Her ne kadar bugün kendi başına hayattan ayrı, bir nevi ekstra bir kavram gibi vücut bulmuş olsa da, aslında kişisel gelişim dediğimiz şey, insanın varmak istediğini düşündüğü her hangi bir hedef için kendisini güncellemesi durumudur. Hali hazırda an içerisinde olduğumuz “Ben”, elde etmek istediğimiz bir olgu için yeterli durmuyorsa, bir sıçrama/dönüşüm gerekir. Bu sıçrama/dönüşüm namına atılan her adım kişisel gelişim sürecinin bir parçasıdır. Üstümüzde fit durmasını istediğimiz bir bluz için şuan on kilo fazlamız var ise, burada yapmamız gereken 10 kilo vermektir. Aynı eylem çok istenilen bir arabayı satın alabilmek, kariyer hedefleri ve ilişkiler için de geçerlidir.
Fakat Kişisel Gelişim’in zaman zaman fazlasıyla mistik ve soyut tanımlanmasından ve bazen slogan formundan kurtulamamasından olsa gerek, gelişmek çatı fiilinin altı bir türlü tatmin edici şekilde doldurulamaz. Tam olarak ne yapmak, ne zaman yapmak, ne kadar yapmak ve hangi sonuç için gibi elzem sorular cevapsız kalır ve sıçrama çoğu zaman yarıda kesilir.
Kesilmemesi için ne gerekir’e değinmeden önce sıçrama kavramını açıklamalıyız.
Sıçramak Ya da Dönüşmek Derken?
Daha önceki yazılarımızda beyine iletilen ve beyinden gelen mesajlar açısından kelime kullanımının önemine değinmiştik. Burada yine ilk olarak bu noktada duracağız. Sıçramak veya dönüşmek, fiziksel dünyanın bir parçası olan bizler için soyut kavramlardır ve fiilleştirilmeleri zor gelebilir. Kilolu bir insandan, fit bir insana dönüşmek örneğin, beyinde ara basamaklar olmaksızın yalnızca olduğumuz yerde tırtıldan kelebeğe dönüşen bir canlı gibi form değiştireceğimiz gibi bir anlam çağırıştırmaktadır. Ya da aynı şekilde zengin bir yaşantıya ya da zihnen sağlıklı olduğumuz bir evrene sıçramak da kafa karıştırıcıdır. Hayat dediğimiz olgu, bizler için zaman ve mekanla çevrelenmiştir ve bu platformda yerimizde dönerek ay savaşçıları gibi liseli kızlardan fantastik kahramanlara dönüşmemiz, ya da a platformundan b platformuna sıçramamız mümkün değildir. Zihin bu çelişkiyi görmekte ve eylemleri frenlemektedir, biz farkında olmasak da.
Bu sebeple öncelikle fiilimizi doğru isimlendirmemiz gerekiyor ki, zaten hali hazırda Doğu kültüründe kişisel gelişimde eyleme geçmek için kullanılan kelimelere geri döneceğiz: seyir halinde olmak ve yürümek.
Gördüğümüz gibi sıçramak ya da dönüşmek gibi anlamı ve hedefi belirsiz kelimeler yerine bulunduğumuz a noktasından varmayı arzu ettiğimiz b noktasına yürümek, alışkın olduğumuz ve nasıl yapıldığını bildiğimiz bir eyleme geçeceğimiz mesajını vermektedir. Neticede hemen her gün az veya çok bir takım istek ve ihtiyaçlarımız için (tuvalete gitmek dahil) yürümek fiilinde bulunuyoruz.
Hedefi Belirlemek
Her yıl yüz binlerce öğrenci üniversite sınavına hazırlanıyor. Sınava giren öğrencilerin ise çoğu başarısız oluyor. Bunun sebebi çocuklarımızın eksikliği değil. Burada başarı/başarısızlık kavramlarına yüklediğimiz anlam önemli olan. Bir insan ne zaman başarısız olarak nitelendirilebilir? Hedefine ulaşamadığında. Peki Hedef nasıl belirlenir?
- Kişinin kapasitesine ve arzularına,
- Yürüyeceği yolun zaman ve mekanının onun ne kadar lehinde olduğuna, veya ne kadar lehte kullanılabildiğine
- Sınırların doğru çizimine göre.
Her sene birçok öğrenci gerçek arzusu, zeka yapısı, kapasitesi ve çalışma ortamı gözetilmeksizin sorulan her soruyu yapmak gibi çılgın bir hedefle sınavlara giriyor ve yine kendilerine hedef diye gösterilen netleri tutturamadıklarında hüsrana uğruyorlar. Oysa durum bu olduğunda çok az öğrencinin yüksek puan alması işten dahi değildir.
İşte şimdi konunun mühendislik kısmına gelmiş bulunuyoruz.
Kişisel Gelişim: Özünde Bir Mühendislik Harikası
Kişisel gelişim sağlıklı bir psikoloji, kişinin önüne serilmiş verimli kaynaklar, zehir gibi bir zeka, evrenle bütünleşme gibi şeylerden ziyade doğru mühendislik gerektiren bir iştir. Doğru mühendislikle kişi istediği hedefe er geç ulaşabilir, elindeki sınırlı kaynakları ful kapasite kullanabilir ve varmak istediği noktaya minimum sürprizle varabilir.
Şöyle ki;
Öncelikle hedefin neye göre belirlendiği önemlidir. Hedef gerçekten kişinin arzu ettiği bir nokta mıdır, yoksa öyle olması gerektiği için kişi zorlanımlı olarak hedefe doğru itiliyor mudur? Bu konu, bu yazıya sığmayacak kadar geniş olduğundan, biz yazımıza gerçekten arzulanan bir hedefi baz alarak devam edeceğiz.
Hedefin belli bir tarihi var mı? Yoksa nasıl belirlenir?
Hedef örneğin kazanılacak bir üniversite sınavıysa, tarihi hayat tarafından konmuş demektir. Şayet bu kadar net bir tarih söz konusu değilse hedefin getirilerinin değerlendirileceği aralığı baz almak, sonra da o aralıkta sembolik bir gün belirlemek gerekir. Yani hedef sınav değil de, örneğin insanlarla geçimsizlik gibi bir davranışı şifalandırmak ise, şöyle bir tarih konulabilir: ” iş hayatımda terfi aldığımda yeni ofisimde daha arkadaş canlısı olmak istiyorum çünkü yönetici olacağım ve insanlarla iletişimim daha da önemli olacak. Olası terfi tarihim tahminen bugünden bir sene sonrasında bir zaman gerçekleşecek. O zaman bir sene sonra bugün benim bu hedefe varış tarihim.”
Burada önemli olan sizin terfiyi o tarihten önce almanız, ya da bir sene sonra henüz hedefe istediğiniz ölçüde varamamış olmanız değildir. Burada önemli olan, soyut bir algıyı (kişisel gelişim) somut bir platforma dökerek görsel ve takip edilebilir hale getirmektir. Sırf bu yolun sağladığı kolaylıklar sayesinde hedefinize, tahmininizden önce dahi varabilirsiniz.
Adımların, Kapasite de Gözden Kaçırılmadan Zaman ve Mekana Bölünmesi
Aynı örnekler üzerinden gidelim ve bir üniversite öğrencisini baz alalım. Bu öğrenci sınıf öğretmeni olmak istiyor olsun. Sınava altı ay bir vakti var. Eğer vaktini ve kapasitesini verimli kullanırsa, hedefine ulaşacak. Öncelikle gerçekçi bir biçimde:
- Sınav konularını ne kadar bildiğini, hangi derse ne kadar yatkın olduğunu belirleyecek.
- Sonra alması gereken tahmini net için araştırma yapacak.
- Sonra alması gereken net ve kapasitesi denkleminin sonucuna göre kendisine altı aylık bir çalışma programı oluşturacak.
Bu öğrenci görüldüğü gibi şu noktada sıçramak gibi farazi bir hayalden kurtularak işi somut hale getirdi. Tüm sınav sorularını yapmaya çalışarak neresi tutarsa gibi bir anlayış onda hakim değil. Girmek istediği bölümü biliyor, bu bölüm için gereken puanın tavanını hedefleyecek. Bildiği konular için son üç ayda deneme çözecek, bilmediği konuların öğrenilmesini ilk üç aya sığdıracak. Zaten en yüksek puanı hedeflemediği için de, çalışacağı konu sayısı azalmış olacak. Ne yaptığını, neden yaptığını, nasıl yaptığını, haftada kaç gün yaptığını, ne kadar süreceğini ve nihayetinde getireceği sonucu artık biliyor. Böylece zihni tıp kazanmak ile barajı geçememek gibi artı eksi uç noktalarda salınarak yorulmayacak ve odaklanması kolaylaşacak.
Aynı prensip ikinci örneğimiz için de geçerli. Kişi yine bir çizelge oluşturacak, hangi günler etkili iletişim ile alakalı okumalar yapabilir (çalışan bir insan için mesela pazar günleri birer saat), hangi günler eyleme geçmek için kendini daha hazır hissediyor ( mesela cuma akşamı), hangi günler bu konuda kendi kapasitesini zorlamayacak (mesela pazartesi günleri) bilecek. Bunun yanı sıra bu konuda isterse, seminerlere katılacak, grup sohbetlerine gidecek ve aynı çalışmasının her gününü kaydeden bir mühendis gibi, bir günlük tutarak konu üzerine gözlemlerini kaydederek üstüne düşünecek.
Bilirsiniz, bir mühendis bir proje üstüne çalışırken bir hedef belirler, gereken ekipmanı sağlar ve uzun soluklu bir çizelge oluşturur. Projesine katkıda bulunduğu, artı-eksi değişiklik gözlemlediği her anı kayıt altına alır. Böylece gerçekten ilerleme sağlandı mı, sağlandıysa hangi müdahaleler bu sonucu verdi veya vermedi görme imkanı elde eder. Bu verilere göre kendisini revize ederek projesini geliştirir.
İnsanın kendisi de bir projeden öte değildir ve aynı özeni bekler. İnsanın gelişimi her maddeyi altına çeviren bir taş üretme fantezisi değil, daha çok çamaşır makinesi veya araba yapmak gibidir. Dolayısıyla fokur fokur kaynayan kazanlar ve envai çeşit sihirbazcılık ile değil, düzenli mühendislik becerisi gösterme ile yapılabilir bir iştir.
Fakat işin biraz daha detayında önemli olan sağlıklı veya zayıf olmayı talep etmektir. Bu da zihnimizde oturmuş “ben”, “sağlıklı”, “yemek” formlarını değiştirmeyi veya güncellemeyi gerektirir. Aynı şey çok istediğimiz arabaya sahip olmak, insanlarla iletişimimizde verimli olmak, kariyer hedefleri gibi birçok şey için geçerlidir.