Sevgili editörümüzün ricası üzerine Birleşmiş Milletler Binası’na gitmemdeki amaç hakkında pek de bir şey bilmediğim HIV’i taşıyan, hiç tanımadığım bir insanla röportaj yapmaktı…

Peki ben hiç hayatımda röportaj yapmış mıydım? Hayır. Nasıl olacaktı bu iş? Olurdu elbet bir şekilde, ödünç kayıt cihazıyla falan halledilirdi nasıl olsa. Editörüm bu iş için beni seçmişti, vardı bir bildiği…

Önce telefonlaştık; bir Serap hanım vardı BM AIDS Programı’ndan, bir de takma adı Kız Kulesiii olan ve kanında HIV bulunan, bu alanda canla başla çalışan bir Pozitif Yaşam Derneği üyesi; sadece o hafta için Ankara’daydı ve o burada olduğu için şanslıydık… Sabah 9.00 civarı gelebileceğimi söylediler önce tanışacaktık sonra röportaj yapacaktık. Onların da benden haberi vardı ama nasıl bir program yapacağımız bilmiyorduk. Onlar da hiç hayatlarında röportaj yapmamışlardı ki? Ya da ben öyle zannediyordum kendi heyecanımı ve çömezliğimi hissetmemek için.

Velhasıl kelam biz bir araya geldik. Ortada hissedilir bir heyecan, bir coşku vardı. Sebebini bilemedik iyiye yorduk. Bir ön tanışmadan sonra odaya geçtik, daha rahat konuşabilmek için. Ben Kule’nin yazısını okumuş muydum? Hayır. Peki konuyu biliyor muydum? Hayır. Peki neden beni göndermişti Hasan? Belki dedim benim de kendi hikayemi anlattığım şimdi olduğu gibi gerçek olmayan ama içinde büyük bir mesaj barındıran BİRsen o benBİR ismimle yayınlanan ve çok okunan bir yazım vardı, ortak noktamız bu olduğu için olabilir mi?

“Evet olabilir, peki senin hikayen neydi?” deyince ben kısaca uyuşturucularla ilgili olduğunu ve geride kaldığını söyledim. Her ikisinin de yüzünde bir anlık şaşkınlık yerini merağa bıraktı. Bundan bahsedebileceğimizi ama benim derKi’ye vereceğim röportaj için bilgi almam gerektiğini söyledim ve onlar mucizevi süreçlerini benimle paylaştılar…

Bu inanılmaz bir yaşam öyküsüydü…. Gerçi Kule yazılarında açıkça bahsetti ama benim hislerime de tercüman olması müthişti doğrusu.. Freddy Mercury ve onun adına verilen, AIDS‘e karşı yapılan büyük konserler, reklam (bilinçlendirme) kampanyaları, yakaya takılan kırmızı kurdele ilk aklıma gelen şeyler ve hemen ardından sapkın cinsel yaşamlar, madde kullanımı özellikle tuvaletlerde paylaşılan enjektörlerle eroin kullanımı ve nedense pek de bilmediğim hayali bir maymun türü aklımda dönmeye başladı… arada sırada Tom Hanks’in hastanedeki sevgilisini avutması ve erkek erkeğe yaptıkları romantik dans sahneleri de zihnimdeki görüntüde beliriyordu… sonra da Kule’ye bakmaya utanıyor aklımdan geçenleri okumasından veya onu bu görüntülerde olmasından çekiniyordum. Gerçek yaşamda HIV+ biriyle ilk defa karşılaşıyor farkında olmadan onu incelemek aynı olup olmadığımızı bilmek istiyordum. Belli ki sağlıklıydı her ne yaşadıysa çok gerilerde kalmıştı. Ama bir iz bırakmış mıydı? Ne tuhaf! beni ilgilendirmeyen son derece kişisel şeylerle meşgul olmak isteyen zihnimi kontrol edebiliyordum, eh yoganın bir iyi tarafı daha… düşünceler gelip geçiyor ben onlara takılmıyordum.

Allah’tan insan olarak az bulunur bir mayadan oldukları için, beni her geçen dakika öyle rahatlattılar ki onlara bu iç karmaşamı hiç hissettirmedim… Üstelik aydınlattılar da… hem Serap Hanım, hem de Kule, hayata bakışımı değiştirdiler… Anladım ki bu virüs ne cinsiyet, ne ırk, ne dil, ne din, ne de yaşam tarzı hiçbir şeyi tanımıyordu… Birçoğumuzun zannettiği yahut aklında yer ettiği gibi günaha açık(!) yoldan çıkmış insanların(!) değil İNSANLARIN virüsüydü sadece…

Tam karşımda duran dünya haritası, Serap Hanımın anlattıklarıyla birlikte şekillenmeye başladı ve zihnimden renklendirdim onu; istatistikler ülke sınırlarını tanımayan coğrafi bir taşıyıcılar resmi veriyordu… Bu insanlığın virüsü herkesin sorumluluğuydu…

Dünyanın her yerinde kendini gösteren bu virüsü bugüne kadar yalnızca bir kişi yenmişti o da nasıl yaptığını bilmiyor ve bir önceki tahlilinde (+) çıktığı için hastaneyi suçluyordu. Bunun dışında pozitif olduğunu acılı ya da acısız (bu virüs önceden teşhis edilemezse tahmin edilemez rahatsızlıklarla ve acılarla insana kendini gösteriyor maalesef) öğrenen kimseler ise yaşamlarına hayatlarının sonuna kadar özen göstermeli ve ilaçlarını aksatmamalılardı. Yaşamımıza yahut bedenimize, aslında her yönden sağlığımıza sahip çıkmak kendimize özen göstermek için illa bir husumetle karşılaşmamız mı gerekiyordu, yine aklıma takıldı. Yine diyorum çünkü ben de yaşamımın bedenimin tabii ki her yönden sağlımın ne denli kıymetli olduğunu bir başka husumetlerle anlamıştım…

Konuya dönelim ve diyelim ki pozitif olduğunuzu öğrendiniz, nereden ve nasıl olduğunuzu da zaman içinde bir yolculuk yaparak soru cevap yöntemiyle buldunuz (korunmasız bir ilişki – eski sevgili veya eş belki eski de değil-, manikür veya pedikür, kan nakli, aynı enjektörle madde kullanımı, dövme, kalıcı makyaj vb.). Buldunuz da ne oldu? Nereden ve nasıl geldiği o an da önemini yitiriyor zaten! Biliyorsunuz ki sizin kanınızda çok tehlikeli ve mutlaka tedavi isteyen bir virüs var! Nereden ve nasıl geldiği belki meraklı çevrenizin sorunu ama sizin sorununuz yaşama bağlanmak ve hayatta kalmak. Peki bu ne kadar zor, yahut ne denli kolay?

Dünya çapında büyük bir mücadelenin içinde ya oluyorsunuz ya da deşifre olmak korkusuyla kendinize, hayatınıza küsüp acı içinde yaşıyorsunuz. Tıpkı kanser hastaları gibi kendinizi yeniden hayata bağlıyorsunuz; işinize yaramayan hatta gereksiz olan sizi yıpratan ömrünüzü çalan her şeyi her düşünce tarzını geride bırakıyorsunuz ve yepyeni bir hayat için kolları sıvıyorsunuz yahut kendinizi bırakıyorsunuz Allah korusun acılar içinde tahmin edilemez acılar içinde kıvranıyorsunuz ve ölümü bekliyorsunuz. Düşünmek bile yıpratıcı bence.

Kanında HIV taşıyan hiç kimse yalnız değil. Öncelikle her ülkede pozitif yaşayanların başvurabilecekleri doktorlar, dernekler, gönüllü danışmanlık yapanlar veya uluslararası kuruluşlar var. Ülkeler bazında yürütülen projeler var. Yani pozitifseniz eğer, konuyla ilgili gizlilik prensibiyle çalışan bir kuruluşa gitmeniz yeterli. Bu arada, iyi haber, Türkiye bedava ilaç temin edebilen Avrupa ülkelerinden biri!

Yine de tablo bu kadar pembe değil maalesef. Türkiye bedava ilaç temin edebilen Avrupa ülkelerinden biri. Ancak Afrika’da ilaca erişim yok, Bill Gates’in katkıda bulunduğu küresel fon da yetmiyor ve insanlar ölüyor!!! Ülkelere çok cüzi miktarlarda temel projeler için yardım ediliyor… Küresel fon kişisel değil kitlesel boyutta çalışıyor. Bu durumda pozitif olan kişiler seslerini duyurmalı bunun için de kesinlikle örgütlenmeliler.

Yine de tablo bu kadar pembe değil maalesef. Örneğin, Afrika’da ilaca erişim yok, Bill Gates gibi bilinen donörlerin katkıda bulunduğu ve ülkelerin yararlanabileceği Küresel Fon da yetmiyor ve insanlar ölüyor!!! Ülkelere çok cüzi miktarlarda temel projeler için yardım ediliyor… Küresel Fon kişisel değil kitlesel boyutta çalışıyor. Bu durumda pozitif olan kişiler seslerini duyurmalı bunun için de kesinlikle örgütlenmeliler. Dünya genelinde bazı ülkeler daha şanslı ve biz de onlardan biriyiz. Çok iyi örgütlenmiş ülkeler ve örnekler olsa da Türkiye’de de yavaş yavaş örgütlenmeye ve sesini duyurmaya başlamış Pozitif Yaşayanlar. Çünkü bizim gibi modernleşmeyle dejenere olmayı bir sayan örümcek kafalı kalmaya niyetli kalabalıkların olduğu bir toplumda insanların çıkıp da rahatça ben HIV taşıyorum ilacımı alabilir miyim demesi bazen zor olabiliyor. İşte burada bir kurum veya kuruluş tüm hassasiyetleri göz önünde tutacak şekilde kimsenin rencide olmamasını sağlayacak kadar titiz, duyarlı ve gönülden çalışmalı. İşte Kule’nin ve arkadaşlarının (gerçi hepsi bu vesileyle tanışmış ama arada cidden büyük dostluklar kurulmuş) da bulunduğu taşıyıcı olmadığı halde gönüllü üyelerin de yer aldığı POZİTİF YAŞAM DERNEĞİ bu özelliklerin tümünü içinde barındıran bu kadar organize ve iyi çalışan tek kuruluş!

Peki bu dernek ne iş yapıyor niye insanları bir çatı altında tutuyor? Amacı ne? Anladığım kadarıyla bu virüsü taşımanın fiziksel acılarını ilaçla yendikten sonra (bazen de hiç o raddeye gelmeden kanınızda ki virüsü öğrenebilir ve o acıları çekmeden düzenli kullanacağınız ilaçlarınızla ve her zamankinden biraz daha dikkat ettiğiniz sağlığınızla) rutin hayatınıza dönüyorsunuz. Ancak bunun psikolojik kısmı her zaman bu kadar kolay olamayabiliyor. Çevrenizdeki insanlar bilgili, eğitimli değillerse size bakışları ve sizinle olan ilişkileri değişebiliyor, siz kendinizi çok kötü ve yalnız hissedebiliyorsunuz. İşte POZİTİF YAŞAM DERNEĞİ size psikolojik destek veriyor kendinizi imamından seks işçisine, doktorundan ev hanımına, müdüründen öğrencisine kadar geniş bir yelpazedeki insanlarla bir arada bu virüsün size nasıl ulaşmış olduğuyla değil yeni yaşam tarzınıza ve öyle ya da böyle edindiğiniz virüsle mücadelenize yardım ediyor.

POZİTİF YAŞAM DERNEĞİ sesinizi duyurmanıza ve toplumun AIDS ve HIV konularında bilgilenmesine yardım ederken ilaca ulaşımı da kolaylaştırıyor. Bu çalışmaları Birleşmiş Milletler ve Küresel Fon desteğiyle yapıyorlar (ve çalışmalarını devam ettirebilmek için fon arayışlarını sürdürüyorlar). Bence PYD, kimin ne iş yaptığını, sosyal statüsünü, maddi gelirini, yaşam felsefesini göz önünde tutmadan insana insan gözüyle bakan bir yer olduğu için çok önemli. Bir seks işçisini yazarla, bir imamı koca koca dövmeli bir rocker’la, mimarı memurla ortak noktada buluşturması birbirlerini anlayıp birbirlerinin acılarını paylaşıp şakalaştıkları ve aynı amaç adına: bu insanlık virüsünün ortadan kalkması uğruna birlikte çabaladıkları bir yer. Orada kimse kendini rencide olmuş dışlanmış hissedemez ki!!! Orada her kişi insan olduğu için değerlidir ve hepimizin onlardan öğrenecekleri var. Bu benim görüşüm. Bu arada bu insanlar gerçekten var mı bilmiyorum henüz derneğe gitmedim çünkü onlar İstanbul’da ve ben Ankara’dayım. Yalnız bu bir insanlık virüsü olduğu ve hepimizi gelip bulabileceği için ben orada herkesi görebiliyorum kendim de dahil!

Kule, sıradan bir ev hanımıyken eski eşinin bir hatırası bu virüs ona. Onun hayatını, yazılarından öğrenebilirsiniz o yüzden çok detaylı girmeme gerek yok. Gelin görün ki bu kader değil de nedir? Hiç aklında yokken şimdi kanında HIV taşıyor ve hayatının yüksek amacında bu virüsü taşıyanlara yardım etmek seslerini duyurmalarını sağlamak, pozitif yaşayanları ve toplumu bilinçlendirmek ve bu virüsle mücadele etmek var. 7-8 sene önce biri söylemiş olsa deli derdi söyleyene… şimdiler de derneğin en aktif üyelerinden biri Kule, şehir şehir geziyor, bu konula ilgili yurt dışına bile gidiyor, gerekli olan ilaçların bulunduğu ecza depolarını araştırıyor, insanlara ulaşmaya, insanların ilaçlarına ulaşmalarına yardımcı oluyor. O hiç gocunmamış pozitif olduğunu öğrendiğinde birçoğuna göre fazlaca olgun karşılamış durumu ailesinden yakınlarından saklamamış, buna ihtiyaç duymamış. Kule’yle konuşurken ona aklınızdan geçen en abuk soruyu bile sorabiliyorsunuz. Cevaplarıyla sizi rahatlatıyor. Empati yeteneği doğuştan gelişkin o yüzden sıkılgan olup da derdini söyleyemeyenlere de tercüman oluyor. Kule gerçekten eşine az rastlanır bir insan bence o seçilmiş kişilerden biri… Şimdi gelelim o soğuk binası ve çocukluğumda her yere UN götürdüğünü düşündüğüm beyaz tankların sahibi Birleşmiş Milletler olaya ne sağlamış, sağlıyor? Uluslararası bazda savunuculuk çalışmaları yürütüyor, bu alanda politika oluşturulmasına yardımcı oluyor ve HIV’in yayılımını durdurmaya veya tersine çevirmeye çalışıyor. Ülkelere küresel fonun gelebilmesi için teknik destek sağlıyor, hükümetler ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışarak bu virüsle savaşıyor. Gerçekten iyi niyetli bir kurum-kuruluş olduğu ortada Birleşmiş Milletler’in.. Ancak şu bir gerçek ki AIDS PROGRAMI için görevlendirilen Serap Hanım o soğuk binayı ısıtan ve protokolün önüne şefkatli yüreğini koyan bambaşka bir insan… çok ciddiyim!

Apaçık görülüyor ki onun yerinde başka biri olsaydı kısa zamanda bu kadar yol katetmek mümkün olmazdı. Yaptıklarını, yapacaklarını dinledikçe Kule’yle aralarındaki ilişkiye tanık oldukça ve bu işbirliğinin HIV+ olanlara nasıl yansıdığını, insanların birer birer saklandıkları yerlerden çıkarak onlara uzanan eli tuttuklarını öğrendikçe ben de bu işin bir parçası olmayı istedim. Bunun için pozitif olmak mı gerekiyor? Bu virüsten mi olmalı insanın kanında, insana insan olduğu için değer verilsin, maskeler, statüler ortadan kalksın diye düşündüm yüksek sesle… Gülüştüler. Elbette hayır ve eklediler, gönüllüler arasında ne kendinde ne de yakınlarından birinde HIV olmayan insanlar da var. Evet, bu cevapla birlikte içim rahatladı. Ama biliyordum ki pozitif olsam daha canla başla çalışırdım ve utandım bunu yüksek sesle söyleyemedim. Ama ben de test yaptırmayı o an kafama koydum. Henüz yaptırmamış olsam da çok vakit kaybetmeyeceğimi biliyorum. İster eski yaşam tarzımdan kalma olsun, ister sonradan beni bir şekilde bulmuş olsun herkes kadar benim de pozitif olma ihtimalim var ve erken teşhis beni Kule’nin ve birçoklarının çektiği acılardan kurtarmış olur. Yeni yaşam tarzıma pozitif yaşamıma daha kolay adapte olurum. Bu yüzden daha da geciktirmeyeceğim bu test işini sonucu da sizlerle paylaşacağım. Söz! Zaman ilerlemişti ve onların yapacak işleri vardı akşamüstü tekrar buluşmak üzere oradan ayrıldım… Hayatımda ilk kez girdiğim, uzaktan baktığımda da bana çok dünyasal gelen bu soğuk binadan bambaşka biri olarak ayrılıyordum bendeki bu değişim hoşuma gitmiş devamı için sabırsızlanmıştım. Sevgili editörümün elbet bildiği şeyler vardı bizi bir araya getirirken ve ben de bu röportajla onu ihya edecektim. Gün arasında birbirimizden ayrı geçirdiğimiz zaman içinde Kule’nin yazısını okudum ve sabah gördüğüm insanın bunları yaşamış olduğuna ve onca şeye rağmen bu kadar hayat dolu, bu kadar sevecen ve hayata karşı bu denli güçlü olmasına hayran oldum. Olmamak mümkün değil!!! Gerçekten de Kule HIV’i taşısın taşımasın çok insanı yeniden hayata bağlayabilecek sevecenlikte ve hayat görüşü pozitif olan bir insan. Onu tüm benliğimle takdir ediyorum. Dolayısıyla tekrar BM’ye gittiğimde ilk işim Kule’ye kocaman sarılmak ve geçmiş olsun demek oldu. şimdi onu çok daha iyi anlıyor ve görebiliyordum. Maalesef öğleden sonraki buluşmamız çok farklı geçti… üstelik kuzenimden ödünç aldığım ses kayıt cihazı da bozuk çıktı. Biz konuşacaklarımızın çoğunu da sabah konuşmuştuk üstelik. Benim merakım geçmemiş, heyecanım kaybolmamıştı ama onların merakı benim yaşadıklarıma kaymıştı. Kule de bu aralıkta benim yazılarıma göz gezdirmiş bana bakışı değişmişti. Ne ilginçtir ki onlarda hayatlarında esrar, ecstacy, lsd, kokain ve eroin gibi maddeleri kullanmış canlı bir insan görmemişlerdi. Üstelik bu insanda öyle bir hava da yoktu….

Burada kesmek zorundayım çünkü bu başka bir konu ve kendine ‘dışlanmak’ gibi bir başlık edinecek türden… aslında tam karar vermedim ama çok geniş bir kapsamı olduğunu söyleyebilirim… Dınınınıın!! Hele ki şu test işini de halledip sonucu aldıktan sonra ki daha büyük etki yaratabilir yazacaklarım. Bakalım ne olacak? Sevgili Kule ve Serap Hanım özel yaşamları, saç renkleri, en sevdikleri filmler, şarkılar, müzikler, ülkeler ne kadar farklı olsa da onlar bir konuda hiçbir ayrım yapmadan çalışıyorlar. İNSAN!!! Hepimizin onlardan öğreneceği çok şey var! Henüz test yaptırmadım ve bu konuda Kule’ye sözüm var, unutmam mümkün değil! Ama biliyorum ki kanımda HIV olsa da olmasa da ben pozitifim. +BİR

Konuk Yazar