Annelerle kızları arasındaki ilişki bir erkekle annesi arasındaki ilişkiden çok farklı olduğundan, erkekler tarafından bilinmeyendir. Erkek için anne, onu doğuran kollayan- koşulsuz seven  en yakın kadınken, kızlar için durum  biraz daha farklıdır. Kızlar için anne bir yandan hem seven- sevilen kadınken diğer taraftan da en yakınındaki kimlik çatışma kaynağıdır. Çünkü o kızında kendi yaşayamadıklarını görmek isterken, bir yandan da en büyük engeldir. Şanslı azınlıkta olan kız çocuklarının yaşamadıkları bir çatışma genelde anne ile kızı aynı arenada savaştırır. Aslında her detay kadın rolünün nasıl oynanacağı ile başlar. Kadın anne olduğunda kızına da bu yaman çelişkiyi aktarır.

Her bir kadın hem bu rolün gereklerini yerine getirecek bunu yaparken de çok göze batmayacaktır. Bu dengeyi kurmak oldukça zor olsa da, zamanla öğrenilir. Uyumlu, sevecen, zarif, kibar, bakımlı, anlayışlı olmak, ev işinden anlamayı gerektiren kadınlık rolü, kadınsılığı çok da  öne çıkarmamayı gerektiren değişik unsurlar içerir. Kadınsı olmak ne midir? Salınarak yürümek, duygusal bakışlar,  albenili makyaj veya kadınlığın göstergesi olan tüm detaylar. Ancak toplumda bunları ulu orta yaşamak da hoş karşılanmadığından, aslında normal ölçülerdeki hiçbir kadın tam kadın rolünde değildir, o kadınlığını erkeklikle maskelemiş bir görünüm içindedir. Eğer kadın erkek rol dağılımı varsa –ki var- kadınlar örtülü kimlikleri altında hep anlaşılmayı beklerler. Bir erkek tarafından narin, çekici bulunmak, kırılgan olduğunun görülüp yardım edilmesi, bolca ilgi- sevgi… Ancak pek çok erkek bedenine oturan kırmızı elbise ile yüksek topuklu ayakkabılarla ortada salınan bir kadından başkasına bu ilgiyi az gösterir. Evlendiği kadın da o kadın olmaz. Evlenilen kadın ağır torbalarla alışverişten dönen, usulünce- ilgi çekmeden giyinen, ev işi yapan, çalışsa da çalışmasa da kadınlığını örtmüş biridir. Ancak her ne kadar örtülse de o kılıfın altında kadın gene de kadındır. Erkeklerden anlaşılmayı- sevilmeyi- önemsenmeyi bekleyen kadınlar hele ki o  erkek eşleri kocaları olduğunda ve beklentilerini bulamadıklarında derin bir hüzne kapılırlar.

Bunlar yoksa ne mi olur sonra? Çocuklar dünyaya geldiğinde aktarım başlar. Kadın anne olmuştur, kadınlıkta bulamadığını annelikte kazanma şansını yakalamıştır. Erkek çocuk kadının gerçek anlamda sahip olduğu, ona koşulsuz sevgi veren tek erkektir. Anneler oğullarının gizli aşığıdırlar. Onu kadın olarak gören, sarılan, yaptığı her şeyden hoşlanan bir erkek girmiştir ortama. O erkek hep olacaktır, kendine daima ihtiyacı olan bir erkek. Anneler oğullarını sever her ne yaparlarsa yapsınlar, sürekli destek olurlar. Çünkü o onun erkeğidir.

Ya kızlar? Kızlar anne için daha özeldir,  yaşayamadıklarını yaşayacak, kimliklerini sürdürecek, canım gibi seviyorum dedikleridir.

Tabloya yeni bir simge daha eklenirse – ki genelde de eklenir- durum daha da çıkılmaz bir hal alır. Annenin kocası onu sevmeyi bilememiş, çok da sıkıntılar çektiren bir erkektir, kızıyla bu durumunu paylaşır. Küçük kız annesiyle özdeşleştiği ve kimlik arayışlarına çıkmadığı yıllarda onun en büyük taraftarıdır. Erkek evlada anlatılamayacak ya da anlatılsa da anlaşılmayacak detayları kız çocuklar çok iyi anlar. Baba anneye acı vermektedir…

Yıllar geçip de kız çocuk kimliğini bulup, yaşama karşı tavrını ortaya koymaya başladığında, olayları kendi bilincine göre değerlendirdiğinde ise, en büyük rakipleri  kızlarıdır artık annenin. Kız çocuğu kadın gibi olmalıdır, herkes onu takdir etmeli-erkeklerce de sevilmelidir. İşte  bu aşamada bazı çelişkiler başlar, annesinin kızı hem kadın gibi olmalıdır  hem de ele güne karşı çok kadınsı görünmemelidir, bu hoş karşılanmaz çünkü… Diğer yanda  bu kız  kadınsı veya değilse ve anneden daha başarılı ise ya da daha çok seviliyorsa, anne bu küçük kadına kızmaya- gizli bir kıskançlık duymaya başlar. Hiç farkına varmadan… Kızı kendi bulamadığı sırrı bulmuştur. Nasıl canından bir parça olan bu kadın onun bulamadığı sırrı bulabilir ki? Burada iki kadının savaşı başlar, anne bir yandan mutlu olsun istediği kızının  mutluluklarına set çeker, çünkü kızı ona yaşamda elde edemediklerini ifade eden biri olmuştur. Tehdit unsuru! “Sen bunları yapamadın kadın olarak ben yapıyorum bak” diyen biri.

En önemlisi de aralarındaki babaya karşı olan dayanışma da azalmıştır, kız babasını  da sevmekte, hak vermektedir. Anne kendi iç algılarına göre, yaşamda kendisine ilgi göstermeyen, acı çektiren, onu anlamayan, sıkıntılarının kaynağı olan erkeğe karşı direnişinde yalnız bırakılmıştır kızı tarafından.

Anne kızmaya başlar, kızında yanlışlar arar, aşkları- davranışları yanlıştır, izlediği yol doğru değildir, erkekleri henüz tanımamaktadır, farkında mıdır  bunların. Tüm bunları ise onun iyiliği için söylemektedir, çünkü kızını çok sever anne. Ama kızı da unutmamalıdır annesi neler çekmiştir eşinden- çevreden, onun öfkelerini de yüklenmelidir, kendi kadar az sevilmelidir, onun yaşadığı engellerle karşılaşmalıdır… Burada anne kendi iç çözümlemesini mırıldanmaktadır aslında…

Hiçbir anne bunları bilerek hissetmez, zaten farkında olsa böyle davranmamak için elinden geleni yapar. Annelik özeldir, ne var ki annenin sevgi davranışı erkek ve kız çocuklara farklı biçimde yansır. Yıllara yayılan süreçte erkekler annelerinin aşkı olarak kalacak ve bir ömür boyu anneleri gibi bir kadını bundan özleyeceklerdir. Çok az kadın bir erkeğe annesi gibi aşık olur, ona o özeni- bakımı- her halinde kabulü zor gösterir. Erkeklerin kadınlarda annelerini aramaları bundandır. Ve çoğu ilişkilerinde annelerinden etkilenmeleri de…

Ya kızlar- kadınlar? Onların önünde ise yaşam boyu anne imajı vardır, hem  sevdikleri hem de en kaçmak istedikleri varlıktır anneleri. Çok uzak bir mekanda da olsa, kızlar annelerinin sesini hep duyarlar, anne der ki ”Yanlış yaptın, hatalısın, sevilmeyeceksin, ben senden başarılıyım”. Anne kızların zihninde hep konuşur, söylenir durur, sevişirken, iş toplantısında, bir vitrine bakarken. Çünkü kızlar da bu acılı kadına aşıktırlar, reddetseler, karşı çıkıyor görünseler de onu hiç unutamazlar… Çok sevilseler de aşık olunmadıklarını bilirler… Tıpkı karşılıksız aşklara benzer annelerle kızları arasındaki ilişki, içinde sevgi- öfke- tutku- bir gün gelir belki bana aşık olur umudu hep vardır, işte erkek evlatların  bilemediğidir bu…

* Bu yazı yaşadıklarının yazıya dökülmesini dileyen sayıları azımsanmayacak kadınların uzun yıllar incelenmesi üzere satırlara dökülmüştür.