Yazının başlığı hangi anlamıyla alırsanız alın doğrudur. Eğer 0-2 yaş arası çocukla uzun bir uçak yolculuğuna çıkmaya kalkışırsanız hızlandırılmış bir nefis terbiyesi deneyiminden geçtiğiniz için manevi anlamda da uçma ihtimaliniz artmış olur. Yine de gözünüz korkmasın, okumaya devam edin.
Biz oğlumla iki gidiş/dönüş Yeni Zelanda-Türkiye arası, defalarca da şehirlerarası uçtuk. Uluslararası uçuşlarının ilkinde henüz 3-4 aylıktı, ikincisinde ise 2 yaşındaydı. Normalde çocuksuz uçarken bile insanı günlerce sersemleten bir yolculuk, çocukla çok daha eğlenceli bir hal alıyor kesinlikle.
Amacım ister uzun ister kısa uçuş olsun yavrularıyla uçmaya niyetlenen ana/babalara tecrübelerimi bir nebze olsun aktarmak. Çünkü ilk defa bebeğinizle, çocuğunuzla uçmanın nasıl bilinmez ve neredeyse endişe verici bir deneyim olabileceğini biliyorum.
Kafaca hazırlık: Öncelikle çocuğunuz genel olarak sağlıklı ise endişelenecek, büyütecek bir şey yok. Biz büyük olasılıkla dünya üzerinde seyahat edebileceğimiz en uzun yolu gittik geldik. Eğer daha yola çıkmadan “ah nasıl bitecek bu yol” derdine girseydim, o yol gerçekten de bitmezdi. İster 2 saat ister 10 saat ucun, bilin ki sonunda o yol bitiyor. Eğer pozitif ve sağlam bir sinirle uçağa binerseniz, yorgunluk ve basınıza gelecek(uyarayım mutlaka gelecek) olumsuzluklara karşı daha güçlü bir tavır sergileyebilirsiniz.
Check-in: Havaalanına çok erken ya da geç gitmeyin, uzun beklemelerde bebeği değil ama yürümeye başlayan çocuğu oyalamanız gerekir, geç giderseniz panik, stres yapabilirsiniz. Check-in de mümkün olduğunca güleryüzlü, muhabbetçi olun, iyi koltuk kapmaya bakın. Uluslararası uçuşlarda tam emin değilim ama sanırım 12-13 kiloya kadar olan çocuklara beşik veriliyor. En ön koltuğa oturuyorsunuz, beşik önünüzdeki duvar gibi olan kısma takılıyor. Şanslıysanız ve check-indeki kişi yeterince yardımcı olabilirse aynı üçlü ya da dörtlü koltukta başka çocuk ya da yetişkin olmayabiliyor. Siz ailecek mekanı kendinize kapatıyorsunuz, büyük bir rahatlık oluyor.
Bir seferinde yaklaşık 17/18 saat uçtuktan ve aktarmalarda bekledikten sonra Dubai/ İstanbul arası en ön cam kenarı köşeye oturtulduğumu gördüm[1] önümde beşik, yanımda da iki adam vardı. Oğlan kucağımda, emzirmem gerek, gece uçuşu, yorgunluktan perişanız, üstüne yanımdaki adam ağır şekilde sigara kokuyor, başıma gelene inanamamıştım. Ondan sonra her check-in de mutlaka en iyi hangi pozisyonda otururuz, bizim durum nedir, onların seçenekleri nelerdir konuştuk. Bir konuşmadığımız sefer arkadaşım ve kızıyla uçuşumuzdu, son anda farkettik ki check-indeki adam büyük bir aymazlık örneği göstererek bizi ayrı ayrı yerlere oturtmuştu. Halbuki biz altı ay önce biletlerimizi özellikle aynı tarihe almış, uçarken birbirimize yardımcı olalım diye tatil planlarımızı uydurmuştuk. Kavga, sınır uçağa binmeden yerlerimizi değiştirebilmiştik.
Havaalanında: Bugün artık pek çok büyük havaalanında emzirme ya da çocuk odaları var, eğer uzun yoldaysanız mutlaka bu odaları bulun. Genellikle sessiz, sakın temiz odalar. Çocuğunuzu besleyebilir, altını değiştirebilir, oyuncaklarla oynatabilir, hatta bu odalardaki yatakta uyutabilirsiniz. Havaalanının aşırı stimuli eden, ışıklı ve gürültü ortamındansa uçuş öncesi ya da aktarmalarda bu odalarda sakın vakit geçirmek kesinlikle çok daha iyi, şiddetle tavsiye ederim.
Bebek arabası: Bebek arabasını şehirlerarası uçuşlarda check-in sırasında, uluslararası uçuşlarda uçağa binerken alıyorlar. Bebek arabası bagajdan sayılmıyor, çocukluların bir hakkı olarak görülüyor. Genelde naylon torbalara koyuyorlar ama bir uçuşumuzda koymamışlardı, üzerindeki oyuncak paramparça olmuştu. Bazı büyük havaalanlarının kendi bebek arabaları var, eğer bebek arabasız geziyorsanız aktarmalar sırasında rahat oluyor.
Birkaç aktarma gidiyorsanız, bebek arabanızı dışarı çıkarıp çıkarmadıklarını öğrenin iki çocuğuyla yolculuk eden bir Avustralyalı annenin bebek arabasının Dubai’de kalışı dramı bugün gibi gözümün önünde.
Güvenlik: Herkes gibi güvenlikten geçiyorsunuz. Bebek arabasında uyuyan çocuk varsa uyandırıyorsunuz, çünkü arabanın x-ray’den geçmesi gerekiyor. Malum yetişkinler için şu taşıma artık uluslararası uçuşlarda yasak ama çocuğun şu şişesi varsa o dolu olabilir. Ayrıca cam, teneke de olsa çocuk mamalarını taşımada sorun yok.
Kalkış/iniş ve kulaklar: Özellikle henüz konuşup derdini anlatamayan çocuklar için ana/babalara ilk önerilen hava basıncından çocuğun kulağının etkilenmemesi için yutkunmalarını sağlamak. Bunun için en iyi yol kalkış ve inişte eğer çocuk memedeyse emzirmek, biberonla su, süt içirmek ya da emzik kullanmak. Yalnız okyanus üzeri uçuşlar çok yüksekten olduğu için uçağın iniş ve kalkış süresi de çok uzun oluyor, dolayısıyla emzirmek, bir şey içirmek de çok uzun süreli olamıyor, o nedenle zamanlamayı iyi yapmak lazım. Benim oğlumda gözlemlediğim refleks olarak kendi kendine yutkunmasıydı, ama yine de bir şeyler içirerek en azından ağzının kuruluğunun gitmesini engellemeye çalıştım. Biz bir sorun yaşamadık.
Yemek: Uzun bir uçuştaysanız illa yiyeceksiniz ve bir şeyler yiyebilmek ilk zorlu deneyim olabilir. 2 yaşa kadar çocuğun ayrı bir koltuğu yok maalesef. Henüz bebekse önünüzdeki beşikte uyurken yemeğiniz gelmesini isteyebilirsiniz. İki yetişkin uçuyorsanız sırayla yeme şansınız olduğu için şanslısınız. Hatta bir uçuşumuzda ben vejetaryen yanımdaki normal yemek istemişti ve çok rahat çocuğa bakıp karnımızı doyurmuştuk. Çünkü vejetaryen yemekler en az 20 dakika önce veriliyor. Vejetaryen olmasanız bile diğer yetişkinle böyle bir arajman yapabilirsiniz. Zaten açıkçası uçak yemeğinin ne olduğu çok da önemli olmuyor çoğu zaman.
Benim en zor yemek yeme deneyimim ilk uçuşumuzda olmuştu. Auckland Singapur arasında gidiyorduk, oğlumu uyutup beşiğe yatırdım. Tam yemeğime başlamıştım ki türbülansa girdik. Kurallar gereği yemeği geri mutfakta tutmaları için verdim, çocuğumu kucağıma alıp özel kemerle kendime bağladım. Türbülanstan çıktıktan sonra tekrar beşiğe yatırdım, yemeğim geri geldi. İki dakika geçmedi tekrar türbülansa girdik, aynı şeyleri yaşadık. Bu olayı dört, beş kez tekrarladıktan sonra, yanımda oturan Hollandalı ailenin babası, “ver şu çocuğu bana, sen yemeğini ye” dedi. O olmasaydı kendimi CIA’de psikolojik baskıya nasıl dayanılır eğitimine getirilmiş zannedebilirdim. Bu olay bana ders oldu, diğer bütün yalnız uçuşlarımda sağımdaki solumdaki, gözüme kestirdiğimle yakınlık kurdum, gerektiğinde tuvalete filan gitmem gerektiğinde oğlanı onlara emanet ettim. Sakın hosteslerin çok yardımcı olacağını sanmayın, nedense ilk uçuşumda öyle bir yanılgı vardı, o kadar çok işleri oluyor ki onların[1] öyle 5 dakika çocuğu emanet edemiyorsunuz.
Çocuklar için de yemek veriyorlar, meyve, şut, bebek maması gibi şeyler oluyor.
Uyku: Bizim için zurnanın zırt dediği yer. Özellikle küçük bebeklerin uçak sesini beyaz gürültüye(uğultu şeklindeki gürültü) benzettikleri bu nedenle de uçakla rahat uyuduklarını duymuştum. Ancak sese ve ışığa duyarlı bir bebek olan oğlumda uçağın uğultusu ilk uçuşumuzda ters tepti. Oğlum ilk uçuşumuzda uykuya çok zor daldı, emziren anneler bilir, ancak memede uyutabildim. Daha sonra beşiğe transfer ettim, gayet güzel uyumaya devam ederken yemek kısmında bahsettiğim, türbülanslara girdik, çocuğu kucakla, yatır derken sonunda uyandırdık. 10 saatlik uçuş sonunda aç ve uykusuz inişe geçerken oğlan kucağımda böyle iki dakikalığına sızmışım. Uçağın tekerlekleri yere değdiğinde yere çakıldık zannıyla sıçrayıp çığlık atmışım. Allahtan yanımdaki Hollandalı aile hemen teselli etti.
Diğer uçuşlarımızda hep farklı durumlar olsa da oğlum son uçuşumuza kadar (2 yaşını geçmişti artık) hiç iyi uyumadı yolculuklarda. Bir keresinde yine en ön koltukta oturuyorduk, yanı önümüz duvar gibiydi. Battaniyelerden yere yatak yaptım ve oğlan uyuduktan sonra bir ara oraya yatırdım. Maalesef hostes tarafından görüldü ve kucağıma almam istendi. Uçakta yere yatmak, çocuk yatırmak kesinlikle yasak. Hostese çocuğu alırsam uyanacağını ve gerçekten uyumaya ihtiyacı olduğunu söyledim. Onun üzerinde benimle tartışmayıp bir üstünü yolladı, üstü de aynı cevabı alıp kulaklarından ateşler saçarak bir üstünü getirtti. Aramızda ciddi bir “kucağına al, almam” güç savaşı başladı. O kadar gözüm dönmüş ki “uçaktan atın, Singapur’da hapse koyun, pilotu da getirin”e kadar geldi mesele. Sonunda pilotu çağırmaya gittiler, ama Allahtan pilot akıllı çıktı ve gelmedi. Türbülansta olmadığımız sürece çocuğun yatmasına göz yumdular.
Çocuğunuz beyaz gürültüde uyumayı sevmişse(elektrik süpürgesı, saç kurutma makinası gibi) uçağa da bayılacak ve hemen uyuyacaktir. 7/8 saat sürekli uyuyan bebeklere, çocuklara rasgeldiğimizi de söylemeliyim. Ama heyecanlı bir yapısı varsa anti histamın bulundurmak bir çare olabilir. Anti histamını de tam uyku vaktinde, yorulduğu zaman vermek gerekli, eğer uçağa binmeden ya da bindikten hemen sonra verirseniz ters tepiyor, beraber uçtuğumuz arkadaşımın 1 yaşındaki kızında deneyimlendi. Ufaklık beşiğinde uyumak yerine ayağa kalkıp tüm uçağa dj gibi hareketler yaptı, saatlerce sakinleşmek bilmedi.
Eğer çocuğu heyecanlandırdığını düşündüğünüz yiyecekler varsa vermeyin. Uçarken her şey insanı iki üç kat daha fazla etkiliyor.
Bu arada en son yolculuğumuzda oğlum kendiliğinden dizime yatıp uyudu. Bu, önün büyüdüğünün işareti ama aynı zamanda normal zamanlardaki uyku düzenine çok önem vermiş olmamın etkisi sanıyorum.
Tanturum /Ağlama krizi: Tanturumlar, en çok çocuk yorgun ve hassas olduğunda çıkar. Uzun uçak yolculukları çocuğu bu düzeye getirmek için birebirdir. Bildiğim kadarıyla her bebek mutlaka az ya da çok yolculuğun bir kısmında ağlar. Burada en önemlisi sağdan soldan gelen saçma yorumları dinlememek, ama yardımcı olmak isteyenlere kaba davranmamak[1] önerilerini değerlendirmek. Biz bebeğim 3 aylıkken İstanbul’a 22 saat minimum ağlamayla uçtuktan sonra, İstanbul-İzmir uçuşunda zorlu anlar yaşamıştık. Ne yaptıysam susturamamıştım, sonra kıyafetlerini çıkardım sustu. Özellikle bebeklerde hava değişimine dikkat etmek gerekiyor.
Bebeklerde ağlama nedenini anlamak nispeten kolay, hastalık olmadığı sürece derdinin ne olduğunu bulup acilen ihtiyacını karşılamak olayı çözüyor. Ancak yürüyen, nispeten aklı başına gelmiş 1-2 yaşındaki tiplerde durum biraz farklı. İniş kalkışlarda anne/babanın kucağına bağlanmayı sevmeyip bütün uçağı ayağa kaldıran çığlıklar atabilir, bütün uçağı aşağı yukarı 108 kez dolaşmak isteyip eğer dolaşmazsanız tantana koparabilir, yorgunluktan ne yapacağını şaşırıp uyuyamayınca tek çareyi zırlamakta bulabilir, vs.
En önemli önerim çocuğun sevdiği bir iki ufak oyuncağın dışında, onun ilgisini çekecek yeni bir kaç kitap ve oyuncağı zulada bulundurun. Bunları yavaş yavaş, ilgisini çekecek şekilde yol boyunca ona verin. Uzun yolculuklarda kişisel ekranlarda çizgi filmler filan da oluyor, yaşları küçük de olsa ara sıra onlara bakıp oyalanabiliyorlar.
Yanınıza alınacaklar: Biraz yukarıdakileri de toparlamak gerekirse;
-Yeterince kıyafet (Uçaklar genelde soğuk oluyor, battaniye veriliyorlar ama çorap, kalın kıyafet bulundurmak iyi fikir)
-bebek bezi(her ne kadar uçaklarda bebek bezi olsa da pek iyi kalite değil, ayrıca bir keresinde bizim oğlanın ölçüsüne göre zulalamamışlardı. Bir keresinde de arkadaşımın çocuğu ishal oldu, her yarım saatte bir bez değiştirmesi gerekti.)
-Alt değiştirme için, bebeğin altına serilecek şu geçirmeyen bezlerden bir tane (Uçakların tuvaletleri çok dar oluyor, çocuğun altını değiştirmek oldukça zorlu ve neredeyse tehlikeli. Siz yine ya yerde ya da beşikte altına bir bez sererek değiştirin, çekinmeyin.)
-Yedek emzik
-Bebek maması, şu (yine bebek ve çocuklar için yemek oluyor uçakta ama sizin çocuğunuz onları yer mi bu bir muamma ve risk. O nedenle önün hoşuna gidecek bir iki kavanoz bildiğiniz mamaları almanızda fayda var)
-Su
-Favori bir iki oyuncağı, kitapları
-Yeni oyuncaklar, kitaplar
-Ateş düşürücü, ağrı kesici
-Anti histamin
Eğer okyanus ötesi bir yere gidiyorsanız vardıktan sonra bir süre jetlagle uğraşmanız olası. Bu da işin bonusu diyebiliriz!
Size ve ailenize iyi ve rahat yolculuklar dilerim, biz bu sayı yayına hazırlanırken Yeni Zelanda’nın güneyine doğru 2,5 yaşındaki oğlumuzla yeni bir uçak yolcuğunda olacağız…