Aloe vera bir tıbbi bitkidir.

Aloe vera (L.) Webb et Berth. (Sinonimi Aloe barbadensis Mill.) Zambakgiller (Liliaceae) familyasına dahil vatanı Güney Afrika olan bir bitkidir. Herhalde 1. yüzyılda Romalılar tarafından getirilmiş olsa gerek, güney illerimizin ören yerlerinde bu bitkinin doğallaşmış haline rastlamak mümkün. 

Etli ve sert yapraklarının en dıştaki ince epiderma dokusunun altında bulunan parenkima dokusundan elde edilen jel Aloe vera jeli olarak bilinir. Bu jelin yapısında polisakkaritler bulunur. Bu iki doku arasındaki iri perisiklik hücrelerde ise terkibinde müshil etkili antrakinonlar ihtiva eden bir usare vardır.Yaprak kesildiğinde jel ve usare birlikte kendiliğinden akar. Akan usarenin toplanması ve ısıtılarak suyunun uçurulması sonucu elde edilen reçinemsi koyu sarımsı kahverengi parçalar halindeki katı madde “sarısabır” (aloes) adıyla bilinir. Jel üretimi için kullanılan Aloe bitkisi bir tarım ürünüdür ve yapraklarında hemen hemen hiç antrakinon içermez. Kozmetik ürünlerin terkibine giren jel kurutulmadan olduğu gibi kullanılır.Tartışılan bu üründür. Bu ürünün kozmetik preparatlarda veya olduğu gibi dıştan sürülerek cilt üzerinde kullanımı yararlıdır. Zira, bu jel yara, yanık ve donma yaralarını iyi edici özelliktedir. Cilt üzerinde yumuşatıcı, gençleştirici özelliklere sahip olduğuna dair veriler mevcuttur.

ANCAK, bu jelin dahilen kullanımına dair ciddi bilimsel yayın olmadığı gibi şeker hastalığı, kanser, karaciğer hastalıkları sindirim sistemi hastalıkları ve sedef gibi hastalıkları iyileştirdiğine dair, birkaç birbiriyle çelişen çalışma dışında hiç bir araştırma sonucu mevcut değildir. Bu konudaki iddialar polisakkaritlerin bağışıklık sistemini güçlendirdiğine yönelik genel inanıştan kaynaklanmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatının (WHO) 2 yıl önce yayınladığı monografta da Aloe vera jelinin dahilen kullanımı tavsiye edilmemekte, aksine mikroplar için iyi bir vasat oluşturduğundan dahilen kullanımının doğru olmadığı ifade edilmektedir. Bana getirilen ağrı kesici olduğu iddia edilen bir Aloe vera jelini kokladığımda metil salisilat koktuğunu gördüm. Aloe vera jeli kokusuz olduğu için wintergreen (Gaulteria) esansında bulunan bu ağrı kesici maddenin jele bilerek katıldığı anlaşılmaktadır. Bu çok vahim bir durumdur. Demek ki içmek üzere hazırlanan sulandırılmış jele, etkili olduğu bilinen başka maddeler katılmaktadır. Belki kortizon, antibiyotik, antidiyabetik maddeler de ilave edilmektedir. Terkibinde polisakkaritler yanında güçlü enzimler  de içermesi muhtemel olan bu jel içinde katılan diğer maddelerin ne gibi değişikliğe uğradığını da araştırmak gerekir.

Son zamanlarda, ülkemizde Aloe vera jeli içen bazı hastaların karaciğer harabiyetine uğradığı ve vakaların bilim literatürüne girdiği haber edilmekte. Kozmetik ürünlerde kullanılan Aloe vera’ya kimsenin itirazı yok ama dahilen kullanılan, çayların, diş macunlarının, yoğurtların dahi terkibine giren Aloe vera’nın kullanılmasının taşıdığı risklerin bilinmesinde yarar olduğu inancındayım. En yaratıcı kullanımları ise aloe veralı eşarplar ve tuvalet kağıtları olsa gerek. 

Nereden çıktı bu Aloe vera!

Aloe jelinin cilt üzerinde yara ve yanık iyileştirici etkisinin bulunması, hatta radyasyon yaralarını bile iyi ettiğinin duyulması üzerine kozmetik ürünlerde kullanılma trendinin başladığı 1980’lerde, aloe jeline olan talep ABD’de bu bitkinin tarımının yapılmasına yol açtı. Mekanik tarım ve jelin modern yöntemlerle üretilmesi kozmetik endüstrisine cazip geldi ve hemen her ülkede aloe jeli içeren ürünler piyasada boy göstermeye başladı. Kozmetik piyasası birkaç yıl sonra doyuma ulaşıp, yeni yıldız hammaddelerle yeni trendlere koşarken, aloe vera üreticileri yeni pazar arayışlarına girdiler. Aloe vera jelinin sadece jel halindeyken  etkili olması ve kurutulduğunda etkisini kaybetmesi üzerine bazı üreticiler, yaptıkları araştırmalarla jelin dayanıklılığını sağladıklarını açıkladılar. Ancak, insan cilt doku kültürleriyle yapılan bir araştırmada uzun süre depolanmış ama dayanıklı denen jelin taze jel kadar etkili olmadığı bulundu. Dahası dayanıklı denen jel hücrelere karşı zehirli etki gösterdi ve ölümlerine yol açtı.

Taze jelin cilt üzerindeki yara iyileştirici etkisinin içerdiği polisakkaritlerin ciltteki fibroblast ve epitel hücrelerinin çoğalmasını uyarmasına bağlı olduğu rapor edildi. Buna polisakkaritlerin tamamının değil bir glikoprotein fraksiyonunun sebep olduğu sanılıyor. Ancak, bu maddeler jel uzun süre saklandığında veya kurutulduğunda bozunuyor.

Yapılan bir klinik çalışmada yetmiş yedi şeker hastasına 42 gün boyunca günde iki defa bir kaşık aloe jeli verildi ve kan şekeri ve trigliserit seviyelerinde önemli ölçüde azalma sağlandığı açıklandı. Ancak kolesterol seviyesinde değişiklik olmamıştı. Daha önce yapılan başka bir çalışmada ise etkisiz olduğu bulunmuştu.

Peki, ne yapalım?

Gördüğünüz gibi aloe vera hakkında rivayet muhtelif. Taze jelin, müshil etkili antrakinonları içermediği sürece, haricen ve belki mide ülseri için az miktarda dahilen alınmasında sakınca yok. Ama taze jeli nereden bulacağız. İşte sorun burada. Belki de bu yüzden, aloe vera suyu (!) pazarlayanlar ürünü Amerikan icadı piramit pazarlama usulüyle satıyorlar. Ürünlerine güvenseler gider Sağlık Bakanlığından üretim ve satış ruhsatı alırlar. Durum bu kadar açık olduğu halde millet niye hala gidip o suları, dünyanın parasını verip, bidon bidon içiyor? Kim bilir? Belki de gizlilik insanların içindeki merakı tetikliyor.

Elbette, insanları, kolay ulaşabildikleri, bu ürünleri kullanmaktan men edemezsiniz. Önemli olan bu ürünlerin nasıl kolayca bulunabildiği ve pazarlamaları genellikle hekim ve eczacıların nasıl yapabildiği.  Bu da mı engellenemez?

Hüsnü Can Başer