Nasıl mutlu olabilirim? İşte biz insanlar olarak yaptığımız her eylemi, her düşüncemizi, her pazarlama kampanyasını, üretilen her ürünü, aile dahil her türlü sosyal yapıyı, felsefeyi, kuramı, psikolojiyi, bilimi, dinleri oluşturan, güdüleyen, bu soru. İnsanların ürettiği her şey, düşünce, ürün, buluş, fikir, felsefe, vb., bu soruya verilen bir yanıt aslında. Gelin biz de yanıtlamaya çalışalım:

  1. Mutlu olmaya çalışmayı bırakarak. Diyelim ki mutluluğunuzu en güzel lezzeti bulmaya bağlamışsınız. Bu arayış içerisinde tattığınız her lezzet size nasıl gelir? Muhtemelen her yeni lezzette “bu da değil!” diyeceksiniz, “hala mutlu olamadım”. Ve diyelim ki bir gün o lezzeti buldunuz. Çok mutlusunuz, “işte bu” dediniz, “hayatım boyunca hep bu lezzeti aradım”. Tadını çıkardınız. Ya sonraki yemek? Aynı yemeği yeme fırsatını da bulduğunuzu varsayalım. Ya bundan sonraki onuncu yemek? Farkında mısınız, amacınıza ulaşarak bundan sonra bir daha aynı mutluluğu tatmamayı garanti altına almış durumdasınız. Öte yandan, diyelim ki, alacağınız lezzetten herhangi bir beklentiniz yok. Yediğiniz her yemek, her yeni lezzet, eğer ondan bir beklentiniz yoksa, nasıl bir deneyim olur acaba? Kuru ekmek bile tadı çıkarılacak yeni bir deneyime, yeni bir zevk kaynağına dönmez mi, belki de? (metafor Cem Şen ile Kalp Yolu eğitiminden).
  2. Kendimizi nasıl mutsuz ettiğimizi bularak. Biosphere 2 adlı çok ilginç bir ekoloji deneyinin yaratıcısı, bilimadamı, felsefeci ve yazar John P. Allen’la sohbet etme fırsatını yakaladığımız bir akşam kendisine sorulan “Nasıl mutlu olabiliriz?” sorusuna verdiği yanıttı bu… Kendimizi aslında nasıl mutsuz ettiğimizi bulup da bunları yapmayı bıraktığımızda, büyük bir keyifle farkına varacağımız şey, daha derin bir mutluluk çeşidi ile, “halinden memnuniyet” denen bir halle karşılaşacağımız olacak muhtemelen.
  3. Gerçekçi olmayan arzu ve beklentilerimizden vaz geçerek. Hayatımızı çok da farkında olmadan idare eden beklentilerimiz ve arzularımız, özellikle de gerçekçi olmayanları, mutsuzluğumuzun temel kaynağı. Onları bırakmak, onların belki de hiç bir zaman gerçekleşmeyeceğini görmek, ve yaslarını tutmak, arkasından gelecek memnuniyet ve mutluluğun habercisi.
  4. Kontrol ihtiyacımdan vazgeçerek. Çalıştığım danışanlarımın en büyük sorunları genellikle aslında kontrol edemeyecekleri şeyleri kontrol etmeye çalışmaktan kaynaklanıyor: Başka insanların duyguları, düşünceleri, olaylar, durumlar, hatta kendi duygu ve düşüncelerimiz.
  5. Masum görülme ve herkes tarafından sevilme ihtiyacımdan vazgeçerek. En fazla kontrol etmeye çalıştığımız şey de, diğer insanların bizim hakkımızdaki duygu ve düşünceleri. “Kötü” olarak görülme, eleştirilme, beğenilmeme korkusuna boyun eğen kişi, “iyi” de olamaz, insanlar için ve kendisi için aslında iyi olacağını bildiği fakat popüler olmayacak eylemleri yapamaz. Bu şekilde de kendini ve etkilediği diğer insanları, ailesini, çevresini, çalışanlarını uzun dönemde daha büyük mutsuzluklara gebe bırakır.
  6. Garanti aramaktan vazgeçerek. Şu gerçeği hep beraber kabul edelim: Yaşamın hiç bir alanında garantiler yok. Eğer bizi bulunduğumuz yerden daha ilerilere götürecek eylemlere geçmek için mutlaka onların başarılı olması garantisini beklersek, daha çok ama çok bekleyeceğiz.
  7. Adalet beklentimden vazgeçerek. Adalet, en problemli kavramlarımızdan.  “Ama bu adil değil” dediğimizde, aslında söylediğimiz “bu benim istediğim gibi, istediğim şekilde, ve istediğim zamanda olmadı” çoğu zaman. Dünyanın bize adalet borcu yok. Bunun beklentisi içinde olmak, mevcut koşulları anlamak yerine zaten olmuş bitmişle savaşmayı getiriyor ki, bu durumda aslında mutlu olmak için yapabileceğim gelecek eylemlerden de vazgeçmiş oluyorum.
  8. Adil olarak. Adil olmak, ancak benim yapabileceğim bir şey, bekleyebileceğim bir şey değil. Her an iki seçenek arasındayız: Kalbimizin derinlerinde doğru olduğunu bildiğimiz şeyle, bunu neden yapmamamız gerektiğini bize anlatan bin tane şantaj arasına. Sizce uzun dönemde hangisini izlersek mutlu olabiliriz?
  9. Hava durumu ile kavga etmeyi bırakarak. Bizim mutlu olma çabamız, hava durumunu kontrol altına almaya çalışan ve doğal olarak bunda başarısız olduğunda önce hayal kırıklığına kapılıp, ardından yağan yağmura, esen rüzgara öfkelenen ve onlara düşman olan birine benziyor. Koşullar, koşullardır. Eğer mutluluğumuz elimizde olmayan koşulları kontrol etmeye bağlıysa, çok işimiz var.
  10. Etkin sınırlar belirleyerek. Eğer ardında kendinizi koruyacak sınırlar koyamazsanız, kendinizi mutlu edecek şeyleri de yapamazsınız.
  11. Gelişme ve iyileşme çabamıza bilgelik getirerek. Her şeyde iyi olamazsınız. Yıllardır geliştirmeye, değiştirmeye çalıştığınız ve bir türlü değişmeyen o özelliğiniz var ya, muhtemelen hep öyle kalacak. Durumun böyle olduğunu kabul edebilirseniz eğer, o zaman ne yapardınız?
  12. Güçlü yanlarımızı bularak ve ifade ederek. Ustalık, inanılmaz tatmin edici bir deneyimdir, ve ancak güçlü yanlara odaklanarak geliştirilir.
  13. Aslında o kadar da iyi olmadığımız şeyleri bulup bunlarla ilgili bir strateji belirleyerek. Güçlü yanlara odaklanırken, zayıflıklarımızın başımıza dert açmasını engelleyecek önlemler almakta fayda var.
  14. Tuğladan ayna yapma çabamızı bırakarak. Çok sert bir çaba içinde devamlı meditasyon yapıyormuş Zen öğrencisi. Ustası neden bu kadar meditasyon yaptığını sorduğunda, “aydınlanmaya çalışıyorum” demiş. Usta yerden bir tuğla alıp bayağı sert bir şekilde ovalamaya başlamış. Sesten rahatsız olan öğrencisi gözlerini açıp da ustasına ne yaptığını sorduğunda, “bir ayna yapıyorum” demiş. Öğrencisi, “ustam ne kadar ovalarsan ovala, ondan ayna olmaz” dediğinde yanıtı şu olmuş: “Sen de ne kadar meditasyon yaparsan yap, egonu aydınlatamayacaksın”. Aydınlanmadım, ama bilgeler diyor ki, aydınlanma, olduğun şeyi değiştirdiğin, farklılaştırdığın bir deneyim değil, gerçekte ne olduğunu derinden anlama hali… Tuğladan ayna yapmak yerine, tuğlayı olduğu hali ile gör.
  15. Kendimize para kazanmanın ve maddi şeyler edinmenin ötesinde bir amaç bularak, ve bu amaçları gerçekleştirmek için kaynaklar edinerek.George Carlin’in dediği gibi, “maddi şeyler edinerek mutlu olmaya çabalamak, bedenine sandviçler bağlayıp doymaya çalışmaya benzer”. Ve yemek için sandviçlerin olursa iyi olur.
  16. Yaşamımıza bir anlam kazandırarak. Nazi Kamplarında hayatta kalmayı başaran ve Logo (anlam) Terapisi kurucusu Victor Frankl’a göre “Tüm bunların anlamı ne?” diye sorduğunuzda, sorunun sorulduğu, yanıtını da verecek tek kişi, sizsiniz.
  17. Olanı olduğu gibi görmeyi öğrenerek. Şu anda kendinle, başkaları ile, dünya ile, durumlar ile ilgili ne düşünüyorsan, ne biliyorsan, bunlar sadece birer hikaye, ve çoğu zaman gerçekten ne olduğu ile hiç bir alakası yok. Dünyayı olduğu gibi değil, olduğun gibi görüyorsun.
  18. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi bir alışkanlık haline getirerek. Kendimi kabul etmek, sadece bir kere yapıp bitireceğim değil, her gün, her an, her durumda, tekrar tekrar yapmam gereken bir şey, başka türlü mutlu olmam imkansız.
  19. Kendimizi çok ama çok iyi tanıyarak. Ve bunu her gün yaparak… Sabit bir “ben” olmadığını, ben dediğim şeyin olay ve olgulara verdiğim yanıtlarda olduğunu bilerek.
  20. Kendimizi başkaları ile karşılaştırma huyumuzdan vaz geçerek. Nokta.
  21. Düşüncelerimize inanmayı bırakarak. Her ne kadar zihnimden geçen şeylerin doğru olduğuna, hatta benim kim olduğumu tanımladığına tüm benliğimle kefil olmaya hazır olsam da, onlar sadece birer düşünce…
  22. Zihnimiz, duygularımız ve bedenimizle tam ve bütün bir ilişki kurarak. Mutluluk bir duygu, düşüncelerle tetikleniyor, ve bedenimizde yer alıyor. Zihin, beden ve duygularımızla farkındalık ve anlayışa dayanan bir ilişki kurmadan mutluluğu tatmak pek mümkün olmayacak.
  23. Zihnin, duygularının ve bedeninin “sen” olmadığını, ve sana ait olmadığını anlayarak. Öyle olduğunu sanıyorsan, endişeler nedeni ile uykun kaçtığında düşüncelerini durdurmaya, çok üzüldüğün bir durumda duygularını değiştirmeye, veya elini yaktığında canının acısını geçirmeye çalış.
  24. Kendimiz ve eylem arasından çekilerek. Sandığınızın aksine, beklentilerle baskılanmamış, kendiliğinden eylemleriniz, diğerlerinden çok daha etkili olacak.
  25. Farkındalık ve dikkat geliştirerek. Tüm bunlar, ancak dikkatimi bu ana ve şimdi ne olduğuna odaklayarak, zihnimin ve dünyanın anlattığı hikayelere kapılmadan, derin bir farkındalık yardımı ile yapabileceğim şeyler.
Dost Can Deniz