İnsanların fal, büyü, tarot, astroloji aracılığıyla hayatlarına yön verme geleceği tayin etme isteğinin alt beyinle ilgisi nedir?
Rahim toplumlarının farkına varmadan tapındıkları, “kader tanrıçası” dır. Anadolu’daki ismi de “kahpe felek”tir. Kendileriyle alt beyinlerinde barışık olmadıkları için son derece meraklı bir hale gelirler. Bu merak onları ölü düşünceye, tarota, falcılara, üfürükçülere, büyücülere, astrolojistlere veya bilmem ne enerjicilerine mahkum eder. Örneğin Freud vaktiyle totem ve tabuda büyülü düşüncenin özüne inmiştir. Büyülü düşünce, içindeki benle barışık olmayan, dolayısıyla “acaba ne olacak?” telaşına düşen insanların düşünce tarzıdrr. Bunlar bilime ödün vermezler ama kader tanrıçası onların reisi olur. Kuran’da onun ismi esasında anlayana seba melikası Belkıs’tır. Hz. Süleyman O’nu dize getirmek için bayağı uğraşıyor. Çünkü ateşe tapar, şeytana tapar, güneşe tapar. Dolayısıyla kader tanrıçası aslında şeytani bir güçtür. Gayp insana verilmez. Kuran’ın yine şifrelerinden bir tanesi budur. Madem ki verilmemiş sen niye meraklı hale gelirsin?
Niye merak ederler?
İçindeki benle kavgalı olunca, şimdi ve burada yaşayamazsın. Bu saniyeleri yaşayamazsın. Ya geçmişe takıntılı kalırsın ya da ileriyi son derece aşırı merak eder hale gelirsin. Sohbetler içersinde eğlence kabilinden kahve falı bakılması başka bir şeydir, insanların işini gücünü bırakıp birtakım yerlerde kuyruklara girip, “acaba bana yarın ne olacak?”, “üç gün sonra doğuracak mıyım?”, “sekiz ay sonra evlenecek miyim?” falan diye soru sorması bambaşka bir şeydir. İçimizdeki benle barışmanın a harfi; cinselliğimizle, kadınsak kadınlığımızla, erkeksek erkekliğimizle tanışık ve barışık olmak.
Bu gerçekleşmediği sürece insanlar kader tanrıçasına mahkum öyle mi?
Evet. Bunu ihmal ettiğimiz sürece fal bilim merkezleri, bilmem ne türlü enerjiler sürer gider bu toplumda. Falbilim merkezleri var. Falın bile bilimi olan bir ülke, daha önce de değindiğimiz gibi rahim toplumuyuz işte. Böyle bir şey İnka medeniyetlerinde belki olabilirdi, ama artık hangi çağda yaşıyoruz? Geçenlerde bir tane medyum da televizyonlara çıkmış, “Başbakanlar bile bana geliyor” diye nutuk atıyor. Başbakanların -geçmişteki başbakanlar- medyumlara müracaat ettiği bir ülke demek!
Falcıların kapısını aşındıranlarla, falcılar, tarotçular astrologlar arasındaki fark nedir?
Genelde kader tanrıçasının gücüne özenenler bunu yapar. Bunu da Mevlana’nın Mesnevi’nin beşinci cildinden bir alıntı yaparak cevaplandırmak daha güzel olur. Rahimleri dörde ayırmış. Toprak rahim, su rahim, rüzgar rahim, ateş rahim. Toprak Anadolu’daki bildiğimiz rahimler. Bunları sağlık anlamında gri kabul edebiliriz. Patates yetiştirir gibi çocuk yetiştirirler. Ama sıralamaları bozuktur. Ben Karadenizli bir hanımefendiye bir espri yaptım: “Sizin oralarda sıralama şöyledir; bire erkek bebek, ikiye inek, üçe karalahana, mısır, patates, dörde kız bebek düşer.” katıla katıla güldü; “haklısınız doktor bey!” diye. Doğurduklarının oğlan kısmını çocuk bırakırlar, kız kısmını rahim olarak yetiştirirler. Bunlar toprak. Su; onların büyük şehire gelmiş halleri. Toprağı bulamadıkları için evi sularlar. Yani deterjanlar, hipermarketlerin temizlik reyonları onlar için doldurulur. Onların reklamları var ya; “cart dedi, cırt dedi daha beyaz” diye… Rahim insanı aptallaştırır. Bunların kilidini açmışlarına yani alt ucundaki vajinayı yaşayanlara rüzgar deniyor. Çünkü rüzgar rahmani bir güç aynı zamanda. Global bir güç. Herşeyi görebilir, her yere yetebilir, bilgiyi dağıtabilir. Ateş en kötüsü. Çünkü koyu siyah. Falla, büyüyle, tarotla en çok bunlar uğraşırlar. Ve daima kader tanrıçası rolüne bürünmeye çalışırlar. Korteksi en cahil olanlar da bile muhteşem yetenekler vardır akılları sıra. En azından rüyaları çıkar mesela. Benim elimde on dört bin tane yazılı rüya var. Bir tane çıkan rüya yok. Ateşe inananlardan sakınmak gerek, onun için de falcılardan, büyücülerden, medyumlardan, bilmem necilerden uzak durulmalı.
Astrolojinin de diğer fallardan farkı yok mu?
Yok, aynı. Neden? . Araştırdığınızda hayretle görürsünüz ki astronomi bilgilerine göre, kozmosun bilgilerine göre gözüken burç sayısı 12 değil, 13’tür. Yılan vardır bir de. Bunlar on üçüncüyü yok kabul edip sistem kurarlar. Ne oldu? Man kafa bir sistem. On üç tane burç gözükürken; “On üçüncüyü görmüyorum, on iki taneyi görüyorum. Buna göre de bir sistem yapıyorum dersen”, bir de 100 milyar hücre kullanan bu sistemi 12 tane sınıfa ayırıyorlarsa, kusura bakmasınlar man kafa bir sistemdir.Bu yüzden, toplumu bütün bunlardan çekip, bilim yoluna davet etmek en büyük görevimiz. Bilim adamlarının belki politikacıların, medya mensuplarının, felsefecilerin bir seferberlik yapması lazım. Çünkü bu sistemler gene murphy kanununa yarıyor, insanları kazlaştırmanın çeşit çeşit tuzakları bunlar, kurtulmamız lazım. Bir de utanmadan yazıyorlar fal bilim merkezi diye. Kardeşim sen bunun bilim olduğunu nereden icat ediyorsun? Korkunç bir denetimsizlik var ortada, herkes herşeyi yazabiliyor.
Aileden boşanamamanın sebebi nedir ve sakıncalı mıdır?
Tabii ki bir bebeğin anne babaya ihtiyacı vardır. Bir çocuğun da anne babaya ihtiyacı vardır. Ama kazık kadar insanlar anne baba ihtiyacından bahsediyorlarsa alt beyinleri çocuk demektir. Bir birey olabilmemiz için, önce anacığımızın, babacığımızın rahimsel enerjilerinden kopup, ondan sonra bağımsız ve özgür, özgün olmayı öğrenmeliyiz. Öyle olamazsak bir birey, bir fert olamayız. Mutlaka bir şeyci olmak zorunda kalırız. Hemşehrici, takımcı, bilmem neci… Tabii ki anneler babalar sevilecek, ben de severdim rahmetlileri. Herkes de sevsin. Ama sevmek farklı bir şeydir, onlara bağımlı kalma başka bir şeydir.
Çocuksuz bir hayatı seçmek konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çok egosantrik. Oradaki ego şişkinliği de sakıncalı. Çünkü örneğin kadından bahsettiğiniz zaman, kadın tabii ki vajinayı alt ucunda öğrenecek. Kilitli kapıyı açacak. Fakat zamanı gelince mutlaka bir de doğuracak. Çünkü nesli devam ettirme iç güdüsü de temel iç güdülerden bir tanesi. Nesli devam ettirme iç güdüsüne doyum bulunmazsa, sadece yürüyen bir vajina haline gelir kadın. Bu da onu bir yaştan sonra korkunç, pimpirikli, mutsuz, sağlıksız yapabilir. Yani vajina bilinecek, sonra gebe kalınacak ve doğrulacak. O zaman ne oluyor? Zaten rahim libidosuz olduğu için yürüyen bir rahim halinde olmuyoruz. Olması gereken oluyor. Benim rahimsel enerjilerim çocuğuma, vajinal enerjilerim kocama. Bu sadece kocam ve ben ve vajinam olduğu zaman fazla egosantrik bir sistem. Ve yine bir bozukluk çıkıyor. Neden? Ben doğaya uygun laflar etmeyi seven bir hekimim. Çünkü doğanın kanunlarına ters. Nesli devam ettirme iç güdüsünü durduruyorsun. Hepimizin genetik geçişlerinde bir de bu var.
Erkek baba olmadığı zaman nasıl bir eksiklik yaşıyor?
Erkek de yeteri kadar büyüyemiyor. Yani şimdi eşimize vajinayı öğrettik. Onun alt beyninden erkeğin enerjilerini aldık. Güzel, bu bizi muayyen bir hedefe doğru götürür. Büyümeye başlarız. Ama babalığı tatmadık. Sadece yine kendimiz için olduk. Toplumsal hale getiremedik. Çocuk sahibi olduğumuz zaman önce başkaları için de fedakarlık yapmayı öğreniriz. Sağlıklı olanı budur. Rahim adam veya rahim kadın olmayız böylelikle. Benim bir kadınım, bir dişi gücüm var, bir de çocuğum var. Dolayısıyla erkeksek muayyen bir yaştan sonra kendimizi hazır hissettiğimiz zaman baba olacağız. Ama tabii karımıza vajinayı öğrettikten sonra gebe bırakacağız onu.
Vajinasını bilmeyen, libidosu rahimde ama çocuğu olmayan kadın ne yapar, çıldırır mı?
Tabii böyle danışanlarım da oldu benim, özellikle doğurganlık yaşının bitmesine yakın bir panik görüyoruz. Yani kırklara doğru. Menopoz dediğimiz döneme girmek üzere, regl fonksiyonları bozulmaya başlamış, yumurtalıkları; “hay Allah yine döllenmeden sokağa atılıyorum!” halinde isyan etmeye başlamış. Özel bir panik durumu çıkar. Hatta biz normalde şöyle deriz; 42-43’e kadar hiç doğurmamış olduğun için sabret, bir çocuğun olabilir. Ama baktık artık reglleri de kesiliyor. Vaktiyle tavsiye etmediğımiz köpeği onlara tavsiye etmeye başlıyoruz. Çünkü niye? Köpek onlar için bir çocuk, büyümeyen bir bebek görevi görmeye başlıyor. Ama gençlikte köpek önermiyoruz, sağlık anlamında konuşuyorum. Genç bir kadın, köpek beslemeye başladığında, o büyümeyen bir bebek haline gelir ve rahimine kamçı vurur. Doğurmaktan bile vazgeçebilir. Eski Mısır’dan beri köpek rahim simgelerinden biridir. Türklerin yaratılış efsanesi bile, köpeğe benzer bir kurdun, Asena diye bir kurdun memelerinden emzirerek yaratılmıştır. Bunların hepsi birbirine bağlıdır aslında. Kirkbeş yaşından sonraya saklayacak kadın köpek besleme dürtüsünü.
Kedinin libido ile ilişkisi var mı peki?
Kedi de klitoral enerjiye kamçı olur. şehvetli bir canlıdır, devamlı poposunu yalar. Özellikle yatak odasına girmemelidir. Dışarıda olabilir. Ama yatak odasına girdiğinde, yorgan üstüne kurulduğu zaman şehvet simgesi olarak gidip kadının klitorusunu uyarır. Dolayısıyla kedili kadınların vajinayı öğrenmesi kedisiz kadınlardan çok daha zor hale gelir. “Ben klitorisi kullanırım kardeşim, bundan da vazgeçmem. Bu beni erkeksi yapıyor, savaşçı yapıyor, kedimle de çok mutluyum!”. “Ya sen benim klitorisime ne karışıyorsun zınnık doktor!” der feministler.
Ahlakçı olmakla övünen bu toplumun ahlaksızlığı baştacı yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İçindeki benle barışık değilse, bunu dışarıya yansıtmaya başlar. Birinci hedef; kavga. ikincisi; dışarıya güvensizlik. Kapatmalar buradan çıkıyor. Vaktiyle Ortaçağ’da kilitli donlar varmış. Kadının öcüler gibi örtünmesi de bu yüzden. Adam kendisine güvenli değil ki, rahat olsun. Dolayısıyla ne yapıyor, ben örtünmüş kadın alırım, örtülü kadın severim. Türban değil bahsettiğim, kara çarşaf. O söylediğinin açılımı bu işte. Ben orada çıplakları seyrederim. Kızımı dışarı bırakmam, karımı da kapatırım. Çünkü içinde geçimsiz, kendisiyle kavgalı, güvensiz, paranoid, şüpheci. Kendi familyasını kapatıyor ama dışarıda yapılanları seyrediyor. Kavganın ve barışıksızlığın temel nedenidir. Temel göstergesidir. Kelli felli adamlar bazen erkek erkeğe toplanırlar. İki kadeh attıktan sonra, başlarlar belden aşağı fıkra anlatmaya, katıla katıla gülerek. Ama dışarıdan bakarsın çok ciddi adamlardır. İç dünyamızı anlamak için Yunus Emre’nin “bir ben vardır bende benden içerisi”ni unutmamamız lazım. Alt beynimizin, içimizdeki benimizin bir kuyruğu olduğunu ve bu kuyruğun bacağımızın arasında bittiğini unutmamız lazım. Eğer orada enerjileri doğru hale getirmezsek, bunlar hep devam edecek. Şu anda toplum hakkında şikayetlerimizin a harfi budur.
Özel hayatların ifşa edilmesi; Beraber olduğu kadınları anlatan adamlar, erkekleri anlatan kadınlar… İtiraf furyası var, herkes dile geldi. Neden?
Global bir bakış açısıyla baktığımızda deşifre etmek bir nevi dedikodudur. Rahim toplumları dedikodu sever. Kendisiyle kavgalı ya. Dolayısıyla bunların bir kısmı başkaları hakkında dedikodu yaparken bir kısmı da kendi için dedikodu yapıyor. Kendi için dedikodu yapanlar da bunu “ben çok cesurum” havasında yapıyor. Ama yaptıkları dedikodudan başka birşey değil. Birkaçına rastladım, hakikaten dedikodu kitapları. İçinde bir şey yok. Ben razıyım ” bir çuval keçi boynuzu yiyeyim de bir tane tat alayım”. Yok öyle bir şey. sadece vıdı vıdı ve dedikodu var. Bunlar niye satılıyor; çünkü rahim toplumlarda şöhretin yolu dedikodulardan geçer. Tele magazinler, televoleler.. muhteşem bir dedikodu! Fiiliyat yok. Maç sonu sohbetleri saatlerce sürüyor. “Topa şöyle vurdu, şunu şöyle attş, şurada şöyle durmasaydı..”, “dur hele dur şunu bir daha göster bakayım!”… Ne kadar açık rahim adamı oldukları. Maçın dedikodusunu yapıyorlar ve milyonlarca insan onları izliyor. Komedi.
Cinselliğini ifşa eden insanlarda cinsel hayatlarının şahane olduğuna mı işarettir arızaya mı?
Yani genelde bu konularda doyumsuz olanlar gösteriyi severler. Mesela bir kadın çok şuhsa görünüşte, kadınlığını gözüne sokuyorsa, allanıp pullanıyorsa, şuh kahkahalar atıyorsa vajinayı bilmiyordur. Bilse bunun gösterisini yapmaz. Ben şüpheyle bakarım, bir sorunu vardır mutlaka. Zampara adamlar, bir yerine iki rahim dayağı yer!
Çok eşlilik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben doğanın monogamiyi sevdiğini düşünüyorum. Poligamiyi değil. Çünkü ancak monogamide a harfi geçilip, b, c, d, e öğrenilebilir. Poligamide öğrenemezsin. Alt ucunda hep a, hep a, hep a’dır. A da genelde bilinmez zaten. Yani vajina. Bu yüzden de zampara bir adamdan bahsedersek eğer; evdeki hatunu rahimleştirmiştir. Dışarıdakine de bu bilgiyi bilmediği için, vajinayı öğretemediği için, sıklıkla da erken boşaldığı için dışarıdakini de rahimleştirir. Dolayısıyla bir rahim dayağı yiyeceğine çift rahim dayağı yer.
Kadınlar da rahim oldukları için, onu da çocukları gibi görmeye başladıkları için mi kabullenirler peki?
Nasıl olsa ben rahimleşmişim, artık doğurmuşum da, üç-beş tane çocuğum da olmuş, hele hele bir de erkek çocuğum olmuş. Libidom da, rahmimde. Kocada en büyük oğlan çocuğu yerine geçer. Dolayısıyla o en büyük oğlan çocuğunu yaramazlıklarını herzaman affetme eylemi çıkar. Aslında doğa kadın erkek ilişkisinde eşitliği ve monogamiyi sever. İki güç eşittir. Monogamide derinleştiğin zaman da rahim rahman farkı kalkar. Derinliğe doğru indiğin zaman teklik çıkar. İşte o yolculukta monogami bence çok daha sağlıklı.
Tek eşliliğin insan doğasına aykırı olduğu savunulur?
Bir sürü insan şehvet seksini, pornografik seksi, eşcinsellerin evliliğini bile tasvip ediyor. şimdi, sekste herşey serbest, insan herşeyde özgür diyen bir sistem de var ortada. Olabilir, kimseyi kısıtlamayız. Ama ben bir hekimim, sağlıkçıyım. Zihin sağlıkçısı, beyin sağlıkçısıyım. Tecrübelerime göre sağlıklı olanları söylüyorum. Ama böyle devam ettikleri zaman da harpler bitmez, savaşlar bitmez. Elinde tüfekle heykel yaptıran Saddam’la kovboy gibi dolaşan Bush arasında fark yoktur. Dolayısıyla işin bir de o tarafı yani. O tarafa karşı bizler mücadele edeceğiz ki günün birinde belki bin sene sonra, belki iki bin sene sonra bunlar iyice anlaşılsın. İnsanların savaş severliğinin temelinin kendi içlerindeki benle -a harfinde- kavgalı olmaları anlaşılsın. Şimdi ben a’da kavgalıysam b’de, c’de barışık olamam ki. İçindeki kin ve kavga dışarıya yansımaya başlar. Vurur, kırar, tetiği çeker… Onun için bu son derece önemli bir a harfi.
Aldatmayla ilgili her türlü haber, kitap, film büyük ilgi görüyor. Herkesin aklının bir köşesinde bunu takılıyor olması neden?
Rahimin intikamcı ve kindardır. İster adam olsun, ister kadın olsun. Bunu Anadolu’dan şöyle bir gözlemle daha net anlayabiliriz. Kan davalarında çocuklarını intikam dürtüsüyle yetiştiren kimlerdir? “Babanın kanı yerde kalmasın” der intikamcı rahim. Primel inşaatı Allah’a, tanrıya, bağlayabiliriz; sperm ve yumurta. Ama rahim karanlıksa, doğarken kararıp savaşçı doğabiliriz. Onun niçin alt beyinsel anlamında kadına kadın gücünü öğretmek zorundayız.
Aldatmak, intikamcı rahim dürtüsü mü?
Genetik öğretilerde şöyle bir şey var. İslam’da da “bir erkeğe dört kadın” ikide bir karşımıza çıkar ya ben şöyle düşünürüm var. Üçü rahimse biri vajina kalsın. Niye? Erkek hiçbir zaman sadece hu çekerek güçlenemez. Daima bir kadına, vajinayı bilen bir dişi güce ihtiyacı vardır. Saliha bir kadına, huri bir kadına veya Eski Mısır’daki kavramıyla İsis gücüne sahip bir kadına. Bir şekilde evdekinin iyice rahimleştiğinin farkına varıyor erkek. Özellikle doğurduktan sonra. Örneğin kilolar alıyor, göğüsleri şişiyor, kalçaları şişiyor… Kendine bakmaktan vazgeçiyor, çocuğuna bakmaktan. Devamlı çocuğunun peşinde koşturan bir anne evin içerisinde. Ne yapıyor adam; bir dürtü duymaya başlıyor. Sezgisel biçimde, vajinayı bilen bir dişi güç aramaya çıkıyor sokağa. Ama bu bilgiye sahip olmadığı için gidip onları rahimleştiriyor. Dolayısıyla böyle zamparalık yapan adamların başı daha çok derde giriyor. Rahimlerin sayısı artıyor; anasının rahmi var, karısının rahmi var, metresinin rahmi var. Onun için adamlara tavsiyem yani bu işi yapacaklarsa adam gibi yapsınlar. Önce evdeki eşlerine bunu öğretmeye çalışsınlar. Monogamiyi seviyor ya doğa. Baktılar öğrenmiyor. Sekiz tane kilit. Çünkü bazılarında öyle. Yaş da geçmiş, aç aç bitmiyor. Çok fazla kilit var. O zaman bile yine bence global laf bu; doğa monogamiyi sever. Poligamiyi değil. Erkekte de kadında da. A harfi geçildikten sonra “Love” derinliği başlar. A’yı geçemedin. İlişkiler fotoroman, pembe dizi, Dallas, kimin eli kimin cebinde belli değil.
Love derinliğinde ne yaşanır?
Alt ucundaki priz dengesini kurmadan -yani kadın girintiden erkek çıkıntıdan adam gibi haz almadan- priz iyi oturmadıysa hiçbir şey çalışmaz. Buzdolabı, çamaşır makinesi gibi… Aşk derinliğine geçmek için kapıyı geçme şartı var. Kapıyı geç cenneti bul, huri gücü çıksın. Çıktı. Derinleşmeye başlar. Mutlaka Allah’ın Rab sıfatı devreye girer. Rab ne? Mürebbiye. Yani terbiye edici. Terbiye etmeye başlar. İki tarafı da. Niye? Çünkü love derinliğine geçerken şuna dikkat etmek lazım; hiçbir yer tengri gök tengri kadar fazla benimseyemez. Romeo ve Juilet, Arzu’yla Kamber hep bize üstü kapalı olarak bunu anlatır. Mesela “benim tanrıçam!”, hayır olmaz. Niye olmaz? Herşeyin önüne koydun. Yaşama sebebimiz bu değil. Felsefi derinlikten bahsediyorum şimdi. B harfi. B harfi zordur. Kolay değildir. Rabbın tokatını yemeden b geçilmez mesela. A geçilir de şu bilgilerle, B’yi D’yi geçmek çok daha zor.
Tecavüz, ensest ilişki, cinsel sapmaların temelinde ne var?
Diyelim ki kurbağalarla … alt ucunda a harfi konusunda yeterli bilgilerimiz yok. Toplumu da suçlamıyorum ben. Bilim adamlarını suçluyorum. Belki kendimi daha çok suçluyorum. Bu biz bilgiyi iletemedik diye. Bunun ne kadar önemli olduğunu anlatamadık. Bu önemli olan yeri geçemedi vatandaşlar. Yüzde 90’ı geçemedi biliyoruz artık. Ne yapar? O doyumsuzluk saptırılmış cinsel güdülerin eseri olur. Sadece ensest dolaylarını sorgulamıyorum. Çocuk pornografilerinden hayvan severliğe, eşcinselliğe giden bir sürü cinsel sapıklık örnekleri var. Bu cinsel sapıklıkların tamamı, global bakış açısıyla; İindeki benle, a harfiyle barışamamaktandır. Bunun karşılığı doyumsuzluktur. “Acaba hangi çare beni doyurur?” arayışına girmektir. Ne yapsa olmaz. Al sana sapma. Bestailite -hayvanlarla seks yapmak- korkunç yaygın. Bunların geçilebilmesi için doyumun kaynağının adam gibi olma şartı vardır. Söylediğim şey bu. Çünkü bu saptırılmış olan seksüel dürtülerin temeli gene doyumsuzluktur. Enerjiyi normal yoldan almamaktır. Nasıl kadınlar yürüyen rahim haline geliyorsa, adamlar da yürüyen penis haline gelir. Tecavüz, doyumsuzluk, mastürbasyon…Bütün bunların sebebi bu.
İnternet üzerinden yaşanan ilişkiler niye cazip?
Alt beynimizle kavgalıysak, hayatımız yaşasın korteks haline gelir. Yaşasın korteksin büyük şehir toplumlarında açılımı da; “yaşasın cep telefonu, yaşasın bilgisayar ve internet”. Dolayısıyla her ikisi de duygusal sağlık anlamında negatiftir. Çünkü internette korteksli adam yakalarsın. İstediğin herşeyi yazarsın. Cep telefonunda da korteksli adam yakalayabilirsin. İstediğin herşeyi söylersin, mesaj yazarsın. İkisi de kortekstir. Duygu nerede? Artık öğrendiğimiz gibi alt beyinde. Duygunun olmadığı ilişkiler nedir? -hele de kadının orgazm şartı bilgisi de yoksa- fotoroman. Kim kime dum duma. İnternet aşkları, cep telefonu aşkları veya mesajları. Yine içteki doyumsuzluk nedeniyle. İnsanlar müthiş bir arayış içerisinde. Teknolojik tuzaklar da bu arayışları körüklüyor ve aynı zamanda da duygusal sağlığımın canına okuyor. Çünkü aşkı bilmiyor. Bir Sevgililer Günü programında “aşk nedir.” diye soruluyor. 17-18 yaşında bir genç kız da kalktı; “ben şimdiye kadar altı kere aşık oldum. Şimdi de doktoruma aşığım” -o doktor ben değilim- dedi. Belli ki aşktan haberi yok, aşk derinliğini bilmiyor ki. 18 yaşındaki velet altı kere aşık olmuş.
Onların aşk dediğine siz ne diyorsunuz?
Fotoroman! Yani “ben seni seviyorum, sen beni seviyorsun”, “ona baktın, buna baktın”. Kıskançlık da zaten bu yüzden. Eğer üst beyinsel ilişkiyi kurarsan, alt beynin duyguları devrede değilse, alt ucunda da kavgalıysan, kendine güvensizliğini yanındakine güvensizlik olarak yansıtırsın. Sonrası kıskançlık ve şiddet. Özellikle ayrılık depresyonlarında, çok fazla şiddet var. Özellikle delikanlılardan şiddet tehdidi ve uygulanması var genç kızlarımıza. Eğer barışık değilsek içimizdeki benle, bunun açılımı öfke kontrol güçlüğüdür.
Ayrılık herkes için acı… Çok sağlıklı, alt beyniyle barışık insanlar nasıl ayrılırlar?
Kadın vajinayı yaşadıysa, erkek de barışık hale geldiyse penisiyle, priz dengelerini de kurdularsa, zaten bir süre sonra love derinliği açılır. Love derinliği açıldıktan sonraki ayrılışlarda artık olay farklı bir boyut kazanır. Fotoroman ayrılışlarından çok farklı. Her iki taraf da birbirlerinden uzak bile olsalar birbirlerini korumaya, aslında beraber olmaya devam ederler.
Anne-kız, gelin-kaynana çatışması?
Global öğreti: “Büyük rahim küçük rahmi döver”. Bir kadın vajinayı bilemedi. Rahimde yaşıyor. Genç bir kadın. Küçük bir çocuğu var. Bil ki annecidir. Çünkü büyük rahim onu komuta eder. Neden? Kendisinden önce doğurduğu için. Hatta bu o kadar yaygındır ki daha yeni doğurmuş bir rahim başka bir taraftaki kendisinden önce üç çocuk doğurmuş başka bir rahmin komutasına altına girer. Önce doğuran kazanır rahimlerde. Hiç doğurmayan devamlı dayak yer. Büyük rahim daima galip gelir. Kadının bu kavgadan kurtulması için dişi güce sahip olması gerek.. Vajina rahime galiptir her zaman, her durumda. Ama rahmani özellikte savaş yok. Yani kadın kapıyı bildi, rüzgar rahim haline geldi.
Dişi güce birşey yapamayan rahim perişan mı olur?
Hah, bravo! Bi kefeye İsis koy -eski Mısır’daki kavramlarıyla- yani dişi güç. Diğerine de kırk tane rahim. İsis ağır basar. Rahim ona bir şey yapamadığını fark ettiğinde kendi içinde perişan olur.
Bu bilgiye herkesin sahip olması için nasıl bir yol izlenmeli. Lisede cinsel eğitim bir çözüm değil mi?
Şu anda deneme aşamasında benim bildiğim kadarıyla, böyle bir proje var. Ama tabii bu çok tartışılıyor. Tutucular da var -tutuculara rahimler diyebiliriz- Şart olduğunu savunan reformistler de. “AB ülkelerinde ortaokul, lise kitaplarının hepsinde var. Hatta şimdi Amerika’da ilkokul kitaplarına koymaya başladılar. Bizde niye olmasın?” diyorlar. Diğerlerini biliyorsun; rahimler halen seksi yorgan altında tutmaya çalışıyorlar. Ayıp, günah, aman kimse öğrenmesin yaptıklarımızı, karanlıkta seks yapalım da biz bile görmeyelim… Eğer böyle bir proje günün birinde gerçekleşirse…
Şu anda verilmesi düşünülen cinsel eğitim dersleri yeterli mi?
Şu andaki yetersiz bence. Bu yüzden zaten şu anda onun kitabını yazmaya başladım. Ama klitoris, vajinal orgazm şartından bahsetmeden olmaz, Ateş düşürücü fitiller koymayın, beraber aynı yatakta uyku uyumayın demek şart. Bu konuda korkunç bir bilgisizlik var. Hekim arkadaşlarımızda bile. En son bir konferansta bir çocuk doktoru söz aldı. Dedi ki; doktor bey biz sizin dediğinizi artık panellerde tartışıyoruz ve tatbik ediyoruz. Yani özellikle erkek çocuklara ateş düşürücü fitil popo derecesi vermiyoruz”. Çünkü onlar da başlamışlar yansımalarını öğrenmeye. Bunları öğretmemiz lazım.
Çocukla birlikte uyumayı da çok sakıncalı buluyorsunuz değil mi?
Tabii korkunç sakat. Altı aylıktan sonra yasak AB ülkelerinde. Kişiliği gelişmez diyorlar. Ama biz o kişiliğin gelişmemesinin açılımlarını yapıyoruz. Üst beyin bilir yanındaki anne, baba, bacı, kardeş ama alt beyin bilmez. Kimin yanındaki yatıyorsa ona seks iç güdüsü artar. Babasının yanında uyuyan bir erkek çocuktan bahsedelim mesela, uykunun hızlı göz hareketleri döneminde, pipi veya penis sertleşir. Dolayısıyla babanın penisi sertleşir kocaman, çocukcağızın pipisi ufacık. Normal olsa bile benim pipim küçük zannıyla dolaşmaya başlar Alt beyinde hisseder, etkilenir. Mukayese sendromları çıkar. Veya kız kıza uyuduğu zaman, alt beyin kendisini eşcinsel zanneder. Bizim toplumda çok yaygın. Üst beyinde seks serbest olmadıkça kimse kimseyle uyumayacak. Ama üst beyinde seks serbestse bir şey olmaz.
(Doç. Dr. Nusret Kaya, bu sayımızla birlikte derKi’mizin yazar kadrosuna katıldı. Fakat işlerinin yoğunluğu sebebiyle bu sayıya yazısını yetiştiremedi. Biz de onun 27 Şubat 2004 tarihinde Yeni Harman Dergisi’ne Reyhan Karacadağ ile yaptığı röportajı yayınlamak istedik. Gelecek sayımızdan itibaren Nusret Hoca, yeni yazılarıyla birlikte aramızda olacak.)