Bir arkadaş grubundaki konuşmaları, sözüm ona sohbetleri izleyin ve “orta saha hakimiyeti” için oynanan oyunları görün. Televizyondaki iri başların tartışmalarını izleyin. İzleyin ve söz kesmeleri, fikirleri tartışırken kişisel suçlamalara kayışları sakın kaçırmayın!

Tartışmanın” nasıl kısa zamanda “atışmaya” dönüştüğünü görün. O büyük hümanist ve demokratların nasıl çabucak sırtlana dönüştüklerini görünce şaşırmayın, ne olduğunu, neden böyle olduğunu kendinize sorun. Nerede, ne zaman ve nasıl “fikir tartışması”ndan “benim benim, senin benini döver”e geçildiğini görün.

Bir siyasî eleştiri okuyun. Okuyun ve yazarın kendini nasıl merkez aldığını, partisinin de ideolojisinin de hasımlarının da üzerine koyduğunu görün!

Bir toplantıyı izleyin. Konuşmacıya, kalkıp soru sorana ve sataşmacıya bakın. İyi bakın, konuşmacı hiçte konuştuklarını konuşmuyordur! Merkez olmanın, bir numara olmanın… Hayır… Hayır… O anda en üstte olmanın tadını çıkarıyordur. Tüm salonu kendi benliğine esir alışına bir bakın! Ya kalkıp soru soran? Soru mu sormaktadır sizce? Gerçekten soru mu sormaktadır yoksa öne çıkmanın merkez olmanın dayanılmaz sarhoşluğunu mu yaşamaktadır? Peki soru soruyorum diye ayağa kalkıp sataşan ne yapmaktadır? Sizce fikir mi tartışmaktadır? Hayır. Sataşmacı da benliğini ileri sürmektedir. Doğrudan ilgiyi kendi üzerinde toplarken, kendi adına konuşurken, kendi adına saldırıya geçip güç yansıtırken, diğerlerine göre bunu daha açık yaptığını fark edebilirsiniz.

Sizin arabanızın olmadığını bilen komşunuz, siz yanından geçerken, yeni aldığı arabasına fazladan gaz verince neden içinizde bir cayırtı kopar? Belli ki, adam sadece arabasına gaz vermemektedir. Ayağındaki ağırlık, gaz pedalına değil sizin üstünüze üstünüze gelmektedir. Gaz pedalına değil, sizin onurunuza basmaktadır.

Karşınızdaki sadece aldığı arabanın markasını söylememekte, televizyona ya da pavyona verdiği parayı konuşmamaktadır. Kendisiyle ilgili bir mesaj vermektedir. Dünyayı bir anda yok edebilecek öfkelerin patlamasına da bu mesaj yol açmaktadır : “Ben senden üstünüm! Ben senden güçlüyüm!”

Böylesi “kendini ileri sürüş”ler çoğu kere, bastırılmış saldırganlık güdüsünü içerirler. En hafifi ile bir meydan okumadır ama çoğu kere de kaygan ve yumuşak bir zemin üzerinde başlatılan bir savaştır.

Peki bu her zaman böyle midir ?

Kralın olduğu bir kalabalıkta, durup durduk yerde “Yaşasın kraal!” diye bağırarak kendini öne sürmek olamaz mı ? “Bana bakın ve beni dinleyin. Ben sizin içinim!” denemez mi? Biri kendini öne sürerek, “Grubun iyiliği, büyüyüp güçlenmesi için, daha çok biz olabilmek için diyorum ki… ” diyen bir mesaj veremez mi ? “Seni seviyorum, seni kayırıyorum, seni onaylıyorum!” derken de bir benliğin öne sürülüşü söz konusu olamaz mı? Peki bunlar niye kavga çıkarmıyor da öbürleri çıkarıyor?

Hiç kuşkusuz, benliğin ileri sürülüşünü, bir pozitif bir de negatif şekliyle ele almak olasıdır. Pozitif kendini ileri sürüşte, şeklen bir öne çıkışın ardında daima bir adanma, vericilik, biz bilincinin güçlendirilmesi, grubun ya da kişinin onaylanması ve desteklenmesi söz konusudur.

Pozitif ben ileri sürümcülüğünün diğer niteliklerini ise şöyle sıralayabiliriz: Geliştirmecilik, grubun ya da karşısındakinin mutlu ve başarılı olmasını istiyor olmak, ilgiyi kendisine değil konuya yöneltiyor olmak, koruyucu, savunucu, teşvik edici bir tutum içinde olmak ve açıklık.

Bu sayılan özellikler, her ne kadar sevgiye ilişkin özelliklerse de, bu özelliklerle davranan kişi, mutlaka sevgide ve sevgiyle davranıyor demek değildir. Sevginin esası, sevinç içinde birliği yaşamaktır. Bu yüzden, yukarıdaki özelliklerle davranan kişi, sadece katlanılabilir biridir. Bu “katlanılabilir”liğin nedeni ise, kişinin “bize rağmen” değil, “bizim için” olmasıdır.

Pozitif ben ileri sürümcülüğünün, grubu kaynaştırdığı, güveni arttırdığı, grup için gerekli enerjiyi yükselttiği söylenebilir. Eğer bu bir teke tek görüşme ise, karşımızdakinde değişmeye yatkınlık sağladığı, yalnızlık duygusunu giderdiği, savunmadan çıkarıp açık davranışa sürüklediği de düşünülebilir. Ama şu soru her zaman insanı derin derin düşündürme gücüne sahiptir : Pozitif anlamda da olsa öne çıkan, benliğini ileri süren kişi, neden kendisine “sen ne düşünüyorsun?” diye sorulmayı beklemeden konuşmakta, neden kendisinden istenmediği halde vermeye girişmektedir?

Nereden bakılırsa bakılsın, her kendini ileri sürüş, gizli bir meydan okumayı ve ortamı kontrolu beraberinde getirmektedir. Bunu görmezden gelinebilir kılan şey, benim ya da gurubun onaylanması, desteklenmesi, geliştirilmesi mesajlarını içeriyor olmasıdır.

Benliğin negatif olarak ileri sürülüşünde ise, daima bir meydan okuma, kontrol, güç ve üstünlüğünü mesajlama vardır. Kişi, burada ilgiyi üzerine çekmekte, merkez olmakta, kendine ve kendi tekilliğine önem vermektedir. Bilinçdışından güdümlenerek yaşadığı şey, meydan okuyarak kendi tekilliğini duyumsamaktır. Asıl gerçekleştirmek istediği ise, tekilliğinin gücünü test etmektir. Negatif ben ileri sürümlü ilişkilerde sık rastlanan bir durum da kişinin kendi üstünlük ve gücünü, üstü örtük biçimde mesajlamasıdır. Daha ilişkinin başında kendimizi karşımızdakinin üzerinde bir yerlere koymuşuzdur. Kontrolü ele geçirdiğimizde, karşımızdakine ya da karşımızdakilere ustaca ve örtük olarak verdiğimiz mesajlardan biri de bu, yukarıda bir yerlere konuşlanmamızla ilgili mesajdır. Bir ilişkide karşımızdakini çileden çıkarıp, bize saldırtan en belirgin nedenler bunlardır. Negatif ben ileri sürümcülüğünün önemli sinyallerinden biri de ilgiyi konudan uzaklaştırıp kendimize çekmek ve sürekli kendimizde tutmaktır.

Böylesi ilişkilerde, biraz dikkat edilirse, ilişkinin başından beri karşılıklı bir meydan okumaya dayandığı görülecektir. Böylesi ilişkilerin pek bilinen ve yaygın özelliklerinden bazıları da karşımızdakini ya da karşımızdakileri kasıtlı bir önemsemezlik, onlara yıkıcı eleştiri yönelterek onları bastırmak, konuşturmamaktır. Yıkıcı eleştirilerimizin ardında da genellikle kafa tutma, meydan okuma, tehdit, güç gösterimi, kontrol etme, egemen olma ve yönetme amacı yatar.

Negatif ben ileri sürümcülüğüne dayalı bir ilişkinin temel belirtilerinden biri de oyunun kurallarını koymağa kalkmak ve “benim dediğim olacak” mesajları vermektir.

İlişkilerde kıyameti koparan, bu negatif benlik ileri sürümleridir.

Kısaca özetlersek, benlik ilerisürümü; tutum, amaç ve mesaj bütünlüğü içinde gerçekleşen bir “hamle”dir. İster pozitif ister negatif olsun, her merkez ya da ilgi odağı oluş hamlesinde şu mesaj vardır : “Durun ve beni fark edin!”

Hamleyi pozitif ya da negatif kılan, mesajın bundan sonraki bölümüdür!Eğer, “durun ve beni fark edin” şu şekilde devam ediyorsa, negatiftir : “Geri çekilin! Susun. Bana bakın! Sadece bana bakın ve sadece beni dinleyin! Sizden ne kadar üstün ve güçlü olduğumu görüyor musunuz? İtiraz etme! Sen zaten… Ben adamı oyarım!”

Eğer şu şekilde devam ediyorsa, pozitiftir : “Sizin için konuşmak istiyorum! Bizim için konuşmak istiyorum. Başarınız, mutluluğunuz, gelişmeniz ve gücünüzü arttırmak için diyorum ki… Ben zaten sizi seviyorum. Ben hep sizinleyim, sizden biriyim. Sizi onaylayarak ve destekleyerek diyorum ki… Daha iyi olmaz mı?”

İnsanı neden şoför mahalli kesmez de ille direksiyon ister? İnsan neden başarılı olmakla yetinmez de hemen ardından “en başarılı”ya soyunur? Bu “başrol tutkusu”nun kaynağı nedir? İnsan neden sorulmadan söylemeğe can atar? İnsan neden kendini öne sürer? Bu benlik ileri sürümcülüğünün nedeni nedir?

Acaba bir nedeni mi yoksa bir çok nedeni mi vardır? Belki bir tek nedeni vardır ama bu yazıyı yazanın kişisel yeterliği, onu bulup söyleyecek düzeyde değil. Onun için burada, birden fazla nedenlerden söz edilecektir. Bu nedenler, hiç kuşkusuz, tam ve yetkin bir liste oluşturmayacak ama ne demezsiniz, belki hiç bir şey söylememekten iyidir!

Burada ilk neden olarak, bilinçdışımızı da aşan derin doğamızı söz konusu edebiliriz. Derin doğamız ve oradaki tekillik duyumsaması yaşamayan benliğimiz, “ben ve o” ayırımı yapmayan, sadece varlığını duyumsayan birlik varlığıdır. Biz bu varlığı, doğumun ilk üç-beş ayında yaşarız. Orada annemiz, annemizin memesi, süt ve ben ayrı ayrı şeyler değildir. İşte bu derin doğamız, ego ve zihin teşekkül ettikten sonra tekilleşmiş, ada haline gelmiş varlığımızı etkileyerek, tekrar birliğe dönmeğe zorlar. Ben ileri sürümcülüğünün temelinde, bu derin doğadan gelen birleşme dürtüsünün var olduğunu düşünebiliriz. Ne ki, içinde yaşadığımız bencil kültür ortamı, birleşmenin önünü kesmekte, ben ileri sürümcülüğünü birleşme yerine ayrılığa ve savaşa itmektedir.

Bu sapmada, birinci derecede etkili olan, ana-baba ilişkileridir. Biz onlarla birliği yaşarken, onlar bundan habersizdirler. Bireysel egonun oluşumunda ilk özdeşimleri yaşamamızda etkili olarak bizi birlikten koparırlar. Sonra da güç ve üstünlüğün sembolleri haline gelirler. Bundan sonra tüm ömrümüzün onlar gibi ya da onlardan biri olmağa adandığını söyleyebiliriz. Üstünlük, güç elde etme, baş olma ve yönetme güdüleri, birleşme güdüsünün önünü keser ve onu saptırır. Hiç kuşkusuz, asıl sapmanın, “Baş ol da istersen soğan başı ol!” diyen bencil kültürden geldiğini söyleyebiliriz. Benlik ileri sürümcülüğünün kavgaya yol açmasının asıl nedeni odur. Kültürden kazanılan bu tür motivleri toplum da destekler. Toplumdan bu yönde gelen destekler, hem kültürden gelen bu savaş çıkarıcı motivleri destekler hem de zaman zaman tek başlarına kavga çıkarıcı ben ileri sürümcülüğünün nedenleri olurlar. Toplumdan gelen negatif ben ileri sürümcülüğünün nedenleri çoğunlukla, “yüksek statü kazanma”, “saygınlık”, “kabul görme”, “adam yerine konma” gibi motiflerdir.

Ben ileri sürümcülüğünün nedenleri sadece derin doğa, bilinçdışı, kültür ve toplum değildir. Bilincin doğasındaki yaratıcılık, kendini gerçekleştirme, kendini ifade etme gibi şeyler de ben ileri sürümcülüğünün nedenleri olabilir.

“İç uzay”ı anlatan spiritüel bilgilerden yola çıkarak da bir neden gösterebiliriz. Örneğin, insan ruhunda güvenlik, duygu, güç gibi çeşitli merkezler vardır. Benliğin ileri sürülmesi, güç merkezinin işlemesi ve gelişimi ile ilgili olabilir. Yani benliğin ileri sürülmesinin nedeni, güç merkezinin aktive edilmiş olması olabilir.

Bana en önemli neden, zihnin yapısı gibi görünüyor. Egonun görevi uyum diye bilinir ama aslında ego, uyumun ve düzenin temsilcisi değil “iktidar”ın temsilcisidir. Bu yüzden her zihin, kralı ego olan bir krallıktır. Bana bir şey söylemek, benim için bir şey yapmak istiyorsanız, benimle şu ya da bu nedenle, şu yada bu biçimde bir ilişki kurmak istiyorsanız, krallığımla temas etmek istiyorsunuz demektir. Ben size bir şey söylersem kral olarak söylerim. Uzlaşma, demokrasi, hoş görü vb. şeyler yanlış sözcüklerdir. Yanlış değil, büyük bir olasılıkla bunlar, o zayıf başkaları tarafından kurulmuş tuzaklardır. İmparatorluğumu sınırları ile olduğu kadar gücü ve kralı ile birlikte kabul etmek zorundasınız. Bana “Yüce haşmetmaap!” diye hitap etmek istemiyorsanız yani benim yüceliğimi, büyüklüğümü ve gücümü kabul etmek istemiyorsanız, size büyük bir gereksinme duyuncaya kadar beni beklemek zorundasınız! İşte bundan ötürüdür ki, ben sizinle konuşurken benliğimi ileri sürmem. Sadece krallığım içinde ve kral olarak konuşurum. Siz de bunu bencillik, güç yansıtma ya da benliğini ileri sürmek olarak algılarsınız.

Galiba sorun, bir krallık olarak düzenlenmiş zihnin, sevinç içinde uyum arayan bir birey ya da tekillik haline dönüştürülmesidir. Bu, bencil bireyliğin, uyumlu bireyliğe dönüşümüdür. Bu, burnundan kıl aldırmayan bencilliğin, sevgiye dönüşümüdür.

Bana, asıl yapmamız gereken şey, pozitif ben ileri sürümcülüğünü de aşıp sevginin arı duru sularına ulaşmak gibi geliyor. Oysa birçok insan bundan korkuyor; çünkü ben ileri sürümcülüğünden vazgeçmeyi “Elden ayaktan kesilme”, “tırsık”, “pısırık” biri olma ya da “zavallılaşma” olarak algılıyor. Öbür taraftan sevgi adına çizilen dünya, hep fazla pembe, fazla uçuk ve fazla fantastik gelir. Yitirilmiş ve asla ulaşılamayacak bir cennetten söz ediliyormuş gibi gelir. Öyle düşünüyorsanız, tabii ki öyledir! Ne ki, orada bizi bekleyen şey, sevinç içinde gelişme ve uyumdan başka bir şey değildir.