Sınav salonundasınız, az sonra soru kitapçıkları dağıtılacak… Veya büyük bir kalabalığın önünde konuşma yapacağınız kürsüye doğru ilerliyorsunuz… Endişe ve gerginlik hat safhada… Derken, yanınızdan geçen birinden yükselen parfüm kokusuyla doluyorsunuz: Sevgilinizin parfümü bu!!! Gevşiyorsunuz…
Derken soru kitapçıkları dağıtılıyor veya konuşma yapacağınız toluluğun en önlerinde çatık kaşlarıyla sizi takip eden o en çekindiğiniz zatla gözgöze geliyorsunuz. Panik tekrar başlıyor… Derken elinizi cebinize atıyorsunuz ve en yakın dostunuzun size şans getirmesi için verdiği minik heykelciğe dokunuyor parmaklarınız… Güveniniz tekrar yerine geliyor…
Çapalar iş başında. Sevgilinize o parfümü hediye ettiğiniz an o kadar canlı ki hafızanızda… O andaki duygu durumunuza sizi taşıyabilecek herhangi bir dış uyaran (bir koku, bir renk, bir şarkı, vs..) en sıkıntılı anlarda bile sizi gevşetme gücüne sahip. İşte NLP’de (Sinir Dili Programlaması) “ÇAPA” adı verilen uyarıcılar bunlar…
Birçok insan nazar boncuğu taşır. Sporcular sahaya çıkmadan önce kendilerine şans getireceklerine inandıkları bir takım objelere dokunur, sahaya sağ ayaklarıyla adım atar, belirli bazı sözleri kendilerine söyler ya da dua mırıldanırlar. O mavi kravat ya da yeşil fuların size şans getirdiğini bildiğiniz için önemli iş görüşmelerine onu takarak gidersiniz.
Ya biraz önce kavga ettiğiniz sevgiliniz, siz kavgayı biraz daha uzatarak haklı çıkmaya kararlıyken, size o muzip çocuksu gülüşüyle göz kırptığında kavgayı sürdürmeye gücünüz kalır mı?
Tüm bu davranışlardaki ortak nokta geçmişteki bir deneyime dayanması ve sizin ruh halinizi anında değiştirebilmesidir. NLP’de psikolojik bir “durum” yaratan uyarıcıya ÇAPA denir.
Çapa, bir sembolün uyarıcı haline gelerek, belirli bir durumu ve tepkiyi tekrar tekrar yaratma halidir.
Pavlov’un “Şartlı Refleksler” üzerine yaptığı araştırma aslında bir bakıma NLP’nin çapa adını verdiği uyarıcıları ilk kez inceleyen çalışmadır. Bir hafta boyunca yemek verilemden önce her seferinde zil sesi çalınan bir çalışma ortamında incelenen köpeklerin bu süre sonunda zil sesini her duyduklarında salya salgılarında artış olduğunu gözlemlemiş Pavlov. Aynı şekilde, ben de ne zaman Debbie Gibson’ın Electric Youth albümünden bir parça duysam bir yerlerde, birden 1990 yazına ışınlanırım ve o sıralarda çok içtiğim çilekli milk shake’i ister canım.
Bilinçaltımız adeta çapalar deposudur. Bu çapaların farkında olmadığımız için birçok değişimi yapmakta güçlük çekeriz. Salt irade, değişimimiz içn yetmez. Çünki bilinçaltı, bilinçle çatışma halinde olduğunda kazanan daima bilinçaltı olur.
Çapalar iki yolla oluşur:
1)Zihinsel Yol
2)Duygusal Yol
Zihinsel Yol
Duyularımızın belirli bir duyguyla bağlantısı olmaksızın oluşan çapalardır. Bir reklamı bin kere izlersek ya da işitirsek ürün zihnimizde çapa oluşturur. Bir reklamın ilk cümlesini duyduğumuzda gerisini getiririz. Logoları gördüğümüzde markaları hemen tanırız. Aynı şekilde, “Her gün, her şekilde biraz daha iyiye gidiyorum.” gibi cümleleri kendimize tekrarlayarak yaptığımız pozitif düşünce çalışmalarında aynı sözü her gün çok kez tekrarlamak önemlidir.
Günlük yaşamda tekrar tekrar gördüğümüz, işittiğimiz bir şey bir süre sonra hafızamıza kazınır. Beynimiz günlük yaşamda, uykuda olmadığımız anlarda saniyede 14 ve üstü frekansta Beta dalgaları yayar. Sol beyin ağırlıklı bu algılamaların bilinçli zihnimizde yerleşmesi için çok tekrarı gerekir. Koku ve tat duyularıyla ilgili çapalar için görsel ve işitsel duyular kadar tekrar gerekmez. Çünki tat ve dokunma duyularının merkezi farklıdır.
Duygusal Yol
Bu yolla bazen tek bir çapa kalıcı olabilir. Duygusal yoğunluk yaşadığımız anlarda beş duyumuz “her şey” ile duygumuz arasında bağlantı kurar. Örneğin hayatımızın aşkına ilk kez Taksim Meydanı’nda rastladıysak, meydandan her geçişimizde nedense iyi duygular hissederiz. Ve eğer o sevgili bizi Kuğulu Park’ta gözyaşları içinde terkedip gittiyse, aradan yıllar geçtiğinde bile, kuğu görmek bize pek de iyi hissettirmez.
Gözümüz kapalı bir şeyi dinlediğimiz durumda, örneğin meditasyon yaparken, beynimiz Alfa frekansında faaliyet gösterir. 8-13 arası frekansta faaliyet gösteren Alfa boyutunda bir şeyin çapa oluşturması için 21-30 kez tekrarı gerekir.
Dakikada 4-7 arasında bir frekansta faaliyet gösteren Teta boyutu limbik sistem ya da orta beyini hedef alır ve kinestetik (dokunsal-kokusal) çapalama için idealdir. Sadece bir ya da iki kez tekrarı gerektirir. Bu yüzden, üzerinde çalıştığımız kişiyi derin duygusal yoğunluğa sokarak yaptığımız çalışmalar hızlı değişim sağlar. Kişiyi, değiştirmek istediği duyguya Teta boyutunda soktuğumuzda istenilen yeni duyguyu yerine kolayca koyabiliriz. Limbik sistem “ya kaç, ya savaş!” komutunun verildiği yerdir. Bu yüzden fizyolojinin değişmesiyle psikolojik değişimin sağlanabilir olması anlaşılır hale gelir. Çünki fizyoloji dediğimiz şey kinestetiktir. Kinestetik değişim en zor ama en kalıcı değişimdir. Çocuğunuzun iki yıl boyunca beraber yattığı oyuncak ayısını ondan almaya kalktığınızda değişimin zorluğunu anlarsınız. Başı önüne eğik, omuzları çökük, sesi bitkin birisini dik durmaya, başını kaldırmaya ve yüksek sesle “Evet!” demeye zorlayın. Yaparsa değişimin kolaylığını anlarsınız.
Frekansı 3’ten aşağı olan Delta boyutunda değişim için tek çapa yeterlidir. Daha doğrusu, çapaya gerek yoktur. Çünki, o boyutta herşey çapadır. Koma halinde, anestezi altında ve hayatımızın ilk iki yılında yaşamı Delta boyutunda algılarız. 2-6 yaş arası ise çocuklar ağırlıklı olarak Alfa boyutundadır. Bu yüzden, özellikle ilk iki yaş içinde çocuğa sunulacak ortamdaki çapalar çocuğun tüm yaşamını etkileyeceğinden çok önemlidir.