Bitez yalısında Ersavcı ve Özdemir aileleri olarak denize karşı otururken, kışın yapraklarını dökmeyen çamlarla ilgili bir geyiğin ortasında Bijen bağırıyor: “Evreka!”
Çamlar yapraklarını dökmüyor ya, terebentinin de neden saç dökülmesini engellediği ile ilgili mantıklı bir açıklama bulduğunu müjdeliyor. Ne çamı ne terebentini derken anlatıyor uzun uzun… Seviyorum bu kadını, aynı ben. J Herşeye mantıklı bir açıklama bulmadan beyni huzura ermeyenlerden. Aynı familyadan olma durumumuz var yani.
Altta kalır mıyım, ben de kendimce kuleden saçlarını sarkıtan masal karakterinin sırrını çözüyorum. Rapunzel o gür saçlarını, kapatıldığı kulenin arkasındaki çam ormanlarına borçluydu kesin. Gerçi o ormanda çam yetişiyor muydu, kim çamdan alınan maddeyi nasıl terebentine dönüştürdü, çıkılmayan kuleye nasıl ulaştırdı konuları muallakta ama olsun. Fazla da kurcalamamak lazım, adı üstünde masal bu.
Gelelim gerçeğe…
Rapunzel olmak için benim neyim eksik diye düşündüm? Liste uzundu:
Saçlarım kısa.
Avuç avuç dökülüyorlar.
Yüzyıl yanlış.
Bu mahallede prens namına kimse yok.
Kule de yok.
Ayrıca bizim ev de giriş katta.
Yine de hevesimin kırılmasına izin vermiyorum. Mahallemizdeki aktara giderek derhal bir çam terebentini istediğimi söylüyorum.
– Yok çam terebentini. Kalmadı.Seyisler atlar için aldı hepsini.
– (Dalga mı geçiyor?) Nasıl yani, anlamadım.
– Atlara masaj yapıyorlar terebentinle. Tüyleri güçlensin ve parlasın diye. Siz de saç için kullanacaksınız sanırım.
– (Kadın sanki acıyarak mı baktı saçlarıma, yoksa bana mı öyle geldi?) Eee, şey evet.
Hem elin atının kıllarının bile benim kısa saçlarımdan alımlı ve bakımlı olmasının, hem de herkesin bildiği bu saç bakımını yeni keşfetmenin utancıyla Bakırköy’ün yolunu tuttum. Kararlıyım, saçlarımın bu halinin üstünden bir güneş daha batmayacak, bugün bir şişe çam terebentini edinilecek.
Bakırköy’deki aktar da saçıma acıyarak baktığına ve “Saçlarınız sadece cansız değil, aynı zamanda elektrikli de.” dediğine göre durum vahim. İyi de bundan doğal ne var? Okul, iş derken bir elim sürekli elektrik prizinde gibi yaşıyorum, benim saçım elektriklenmesin de kiminki elektriklensin söyler misiniz??? Sevgili aktarımızın, hindistancevizi yağı kullanırsam, havaya dikilmeyen saçlara kavuşacağımı söylemesine rağmen, eşimin ileriki günlerde “Hayatım, son günlerde senden hiç elektrik alamıyorum” deme riski karşısında almadım hindistancevizi yağını. Terebentini kapıp kaçar adım uzaklaştım oradan.
Nasıl hazırlandığına gelelim: Çam terebentini şişesini 400 mililitrelik şampuanın içine boca edip çalkalıyorsunuz. Şampuanın kremli, kremsiz, besleyici, bilmem ne laboratuarında üretilmiş olması gibi ayrıntılar önemsiz. Yani her zaman kullandığınız şampuandan vazgeçmek zorunda değilsiniz. Terebentin katıldıktan sonra zaten o kokusunu, yoğunluğunu beğendiğiniz şampuan, “o şampuan” olmaktan çıkıyor ve siz bir kimyager gibi daha az yoğun, mis gibi çam kokulu yeni bir mamul yaratmış oluyorsunuz. Bundan sonra tek yapacağınız, her zamanki gibi saçınızı yıkamak. Hepsi bu.
İkinci yıkamadan sonra genelde dökülmenin azaldığını fark edebiliyorsunuz. Saçlar kurutulduğunda daha parlak ve canlı bir görünüme sahip oluyor. Aynı şu şampuan reklamlarındakiler gibi, ama film hilesi olmayanından bir güzellik sizi bekliyor.
Bu çam terebentinine böyle tutkuyla ve can havliyle sarılmam hiç garip karşılanmamalı. Bir kere saç bakımı için kullanılan tüm o kremler ve bakım ürünlerinden çok daha ucuz. Daha da önemlisi uygulamak için saatler, sonucu görmek içinse haftalarca beklemek gerekmiyor. Kısaca hem vakitten, hem de nakitten tasarruf ettiren ve benim gibi uzun süreçlere tahammülü olmayan herkes için ideal bir çözüm.
Bu arada, Rapunzel idealimden vazgeçtim. Saçlarım atkuyruğu yapacak kadar uzasın yeter. İşte o zaman, canlı, bakımlı ve alımlı saçlarımla, Hipodroma giderek, padoktaki atlara nispet arz-ı endam edeceğim.