Ergen annesi olmak meğer ne zor şeymiş…
Son iki ay içerisinde o bana düşkün, aşık, beni öpmelere doyamayan kızım gitti yerine bambaşka tanımadığım biri geldi sanki. Bakışları, tavırları, kaba konuşmalarıyla o kadar yabancı ki… Sabrımı iyiden iyiye zorlayan, odasına kapanan, sürekli MSN başında oturan, hiç konuşmayan, mecbur kaldığında sadece evet – hayır diyen, daha üstüne gittin mi “karışma bana, kapa çeneni” diyen biri… İçimden çok rahatlıkla ” evet o şimdi ergenlik çağını yaşıyor, böyle davranması çok doğal, benim yapabileceğim sabretmek ve bu zorlu dönemden geçişinde yardımcı olmak” diyorum. Demesi kolay da yapması (çok) zor!
Bu ergenlik, bu asilik ve bu bunalım halleri başka sorunları ve sorumlulukları da beraberinde getiriyor, biliyorum. Bu durumda iken iletişime çoook kapalı oluyor, hiç bir yerden ulaşamıyorum ona. Yada ben nasıl yapacağımı bilmiyorum. Karşı karşıya kalabileceği tehditlerinde son derece farkındayım. Çağımızda gençlerde madde kullanımının artması, cinselliği yaşamanın erken yaşa düşmesi… vs. bir sürü faktör var. Bunlardan kendini nasıl koruması gerektiğini öğrenmesi, bilmesi ve zamanı geldiğinde uygulamasını gerek.
Baktım bunun altından tek başıma kalkamayacağım “en iyisi bir uzmandan yardım almak” dedim ve yana yakıla aradım taradım ve buldum. Tabii benim kız beynimi yiyor. Gitmemek için direniyor. Ona karşı sorumlu olduğumu, hoşuna gitse de gitmese de aramızdaki bu sorunları çözmemiz gerektiğini söyledim. Ben gayet kararlıydım ve gittik.
İlk görüşme sanki savaş alanı, sözler kurşun gibi. İkinci görüşmeye kadar her şey daha da bilendi. Sonunda 2. randevumuza da gittik. Uzman bana birebirken “sizin için endişelenmesi gereken bir şey var mı? Onunla paylaşmadığınız, paylaşamadığınız bir durum var mı?” diye sorduğunda HIV+ olduğumu, süreci, virüsü aldığım kişinin babası olduğunu, olayın boyutlarının nereye varacağını kestiremediğim için söylemediğimi…vs anlattım. Bana; bunu onunla artık paylaşabileceğimi, hem kendisi içinde bir örnek teşkil edeceğini, zorlanıyorsam birlikte açıklayabileceğimizi söyledi. Ben böylesine özel ve hassas bir konuyu birebir söylemeyi uygun buldum. Bunu söylerken 3. bir şahsın yanımızda olması anlamsız geldi.
Ablamlar yıllık izinde olduğu için ev kalabalıktı ve pek uygun ortam yoktu. Eeeğ durup dururken de “kızım ben HIV+’im” demek tuhaf kaçacak, bekledim. Aradan 3 gün geçti ki söylemek için fırsat doğdu.
Bu arada bunlar yaşanırken bir de annemin ameliyat telaşı girdi araya. Hastaneye yatmadan önce 2 ünite kan vermemiz gerektiği söylendi. Kim kan verir telaşı arasında ablam hemen gönüllü oldu ama bir kişi daha gerekiyordu. Sabah hastaneye çıkar ayak sağı solu arıyor kimlerin verebileceğini araştırıyor bir yandan da giyiniyordum.
Kızımla odamızda yalnızken:
Ben: Keşke ben de kan verebilseydim, ama veremiyorum (diye kızıma yem attım)
Bilgisayar başında oturan ve yüzüme bile bakmayan kızım: Neden veremiyorsun?
Ben: Hastalığım var ya benim.
Kızım: (İlgisiz ve soğuk bir ses tonuyla) Ne hastalığı? Geçmedi mi o?
Ben: Geçmedi ! (bunu söylerken çok duraladım, çünkü artık dönülmez bir viraja girdiğimi biliyordum. )
Kızım: Ne zaman geçecek?
Ben: Şimdilik ömür boyu geçmeyecek deniyor.
Yüzünü bana dönen ve ilgilenmeye başlayan Kızım: Hastanede yattın iyileştin ya. Ne hastalığı bu? hiç mi geçmeyecekmiş? Ne yapıyor sana?
Ben: Kanımda bir virüs var !
Cevaplamak da en çok zorlanacağımı düşündüğüm diğer soru hiç zaman kaybetmeden geldi!
Kızım: Kimden bulaştı sana?
Ben: ………….(Önce cevap ver(e)medim, sonra) Yanına yaklaşarak sarılım ve öperek; Bak bunu anlatmak benim için kolay değil (daha derken gözlerim dolmaya sesim titremeye başladı) anlatmaya başladığımda daha iyi anlayabilmek için sorular soracaksın ve bu öyle alelacele konuşulacak bir konu değil. Döndüğümde rahat rahat, uzunca konuşuruz.
Bunları söylerken o da bana sıkıca sarılmış boynumu kokluyordu. Deli kız çok özlemiş beni. Ama ergenlik hormonları bunu itiraf etmesi için engel oluyordu.
Sorusunu yineledi.
Kızım: Kimden bulaştı sana? bi tek onu söyle.
(Sadece boğazım değil tüm içim düğüm düğüm oldu) Ben: Babandan…
Kızım: Ee ne şimdi bu? Ne bu hastalığın adı?
Ben: Konuşacağız tatlım. Tek şunu söyleyeyim, endişelenmeni gerektiren hiçbir şey yok. Gördüğün gibi ben çok iyiyim, sağlıklıyım. Bana zarar vermemesi için düzenli kullandığım ilaçlarım var. Onları aldığım sürece de hiç sorun olmayacak.
İnsanın bunu “ebebeyini kaybetme duygusu yaşayan çocuğuna söylemesi gerçekten zor. Bir arkadaşa, dosta, ana-babaya, sevgiliye söylemek gibi bir şey değil. Gerçi kişiye ve ilişkiye göre her biri birbirinden zor olabiliyor. Bazen de çok kolay. Ben arkadaşlarıma ve sevgilime söylerken hiç mi hiç zorlanmamıştım. Bu başka…
Annem için gerekli kanı bulduk, ameliyat başarıyla gerçekleştirildi. Hastaneden de taburcu olduk. 5 kişilik odada 3 gün anacığımın yanında refakatçi kaldım. Malumunuz makamım sandalye tepesi oldu Bu süreçte de hastanelerde durumlar değişmiş. Ama hala Sağlık Bakanlığı’nı tebrik etmiyorum. Daha çoook yapacak işi var. Birçok hastanede yapılmaya başlandığı gibi bizim kaldığımız hastanede de epeyce iş yapılmış, yenilenmiş, güzelleşmiş. En çok hoşuma giden doktorundan, hemşiresine – personeline kadar herkesin eldiven kullanması oldu! Ayrıca o nursuz – bet tavırları da yoktu hiç birinde. Olması gerektiği gibiydi herkes.
Aklımda hep kızım vardı!
Hastaneden döndüm ki benim kızın başında yine kavak yelleri. 5 değil 15 karış surat, yerlere kadar sallanıyor. Tüm gün oralı olmadım.
Akşam odada:
Ben: Özledin mi anneyi? Ben çok özledim kuzumu.
Kızım: Yyooğğğ özlemedim… (Cevaba bak! Tut ayaklarından sallandır camdan aşağıya)
Ben: ne oluyor yine? ne bu surat?
Kızım: Hiç. Rahat bırak beni, canım sıkkın.
Ben: Nedir canını sıkan şey, paylaşmak ister misin?
Kızım: Hayır.
Ben: yoksa ben mi canını sıkıyorum?
Kızım: Yok. Başkasına sıkkınım.
Ben: Eee sen başkanına sıkılıyorsun biz çekiyoruz suratını, ne olacak böyle?
Kızım: Bilmiyorum, rahat bırak beni.
Ben: Seni önemsiyorum, bu nedenle de bırakamam. Geçen gün konuştuğumuz konu yarım kalmıştı. Merak etmiyor musun?
Kızım: Ediyorum, anlat.
Ben: Sen bilgisayarda yazışırken ve yüzüme bakmıyorken iletişim kurmak hoşuma gitmiyor.
Kızım: Yüzüne bakmak istemiyorum (Hey süphanallaaah..)
Ben: Ben de bu şekilde konuşmak istemiyorum. Yüz yüze olacağımız zaman anlatırım.
Kızım: Tamam anlat, dinliyorum. Kanında bir virüs varmış, babamdan geçmiş. İlaçlarını alacakmışsın. Aldığın sürece hiçbir şey olmazmış. Eeee başka…
Ben: Cinsel yolla bulaşan hangi hastalıkları biliyorsun?
Kızım: (Kısa bir duraksamadan sonra) AIDS var.
Ben: Başka. ( itiraf ediyorum hemen “evet” diyemediğim için lafı dolandırdım)
Kızım: Başka bilmiyorum
Ben: Bilmemen de ayrı bir konu. Bunlardan da haberdar olman gerek.
Kızım: Hadi söyle…Ne hastalığı bu?
Ben: ……… (ses yok)
Kızım: Hadi söyle şunun adını…
Ben: ……… (ses yok, bir türlü çıkmıyor kelimeler!) Tamam ama baştan söyleyeyim bu konuyu başka hiç kimseyle paylaşmamanı istiyorum. Bu çok hassas bir konu. Özellikle de babanla. Onunla yüz göz olmak istemiyorum.
Kızım: Tamam, söylemem. Ne hastalığı bu?
Ben: HIV
Kızım: O ne? Ne yapıyor?
Ben: Eğer tedavi edilmezse AIDS’e yol açabilen virüsün adı.
Kızım: ???? Sessizlik.
Sen olmayacaksın ama değil mi? (Sesinde “hayır” demem için gizli bir yalvarma tonu vardı sanki)
Ben: Hayır olmayacağım. Hastanede zaten o evredeydim. Hatırlıyorsun halimi. Ama başarılı ilaçlar sayesinde kısa sürede toparladım, iyileştim. sorun yok artık.
Kızım: Tamam işte ilaçlarını alacaksın hep. Alman için de her şeyimi veririm. (Her şeyimi veririm deyişi öyle içtendi ki, ılık bir şeyler aktı içime)
Kızım: Anneannemle dedem biliyor mu?
Ben: Evet, onlar da hastanede öğrendiler .
Kızım: Dedem kızmadı mı? (İşte sinsice yerleşmiş bir önyargı: AIDS o kadar kötü ki kızılacak bir şey. Ne ara yerleşiyor bunlar beynimize?)
Ben: Hayır kızmadı. Ben kötü bir şey yapmadım ki kızsın. Babandan geçti bana da. (Benim de savunmama bakın. Başkası ile olursa kötü, eşinden olursan sorun yok. Daha iyi bir cevap verebilirdim.)
Kızım: Babama nereden bulaşmış?
Ben: Bilmiyorum. Kızım: Sormadın mı?
Ben: Sormadım. Bak AIDS ile ilgili çevrenden, haberlerden saçma sapan haberler duyabilirsin. Hemen tepki verme, hemen inanma da. Çünkü çoğu yalan yanlış haber yapıyor. Doktorların bile çoğu doğru dürüst bilmiyor bu konuyu. Bakmayanı, tedavi etmeyeni çıkabiliyor. Neden bu kadar doktorlarla çalışıyorum, görüşüyorum sanıyorsun. Biz doğrusunu anlatmaya çalışıyoruz. Onun için bu alanda çalışıyorum…
Daha fazla bir şey anlatmaya gerek görmedim. İlk etapta o kadar çok bilgi aktarımı yapıp kafasını karıştırıp, mesaj karmaşasına yol açmak istemedim. Benim ona ilk anlatmak istediğim şey: “endişelenme, bana bir şey olamayacak” mesajıydı…
Ben: Bana sormak istediğin bir şey var mı?
Kızım: Yok
Ben: Tamam, aklına takılan bir şey olursa her zaman gelip sorabilirsin.
Şimdi onun gelip bana soru sormasını bekleyeceğim. Merakla sorduğu sürece daha net öğrenecek. Öğrendikçe de güçlenecek. Sonra da minik savunucumuz olacak…
Ergen annesi olmak meğer ne zor şeymiş…