Bireyler insanları benzersiz varlıklar olarak düşünmektense cinsiyet, ırk, din, yaş ve benzeri ortak özelliklerine göre sınıflama eğilimindedirler. Bu tür sosyal sınıflamaya dayalı genelleme eğilimi kalıpyargıları ortaya çıkarmaktadır.
Ancak kalıpyargılar aşırı genellenmiş inançlar olduğundan insanların sınıflamalarda çeşitliliği gözden kaçırmalarına ve bireysel özellikleri yanlış değerlendirmelerine neden olur. Günümüzde oldukça çok sayıda kalıpyargı olsa da, en belirginlerinden biri cinsiyet kalıp yargılardır. Cinsiyet kalıpyargılar kişinin cinsiyetini esas alan bir ayrım şeklidir ve farklı sosyal rolleri kadın- erkek arasında eşit olmayan bir şekilde paylaştırma eğilimini işaret eder.
Son yıllarda kadınların iş hayatına katılmaları ve eğitim düzeyleri arttığından, rol paylaşımından zararlı çıkanlar da kadınlar olduğundan, uygulamada ve kuramsal çerçevede ilgi cinsiyet kalıpyargılar üzerinde yoğunlaşmıştır. Uzun yıllar kişilerin cinsiyetlerine uygun sosyal rolleri yerine getirdikleri düşünülmüşse de, ilgili araştırmalarda kadınlık- erkeklik rollerinin cinsiyet kalıpyargılar doğrultusunda ortaya çıktığı belirlenmiştir. Kadın erkek arasında algılanan ve cinsiyetten kaynaklandığı varsayılan farklar, sosyal rollerin edinilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Bu edinimler ve öğrenmeler yaşamın ilk yıllarında başlar. Bebek bekleyen ailelerin henüz hamilelik aşamasında, kızlara pembe, erkeklere mavi rengi seçerek yaptıkları ayrım, doğmamış çocuklarına belli bir rol biçtiklerini işaret etmektedir. Diğer yanda yeni doğumda bebekler arasında erkeklik ve kadınlık özellikleri açısından fark olmadığı bilinse de, kişiler yeni doğmuş kız ve erkek bebeklere cinsiyetlerine mal edilen özellikler yükleme eğilimindedirler. Erkek bebekler “güçlü- akıllı oğlum” şeklinde ve sert hareketlerle sevilirken, kız bebeklerin yumuşak dokunumlarla “tatlı-narin kızım” denilerek sevilmesi bu ayrımcılığın ilk belirtileridir. Algılanan bu fark, kişilerin kız ve erkek çocuklardan farklı davranışlar beklemelerinden ileri gelir. Cinsiyet kalıpyargılar toplumun her alanını kapsadığı için, çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren cinsel kimliklerine uygun davranışlar hakkında bilgi sahibi olurlar ve televizyon, medya, çevrelerinde gördükleri davranışlar, dinledikleri masallar kadın ve erkekler hakkında bilgi verici nitelik gösterir.
İnsanlara geleneksel kadın erkek özellikleri ve rolleri televizyon, kitap, müzik gibi iletişim araçlarından aktarılmaktadır ve iletişim araçları erkek ve kadın imajını dikkat edilemeyecek kadar farklı yapabilirler. Örneğin bir araştırmada, gazete ve dergilerde yer alan 1750 fotoğraf incelediğinde erkeklerin portresinin kadınlarınkinden daha çok yayınlandığı görülmüştür. Portre diğer bir deyişle baş ve yüz, akıl, zeka, yetenek kimlik gibi geleneksel saygın nitelikleri temsil ettiğinden erkeklerle özdeşleştirilir. Buna yüz şöhreti denilir. Kadınların iletişim araçlarındaki sunumuna ise daha çok duygular (ağlayan, gülen kadınlar) ve beden eşlik eder. Bu durum da iletişim araçlarının insanların algılarını ustalıkla etkilediğini ve kadın erkek ayrımını teşvik ettiğini gösterir.
Diğer yanda masallarla çocuk hikayeleri incelendiğinde, kadınların çaresiz, güçsüz durumda oldukları konumların tasvir edildiği ve bu konumlardan kadınları güçlü- cesur- zeki bir erkeğin kurtardığı görülmektedir. Böylelikle kadınlık rolü erkek tarafından yardım alan, narin ve korunması gereken özellikleri içerirken, erkeklik rolü bunun tam tersi olarak biçimlenmektedir.
Ayrıca ailelerin kız çocuklardan motor(el) faaliyetler, uyum ve başarı, erkek çocuklardan ise fiziksel saldırganlık- olumsuz tepkiler bekledikleri görülür. İlgili araştırmalarda 2-3 yaş civarındaki kız ve erkek çocukların cinsiyetlerini öğrendikleri ve kendilerini aynı cinsiyetten olan başkalarıyla sınıflayabildikleri belirlenmiştir. Çocuklar cinsel kimliklerini edindikten sonra cinsiyet farklılıklarıyla ilgili bilgileri de öğrenirler. Böylece cinsel kimliğin kazanılmasıyla cinsiyet davranışı da oluşur ve çocuklar kadınlık- erkeklik hakkındaki cinsiyet rolü bilgilerini kadınlar ile erkeklerin kişisel faaliyetlerini, özelliklerini, yerine getirdikleri görevleri gözleyerek edinirler. Bu da cinsiyet rollerinin örnek alınarak, taklit edilerek veya özdeşim kurularak öğrenildiğini gösterir. Bunun yanı sıra, çocukların kişisel davranış seçimlerinin cinsiyet kalıpyargılar hakkındaki bilgileriyle paralel ilerlediği de belirlenmiştir.
Gerçekte yaşam dönemlerindeki kadın ve erkek ayrımı çocukluğun ilk yıllarındaki cinsiyet ayrımına dayanan belirtilerden kaynaklanır. Bu ayrımın temelinde ise kadın ve erkeklerin farklı özelliklere ve becerilere sahip oldukları inancı, diğer bir deyişle cinsiyet kalıpyargılar yatmaktadır. İnsanlar kadın ve erkeklerin ortak özelliklere sahip olabileceğini kabul etmek yerine, ortalama erkeğin baskın, bağımsız, işe yönelik, ortalama kadının da duyarlı, bağımlı, insanlara yönelik nitelikleri olduğunda birleşmektedirler. Genellikle kadınlardan başkalarıyla ilgilenmeleri, duygularını ifade etmeleri ve arkadaşça davranmaları gibi toplumsal nitelikler, erkeklerden bağımsız, etkili ve yeterli olmak gibi temsil edici nitelikler beklenir.
Gelenekçi ve genetikçi yaklaşımlar ilk başta bu tür araştırma sonuçlarını onaylar görünmeseler de, beş kıtadaki yirmi beş ülkede gençler ve yetişkinler üstünde yürütülen çalışmalarda kadınlık ve erkeklik özellikleriyle ilgili beklentilerin tutarlı olduğu ve cinsiyet farklılıklarının kişilerin beceri ve özelliklerine bağlı olarak algılandığı, bu algıların da kalıp yargıları şekillendirdiği belirlenmiştir.
Yaşam boyu insanlar belirli özelliklerin sadece kadınlara ya da sadece erkeklere ait olduğunu varsayma eğilimindedirler. “Kadınlar hassastır, erkekler katıdır” şeklindeki nitelemeler bu eğilimin en belirgin örneğidir. İnsanlar bu nitelemeleri yaparken kişisel özelliklerle cinsiyeti eşleştirirler. Doğru olmayan bu varsayımlar “Cinsiyet Rolüne” yönelimle açıklanır. “Cinsiyet Rolüne Yönelim” insanların kadınlığa ve erkekliğe ilişkin geleneksel özelliklerini tanımlar. Bu yaklaşım doğrultusunda geleneksel erkek tutumları erkekliğe, geleneksel kadın tutumları da kadınlığa yöneliktir, bununla beraber bazı erkekler kadınlığa bazı kadınlar da erkekliğe yönelebilirler. Ancak araştırmalarda duygulu, kibar, nazik gibi geleneksel kadın nitelikleri gösteren erkeklerin sadece başka erkekler tarafından değil, kadınlarca da olumsuz değerlendirildikleri belirlenmiştir. Kişilerin olumlu olarak değerlendirilmeleri, bir başka deyişle sosyal kabul görmeleri için, kadınların kadınlık erkeklerin de erkeklik rollerine uygun davranmaları gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Konuyla ilgili görüşleri açıklayan iki kuram bulunmaktadır:
Sosyal Rol Kuramına göre, cinsiyet rolleri olarak ifade edilen cinsiyet farklılıkları kişilerin uygun davranışlar hakkında paylaştıkları beklentilerden ortaya çıkar. Sosyal yapıda algılanan biyolojik, sosyal ve politik etkenler sosyal rolleri belirler. Sosyal rollerdeki ve davranışlardaki tutarlılık da sosyal algıda cinsiyet kalıpyargıları yapılandırır. Kurama göre, gerçekte cinsiyet farkları az olduğundan erkek ve kadınların girdiği sosyal roller algıda zıt olarak genellenir. Biyolojik ve sosyal etkenlerin bileşimiyle erkek ve kadın arasında iş ayrımı yapılır. İnsanlar rollerine uygun şekilde davrandıklarında erkekler fiziksel, zihinsel ve ekonomik güçlerini kadınlardan daha çok kullanırlar. Bu davranış farklılığı da sosyal algının devamlılığını sağlar ve erkek doğal olarak etkin, kadın doğal olarak evcimen algılanır. Erkek etkin kadın evcimen olduğunda da oynamaları gereken rollerle tutarlıdırlar.
Toplumsal Cinsiyete İlişkin Şema Kuramına göre, kültürün verdiği kadınlık- erkeklik tanımları doğrultusunda, yaşamda kadın erkek ayrımı ortaya çıkar ve bireyler bu ayrıma uygun davranışlara göre rol benimserler. Burada bilgi edinme süreci seçicidir ve bireylerin uyarıcıları tek bir yapı halinde anlamlandırabilmelerini sağlar.
Cinsiyet rolü algılayan kişilerin farklı algılarından da etkilenir. Erkeklik ve kadınlık cinsiyet rolüne yönelen insanların dünyayı erkeklik ve kadınlık terimlerine bölerek algıladıkları ve cinsiyet şemaları oluşturdukları ifade edilmiştir. Cinsiyet şemacıları cinsiyeti baskın bir kategori olarak kabul eden kişilerdir, cinsiyet şemaları oluşturmayanlar ise cinsiyetin sosyal sınıflamada baskın olmadığını belirtirler. Cinsiyet kalıpyargıların etkili olmasında kişilerin algısının ve cinsiyet rollerine önem verip vermemelerinin belirleyici unsurlar olduğu söylenebilir.
Sonuç olarak, çocuklukta edinilen cinsiyete dayalı rol ayrımı sosyal destekler ve toplum tarafından paylaşılan beklentilerle sürer. Cinsiyet ayrımcılığı o ya da bu şekilde iletişim araçları ve sosyal kurumlar tarafından da teşvik edilir. Cinsiyet rollerinin yerine getirilmesi kalıpyargı olarak ifade edilen cinsiyetle ilgili ortak bilişsel inançları ortaya çıkarır. Bilişsel inançların ve kalıp yargıların değişmeye direnmeleri kişilerin sınıflama eğilimleri ve bu eğilimlerini destekleyen kanıtlar oluşturmalarıyla açıklanabilir.
Kişiler sosyalleşme sürecinde kendilerinden beklenen rollere uygun davrandıklarında erkek ve kadınlar arasında davranışsal farklar ortaya çıkar. Algılayan bu davranışsal farkları göz önüne alarak kadın ve erkekler arasında biyolojik farkların ötesinde hem davranışsal hem de psikolojik farklar olduğu yargısına varır. Bununla beraber kadınlık ve erkeklik kavramları sosyal yaşamdaki beklentilerin değiştirilmesine dayandırılırsa, kadın ve erkek arasında algılanan farkın önemsenmediği bulunur.*
* Kaynakça için: 1995, “Kişilerin Başarı ve Başarısızlıklarına Yapılan Nedensel Yüklemelerde ve Algılanan Çekiciliklerinde Cinsiyet Kalıpyargılarının Etkisi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Hacettepe Üniversitesi.