“Zamanların Sonu” olarak adlandırılan ve insanoğlunun önemli bir değişim sürecine giriş yapacağını işaret eden 21 Aralık 2012 tarihine yönelik çıkartılan astroloji haritasında, stresli açı kalıplarının yanı sıra, bu streslerin çözüm yolunu gösteren “Bumerang” açı kalıbının odak noktasında bulunan Venüs, bize 2012 stresinin çözümüyle ilgili önemli mesajlar vermektedir. Astroloji’de Venüs, insan ilişkilerini temsil eder; iyilik, huzur, barış, paylaşım gibi iyicil kavramlarla özdeşleştirilir. Açı kalıbına ismini veren Bumerang’ın kelime anlamları arasında, geri kazanılma ya da insanın geri dönüşü gibi açıklamalar da vardır. Bu şartlarda, iyilik yapanın iyilik bulacağını, insani değerlerin takdir bulacağını, insanoğlunun içbenliğinde var olan sevgi gücü sayesinde, tüm olumsuzlukların üstesinden gelip, galaktik platforma geri kazanılacağını düşünebiliriz.

2012 haritasında çok önemli bir açı kalıbının çıkış noktasında olduğuna göre, Venüs’ün astrolojide sembolize ettiği anlamları iyi kavramak gerekir. Bu yerleşim, insanlığın kurtuluşunun ve yükselişinin sağlanmasının ancak barış, uyum ve sevgi sayesinde olacağını göstermektedir. Haritada Venüs Yay burcundadır ve bu yerleşim insanların yeni yerleri keşfetmesi, geleceğini yeniden yapılandırması ve yeni inanışlara yelken açması için enerji verecektir.

Haritada, Venüs’ün merkezinde yer aldığı ve Jüpiter, Satürn ve Plüton gezegenleri tarafından oluşturulan açı kalıbına astrolojide “bumerang” adı verilmektedir. Bumerang açı kalıbındaki karşıtlığın merkezindeki gezegen, bir denge noktası olarak kullanılabilir ve zorlayıcı nitelikler taşıyan açı kalıbının genel halini değiştirebilir. Bu şartlarda Venüs gezegeninin niteliklerine iyi bir şekilde odaklanabilir ve farkındalığımızı yükseltebilirsek, insanoğlu olarak bizler ilerlemekte olduğumuz bu çok zorlu şartları iyiye çevirebilir, gelişim fırsatlarını değerlendirebilir, verimli sonuçlar ortaya çıkarabilir, bu zorluklardan özel bir kapasite ortaya çıkarabiliriz. Bumerang’ın ucunda, Yay burcundaki Venüs ve biraz uzak toleransla da olsa Merkür vardır. Sonuçta, zorluğu aşmamızın temelinde sevgi, paylaşım ve hoşgörü; öğrenme, hayata geniş pencereden bakma, açık ve dürüst iletişim yatmaktadır.

Batı Astrolojisi’nde Venüs’ün sembolizmi özellikle önemlidir, çünkü diğer insanlarla temasa geçmeye çalışan insan bireyselliğine dayanır. Bu şartlarda 2012 sürecinde karşılaşılacak stresli durumların çözümü, yine insanın kendisindedir. İnsanların farkındalıklarını artıran her tür ilişki Venüs doğasındadır. İnsanlara dünyalarında bir uyum duygusu vermek de Venüs doğasında bir enerjidir. Demek ki, 2012 sürecinde sevgi, barış, kardeşlik, uyum, huzur gibi iyicil temalar, stres ve ikilemleri aşmanın anahtarı olacaktır.


2012 Sürecinde Dişil Prensibin Öne Çıkışı

21 Aralık 2012 tarihi için çıkarılmış astrolojik haritanın odak noktasında bulunan Venüs, Yunan mitolojisindeki aşk tanrıçası Afrodit’le bağdaştırılır ve bu yüzden astrolojide dişil prensibi temsil eder. 2012 astrolojik haritasındakadersel temaları anlatan bumerang açı kalıbı ve açı kalıbının çıkış noktasında da, dişil enerjinin temsilcisi olan Venüs gezegenin duruyor olması, yeni bir bilinç seviyesine yükseleceğimiz bu önemli geçiş sürecinde, dünya kadınlarının önemli bir rol üstlenmeleri, bu geçiş sürecine öncülük etmeleri gerektiğini göstermektedir.

Astroloji’de Venüs, dengeyi temsil etmektedir. 21 Aralık 2012 haritasının odak noktasında Venüs’ün olması, bilinen tarihin özellikle son dönemlerinde eril enerjiye nazaran geri planda kalan dişil enerjinin tekrar devreye girmesi ve dengenin yerine gelmesine işarettir. Bu şartlarda, dünyaya yeniden denge getirecek olan, dişil prensibin temsilcisi olan kadınlardır. Kova Çağı arifesinde olan insanlığın hangi yöne gideceğini belirlemede çok önemli bir faktör haline gelecek olan kadınların, bu inisiyatifi almak üzere uyarılmaları gerekmektedir. Buna yardımcı olmak, kadınlar ve erkekler olarak hepimizin sorumluluğudur.


Kadınlar Sahne Alıyor

Kadınlar, 1900’lü yıllara kadar en uygar toplumlarda bile, ikinci sınıf yurttaş konumlarını kabul etmişlerdi. 19. yüzyılın sonlarında kadınların oy verme hakkına kavuşabilmesi konusu, kadın hakları hareketi için önemli bir aşama olmuştu. Ama kadın hakları konusunun vurgu kazandığı zamanlar biraz daha gerilerde, 1800’lü yılların ortalarına başlamıştı. 1848 yılı, Seneca Falls Kadın Hakları Kongresi’nin de ortaya çıktığı yıldı. Bu hareket, bugünkü kadın hakları hareketinin başlangıcı “bir bilinç dönüşümüne ve özneleşme” hareketine yol açan bir girişimdi. 1848’de, Cady Stanton ve bir başka kadın hakları savunucusu olan Lucretia Mott, New York’un Seneca Falls kasabasında, dünya tarihinde ilk kez, bir kadın hakları kongresi düzenlediler. Kongreye katılan temsilciler, kanun karşısında erkeklerle eşit haklar, oy kullanma hakkı, eğitim ve istihdamda fırsat eşitliği talep eden bir bildiri yayınladılar. 1848’i takip eden on yıl, radikal uluslar arası feminist hareketi vardı. Pek tabii ki, gökyüzünde bu gelişmeleri işaret eden ilginç senkronizasyonlar da vardı. Dişil prensibi temsil eden gezegenlerden biri olan Neptün, yöneticisi olduğu Balık burcuna henüz geçiş yapmıştı ve ayrıca özgürlük ve radikal çıkışların göstergesi Uranüs, dönüşümü temsil eden Plüton’la, cesur girişimleri ve öncü adımları temsil eden Koç burcunda kavuşum yapmaktaydı.

Venüs gezegeninin üst oktavı olan Neptün, dişil arketiple ilişkilidir. Yöneticisi olduğu Balık burcu da dişil bir burçtur ve Neptün Balık burcuna 2011 yılında bir müddet için, 2012 yılında ise artık 2024 yılına kadar bu burçta kalacak şekilde tamamen geçiş yapacaktır. Neptün’ün Balık burcuna bir önceki geçişi 1848 yılında olmuştu. Daha önce de bahsettiğim gibi, kadın hakları konusunda ortaya çıkan bu hareketi sadece Balık burcuna geçiş yapan Neptün’le açıklayamayız. Dönüşüm Zamanı kitabımda, gezegen döngüleri bölümlerinde, kadın hakları konusunun Uranüs-Plüton döngüsüyle ilişkisini tespit etmiştim. Şimdi hem Neptün’ün Balık burcuna geçişi, hem Uranüs-Plüton gezegenlerinin ikili döngüleri içerisinde bulunmamız, hem de Venüs’ün 21 Aralık 2012 haritasında odak noktasında bulunması, kadın hareketlerini bu sürece damgasını vuracak olarak görmek için haklı nedenlerimizdir.

Şu anda içinde bulunduğumuz ve 2011 yılına dek etkin olacak Satürn-Uranüs döngülerinde de, gerek insan hakları, gerekse kadın hakları konusunda önemli adımlar atılmıştır. Satürn, toplumun kabul ettiği ve değiştirmek istemediği genel geçer kuralları; Uranüs ise, gelişmek için kuralların modernize edilmesi gerekliliğini sembolize eder. Satürn-Uranüs açıları, muhafazakarlığa karşı çıkışla ilgilidir. 2012 yılında gireceğimiz Uranüs-Plüton ilk dördün fazında, feminist hareketler daha da belirginleşecektir. Astroloji’de Plüton sömürü ve baskı uygulamayla; Uranüs ise, insanoğlunun baskı, zulüm ve sömürü getiren bu düzene karşı çıkma eğilimiyle ilişkilendirilir. Uranüs-Plüton karesinin etkisini arttırmaya başlayacağı 2010 yılından itibaren, dünya genelinde işçilerin, emekçilerin, sömürülen zümrelerin, sokakta tacize uğrayan, evde köle gibi çalıştırılan, töre cinayetlerine kurban giden kadınların hak arama, mücadele alanlarına çıkma eğilimleri giderek artacaktır.

2012 yılında, 1960’larda ortaya çıkan konularda bir paradigma değişimi meydana gelecektir. 1960’larda başlatılan insan hakları, özgürlükler, kadınların toplumdaki yeri, çocukların eğitimi, cinsel yaşam, inançlar, tüketim, şifalandırma teknikleri, ekolojik fikirler, teknolojik globalleşme gibi konuların acil bir şekilde yeniden ele alınması gerekecektir. Kadınların toplumdaki yeri konusu, diğer konu başlıkları arasında önemli bir yer tutacaktır. Günümüzde, birçok kadının kendi mesleği ve ekonomik gücü var. Fakat feminen değerlerin topluma entegrasyonunun henüz istenilen düzeyde olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle de geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde durum, daha da vahimdir.

İnançlar konusunda da, yeni dönemin belirlenmesinde kadınların rolü çok önemli olacaktır. Erkeklik egosu, iradeyi Tanrı’ya teslimiyet aşamasında engelleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, Yeni Çağ’a geçişte, kadınlar sahnede olmalıdır. Erkek egemen kilisenin inançlar konusunda önemli bir reforma gitmesi, geri planda kalan kadınları dengeye getirmesi gerekecektir. Bu konuda ayrımcılık devam etmektedir. Örneğin İngiliz Kilisesi, kadın rahiplerin papazlığa atanma isteklerini reddederek, ayrımcı ve cinsiyetçi tavrını sürdürmektedir. 2012 sürecinde kadınlar, Katolik kilisesinin erkeği öne çıkaran sistemine karşı çıkacaktır. Bu ve benzeri konularda, kadının toplumsal alandaki rolünde ciddi anlamda yeniden yapılanmalar bekleyebiliriz.


Seni Olduğun Gibi Seviyorum

Dünyamızın barışa, huzura ve sevgiye ihtiyacı var. Bunun oluşabilmesi için, öncelikle birbirimize tahammül etmeyi ve farklılıklarımızı çeşitliliğin bir gerekliliği olarak görüp, birbirimizi olduğumuz gibi kabullenmeyi öğrenmemiz ve fedakarlık bilincini geliştirmemiz gerekiyor. Astroloji’de fedakarlık, tahammül, kabullenicilik, alıcılık, şefkat ve duygudaşlık gibi kavramlar dişil arketipler olan Ay, Venüs ve Neptün gezegenlerine atfedilmiştir. Klasik dönem astrologları (Helenistik dönem, Ortaçağ ve Rönesans dönemi) astrolojik sistemde henüz, tüm bu kavramların evrensel düzeyde kullanımını temsil eden Neptün gezegenini bilmedikleri için, dişil prensipte barınan bu kavramlar söz konusu olduğunda, Ay ve Venüs gezegenlerini kullanıyorlardı. Örneğin, Ortaçağ dönemi astrologu Guido Bonatti, gündüz doğanların astroloji haritalarında Venüs’ü, gece doğanların astrolojik haritalarında Ay’ı anne arketipinin temsilcisi olarak değerlendiriyordu.

Günümüz astrolojisinde anne arketipini karşılamak üzere sadece Ay ele alınıyor olsa da, bazı modern dönem astrologları Venüs’ün de önemini belirtmektedir. Örneğin, Amerikalı astrolog Robert Hand’e göre Venüs de, Ay gibi, anne sevgisi ile büyütülmeyle ilgilidir. Ay ile birlikte, annelik kavramının gezegensel enerjisini verir. Hand’e göre Venüs’ün parolası şudur: ”Seni şunu ya da bunu yaptığın için sevmiyorum, seni seviyorum çünkü varsın ve ben de varım ve seni olduğun gibi sevmek benim doğamda var. Buna en güzel örnek, kişinin ebeveyni, özellikle de annesi tarafından sevilmesi deneyimidir. Venüs de tıpkı Ay gibi farklılıklar ve detaylarla fazla ilgilenmez. Özgürce ve uygun olup olmadığını ya da karşısındaki kişinin buna değip, değmediğine endişelenmeksizin vericidir. Tüm bunlar bizi Venüs’ün koşulsuz sevgiye açılan penceresine ulaştırır.


2012 Stresinin Çözümü: SEVGİ

Dünyamızın titreşim frekansı giderek yükselmektedir. 2012 sürecinde bilinçli bir şekilde yapmamız gereken en önemli şey, dünyanın frekansına uyarlanabilmek için, kişisel titreşimlerimizi artırmaya devam etmemizdir. Peki bunu nasıl yapabiliriz?

Aslında yaşadığımız her gün, frekansımızı artırmak için bir dizi fırsat ile karşılaşırız. Titreşim frekansımızı yükseltmemiz, bu olaylara verdiğimiz tepkilerle ilgilidir. Tepkimizin kalitesini ise sevgi potansiyelimiz belirler.

Sevgi, evrendeki en büyük iyileştirici ve şifa vericidir. Depresyonu ve kötümserliği ortadan kaldırabilecek en önemli şey, sevgi alışverişidir. Sevgi alışverişinin bağışıklık sistemimizi güçlendirdiği söylenmektedir. Sağlığımızı korumanın, bireysel ve toplumsal olarak şifalanmanın en güzel yollarından biri, sevgi bağımızı güçlendirmektir. Sevgi alışverişinin yarattığı yüksek frekans, yaşamsal enerjinin frekansını olumlu yönde etkiler. İnsan, hayvan, bitki, araba, masa, bilgisayar olsun, canlı veya cansız şeylere sevgimizi yansıtmamız bile, titreşimimizi arttırmamızı sağlar.

Materyalist anlayışın had safhaya vardığı 20. yüzyıl sonlarından beri bunalan insanoğlu, sevgi ve anlayıştan iyice yoksunlaşmıştır. İçinde bulunduğumuz dönemin karşımıza getirdiği sorunların, doyumsuzluğun, güvensizliğin üstesinden gelebilmenin formülü, sevgidir. Titreşim frekansı hızla artan dünyaya uyum sağlaması ve yükselişe geçmesi gereken insanoğlunun, sevgi ve anlayış yoksunu olduğu sürece bunu başarması neredeyse imkansızdır. Kolektif evrim sürecinde çok önemli bir aşamaya gelmiş olan insan, bir sonraki aşamaya geçebilmesi için en temel unsurun sevgi olduğunun farkına varmalıdır.

Sevgi kavramı deyince akla ilk gelen gezegen olan Venüs, bir şeyleri bir araya getirmekle ilişkilendirilir ve bir arada olmanın verdiği güç sayesinde, yaşamla daha yaratıcı bir uyum sağlanabileceğinin ifadesidir. Gönüllü bir şekilde bir araya gelmeyi ifade eden Venüs, ayrı gözüken iki unsurun bir araya gelerek farkları ortadan kaldırmasına, birbirlerini tamamlamasına, birlikte iken, tek başlarına olduklarından daha mükemmel yeni bir bütün oluşturabilmesine imkan sağlar.

Sevginin birleştiriciliği ve toplum yaşantısındaki önemi, kadim filozof ve düşünürler tarafından da vurgulanmıştır. 9. yüzyılda yaşamış ünlü filozof Farabi, eserinde nesilleri bir araya getirip kaynaştıran en önemli gücün sevgi olduğunu vurgulamıştır. 11. yüzyılda yaşamış mutasavvuf ve şair Ahmet Yasevi’ye göre sevgi, gelişmiş insanlık vasfıdır. 14. yüzyılda yaşamış ünlü sosyolog ve tarihçi İbn-i Haldun da bunun altını çizmiş ve “toplumun değişmesi ve gelişmesinin temelini, sevgi oluşturmaktadır” demiştir.

Evrenin her yerinde, bitmeyen ve aksamayan bir sevgi dolaşımı vardır. O sevgi dolaşımı bittiği anda, sistem durur, hayat biter. Hayat yalnız sevgi dolaşımının aktığı yerde bulunur. 11. yüzyılda yaşamış büyük filozof ve hekim İbn-i Sina’ya göre sevgi hayattır, yaşama kaynağıdır. 20. yüzyıla damgasını vurmuş isimlerden biri olan Hindistan’ın siyasi ve ruhani lideri Mahatma Gandhi “Sevgi olan yerde hayat vardır.” der. Bu sevgi dolaşımını aktive edecek şuurlu varlık insandır ve insan, sistemin devamını sağlamak ve gelecek nesillere ulaştırmak için, sevgi frekansını yüksek tutmayı başarmalıdır.

Her şey enerjidir ve en yüksek frekansta titreşen sevgi enerjisi, bir ruhun bedenindeki elektriğe, tüm organlara ve hücrelere hükmedebilmesi için en temel enerjidir. Sevgi, yaşam enerjimizi yükseltir. Yaşam enerjimizi yükselttikçe de, içinde yaşadığımız dünyaya, hatta daha da öteye gidersek, tüm aleme faydamız olur. Çünkü, her şey birbirine bağlıdır. Mutluluk, neşe ve sevinç, sevgi bağını oluşturan Venüs doğasındaki niteliklerdir. Bu duyguları yoğun bir şekilde hissettiğimizde, yaşam enerjimiz de güçlenir ve adeta bir verici gibi davranarak, bunu başkalarına da aktarırız.

Astroloji’de, gezegenlerin sayısal karşılıkları vardır. Venüs’ün sayısal karşılığı 6’dır. Karakterinde insancıl öğeler barındıran 6 sayısı, bütün koşullar altında sevmeye ve mutlu etmeye dayalıdır. Evrensel dost arketipidir. Yardımlaşma teması içerir. Öte yandan, 6 sayısı, 360 derecelik bir tam daireyi ifade eden Zodyak’ı, 60 derecelik açılarla böler. Böylece oluşan sextil açıya (altmışlık açı) benzetebileceğimiz gezegen Venüs’tür ve bu gezegen iki farklı unsurun sevgi dolu birlikteliğini, insancıl bir biçimde yardımlaşmasını ve işbirliği içerisinde birlikte hareket etmesini anlatır. Altmışlık açı, farklı fakat birbirine uyumlu elementler arasında meydana gelir. Yani farklı niteliklerin bir araya getirilmesi söz konusudur ve bu da ancak karşılıklı gayret ve vericilik sayesinde olacaktır. Farklı olan iki şeyin bir araya gelmesinde, bir araya gelen varlıkların içgüdüsel doğalarının ihlali değil, ifade edilebilmesi söz konusudur. Bu birleşme gönüllü olarak gerçekleşmiştir ve bu birleşmede varlıkların aralarındaki farklar birbirlerini tamamlamaktadır. Birlikte, tek başlarına olduklarından daha mükemmel yeni bir bütün oluşturabilirler. İnsanlarda bu güç aşk şeklinde deneyimlenir. Ama burada ortaya çıkan şey romantik aşk değil, insan sevgisidir. Bu gönüllü birliktelik insanları zorlamaya veya karşılıklı faydaya dayalı birlikteliklerden daha sıkı bir şekilde bir arada tutar.


Sevgiyle Bütünleşmek

Sevgi, öncelikle tahammül ve hoşgörüyü, ardından da kişisel egoyu aşmayı gerektirir. Sevgi ve hoşgörü, kendi benliğini aşmış, kamil insanda en geniş, en anlamlı ifadesini bulur. Yunus Emre’nin tabiriyle, “Yaratılanı sevmelidir Yaratan’dan ötürü”. İrlandalı yazar ve şair Oscar Wilde’a göre sevmek, insanın kendi kendini aşmasıdır. Kendine hizmet etmek yerine, başkalarına hizmet etmek kavramı iyi anlaşılırsa, sonuçta kazanacak olan tüm insanlık olacaktır. Pek tabii ki bu hiç de kolay değildir. Hiç karşılık beklemeden, koşulsuz bir şekilde sevgi göstermek, sevgiyle bütünleşmek, egoyu aşmayı gerektiren bir iştir.

Zihin egonun etkisinde kalmaya çok müsaittir. Doğrudan paylaşım, ancak egonun ortadan kalkmasıyla mümkündür. Her şey benimle ilgili yönelmesini bırakıp, sevgi dolu bir işbirliği yapmayı gerektirmektedir. Ancak egomuzun üstesinden gelebilir, sevgi dolu bir işbirliğine yönelebilirsek, bu olumsuz gidişatın yönünü, olumlu yöne çevirebiliriz. Bencillikten ne kadar hızlı uzaklaşırsak, o kadar hızlı ilerleriz. Bu dönemde, başta egomuzun bizi yönelttiği birçok şeyden feragat etmemiz gerekebilir. Yönümüzü bulmak için karşımızdakilerin duygularını dinlemeli, onları sevmeli ve birlikte aydınlanma için alan yaratmalıyız.

İçinde hızla ilerlemekte olduğumuz bu hassas dönemde, en önemli şey derin ve koşulsuz sevgidir. Bunu sağlamak için, derin bağlar geliştirmeyi ve paylaşmayı yeniden keşfetmemizin zamanı çoktan gelmiştir. 21 Aralık 2012 için çıkartılmış astroloji haritasında, Kuzey Ay Düğümü’nün Akrep burcunda olması bize bunu işaret etmektedir zaten. Akrep burcunun ana teması, derin bağlar geliştirerek kaynakları paylaşmak, ortak kullanıma açılan yeni bir düzen sağlamaktır.

2012 sürecinde, koşulsuz sevginin kilitleri kırıp, kalbimize girmesine, yeniden vücut bulmasına izin vermemiz gerekiyor. İnsanlığın geldiği noktada, zaman çok hızlanmış gibidir. Kendini sürekli bir şeylere yetişme ihtiyacında hisseden insanoğlu, en çok önem vermesi gereken şeyi, insan ilişkilerine zaman ayırmayı ihmal etmektedir. Belki de zamanın bu kadar çabuk geçmesinin sebebi, birbirimize zaman ayırmamamızdan kaynaklanıyordur. Zaman, algı merceğimizi bozarak, bizi bütünlükten koparan yapay bir ayırma birimidir. Zamana tabi tutulan her şey, koşullu olur. Koşulsuz sevmeye vakit yoktur. Çünkü sürekli yapmamız gereken şeyler vardır. Şu işi yapmalı, şu parayı kazanmalı, geçimimizi sağlamalıyızdır. Pek tabii ki günlük sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Ama bunların yanı sıra, mutlaka birbirimizle ilişkilerimize daha fazla zaman ayırmalıyız. 2012 sürecinin streslerini aşabilmemiz için önemli şeyin, birbirimizle bağlarımızı geliştirmek olduğunu unutmamalıyız. Sahip olduğumuz birlik ruhunu fark etmemiz gerekiyor. Hatırlanması gereken en önemli şey, insanın özünün sevgi olduğu, sevgi enerjisinin paylaşıldıkça ve birlikte hareket ettikçe büyüdüğü ve sevginin de şu anda çözümsüz hale gelmeye başlayan şeylerin tek çaresi olduğudur…


İlk Yayın: (The Wise – Sayı 2)

Öner Döşer