Son birkaç gündür 13. burç konusuyla ilgili soru alıyoruz. Bunu bir gazetemizde yayınlanan bir habere borçluyuz sanırım. Alman bilimadamlarının bazı iddialarına göre aslında 12 değil 13 burç var, biz yıllardır yanıltılıyoruz ve burçlarımız bize yanlış söyleniyor :))

Bu sorunsalı yaratanların derin bir astroloji bilgilerinin olmadığı çok aşikar! Zira astroloji “Mevsimsel Zodyak” kullanır ve astrolojide kullandığımız burçların takımyıldızlarıyla sadece isimsel benzerlikleri vardır. Daha doğrusu takımyıldızlar burçlara isim babalığı yapmıştır. Astroloji Zodyak’ı 12 eşit parçaya bölerek çalışır ve 30 dereceden oluşan her bir parça, yani burçlar, hayata farklı bakış açılarının enerjik yansımalarını ifade ederler. 12 makrokozmozun, evrenin, bütünselliğin sayısıdır ve astrolojik sembolizmin altında yatan felsefenin mihenk taşlarından birisidir. 12 sayısı bölünebilirliği açısından da Zodyak dairesi için mükemmeldir.

Yıldızlı gökyüzü Güneş’in yörüngesinin takip ettiği bir çadıra benzer. Güneş’in Zodyak’ın burçlarından geçişi evrensel Ben’e on iki-katlı bir ifade sağlar; böylelikle de varlıkların biçimlerinin çeşitlenmesine, türler oluşturmasına neden olur. Astroloji teoloji, felsefe ve metafizikle ilişki içindedir ve bilgelik gerektirir. Bilgelik olmaksızın astroloji, salt geleceği okumaya ya da kişinin mizacı hakkında narsist psikolojik takıntılara mahkumdur. Bilgeliğe uzanan yol, evrenselden geçer, öznelden değil.

Horoskop, her haritanın Zodyak’ın on iki burcunu gösterdiğini ortaya koyar. Bu da, her insanın kendi içinde zodyağın tamamına sahip olduğu anlamına gelir. Zodyak burçları ile sahip olduğumuz fiziksel beden arasında özel bir bağ vardır. Aziz En Nesefi, Zübdetül-Hakaik adlı eserinde şöyle diyor: “Küçük insanda ne varsa, büyük insanda da vardır.” Bu da bizim Zodyak dediğimiz gökler kuşağı ile ve gezegenlerle bağlantımız olduğu anlamına gelir. Zodyak adeta “Dünya’nın Ruhu” olarak görülmüştür. İslam bilgini İbrahim Hakkı Erzurumi, Marifetname’sinde insanın feleklerle, yani Zodyak ile, benzerliği üzerine şunları söylüyor: “İnsan bedeninin göklerle benzerliği, burçlar sahibi göğün oniki burcunun olması gibi, bedenin de dışından içine on iki yolu olmasıdır. İki kulak, iki göz, iki burun deliği, ağız, iki meme, göbek ve iki abdest yolları.”

Zodyak bir zamanlama aracıdır ve burçların kategorilere ayrılması aracılığıyla, içlerinde bulunan herhangi bir gezegenin işleyişini etkileyebilen özellikler de bu burçlara atfedilmiştir. Mevsimsel burçların dereceleri sadece Güneş’in değil, haritanın tüm faktörlerinin ekliptik boyunca yerleşimlerini hesaplamaya yarayan bir ölçüt olarak kullanılır. Güneş’in Mevsimsel Zodyak’taki yerleşimi, yılın hangi zamanında olunduğunun açık bir göstergesidir.

Güneş’in tüm dünyevi canlılar ve doğa üzerinde açık bir etkisi vardır ve burçlardan geçerken, yani bir yıl içinde ilkbahar, yaz, sonbahar, kış şeklinde dört zaman diliminden geçişlerinde, dünyevi canlılar üzerindeki etkisi farklılık gösterir. Burçlar kuşağındaki bölümleme, temel olarak Güneş’in mevsimsel olarak burçlardan geçerken sergilediği hareketine dayanır. Üç türlü hareket vardır: öncü, sabit ve değişken…

Güneş’in öncü burçlardan herhangi birine girmesi, mevsimlerin değişiminin başlangıcını gösterir. 21 Mart’ta Güneş öncü burçların ilki olan Koç burcuna girdiğinde bu ilkbahar başlangıcıdır. Bu yüzden, öncü burçlar başlangıç yapabilme, olayları başlatabilme, değiştirebilme kabiliyetini temsil ederler. Güneş’in 21 Haziran’da Yengeç burcuna girişi yazın, 23 Eylül’de Terazi burcuna girişi sonbaharın, Güneş’in 21 Aralık’ta Oğlak burcuna girişi kışın başlangıcıdır.

Güneş sabit burçlardan birine girdiğinde, mevsimsel ısı olarak beklenen derecelerin doruk seviyesinin test edilmesi mümkündür. Güneş’in sabit burçlardan geçişi, mevsimin oturduğunun, meteorolojik ve ısısal beklentinin normal, olağan seyrettiğinin işaretçisidir. Güneş 21 Nisan’da sabit burçların ilki olan Boğa’ya girdiğinde, ilkbahar mevsim ısı ortalamalarının istikrarlı bir seyir izlediğine şahit oluruz. Güneş 23 Temmuz’da sabit burçlardan Aslan’a girdiğinde, yazın inatçı sıcaklarından şikayet ederiz. Çünkü ısı belli derecelerde bir süreklilik kazanmıştır. Güneş 23 Ekim’de Akrep burcuna girdiğinde, sonbahar mevsiminin tipik özelliklerinin belirginleştiğine şahit oluruz. Güneş 20 Ocak’ta Kova burcuna girdiğinde, kara kış yüzünü gösterir. Bu kez bir türlü bitmek bilmeyen soğuklardan şikatey ederiz. Bu yüzden sabit burçlar, mevcut şartları devam ettirebilme kabiliyeti olarak görülürler.

Güneş’in değişken burçlardan birine girişi, geçiş döneminde olduğumuzu gösterir. Değişken burçlar İkizler, Başak, Yay ve Balık’tır. Bu burçlar yeni mevsimin gelişini haber verirler. İbrahim Hakkı Erzurumi değişken burçları “karışıtıran burçlar” olarak nitelendirmiştir. Şöyle diyor: “Bunlara bu ismin verilmesinin sebebi: Güneş bu burçların paralelinde iken, her birinde zaman, bulunduğu durumla diğer durum arasında karışmıştır”. Bu burçlar ikiliği temsil ettiklerinden “çift vücutlu burçlar” olarak da anılırlar. İfadenin değişkenliğini anlatırlar. Enerjiyi idare eder; durağan enerji ile hareketli enerji arasında denge yaratırlar. Güneş’in 21 Mayıs’ta İkizler burcuna girmesiyle birlikte, havaların bazen sıcak, bazen soğuk olduğu günlerde oluruz. Yazın gelişini hissetmeye başlarız. Ama henüz hava ısısı istikrarlı değildir. Günün belli bir kısmında havanın sıcak gözüktüğüne kanmamak gerekir. Ortalık birden soğuyabilir. Güneş’in 23 Ağustos’ta Başak burcuna geçişiyle, sonbaharın gelmekte olduğunu hissederiz. Yazın giydiğimiz ince ve rahat giysilerle artık üşümeye başlarız. Güneş’in sıcaklığını istikrarlı biçimde hissetmeyiz. Hava bir anda değişebilir. Güneş’in 22 Kasım’da Yay burcuna ve nihayet 19 Şubat’ta Balık burcuna girişiyle de benzeri şeyler hissedilecektir.

Amerikalı astrolog Robert Hand “Horoscope Symbols” adlı muhteşem eserinde neden Mevsimsel Zodyak kullandığımızı söyle açıklıyor: “Mevsimsel Zodyak’ın başlangıcı kesin bir astronomik gerçekliğe dayanır. Mevsimsel “0” Koç, biri ikincil hareketin gerçekleştiği ekliptik düzlemi, diğeri ise birincil hareketin gerçekleştiği ekvator düzlemi olan, iki temel düzlemin kesişim noktasını gösterir. Mevsimsel “0” Koç, Güneş’in yıllık döngüsünün başlangıcını gösterir: baharın ilk gününde Güneş, Dünya’nın ekvatorunun tam yukarısında; en uç kuzey ve güney deklinasyonlarının tam arasındadır. Kuzey Kutbu’nda yazın ilk gününde Güneş en kuzeydeki deklinasyonuna ulaşır. Bu, Güneş’in kuzeye doğru ilerlemesinin sona erdiği yaz gündönümüdür. Sonbaharın ilk gününde, Güneş yine ekvatorun tam yukarısına gelir; bu, sonbahar ekinoksunu gösterir. Kışın ilk gününde ise Güneş en güneydeki deklinasyonuna ulaşır; bu da kış gündönümünü gösterir. Bu Güneş-Dünya döngüsü, dört mevsimi gösterir; bu nedenle Mevsimsel burçlar, Güneş ile Dünya arasındaki en temel döngüsel ilişkilerden birini çok gerçekçi bir şekilde yansıtırlar.”

Evet, görüldüğü üzere mevsimler en bariz astronomik döngülerden biridir ve hem Dünya hem de canlılar üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Güneş’in her burç değiştirişinde, etrafımızdaki doğadaki değişimi de gözlemleriz. Güneş’in Koç bucuna girişiyle ilkbahar gelir ve doğadaki canlanmayı gözlemleriz. Bitkiler, hayvanlar adeta kış uykusundan uyanmanın coşkusu içerisindedirler. Güneş’in Boğa burcuna geçişiyle, sakinleşir ve dinginleşiriz. Bu huzur doğaya da yansır. Yaprakların artık iyice yeşerdiğini, çiçeklerin açtığını, hayvanların doğanın cömertliğinden ve besleyiciliğinden doyasıya faydalandığını görürüz. Güneş’in İkizler burcuna geçişiyle birlikte huzursuzca hareketleniriz. Havaların bazı günlerde güzelleşmesiyle birlikte gezip tozmalar başlar. Bahardan yaza geçiş yapacak olmamızın üzerimizde yarattığı havai etkileri hissetmeye başlarız. Hava koşulları çoğunlukla rüzgarlı ve değişkendir… Benzer şekilde Güneş’in oniki burca girişinde, doğadaki değişimleri gözünüzün önüne getirin ve bu özellikleri burçların özellikleriyle karşılaştırın. Mükemmel uyumun ve sistemin nasıl çalıştığının farkına varacaksınız…

Kısacası, mevsimler her zaman dört tanedir ve oniki ay vardır. Bölümleme mükemmel bir biçimde yapılmıştır ve makrokozmozu, evreni, bütünselliği simgeleyen 12 rakamını işaret etmektedir. 12 sayısı bölünebilirliği açısından da Zodyak dairesi için mükemmeldir. 13 takım yıldız olması, 13 burç olması gibi bir gereklilik doğurmaz. Üstelik astrologlar, spekülatif haberde verilen yanlış bilginin tam tersine, kadim zamanlardan bu yana Güneş’in takip ettiği yol üzerinde (Ekliptik) 13 takımyıldız olduğunun farkındadırlar. Hatta ek bir bilgi vermek gerekirse, bilinen en eski Babil Zodyak’ında on sekiz takımyıldız bulunmaktaydı: bugün kullandığımız on ikinin on tanesi ve bunlara ek olarak da Pleiades, Hyades, Orion, Perseus, Auriga, Praesepe ve Güneyli ve Kuzeyli Balık. On sekiz burçlu Zodyak, M.Ö. 6.yy’da hala kullanılmaktaydı. Daha sonraları, M.Ö. 600’de, Zodyak’ın on iki takımyıldızını oluşturmak için bunlardan bazıları birleştirildi ve bazıları da çıkarıldı. Burçlar kuşağını 12 eşit parçaya bölenler matematikte çok ilerlemiş bir uygarlık olan Babiller’dir ve bunu zaman hesaplarını kolaylaştırmak için yapmışlardı. Zira takımyıldızların kapladığı alanlar eşit değildir. Babiller bu 12 eşit parçadan her birine, o tarihte arka planda denk gelen takım yıldızların adını vermişlerdi. Fakat daha sonra arka plandaki takımyıldızların yerleri kayma nedeniyle değişti, ama burçlar halen bu adlarla anılmaktadırlar.

Bahsi geçen haberde iddia edilenin tam tersine kadim astrologlar, Güneş’in merkezde olduğunun da, Copernicus’tan çok daha eski dönemlerden beri, ta Akadlar’dan beri farkındadırlar. Akadların şimdi Berlin Müzesi’nde bulunan silindir bir mühür üzerinde Güneş’in merkezde olduğu ve bütün gezegenlerin gösterildiği Güneş merkezli sistemi resmettikleri biliniyor. Mayaların da Güneş’in merkezde olduğunu bildikleri söyleniyor. Astrolojinin Dünya merkezli alınmasındaki amaç, astronomik olarak Dünya’nın merkezde olduğunun düşünülmesiyle asla ilişkilendirilmemelidir. Buradaki amaç, insanoğlunu merkezde alarak, onun gözünden gökyüzüne bakılmış olmasıdır. Bu yüzden bu tür iddiaları cahilce, araştırılmamış ve bir teoriye dayanmayan spekülasyonlardan öte görmenin imkanı yoktur! Üstelik ortaya atılmış bu iddialar güncel de değildir. Fizikçi Dr Jacqueline Mitton 1995 yılında 13. burç konusunu yeniden gündeme getirmiş ve 90’lı yıllarda bu konu çok tartışılmıştır. Ardından 2000’li yıllarda yeniden gündeme gelmiş ve özellikle de Almanya’da pekçok forum köşesinde tartışılmıştır. Bu iddialar zaten zamanında çürütülmüştür.

Ha bu arada, kimsenin burcunun değiştiği falan da yok. Son bir kez daha altını çizmiş olayım. Zaten röportajlarda sokaktaki insana sorduklarında, bir tanesinin bile burcunun değişmiş olduğuna inanmadığı gözlerden kaçmadı. Astroloji gözleme ve bu gözlemler de binlerce yıllık çalışmalara dayanır. Bilmeyenlere hatırlatmış olalım…

Sözlerime burada son verirken, günümüz astrolojisinin bu seviyesine varmasında çok önemli rol oynayan ortaçağ astrologu Guido Bonatti’nin Liber Astronomiae’sinden bir alıntıyla sizleri başbaşa bırakıyorum. Bakın burçlara neden bu isimlerin verildiğini açıklarken nasıl da Güneş’in hareketlerinden yararlanıyor…

“Güneş Koç’a girdiğinde sıcaklık yükselir; çünkü Güneş ekvator çizgisinden uzaklaşır ve kuzeyli bölgelerin doruk noktasına yaklaşır ve güçlenir; bu nedenle Koç’un hayvani güçlere benzer güçleri olduğu söylenir. Ardından sıcaklık Güneş’in Koç’ta olduğu zamana göre artar ve güçlenir; ve bu Boğa’nın doğasına atfedilir; çünkü Boğa Koç’tan daha güçlü bir hayvandır, ve Güneş’in ekvatordan uzaklaşması ve kuzeyli bölgenin doruk noktasına yaklaşması Koç’ta olduğundan daha fazladır. Ardından Güneş İkizler’e girer ve bu burca İkizler denmiştir; çünkü sıcaklık ikiye katlanmaktadır. Ardından Güneş ekvatordan en uzak olduğu noktaya ve tepenin üstündeki en yüksek noktaya ulaşır.

Bu noktadan itibaren Güneş ekvatora geri dönmeye başlar ve ardından da Yengeç’e girer; çünkü Yengeç geri geri yürüyen bir hayvandır. Yengecin bazen ileri bazen de geri yürüyen bir hayvan olması gibi, Güneş de ekvatordan uzaklaşır, en fazla uzaklaştığı noktaya ulaşır, sonra ekvatora geri dönmeye başlar ve de bir yengeç gibi geri dönmeye başladığı söylenir. Güneş Yengeç’i terk ettikten sonra Aslan’a girer; Aslan’da olduğunun söylenmesinin nedeni sıcaklığın artması ve havanın katışıksız olmaması nedeniyle giderek güçlenmesi, keskinleşmesi ve sertleşmesi ve nemliliğin olmamasıdır. Bu nedenle, Aslan sert, güçlü ve acımasız bir hayvan olduğu için, bu burca özellikle bu hayvanın ismi verilmiştir. Ondan sonra, sıcaklık azalır ve varlıklarda gelişme ya da belirli tohumların filizlenmesi dışında düzenli bir doğum yoktur; ve bu burca Başak [Virgo] adı verilir, çünkü bir bakire [virgin] aciz ve kısır bir hayvandır, ve her şey azalma ve neredeyse kısırlık eğilimi gösterir.

Ardından Güneş Terazi’ye girer, çünkü gündüzler gecelerle eşittir ve sıcaklık azalır [daha da fazla]; böylelikle sıcaklık ve soğukluk eşitlenir; çünkü ardından soğukluk artmaya başlar ve bu dönemde her şey eşittir. Ardından Güneş Akrep’e girer ve soğukluk sıcaklığı geçer. Şeyler biraz soğuk ve biraz da ılık hale gelir. Hava fırtınalıdır ve yağmur yağar. Acı verici hastalıklar, salgınlar ve zehir gibi ölümcül şeyler ortaya çıkar. Bu nedenle bu burç adını zehirli akrepten alır. Ardından soğukluk sıcaklığı daha fazla geçer ve Güneş’in Yay’a girdiği söylenir. Burada hava değişimleri meydana gelir. Hava soğur ve çok soğuk, dondurucu rüzgarlar çıkar, ve kar yağar ve buz gibi rüzgarlar eser; tıpkı hayvanları ve bitkileri öldüren oklar gibi.

Ardından soğuk sıcaklığı, sanki sıcaklık yok edilmiş gibi, daha da geçer, ve hava dondurucu bir fırtınaya dönüşür ve melankolik hale gelir, ve kar yağışı artar ve en büyük soğuk ve buzlanma yaşanır. Bu nedenle, Keçi soğuk, kuru ve melankolik bir hayvan olduğu için, bu burca bu hayvandan ötürü Oğlak adı verilmiştir. Güneş, burada ekvatordan güneye doğru en yüksek inişindedir. Ardından tekrar ekvatora döner, soğuk azalır ve ara sıra karın yerini yağmur alır. Hava daha nemli hale gelir; bu nedenle bir sonraki burç ismini bu dönemde havanın yumuşamasından almıştır. Güneş Balık’a girer ve bu burç ismini bir su hayvanı olan balıktan almıştır; çünkü bu dönemde yağmur yılın başka bir zamanında olduğundan (bazı tesadüfi zamanlar hariç) çok daha boldur ve bazen kar yağsa, don ya da buz olsa da bunlar kışın başka bir dönemine kıyasla çok daha çabuk suya dönüşürler.”

Öner Döşer