşam deneyimlerimizden, hem de bağlantılı olduklarımızın yaşam deneyimlerinden öğrenebilir hale geliriz. Artık daralmalar ve genişlemeler, nefes alırken ciğerlerimizin daralması ve genişlemesi gibi doğal ve ritmik bir hal alır. Ardından ritim ve akışkanlık iyileştirir.
Geri kalan hayatımızı tehdit edebilecek bir olaya verdiğimiz bir tepkinin beceriksizci olduğunu düşünebiliriz. Böylece bu tepki asla amacını tamamlayamaz. Durmadan ve başarısızca uygun bir tepki arayışı içinde olarak kendimizden utanmayı seçeriz. Daha iyisini yapabilmek mümkünmüş gibi, o anın sadece o şekilde var olduğunu kabullenmekte zorlanmak yorucu olmaya başlar. Şimdiye kadar daha iyisini aramaya harcadığımız enerjiyi yaşamdan keyif çıkarmaya ve neşe yetiştirmeye harcayabileceğimizi söyleyen olursa inanmak kolay olur muydu? Aslında güzel olurdu. Ardından ritim ve akışkanlık iyileştirir.
Bu noktadan bakıldığında dönüşüm, değişim gerektirir. Değişmesi gereken bir diğer konuysa yaşam deneyimlerimiz ve hatıralarımızla ilişkimizdir. Ardından ritim ve akışkanlık iyileştirir.