L.G. sevdiğim bir arkadaşımdı. (Adını vermek istemediği için ona L.G diyeceğim) Sıcak, içten, samimi ve karmaşık biriydi… Onu çok severdim. Uzun uzun konuşurduk; sıkılmadan, uyumadan günlerce… Ona bir bağımlı demek istemiyorum, çünkü onu hiçbir zaman güçsüz olarak görmedim!… derKİ’de uyuşturucu konusundaki -özellikle de gençleri bilgilendirmek amaçlı- “Sanal Mutluluklar” serisinin ikinci yazısı nasıl olmalı? konuşması geçtiğinde L.G. aklıma geldi ve onunla görüşebileceğimi söyledim. Hatta yazıyı direk onun yazmasını istedik, ama kendisi “ben anlatırım, siz yazın” dedi. Ben de onun anlattıklarını derleyip sizlere aktarmak istedim.
İşte onun ağzından yaşadıkları ile hint yağı ve diğer algı açıcılar…
L.G.: Bir kullanıcı, genelleme yaparsak; işe esrarla başlar, sigara içmek kadar doğaldır onun için bu madde, sonraları sıra kimyaya gelir. İşte burada durmak gerekir, çünkü kimya ne olursa olsun sıradanlaşacak bir süreç olmayacaktır!
Bir gün bir arkadaşımın doğum günü vardı ve parti vermek üzere evini tam bir parti alanına çevirdik, sigortalar attırıldı, koridorlara mumlar konuldu, tütsüler yakıldı, lolipoplar ve bol bira, votka ve su depolandı. Büyük bir zevkle üzerinde Buda’nın resmi olan hapları cam bir kase içine koyup tek tek dolaştırdık, herkes o kadar mutlu gözüküyordu ki hapları aldığımızda birbirimize sarılmıştık ama hiçbirimiz bilmiyorduk ki dolapta duran Buda resimli pasta hiç yenemeyecekti…
Dj çalmaya başladı,aradan yarım saat-kırk dakika geçmişti ki herkes hapların hızlı olduğuna kanaat getirdi. Ben bir köşede oturmuş, zamanın İstanbul erkek okul birincilerine, daha önce hiç kullanmadıkları kimyasallar hakkında bilgi veriyordum, oysaki kafam gelmişti, hiçbir şey on dakika önce olduğu gibi değildi, beni dikkatle dinleyen yaşları henüz 18 olan şahıslara “neden?” diye sordum, “neden bunu merak ediyorsunuz?” “Çünkü çok mutlu olunuyormuş” dediler, “evet” dedim, “ama dakikalık mutluluklarla ömür geçmiyor. Bunları ilk ve son kez alın” diyerek ellerine su bardağını tutuşturup içeri gittim, bütün gece onları kollamayı düşünüyordum ki gece sonunda adımı bile hatırlayamayacaktım…Haplar etkisini gösteriyordu, bir kişi alkolden kusuyor, geri kalan herkes ağızlarında lolipop dans ediyor ve birbirlerine sarılıyordu..Hapları getiren ben, bir köşede durmuş işte bu insanlar benim sayemde mutlu oluyorlar diye düşünerek ”mdma”e düşüyordum. (mdma; vücuttaki seratonin yani mutluluk hormonlarını harekete geçiren ve salgılanmasını hızlandıran bir kimya,her ecstasyde farklı ölçülerde vardır ve ne zaman geleceği belli olmaz) her şey çok güzeldi. Bütün gece eğlendik; birbirimize Buda resmini, Buda resimli hapı ve pastayı göstererek “buda budaaa, buda budaaaa, aaa bakın buda budaaa” diyerek gülme krizlerine giriyorduk…. (bir önceki sayıda ecstasy’e yer verildiğinden hap etkilerini geçiyorum)
KORKU ZAMANI:
Artık kafalarımız normale dönüyordu ve böyle olmaya başladığında esrar içilirdi… İki çeşit esrar gelmişti, getiren kişi “bunu bugün sakın içmeyin, ağır gelir, diğerini bugün için” dedi. Bizden iki arkadaş alıp tuvalete girdiler. Neden orada sardıkları ise merak konusuydu, hatta “bizsiz içmeyin” diye millet bağırmaya başlamıştı,bir süre sonra iki tane kocaman sigarayla çıktılar (sigaraların içine hint yağı damlattıklarını bir ay sonra öğrendim, söylememişlerdi). 30 kişi kadardık ve küçücük bir odada yere oturduk, sigaranın biri soldan diğeri sağdan olmak üzere dönmeye başladı. Herkes mutluydu ve nefis bir muhabbet ortamı vardı.
Herkes konuşuyordu, dinliyordum, konuşuyordum, dinlediklerime gülüyordum, her şey güzeldi derken bir anda her şey tepe taklak oldu, insanlar gülüyordu ama gülünecek hiçbir şey yoktu, bir kısmı artık tedirgin bakıyordu, tedirgin olacak hiçbir şey yoktu, bir an telaşlandım ve konuşulanları anlayamıyor muyum diye panikledim.. Bunun nedeni yanımdaki C.’nin tutarsız hareketleriydi, çok garip hareketler yapıyor ve çok korkmuş gözüküyordu, ellerini yüzüne kapatıyor, açıyor ve korkarak tekrar kapatıyordu… Hızla C.’yi sarstım, “C” dedim, “bana bak!”, bakmıyor ve konuşmuyordu, hızla bir tokat attım, ben gayet iyiydim ve C. sonunda “efendim” diyebildi.
L: Halisünasyon mu görüyorsun?
C: Benim gördüklerimi sende görüyor musun?
L: Ne görüyorsun?
C: Biz bir çadırdayız ama buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum ve işte bak şurası da çadırın penceresi ve oradan rüzgar geliyor.
L: Bak C., bu gördüklerin gerçek değil, derin nefes al ve tut, al biraz su iç ve sakın panikleme her şey çok normal bu gördüklerin gerçek değil, birazdan bitecek!
Bu konuşmanın ardından kafamı çevirmemle sarsıldım, 30 kişi bir çadırın içinde oturuyorduk ve C.’nin az önce anlattığı pencereden gelen rüzgar saçlarımı havalandırıyordu…Oysaki ne pencere açıktı nede çadırdaydık… Paniklemek istemiyordum ama her şey üst üste geliyordu, düşüncelerimi oradan uzaklaştırmak için muhabbete dönmek istedim ve konuşmaya katılmak için bir daha yanımda oturan C.’ye bakmadım… Aman Allah’ım o da ne!!! Herkes çadırda olduğunu konuşuyor, hayır diyorum bu bir rüya,bu toplum psikolojisi, işte hepsi bu ve birazdan uyanacağım!
Bir anda odaya kızlı erkekli 10 kadar kişi girdi ve aralarındaki kızlar biz S.. H…’dan geliyoruz dedi (eski bir kulüp). Herkes evin sahibi arkadaşa döndü, çünkü kimse bu mini etekli korkunç suratlı kızları ve konuşmayan erkekleri tanımıyordu. Kız cevap vermiyordu, bağırarak “G.”dedim, “bunlar kimmm????”Kız şok olmuş bir şekilde “ben bunları tanımıyorum. Kapı çaldı, kapıyı açtım bunlar çıktı” dedi. Anlamsız bir şekilde küçücük odada otuzumuz birden ayağa kalktık, amacımız dışarı çıkmaktı ama neden herkes aynı anda? İki saniye içinde odada izdiham yaşandı, hiç birimiz çıkamıyorduk, sadece oradan oraya dönüyorduk ve kapıya yürüyemiyorduk, anlaşılan ayağa kalkan herkes neden kalktığını unutmuştu. Bir arkadaşım elimi tutup:
L: “Şu an sadece adını hatırlıyorum, ama içimden bir ses senin benim çok yakın bir arkadaşım olduğunu söylüyor, ben hiç iyi değilim, buradan çıkıp bir odada yatmalıyız” dedi.”Evet,.ben de hiç iyi değilim uyumalıyız.” Dedim o çok yakın arkadaşıma.
Kapıya yöneldik, arkadaşım Ç. önden gidiyordu ve bir merdivenden çıkıyorduk, bir çadırda neden merdiven olsun ki ya da daha net düşünelim, bir evin içindeki bir odada merdivenin ne işi var?(bu günden 1 hafta sonra durumu anlamıştık. Bir arkadaşımız yere düşüyor ve herkes onu merdiven sanarak üzerinden geçiyor, işin kötü yanı bu arkadaş da kendini merdiven sanıyor ve yerde yatmaya devam ediyor…)
HİNT YAĞI:
Nihayet odaya girebilmiştik, ayağımızdaki ayakkabıları çıkarmadan bembeyaz çarşafların üstüne yattık, arkadaşım “sadece uyumalıyız” diyordu… Bir süre sonra konuşmaya başladık,içeride yaşadığımız durumları konuşuyorduk uzunca bir süre muhabbet ettik ve işte ”ALGI AÇICI HİNT YAĞININ BİZE YAPTIĞI BÜYÜK JEST” konuşmuyorduk! Telepati kurmuştuk saatlerce telepati ile konuştuk ve en sonunda bunu fark ettiğimizde,gözlerimiz kocaman olmuş, dehşet içinde birbirimize telepati kurduğumuzu söyledik ve hala dudaklarımız kapalıydı!
Ç: Korkuyorum bu süper bir şey ama korkuyorum, bu nedenle lütfen uyumaya çalışalım
L: Tamam ama tek bir şey soracağım, şu yatağımızın karşısında dikilmiş duran adamı görüyor musun?
Ç: Aman Allah’ım! Onu sende mi görüyorsun???Lütfen ama lütfen gözlerimizi kapayalım.
L: Tamam (o varlık yaklaşık 5 dakika kadar orada durup bize baktı, çok büyük bir karaltıydı yanımıza yaklaşmayı hiç denemedi)
Kapı açıldı ve içeri biri geldi…
Ç. ile aynı anda bağırdık: Sen kimsin?!
– Ben Tolga! (bir arkadaşımız)
Ç. ve ben aynı anda bağırmaya devam ettik: Tolga kiiiiimmmmmm?????
Tolga bir daha bir şey söylemedi ve gelip yanımıza yattı. Anlaşılan gördükleri onu da çok yormuştu… Biraz muhabbet ettik, daha sonra ben komidine doğru uzandım, ışık açmak istemiştim ama o da ne! Elim mobilyanın içerisinden geçiyordu. Bunu Ç de gördü. Kafamı iki yana sallayarak “hayır hayır hayır” diyerek cama yürüdüm, Ç beni tuttu:
Ç: Ne yapıyorsun L.!
L: Ben artık hayal ile gerçeği ayırt edemiyorum ama tüm bu başıma gelenler gerçek olamaz! Ben aşağı atlayacağım ve sorumun yanıtını alacağım.(O kararımdan beni hiçbir söz döndüremezdi ama o kadar saçma ve basit bir sözle yatağa geri yattım ki!)
Ç: Hayır atlamayacaksın!
L: Niye?
Ç: Çünkü ben atlamayacağım….
BİLİNÇSİZ ASTRAL SEYAHAT VE ALGI AÇILIMI:
Yatakta konuşmaya devam ettik, rahatlamış gibiydim en azından artık alışıyordum bu akıl almaz olaylar dizisine,yenilerini de yaşayacaktım,kaldırırdım da! Ben içeridekileri çok merak ediyorum dedim. Ç. “aynen” dedi, “acaba neler yaşıyorlar?”. “Bakalım mı, kalkabilecek misin?” dedim. Gittik. M. duvarlara dalmış bakıyordu, belli ki orada bir sürü şey görüyordu, biri elinde kamera varmış gibi diğerlerini çekiyordu, eli boştu ve aynı cümleleri tekrarlıyordu: Ben size bir şaka yaptım, bakın şimdi kameraya çekiyorum.. Siz yaşadığınız hayatı gerçek mi sanıyordunuz? Bu bir film, ben sizi çekiyorum, siz de oynuyorsunuz, aferin oyunu bozmuyorsunuz, bana öyle bakmayın, rolleri dağıttığım günü hatırlamıyor musunuz?…..
Bu sözler karşısında sarsılmıştım ama onu dinlemeye devam etmek pek hoş olmayacaktı, koridorda hiç normal olmayan davranış biçimleri arasından yatağa döndük. Aman Allah’ım biz zaten yataktan hiç çıkmamıştık ki!! Ç ve ben bu sefer korkmadık, aksine bu hoşumuza gitti (3 yıl uğraş çıkama, bir hint yağıyla dünya turu yap bunun neresi adil 🙂 ) Artık tuvalete gitmem gerekiyordu, saatlerdir kendimi tutuyordum ve varolan bütün enerjimi oraya gitmek için kullanacaktım, kalktım, koridora çıktım, az önce gördüğüm çocuk hala aynı şeyleri konuşuyor, diğeri hala duvara bakıyordu, tuvaletteki mum sönmüştü, ne çakmak arayabilirdim, ne de içeri dönebilirdim, insan gözü karanlığa bir süre sonra alışır kuramıyla içeri girip kapıyı kilitledim, tuvaletimi yaptım, karanlıkta ellerimi bile yıkadım. Sandığım kadar zor değilmiş diye düşünürken birazdan hayatımın en zor anını yaşayacağımı bilmiyordum….
Kapıya yöneldim, kapı yoktu, evet kapı diye bir şey yok, ufacık bir tuvaletti zaten, kapıyı kaybedecek değilim ya, kapı kaybolmuştu, duvarları yumrukladım, “çıkarın beni buradan” diye bağırdım… Kimse duymadı, koşmaya başladım. Evet o minnacık tuvaletin içinde 1 km. kadar koştum, aynı yöne ve hızla koşuyordum…. koşuyordum…çok uzakta bir ışık vardı ama o kadar küçüktü ki, daha çok koşmam gerekiyordu, koşarken aklıma yardım istemek geldi, birilerinin içine ulaşabilirsem beni duyabilirdi…
“Beni dinle; buradan çıkamıyorum ve çok fazla koşacak gücüm yok lütfen beni duy, bana yardım et ve kapıyı aç, içerideyim…”
Bunları söylerken koştuğum karanlığın ortasında havada asılı bir şekilde duruyordum ve kapı açıldı, sadece “Allah razı olsun” dedim, o da sadece “neden daha önce yardım istemedin?” dedi…
İstemiştim, ilk başta bağırmıştım ama duymamışlardı, o kadar derindelerdi ki ruhlarına inmediğiniz sürece kimseyi duymazlardı…..
O gün, hayatımda hiç yaşamadığım kadar çok ilginç olay yaşadım, hiç olmadığı kadar korktum ve şu Hintli, meditasyon yaparken uçan kişilerin hiç de zor bir şey yapmadıklarını düşündüm.. Algı açıcı hint yağı beni çok korkutmuştu, çünkü bilinçaltım pek neşeli değildir. Güzel bir bilinçaltına sahip bir arkadaşım ise Tazmanya Canavarı ve Donald Duck ile duş almıştı (ama bu arkadaşım hint yağı almamıştı, sadece ecstasy) Bu günden bir hafta sonra hastaneye yatırıldım.
HASTANE:
Psikologa götürmek istedi ailem beni, çünkü hiçbir şey eskisi gibi değildi. Artık geceleri uyuyamıyordum, bir şeyler görüyordum sürekli, yattığımda sanki hep birileri dokunuyordu bana, günlük hayatımda da, artık aklıma gelen başıma gelir olmuştu….Hissettiklerimin parazit varlıklar olduğunu düşünmüştüm, annem ise ısrarla psikologa gideceğiz diyordu ve gittik…
Doktora kullandığım hiçbir şeyden bahsetmedim, haliyle ailemin öğrenmesi hiç hoş olmazdı. Doktora sadece günlük hayatta başıma gelen garip şeylerden ve gece yaşadığım sıkıntılardan bahsettim Doktorum sadece tek bir kelime etmişti. “Sen deliliğin sınırlarında dolaşıyorsun, çok ince bir çizgiye gelmişsin, yatışını yapalım.” Ağlamalar vesaire,vesaire…
Ertesi gün hastaneye gittim, artık orada tek başımaydım, ne ailem vardı ne de konuşabileceğim bir arkadaş, ne bir telefon, ne de görüşme izinleri…İşte pişman olduğum anlar dizisi başlamak üzereydi. Çantamı boşalttılar, kolonyama kadar her şeyi aldılar, hiçbir kesici alete izin yoktu. İyice sinirlerim bozulmuştu, benim orada ne işim vardı? Ben üniversite öğrencisiydim, iyi bir hayatım vardı, arkadaşlarım vardı, peki neden oradaydım?
O hastaneden çıkınca kendimi daha da yalnız hissedecektim, çünkü bir şeyler kullanmaya başladığınız zaman bir süre sonra etrafınıza bakarsınız ve kullanmayan tek bir arkadaşınızın bile olmadığını görürsünüz! Bizzat deneyimledim!
Merdivende bir erkek ve bir kız oturuyordu, bana uzun uzun baktılar, kimseye tek kelime etmedim ve sonunda çocuk bana; “bu eroinmanlar da çok suratsız oluyor” dedi. O kadar sinirlenmiştim ki, “ben eroinman değilim” diye bağırdım. Bana bunu söyleyen kişi ülkemizin zenginlerinden birinin oğluydu. Hemşire elime bir avuç ilaç tutuşturdu ve “iç” dedi, bir avuç dolusu ilaca bakarak hangisini sabah hangisini öğlen derken, “hepsini şimdi” dedi. İmkansız gözüküyordu, o kadar çoklardı ki ama içmek zorundaydım, hepsini ağzıma boşalttım ve gözümü açtığımda kafamı vurduğum kaloriferin yanındaydım, bayılmışım, az önce sinirlendiğim çocuk hemşireye bağırıyordu “Allah belanızı versin, bir insana bu kadar yüklenilir mi?”
Beni odama taşırken, hemşirenin odasına kaçıp kapısını kilitlediğini gördüm, anlaşılan biz hastalardan korkuyorlardı…Günler geçtikçe kendimi bir korku filminin içinde buluyordum, bir yandan da buna alışıyordum. Bir oda vardı, bilardo, okey, masa tenisi oynayabileceğimiz, televizyon seyredebileceğimiz bir yer. Orada bulunduğum sürece hep okey oynamaya niyetlenirdik ama hiçbir zaman başaramadık. Ya aramızdan biri oyunu unutuyor,ya biri hemşireye ilaç vermesi için yalvarmaya gidiyordu. Durum beterdi. Grup terapisi olduğunda doktorumuz hep aynı şeyi bizlere hatırlatırdı: “Bakın arkadaşlar içimizde bir oyuncak ayı var, şimdi biz burada bu ayıyı kış uykusuna yatırdık, siz buradan çıktığınızda ayınız hemen uyanacak ve size ”hadi ,bir daha deneyelim,artık özgürüz” diyecek. Sakın ayınızı dinlemeyin, çünkü biz burada sizin ruhsal ve fiziksel olarak kaybettiklerinizi geri koyuyoruz, tek yapamadığımız, sizin bir daha kullanmamanızı sağlamak, çünkü bu tamamı ile sizin elinizde!”
O kadar doğruydu ki! Hastaneden biri çıkacağı zaman hemen herkes o kişinin avucuna içerisinde ilaç isimleri yazan bir kağıt tutuştururdu. Özgür kalan, bize istediklerimizi getirebilirdi! Ama gidenlerden hiçbiri bunu yapmadı ve hastanede hep kötü anıldı. Bir gün sıra bana geldi, hepsi elime bir kağıt tutuşturdu ve bana güvendiklerini söyledi. Ailem karşımda duruyordu, ben içerideyken kim bilir neler olup bitmişti… Doktorumun odasına girdim, vedalaştım ve dönüp elimdeki kağıtları doktora verdim. “Bakın” dedim, “bu kağıdı bu verdi, şu ilacı şu istedi, bunları alın ve ne gerekiyorsa yapın.” Sanırım benden önce çıkanlarda aynısını yapmışlardı.
Orada olduğum süre boyunca aslında yaptığım şeyin ne kadar acımasız ve kötü bir şey olduğunu anlamıştım. Okulumu bırakmak zorunda kalmıştım, ben hastanedeyken erkek arkadaşım beni bırakmıştı, serumlar yüzünden 60 kilo olmuştum ki boyum bir 1.60., ailemin bana artık hiçbir güveni kalmamıştı, bütün arkadaşlarımdan uzaklaştım, hiç normal bir arkadaşımın olmadığını fark ettim,her şey o kadar acımasızdı ki… ve bu olup bitenlerin tek nedeni ”MADDE” idi. Değer miydi? Asla!
Şimdi bu kullandıklarımı bırakalı seneler oluyor. Ben köşeyi erken dönenlerdenim,belki şanslıyım,belki de zekiyim, bunların hiçbirinin aslında bir önemi yok! İşte capcanlı bir örneğim ve umut ediyorum ki insanlar ibret alsın, bu yazılanları okuduklarında sadece ilginç bir şeyler okumuş olmasınlar, maddenin insana aslında ne kadar sancılı yıllar yaşattığını görsünler. Şimdi benim için her şey geçmişte kaldı ama o dönemki arkadaşlarımdan kimi şu an eroinman, üçü eroinden öldü, biri bir süre akıl hastanesine yattı, biri yurtdışında eğitimini sürdürüyor ama karaktersiz biri oldu. Madde sadece fiziksel değil, ruhsal yıpranmalara da neden oluyor, karakter bozuklukları, çift kişilikler, unutkanlık, vs. Artık mutluyum ve güzel bir insan oldum. Yaşadıklarım deneyimden ibaret oldu, aslında pek de gerekli olmayan bir deneyim ve işte…
ÖNÜMDE KOCAMAN BİR DÜNYA!…