Dünyamızdaki tüm yaşam, güneş sistemimizin merkezi olan güneşten gelir. Eğer güneş olmasaydı, bizler hayatta kalamazdık. Bu bilimsel bir gerçektir. Bu yüzden, güneşte olan herhangi bir değişiklik, her insan ve canlı için hayati bir önem taşımaktadır. Tarih boyunca, Mısır, Hopi, Kadim Hindistan, Maya, Aztek ve Çin gibi kültürler, kolektif davranışlarının güneş tarafından etkilenebileceğine inandılar. Kadimlere göre güneş her şeydir, yaşamın tamamı ile ilişkilidir.
Alemin sembolik dili olarak nitelendirilen Astroloji’de de Güneş yaşam kaynağı olarak kabul edilir; hayat vericidir. Yeryüzünde yaşayan tüm canlılar için etkisi çok büyüktür. Karışıklığın olduğu yere düzen getirir ve bize gereken yaşam enerjisinin nerede odaklandığını gösterir. Güneş hayat veya “ben” demektir. Işık ve ısının kaynağı olan güneş, karanlığı sona erdirir ve böylece her şey gün ışığında çok daha net görünür. Astrolojik hiyerarşide gökyüzünün en büyük hakimi olarak kabul edilmiştir. Tüm olaylarda nihai otoriteyi, en üst mercii temsil eder. Güneş’in gücü o kadar fazladır ki gözümüzü korumadan ona direkt olarak bakmamız zordur. Eğer yazın kendimizi ışınlarından iyi koruyamazsak, yanarız. Bu yüzden Güneş hem hayat vericidir, hem de yaşamsallığa zarar veren yönü vardır. Aynı şekilde gökyüzünde de Güneş’e çok yaklaşan bir gezegen yanık durumda kabul edilir. Işık, bilinç ve aydınlanma gibi anlamları da sembolize eden Güneş, amaç duygusu, maksatlı ve bilinçli davranışlar, yaratıcılık gibi kavramlarla bağdaştırılır.
Dünya üzerindeki her şeyin, ışığın, aydınlığın, hayatın kaynağı olan Güneş, heybetli bir elektromanyetik yayıncıdır ve güneş sistemimizdeki gezegenlere sıcaklık, ışık, UV radyasyonu ve elektrikli partiküller yayar. Saçtığı ısı ve ışığın yanı sıra diğer elektromanyetik formları ve elektrikle yüklü iyon karışımı gazları uzaya ve dünyaya gönderir. Buna Güneş Rüzgarı denir. Güneş rüzgarı, barındırdığı manyetik plazmanın yoğunluğuna ve hızına göre değişen büyük bir güçle dünyanın manyetosferine çarpar ve dünyadaki tüm yaşam formlarının manyetik alanlarını doğrudan etkiler. Bu manyetik kutupsallık anında bazen öyle güçlü bir enerji salınır ki, büyük jeofiziksel olaylara sebep olmasının yanı sıra, insan DNA’sını etkiler ve evrimsel değişikliklere yol açar.
Modern teleskoplar ve bilgisayarlar sayesinde güneşle, özellikle de güneşin dış tabakasıyla ilgili bilgilerimiz gün be gün artmaktadır. Güneşte meydana gelen manyetik değişimlerin dünyamızın manyetik alanını etkilediği tespit edilmiştir. Kaliforniya’daki Ulusal Rutherford Appleton laboratuarından Dr. Mike Lockwood’un gönderdiği raporlara göre, 1901 yılından bu yana güneşin manyetik alanı %230 güçlendi. Bilim insanları bunun bizim için ne anlama geldiğini anlamakta zorlanıyorlar.
Yakın geçmişte, Rus ve Avrupalı fizikçiler, güneşle ilgili gözlemlerine dayanarak, güneşteki değişimler yüzünden çok yakında dünyada dev bir manyetik değişim beklendiğini açıkladılar. Bilim adamları, güneşteki manyetik fırtınanın dünyayı etkileyecek şekilde daha şiddetli hale geleceğini öngörüyorlar ve 2011’den 2012 yılına kadar yoğun bir güneş lekesi aktivasyonu beklemekteler. Şu anda içinde bulunduğumuz güneş döngüsünün sık ve güçlü manyetik fırtınalardan oluşacağını, 11 Ekim 2011’de güneş etkilerinin maksimum seviyesine ulaşacağını tahmin etmekteler.
Etkin güneş aktivitelerinin dünyayı yüksek radyasyona maruz bırakabileceği, küresel iklim değişikliklerini hızlandırabileceği, aşırı sıcaklık değişimlerine, kuraklığa, sel baskınlarına sebep olabileceği, kasırga ve tornadolara sebep olabileceği, volkan patlamalarını ve depremleri tetikleyebileceği, manyetik alanda ani değişimlere yol açabileceği söylenmektedir.
Güneş Lekeleri
Güneşte olup bitenler, bilim insanlarınca çok yakından takip edilmektedir. Güneş üzerinde görülen en ilgi çekici olaylardan biri de güneş lekeleridir. Güneş döngüsü içerisinde güneş lekelerinin oluşması, güneşin manyetik alanındaki değişimlerin göstergesidir. Güneş lekeleri, güneşin yüzeyinde güçlü manyetik alanlar nedeniyle oluşan lekelerdir.
Güneş’in yüzeyi yaklaşık 11,1 dünya yılı kadar süren periyodik bir döngüde gidip gelen süreç içinde ince siyah noktalarla lekelenir. Bu lekeler, güneşin derinliklerinde meydana gelen elektromanyetik aktivitenin semptomatiği olarak belirirler. Siyah bölgeler olarak görülen bu lekeler güneş yüzeyi üzerinde yoğunlaşan manyetik alanlardır. Güneş lekeleri aslında, güneşin yüzeyindeki nispeten serin kısımlardır. Bulundukları alanın sıcaklığını düşürürler. Bu nedenle çevresine göre daha koyu bir bölge olarak görülürler. Çünkü güneşin geri kalan yüzeyi daha sıcak ve parlaktır. Lekeler, şiddetli manyetik alanlar güneş yüzeyinde belirdiğinde ortaya çıkarlar ve çevrelerine göre manyetik etkinliği yüksek olan bölgelerdir. Lekelerin sayısındaki artış, manyetik alan kuvvetinde de artış demektir. Güneşte meydana gelen güçlü fırtına ve patlamalar, güneş lekeleri şeklinde dünyamızdan gözlenmektedir.
Güneş lekelerinin maksimum düzeye çıktığı zamanlarda dünyanın volkanik ve sismik etkinliğinde artışlar kaydedildiği istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. Güneşte meydana gelen fırtınadan saçılan manyetizma, Dünya yörüngesindeki uyduları, uzay istasyonlarını, kablosal iletişim ağlarını, telefon hatlarını hasara uğratmıştır.
Astronomlar yaklaşık Galileo’nun zamanından bu yana, güneş lekelerini sayıyorlar. Her 10-11 yılda bir güneş lekelerinin sayısı 0-400 arasında bir sayıda değişiyor. Güneş lekelerinin kendileri dünyayı etkilemese de, güneş rüzgarları, yükselen güneş aktivitesi esnasında yüksek sayıda partikülleri (elektron ve protonlar) ve ultraviyole ışınlarını ve X ışınlarını püskürtüyor. Eğer dünyanın manyetik alanı olmasaydı, bunlar bizi yok edebilirdi. Allah’tan gezegenimizin manyetosferi bu tehditlere çok çabuk tepki veriyor ve bu etkiyi süzüyor.
Güneş fizikçileri ve gök bilimciler, yaptıkları çalışmalar sonucunda, güneş lekeleri sayısı ile güneş aktiviteleri arasında bir ilişki olabileceğini öne sürmüşlerdir. Güneş aktivitelerinin dönemsel olarak arttığı ve azaldığı periyotlar, lekelerin dönemsel artış ve azalışlarını içine alan periyotlar ile çakışmaktadır. Güneş lekeleri sayısında artış olduğunda, güneş aktivitelerinde de (güneş patlamaları, manyetik fırtınalar, vb.) bir artış, azalma olduğunda da bir gerileme gözlenmiştir. Bazı bilim insanları, güneş lekeleri ile iklim değişiklikleri arasında bağlantı olabileceğini de ileri sürmüştür. Güneş lekelerinin azaldığı dönemlerde sıcaklıkta azalma, yağışta artış, lekelerin arttığı dönemlerde ise, sıcaklıklarda artış, yağışta azalış meydana geldiği belirtilmiştir. Lekelerin artması radyo dalgalarına, manyetik fırtınalara ve kutup ışıklarına neden olmaktadır.
Güneş Maksimumu
Güneş patlamaları sık olmaktadır, özellikle de güneş lekesi maksimum periyotlarında. Güneşteki aktivitelerin, güneş lekelerinin maksimum seviyesine ulaştığı dönemlerde arttığı biliniyor. Yaklaşık iki yüzyıldır güneşin 11 yıllık döngüler keşfedildiğinden bu yana bilim insanları geleceğin maksimum güneş aktivitelerini öngörmekte güçlük çektiler ve hatta bazı zamanlarda da yanıldılar. Örneğin 2005 yılında güneşte meydana gelen büyük aktiviteler esnasında, güneş lekeleri minimum periyodundaydık ve bu yoğun güneş patlamaları güneş fizikçileri tarafından öngörülmemişti.
Güneş aktivitelerinin izlendiği her bir 11 yıllık döngüye numara verilmiştir. 2008 yılı başlarından beri, 23 numaralı döngüyü tamamlamış, 24 numaralı döngüye girmiş durumdayız. Periyodik olarak her bir döngünün başlangıcında lekeler Güneş’in kutuplarına yakın yerlerde beliriyor, geliştikçe daha da belirginleşerek ekvatora doğru yaklaşıyorlar ve genellikle dairesel döngünün hızı iyice azaldığında lekeler tekrar kutuplara yakın yerlerde belirmeye başlıyorlar. Güneşin güneş lekelerini doğurması, tıpkı rahimden bir bebeğin çıkışına benzemektedir. Güneşteki güçlü manyetik alanlardan oluşan yeni lekeler, güneş ekvatorunun güney ve kuzeyinde 30- 40 derecelerinde görülmesi, yeni döngünün başladığına işarettir. Güneş fizikçilerinin bildirdiğine göre, Güneş Döngüsü 24’ün başlangıç tarihi 4 Ocak 2008’dir. Bu tarihten itibaren güneş lekelerinin kutuplanma özelliği değişiklik göstermiştir.
2008 yılı başında tamamladığımız Güneş Döngüsü 23, son 400 yıldır kaydedilen tüm güneş aktivitelerinden daha etkili oldu. Bilim insanları, son 18 yıldır güneşin manyetik alanının değiştiğini, özellikle de 2003 yılından beri de güneşte düzensizlikler görülmekte olduğunu söylüyorlar. Güneş Döngüsü 23 kapsamına giren 2005 yılında, güneş minimumu döneminde, Amerika’da meydana gelen korkunç kasırgaların, güneş lekeleri döngüsünde beklenmedik bir çıkış dönemi olduğunu söyleyen güneş fizikçileri, güneş aktivitesinin rekor düzeyde artacağı beklenen Güneş Döngüsü 24 döneminde zararın büyük olabileceği konusunda fikir birliği içerisindedirler. Bazı bilim insanları ve 2012 yazarları, güneşin minimum sürecinde bile bu türden sert doğa olayları yaşanıyorsa, güneş maksimumunda beklenenden çok daha fazla sayıda ve büyüklükte doğal felaketle karşılaşılabileceğini yazıyorlar. Zira güneş lekelerinin maksimum düzeye çıktığı zamanlarda dünyanın volkanik ve sismik etkinliğinde artışlar kaydedilmektedir. Bu olasılığın ne denli güçlü olduğunu, Oğlak burcunda hareket eden Plüton ile Koç burcunda hareket eden Uranüs’ün doksan derecelik açısı da teyit etmektedir. Bu ikili arasındaki doksan derecelik sert açı, 2015 yılına değin tam yedi kez kesinleşecektir ki bu pek de sık rastlanmayan bir durumdur.
Güneş fizikçileri Güneş Döngüsü 24’ün, güneş aktivitelerinin gözlemlenmeye başladığı yaklaşık 400 yıldan bu yana görülecek yoğun Güneş Maksimumu olacağını söylüyorlar.
İçinde bulunduğumuz Güneş Döngüsü 24, NASA, NOAA, ESA’ya göre, önceki Güneş Döngüsü 23’ten %50 daha etkin olacak. İşte bazı güneş fizikçilerinin görüşleri:
Mausumi Dikpati: 24 Döngüsü önceki döngüden %30-%50 oranında daha güçlü olacak. Güneş maksimumu büyük çaplı olacak. Maksimuma 2011 sonlarında ve 2012 ortalarında varacağız.
Doug Biesecer: Güneş Döngüsü 24, 2011 sonlarında veya 2012 ortalarında pik yapacak. Güneş fırtınaları uydulara ve güç destek ünitelerine zarar veriyor. İletişimi ve Navigasyon sistemlerini vurabilir.
Bill Murtagh: İnsanoğlu uzay temelli teknolojiye daha bağlı oldukça, ileride oluşacak potansiyel dramatik etkilere daha açık oluyoruz ve bu durum her geçen gün bizim misyonumuzu daha yaşamsal kılıyor. Güneş Döngüsü 24 tüm güneş döngülerinden daha farklı olacak.
Marshall Uçuş Merkezi’nden David Hathaway ve Robert Wilkinson, güneş çevrimi kayıtları ve jeomanyetik fırtına kayıtlarını inceleyerek, Aralık 2006’da San Francisco’da yapılan amerikan Jeofizik Toplantısı’nda Güneş Döngüsü 24’ün en şiddetli çevrimlerden birisi olduğunu iddia etmişlerdir. Hathaway ve Wilkinson, güneşin maksimumunu 2010- 2011 yıllarında yapacağını iddia ediyorlar.
David Hathaway: İlk kayıtların tutulmaya başlandığı 400 yıl öncesinden bu yana görülmüş en yoğun döngü olacak. Büyük güneş lekeleri 2010 ve 2011’de görülecek.
Robert Wilkinson: Güneş Maksimumu 2010 civarında pik yapacak ve güneş lekeleri 160 civarında olacak. (-+ 25) Bu son 50 yıldan bu yana görülen en sıkı güneş döngülerinden biri olacak.
Yukarıda görüldüğü gibi, bilim insanları güneş maksimumunun çok yoğun ve etkin olacağı konusunda hemfikir olsalar da, tarihi konusunda farklı görüşlere sahipler. Çoğunluk güneş maksimumunu 2011 sonları ve 2012 ortalarında beklerken, Hathaway ve Wilkinson gibi bazı araştırmacılar, 2010 yılından itibaren güneş aktivitelerinin etkin olacağını, maksimuma varacağını düşünüyorlar. Astrolojik göstergeler, güneş aktivitelerinin 2010 yılı yaz aylarından itibaren etkin olacağını düşündürüyor. Bu düşüncemin sebebi, yaz aylarında ve sonbahar girişinde, birbirleriyle gergin açısal irtibatlar kuran gezegen dizilimlerinin güneş üzerinde yaratacağı etkilerdir. Sözün burasında, güneş aktiviteleri ile gezegen dizilimleri arasındaki bağlantı hakkında biraz bilgi vermek gerekiyor sanırım.
Güneş Aktiviteleri ve Gezegen Dizilimleri
1951 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinin RCA kanalında radyo dalgalarının alınmasıyla ilgili kendisine müracaat edilen ve bir mühendis olan John H. Nelson, güneşin gezegenlerle 0, 90 ve 180 derecelik açılar yaptığı günlerde radyo parazitlerinin çoğaldığını keşfetmişti. Buna sebep olan şey, güneş ile gezegenlerin 0-90-180 derecelik dizilimlerde olduğu zamanlarda yoğunlaşan güneş aktiviteleriydi. Böyle en az 3 gezegen ile 5 derece toleransla bu açılar oluştuğunda, güneşteki fırtınalar artıyordu. Böylelikle ses dalgalarının hangi günlerde etkileneceğini belirleyen bir metot oluşturulmuş oldu. NASA için araştırma yapan Jane Blizard da, Nelson’a benzer şekilde, gezegenler arası kavuşum, karşıt ve bazı doksan derecelik dizilimlerin güneşte şiddetli patlamalara yol açtığını bulmuştur.
Astrofizikçi Dr. Percy Seymour, gezegen dizilimlerinin ve bu dizilimlerin güneş ile sert açılarının güneş lekeleri ve şiddetli güneş aktivitelerinin oluşmasında rolleri olduğunu öne sürmektedir. Seymour’un teorisi, Jane Blizard’ın NASA için yaptığı araştırmanın sonucunda vardığı gezegenler arası kavuşum, yüzseksen ve bazı doksan derecelik dizilimlerin ve bu gezegenlerin Güneş ile sert açılarının Güneş’te şiddetli bozulmalara yol açtığına yönelik teorisini desteklemektedir. Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün, güneşin manyetik alanının değişmesine ve bir yönden diğerine dönmesine neden olurlar. Bu gezegenler, güneşin manyetik kanalını bozmada rol oynarlar.
Seymour’un teorisine göre, gezegenlerin dalga rezonansları genişleyerek, güneşin manyetik alanında değişimlere sebep olur. Bu manyeto dalga rezonansını, dünyanın manyetosferine uygularsak, gezegenlerin dünyanın manyetik alanını doğrudan etkilediğini söyleyebiliriz. Yani, dünyanın manyetik alanının gezegenler tarafından etkilenmesi, sadece güneş fırtınaları yoluyla değil, onların doğrudan dünyanın manyetosferini etkilemesi yoluyla olmaktadır. Gezegenlerin çekim dalgaları, dünyanın manyetik alanını doğrudan etkilemekte ve güneşin manyetik alanlarını değiştirmektedir. Güneşteki manyetik değişimler, gezegenlerin çekim etkileriyle oluşmaktadır. Güneş alanı geometrisindeki gezegenlerin dalga etkisi bu alanı bozarak güneşte şiddetli aktiviteler oluşmasına yol açar.
Burada söz konusu gezegenlerin dalga etkilerinin zayıf olması önemli değildir. Manyeto rezonansı sayesinde bu etkiler artabilir. Güneşin manyetik kanalları, gezegenlerin zayıf güçlerini arttırabilme kapasitesine sahiptir. Bu kanallar, güneşte bulunan çok sıcak gazlara kanal vazifesi görebilirler. Bu manyetik kanallar, yani manyetik güç alanları, tıpkı bir müzik aletinin telleri gibi, örneğin bir keman yayı gibi titreşim yayar ve gezegenlerin zayıf dalga etkilerinin güneş döngüsündeki rezonansı arttırmasına neden olur. Seymour bu durumu şöyle izah ediyor: “George Biddell Airy’nin okyanus dalgalarıyla ilgili kanal teorisini, güneş yüzeyi altındaki manyetik kanallara uygulayarak, güneşteki dalga rezonansını artmasının altında yatan mantığı anlayabiliriz. Airy, eğer dünyanın ekvatoru çevresinde özel bir su kanalı oluşturursanız, bu kanaldan geçmekte olan dalganın büyüyebileceğini birçok matematiksel teori ile açıklamıştır. Bu büyümeye rezonans denir ve normal okyanus dalgalarıyla elde edilebileceğini ifade eder. Güneşteki dalga rezonansı da böyledir. Bir gezegenin çekim gücü, manyetik kanal etrafındaki bir dalganın tepesindeyse, bu dalganın büyüyerek güneş yüzeyinde bir köprü ya da tümsek oluşturmasına sebep olur. Köprünün tümsek ya da ayaklarına güneş lekeleri denir.”
Seymour’un konu ile ilgili olarak Mountain Astrologer dergisine verdiği röportajdaki bilgileri özetlersek: Gezegenler, şiddetli güneş aktivitelerinin oluşmasında rol oynarlar. Güneş sisteminin ortak merkezine doğru çekilen gezegenlerin dalga kuvvetleri, güneşin manyetik alanının değişimine sebep olur. Gezegenler, güneşteki gazların dalgalanmasını arttırır, güneş lekelerine ve emisyonuna neden olur ve bunlar daha sonra dünya manyetosferine çarpar. Ama dünya manyetik alanındaki değişimleri yaratan bu olayların sadece güneş aktivitelerinden kaynaklanması gerekmez. Gezegenlerin kendileri de açısal irtibatlarının etkilerini dünya manyetosferi üzerinde etkin olabilecek şekilde iletirler.
Seymour’a göre Güneş döngülerinde baskın gezegenler Jüpiter ve Satürn’dür. Bu iki gezegenin kavuşumları Dünya ve açıları Astrolojisi’nde özel önem taşımaktadır. 2010 Temmuz ayı sonlarında bu iki gezegen karşıt açıya gelecekler ve etkiler sadece bu iki gezegen arasında oluşan karşıt açıyla sınırlı kalmayacak. 2010 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında Jüpiter, Satürn, Uranüs, Plüton arasında çok küçük toleranslarla kavuşum, yüzseksen ve doksan derecelik dizilimler oluşacak; Temmuz ayı sonunda ve Ağustos ayı başında bir müddet için Mars ve Venüs de bu dizilime dahil olacaklar. Bu şartlarda, gökyüzünde oluşacak gergin açısal irtibatların hakim olacağı, gezegenlerin elektromanyetik enerjilerini kişisel ve gezegensel biyosferimizde güçlü bir şekilde hissedeceğimiz 2010 yılı yaz aylarında, beklenen maksimum periyodundan önce de önemli güneş aktiviteleri oluşabilir. Bu yoğun güneş aktiviteleri, dünyasal yaşam üzerinde etkin sonuçlar ortaya çıkartabilir; oluşacak güçlü manyetik akım etkisi, insanların ruh halini ve fizyolojisini olumsuz etkileyebilir. Beklenenin de ötesine geçecek etkin güneş aktivitelerinin dünyayı yüksek radyasyona maruz bırakabileceği, küresel iklim değişikliklerini hızlandırabileceği, aşırı sıcaklık değişimlerine, kuraklığa veya sel baskınlarına sebep olabileceği, kasırga ve tornadolara sebep olabileceği, volkan patlamalarını ve depremleri tetikleyebileceği, manyetik alanda ani değişimlere yol açabileceği söylenmektedir. 2011 yılında da 2010’dakine benzer, ama geniş toleranslı açılarla gezegen dizilimleri gerçekleşecektir. Bu şartlarda, etkin olacak bu gezegen dizilim tarihleri civarında, güneş aktivitelerinin ortaya çıkarması muhtemel zararlara karşı geniş çaplı önlemler alınması hayati önem taşımaktadır.
Güneş Aktiviteleri, Jeomanyetik Fırtınalar ve Doğal Afetler
Güneş döngüleri jeomanyetik aktiviteyle bağlantılıdır. Jeomanyetik fırtınalar, güneş lekesi döngülerini yakından takip eder. Güneş rüzgarı, dünyanın manyetik alanına çarptığı zaman, manyetik alanda yüksek şiddetli çalkalanmalara sebep olduğunda, bir jeomanyetik fırtına oluşur. Bu fırtınalar, yakın bölgelerde bulunan elektrik santralleri etkileyip, iletişimin kesilmesine, güç ünitelerinin zarar görmesine sebep olacak kadar etkin olabilirler.
Bazı araştırmacılar jeomanyetik fırtınaların, sadece dakikalar sürse bile, insanların beyin dalgalarını ve hormon seviyelerini etkilediğini söylüyorlar; özellikle de erkeklerde. Bazı kadınlar da güneş aktivitelerinden etkileniyorlar ise de, erkeklere nazaran güneşin tavrından daha az etkileniyorlar. (Kadınlar daha ziyade Ay’ın durumundan etkileniyorlar). Hormon seviyelerindeki artışa tepki olarak bazı erkekler daha irrite edici ve agresif olurlarken, bazılarıysa tam tersine daha yaratıcı oluyorlar. Kısacası Jeomanyetik fırtınalar, insanların çok çeşitli reaksiyon vermelerine sebep oluyor. Her jeomanyetik kalıp farklıdır ve insanlar üzerinde farklı etkiler ortaya çıkartır. Astroloji çalışması ve pratiği aslında jeomanyetik kalıpların ve davranışların incelenmesidir. Gezegenlerin pozisyonları ile jeomanyetik aktivite arasında ilişki vardır. Jeomanyetizma, bazı gezegensel faktörlerden etkilenmektedir. Jeomanyetik fırtınalar örneğin dolunay zamanlarından daha etkindir. İlkbahar ve sonbahar dönemlerinde, dünya güneş ekvatorundan geçerken, güçlü dengesizliklerin ve rahatsızlıkların oluşması mümkündür. Sert gezegen dizilimleri de güneş lekelerinin oluşmasında ve jeomanyetik fırtınaların tetiklenmesinde ana faktörlerdendir.
Güneş aktivitelerinin arttığı dönemlerde, jeomanyetizma da artmaktadır. Ama güneş aktivitelerinin yoğunlaştığı güneş maksimumu ile jeomanyetik zirve arasında yaklaşık bir-iki yıl civarında fark vardır. Jeomanyetik zirvenin her zaman güneş döngüsüyle senkronize olmadığı bir gerçektir. Jeomanyetik döngü 9.7 yıldır ve 1970 yılında Dewey’in keşfettiği uluslararası savaş döngüsüyle örtüşmektedir. Rus bilim insanı Oleg Shumilov, 1948-1987 yılları arasındaki jeomanyetik değişimleri gruplamış. Yıl içerisinde 3 kez pik yapıyor: Mart-Mayıs arası, Temmuz ve Ekim aylarında. 2010 yılı 11 Temmuz’unda bir tam güneş tutulması yaşayacağız ve ardından da gökyüzünde sert gezegen dizilimleri oluşacak. Bu şartlarda Temmuz ayının özellikle de ikinci yarısından itibaren, Ekim ayı sonlarına kadarki süreçte, etkin güneş aktivitelerinin ortaya çıkartacağı etkin jeomanyetik fırtınalar oluşabilir.
Tarihten bir örnek bize güneş tutulmalarının ne denli önemli olduğunu göstermek için kullanılabilir. 4 Ağustos 1972’de güneş aktivitelerinden doğan jeomanyetik fırtınalar, dünyevi iletişim üzerinde etkin olmuş ve Illionis’te iletişim kesilmişti. Bu etkin jeomanyetik fırtınanın yaklaşık bir ay öncesinde, 10 Temmuz 1972’de tam güneş tutulması olmuştu. Bu yıl 11 Temmuz 2010’da da bir tam güneş tutulması olacak. Üstelik de 1972 10 Temmuz’undaki güneş tutulmasının gerçekleştiği Zodyak derecesine çok yakın bir derecede. Bu benzerlik ister istemez insana, 11 Temmuz civarındaki tutulmayı takip eden kısa süre içerisinde benzeri jeomanyetik fırtınaların etkin olacağını ve bunun önemli iletişim aksamaları yaratabileceğini düşündürüyor. Kişisel olarak bu tam tutulmaya çok önem veriyorum ve yakında yayınlayacağım yazımda bu tutulma esnasında etki alan ülke horoskoplarına göre önemli değerlendirmeler yapacağım. Ama kısaca bilgi vermek adına, bu tutulmayı takip eden günlerde dünya ekonomisinde, siyasi arenada önemli değişimler ortaya çıkacağını düşünmekteyim. Özellikle İngiltere astroloji haritası, güneş tutulmasından dikkat çekici bir biçimde etkilenmektedir. Tutulma, İngiltere astroloji haritasının tam olarak Ay derecesi üzerine düşmektedir. Astroloji’de Ay önemli kadın figürlerinin (örneğin Kraliçe’nin) ve genel olarak halkın göstergesidir. Tutulmayı takip eden yakın süreç içerisinde İngiltere’de ekonomik, siyasal çalkantılar patlayabilir. Kraliçe bu tutulmadan majör bir biçimde etkilenebilir (sağlık, siyasi etkinlik ve güç)
Ayrıca, bu tutulma sonrasında büyük çaplı doğal felaketler de oluşabilir. Bu bağlamda da Japonya dikkat çekmektedir. Çünkü 11 Temmuz 2010 tarihinde gerçekleşecek tam güneş tutulması anına yönelik Ay-Güneş kavuşum derecesinin izdüşümü dünya atlasında tam Tokyo üzerine düşmektedir. Yani Tokyo’ya göre çıkarttığım astroloji haritasında Ay-Güneş kavuşumu tam da Yükselen (ASC) derecesine oturmaktadır. Tutulma ayrıca Japonya astrolojik haritasının (3 Mayıs 1947, saat 12:00, Tokyo, Japonya) Ay-Mars karşıtlığını tetiklemektedir ki bu da, tutulmanın ASC derecesi üzerine düşmesine benzer bir şekilde, halkı rahatsız edecek, üzecek durumların, okyanus tabanlı volkan patlamaları, depremler, seller gibi doğal afetlerin ortaya çıkması ihtimalini güçlendirmektedir. Bu etkin güneş tutulması bir öncü burçta gerçekleşeceğinden ve ASC derecesine düşeceğinden, tutulmanın görünür etkilerinin ortaya çıkmasının çok kısa bir süre alacağını düşündürmektedir. Bu Ay’ın tutulma derecesini ve Japonya haritasının Ay-Mars karşıtlığını tetikleyeceği tarihler olan 16- 18 Temmuz 2010, 24-25 Temmuz 2010, 31 Temmuz-2 Ağustos 2010, 7-9 Ağustos 2010 tarihleri kadar kısa bir sürede bile gerçekleşebilir. Tutulma derecesini aktive edecek bir sonraki tetikçiler Venüs ve Mars olabilir ki, onların tutulmayı ve Ay-Mars karşıtlığını tetikleyeceği zamanlar 23-31 Ağustos tarihleri arasındadır. Tutulma derecesini Mars’ın karşıt burçtan etkileyeceği ileri tarihli etkin zamanlar ise 2010 yılı Aralık ayı sonları 2011 yılı Ocak ayı başlarındadır.Öte yandan, 5- 7 Ağustos 2010 tarihleri arasında gökyüzünde sert gezegen dizilimleri var. Bu tarih de 4 Ağustos 1972’de Illionis’te meydana gelen jeomanyetik fırtına tarihi ile benzeşmektedir. 21-23 Eylül 2010 civarındaki tarihlerde dolunaya yakın zamanda güneş-Jüpiter ve Uranüs ikilisine karşıt açıda olacak. 23 Eylül’de 0 derece Koç/Terazi ekseninde gergin bir dolunay meydana gelecek. Bu tarihler civarında jeomanyetik fırtınalar etkin olabilir, yeryüzünde büyük doğal felaketlere, jeomanyetik fırtına tarihi özellikle de Pasifik civarında büyük kasırgalara neden olabilir. Zira Eylül ayının pasifikte kasırgaların en etkin zamanı olduğu bilinmektedir.
Güneş lekelerinin sayısal değerinin hızlı iniş çıkışları, bazı araştırmacılar tarafından büyük savaşların işaretçisi olarak tanımlanıyor. Araştırmacılara göre savaşlar ve uluslararası çatışmalar en çok güneş lekelerinin hızlı yükselişi ve azalışlarında patlıyor ki bu zamanlarda jeomanyetik fırtınalar yoğunlaşıyor. Jeomanyetik alan, gezegende huzursuzluk olduğunda en çok aktif durumda oluyor. Araştırmacı Buryl Payne, uluslararası savaşların tam güneş maksimumunda değil, maksimumdan bir veya iki yıl önce (bazen de 1 yıl sonra) ortaya çıktığını gözlemlemiştir. Savaşların gerçek maksimumdan iki yıl önce ya da iki yıl sonra patlak verdiği teorisi %92 oranında doğruluğa ulaşmaktadır. Bu istatistiksel gerçeğin sorumlusu jeomanyetik fırtınalardır. Jeomanyetik aktivite, güneş lekesi zirvesinin biraz öncesinde ve biraz sonrasında en yüksek seviyesindedir.
Astrolojik göstergeler, 2010 yılının yaz aylarından itibaren, ama özellikle sonbahara giriş zamanlarına yakın tarihlerde etkin jeomanyetik fırtınalar oluşabileceğini, güneşin beklenen maksimum yılı olan 2012’den yaklaşık iki yıl önceye denk gelen bu tarihler civarında uluslararası gerginliklerin tetikleneceğini, savaş ortamı oluşması ihtimalinin güçlü olduğunu göstermektedir. 2009 yılında yayınlanan Dönüşüm Zamanı kitabımda da belirttiğim gibi, geçmişte, 2010 bu yaz aylarında meydana gelecek bileşik gezegen kombinasyonlarının benzerlerinin oluştuğu dönemler civarında etkin savaşlar olmuştur. Bu şartlarda, önümüzdeki yakın süreçte savaş ortamı yaratacak durumlar oluşabilir. Sözün burasında, güneş döngüleri ile savaşlar arasındaki bağlantı hakkında bilgi vermekte fayda görüyorum.
Güneş Döngüleri ve Savaşlar
Her ne kadar her zaman savaşlar var ise de, kayıtlara bakılırsa en büyük çatışmalar güneşin bu 11 yıllık döngüleriyle ilişkili gözüküyor. 1915’ler civarında, bilim insanları, güneş aktiviteleriyle insan davranışları arasındaki ilişkiyi tanımlamaya başladılar. I. Dünya Savaşı sırasında Rus Astronomi ve Biyolojik Fizik profesörü Alexander Chizhevsky, güneş lekesi zirve periyodu sırasında, güneş patlamalarını ciddi savaşların takip ettiğini fark etti, en önemli insan olaylarının %80’inin, maksimum güneş lekesi aktivitesi sırasında gerçekleştiğini buldu. Kitlesel insan davranışlarının 11 yıllık güneş lekesi döngüleriyle ilişkili olduğunu gözlemleyen Chizhevsky, Moskova’da yayınladığı MÖ 5000-MS 1922 Arasında kitlesel Heyecanın Yükseldiği Anlar adlı incelemesinde, kayıtlara geçen güneş lekeleriyle, halkın yükselen heyecanı arasında bir paralellik olduğunu göstermiştir.
1930’larda Kansas Üniversitesi tarihçisi Profesör Raymand Wheeler, Chizhevsky’nin gözlemlerini daha da ileri taşıdı. Araştırmaları, savaşların güneş döngüleriyle ilişkili olduğunu gösterdi. Wheeler’ın dataları, Edward Dewey tarafından istatistiksel olarak analiz edildi. Bu verilere göre savaşlar, çoğunlukla güneş lekesi döngülerinin kritik noktalarında başlıyordu. Bu en çok, güneş aktiviteleri içerisinde jeomanyetik aktivitenin hızlı değiştiği zamanlara denk geliyordu. Bu döngünün en yükseğe sıçradığı ya da lekelerin sayısının en dip noktasına ilerlediği ve lekelerin aniden azaldığı zamanlarda oluyordu. Edward Dewey, 6 Eylül 1968’de Belçika Brüksel’de toplanan Fiziksel Kimya ve Yaşam Bilimi ile Güneş Sistemi ve Göksel Cisimler arasındaki ilişki konusunda yapılan uluslararası sempozyomda “Güneşin Davranışı ve Etkilerinin Ekonomik ve Toplumsal Olaylarla İlişkisi” başlıklı yazısını sundu. Dewey daha sonra Foundation Cycles adlı bir örgüt kurdu, bu örgüte ait Cycles dergisinde güneş lekeleri ve ilgili konular üzerine birçok yazı yayınladı. Böylelikle güneş lekeleriyle toplumsal ve ekonomik olgular arasındaki ilişkiyi etüt etti.
Güneş Lekelerinin maksimum yaptığı yıllarda doğal felaketlerde artışın yanı sıra, savaşlar, ekonomik istikrarsızlıklar görülmüştür. Ekonomik istikrarsızlıklar, siyasal çalkantılar ve savaşlar genellikle güneş lekelerinin hızlı iniş ve çıkış dönemlerine denk geliyor. Bu konu üzerine çalışmalar yapan Astrolog Bill Hansen tarafından derlenen veriler, güneş lekeleri maksimum ve minimum periyotlarının dünyada savaş-barış dönemleriyle ilişkisini göstermesi bakımından önemlidir:
1957- 1964 arasında minimum: tüm dünyada barış
1967 maksimum: İsrail’de 6 Gün Savaşı
1968 maksimum: Vietnam savaşı, ABD, Pakistan, Malezya’da kargaşa
1976 minimum: ABD’nin Vietnam’daki ilgisinin azalması, barış
1979 maksimum: Dünyanın her tarafında kargaşa, savaş
1980 maksimum: İran-Irak savaşı
1986 minimum: Kargaşalar azalıyor.
1991 maksimum: Körfez savaşı, Yugoslavya Sivil Savaşı
1994 minimum: Çekişmeler azalıyor.
1996 minimum. Çekişmeler azalıyor.
2001 maksimum: İkiz Kuleler’in bombalanması, Taliban’ın eylemleri, İsrail-Filistin gerginliği, Hindistan-Pakistan gerginliği
2011-2012 maksimum: ?
1990-1991 yılları ve 2000-2002 yılları arasında güneşin maksimum periyodunda büyük ekonomik ve siyasal huzursuzluklar, terör ve savaş vardı. 2 Ağustos 1990’da Irak Kuveyt’i işgal etti. Ardından 17 Ocak 1991’da çok uluslu hava güçlerinin taarruzu ile Körfez Savaşı başlamış oldu. George Herbert Walker Bush ABD başkanıydı. 26 Şubat 1993’de Dünya Ticaret Merkezi bombalandı. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne saldırı düzenlendi. Bu dönemde de George W. Bush ABD başkanıydı. 1990 yılı Sovyet sisteminin çöküntüye uğramasına sahne olmuştu. 1990’larda Francis Fukuyama teziyle “ideolojilerin sonunun geldiği” ilan edildi. Samuel Huntington da bu teze küresel bir boyut getirdi. Ona göre bundan sonra ideolojiler değil, medeniyetler çatışacaktı. 2001 yılında İkiz Kuleler’in bombalanması ABD sisteminin çöküntüye uğraması olarak algılandı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
İlerlemekte olduğumuz güneş maksimumundan önceki sert virajda, 2010 yaz ayları girişinde, savaş ortamı yaratacak birkaç durumla karşı karşıya kaldık aslında. Kuzey ve Güney Kore arasında savaş rüzgarları esti. Türkiye-İsrail arasında yaşanan gerginliğin savaşa sürükleyebileceği düşünüldü. Bu yaz aylarında bu türde savaş ortamı yaratacak bu türden gerginlikler çok artacaktır.
Veriler incelendiğinde, güneş–jeomanyetik aktivite en hızlı şekilde değiştiği ve solar döngünün yükselişinde veya inişinde olduğu zaman, güneş lekeleri göreli olarak hızla arttığı veya azaldığı zaman, insanın ruhsal halini, davranış kalıplarını, yaratıcılığını ve tarihi trendlerini en yüksek etkileme potansiyeline sahip olduğu görülüyor. Eğer sebepleri bilirsek, bu semptomları azaltmaya yönelik önlemler alırız. Bunun için tarihin kalıplarını çok iyi çalışmamız gerekiyor. Her zaman altını çizdiğim ve Dönüşüm Zamanı kitabımda da belirttiğim gibi tarihteki döngüleri öğrenmenin amacı, aynı hatalara ve tuzaklara tekrar düşmemizi engelleyebileceği düşünülmesidir. İlerlemekte olduğumuz dönemin benzerlerinin tarihte daha önce de tekrarlamış olduğunu bilimsel teoriler de bize gösteriyor olduğuna göre, şimdi öncelikli amaç tekerrürlerin zamanlamasını yapmak ve bu kez nasıl farklılıklar oluşacağını saptamaya çalışmak olmalıdır. Bir sözü her zaman çok değerli bulmuşumdur “Geçmişini bilmeyen, geleceğini bilemez”. Öyleyse işin bu noktasında mutlaka astroloji de sahnede olmalıdır!
Güneş Aktiviteleri ve Biz
Güneş, jeomanyetik dalgalanmaların en büyük jeneratörüdür. Güneş aktiviteleri, dünyanın manyetik alan şiddetini değiştirir, insanların ve hayvanların beyin ritimlerini etkiler ve hormon dengesini değiştirir. Bütün yaşayan organizmalar, manyetik değişimlere hayli hassastır. Manyetobiyoloji araştırmaları (Manyetobiyoloji, gezegen dizilimleri ile güneşin manyetik olayları ve dünyanın manyetik alanlarındaki değişimlerin biyolojik sonuçlarını inceleyen bilim dalıdır) dünyanın manyetik alanındaki değişimlere birçok organizmanın tepki verdiğini gösteriyor. Evrenin her yerinde mevcut olan manyetizma, tüm dünya üzerindeki insanlar da dahil olmak üzere birçok canlının biyolojik döngülerini etkilemektedir. Araştırmacı ve yazar Michel Gouqelin’e göre, insanların biyolojik döngüleri gezegenler ile bağlantılıdır. Gouqelin’in teorilerinin en büyük destekçilerinden Profesör Hans Jurgen Eysenck ve David Nias, güneşteki bozulmaların ve partikül emisyonunun biyolojik etkiler ile bağlantılı olduğunu söylemişlerdir. Biyolojik sistemler, manyetik alanların hızlı ve sık değişimlerine kendilerini ayarlamakta güçlük çekiyor. Daha yüksek yoğunlukta ama sistemli değişiklikler, süratli değişimler ve iniş çıkışlar kadar rahatsız edici etki yaratmıyor.
Sözün özü, güneşte meydana gelen değişimler sadece atmosferik değişimlerle değil, ruhsal, duygusal ve zihinsel değişimlerle de karşılanmaktadır. Zira evrende meydana gelen her değişim, hem fizik hem de ruh bedeni etkilemektedir. Güneş aktiviteleriyle ilgili hatırı sayılır bilgi birikimine sahip olan ve Solar Rain adlı kitabın da yazarı olan Mitch Battros’a göre Güneş Döngüsü 24 döneminde etkinleşecek yoğun güneş aktiviteleri sadece dünya üzerinde dışsal etki yaratmayacak, aynı zamanda insanoğlu üzerinde de etki yaratacak. Çünkü bizler de manyetik alanlara sahibiz. Her bireyin etrafını çevreleyen manyetik alanı var. Dışımızda ne oluyorsa, içimizde de o oluyor. Güneşten kaynaklanan partiküller dünya manyetik alanı üzerinde şiddetli değişimlere sebep oluyor ve bu değişimler sonuç olarak bizleri, insanoğlunu etkiliyor. Solar Rain kitabında Mitch Battross, güneş lekelerinden başlayan birbirine bağlı zincirin yarattığı sonucu kendi ortaya attığı bir formülle özetliyor: Güneş lekeleri => Güneş Patlamaları => Manyetik Alan Değişimi => Okyanus ve Jet Akımlarında Değişiklik => Aşırı İklim ve İnsan Karmaşası
İnsanoğlu ile güneş ve dünyanın manyetik alanları arasında bir ilişki söz konusudur. HearthMath Enstitüsü’nde yapılan araştırmaların sonuçlarına göre, insan kalbinin manyetik alanları ile dünyanın manyetik alanları arasında direkt bağlantı vardır. Manyetik alanlar bizi etkiler, biz de manyetik alanları etkileyebiliriz (iki yönlü bağlantı). Bilimsel camia güneş ve dünyanın manyetik alanlarının, dünyadaki hayatı doğumdan ölüme kadar etkilediğine inanmaya başlamıştır. Bu alanlardaki enerji akımları insan sağlığı ve iyiliği ile hem pozitif, hem de negatif anlamda ilişkilidir. Manyetik alandaki değişimler, beyin dalgalarını ve hormonları etkiliyor. Yalnızca insan davranışları değil, bütün yaşam gezegenler-güneş ve manyetik alanlar ilişkisinden etkileniyor.
Güneş fırtınaları ve jeomanyetik dalgalanmalarla birlikte, endişe ve irritasyon da yükselmektedir. Yoğun güneş aktiviteleri daha fazla kaza, hastalık, cinayetler, suç oranlarında artış anlamına da geliyor. Rus bilim insanı Chizhevsky, güneş ve yerkürenin radyasyonu ile yayılan enerji miktarı en fazla olduğu zaman, insanın sinir sistemindeki etkisinin en fazla olduğu gerçeği ile bu konuda yapılan gözlemlere katkıda bulunmuştur. Yükselen güneş aktiviteleri, psikolojik rahatsızlıkların artmasına sebep oluyor. Biz bu davranışları dolunaya atfetsek de, Dr. Robert Becker ve Dr. Freedman güneşteki değişimlerin psikopatik aktivitede artışa sebep olduğunu öne sürüyorlar. Jeomanyetik fırtınalar etkin olduklarında, sık ruh hali değişikliği, endişe ve depresyona sebep oluyor ve intiharlar artıyor. Güneş jeomanyetik aktivitesindeki değişimler kan basıncı, üreme, bağışıklık sistemi, kalp-damar sorunları ve nörolojik problemlere sebep oluyor. 11 Temmuz’da gerçekleşecek tam güneş tutulmasının Castor yıldızıyla birleşiyor olması da benzer şekilde, zihinsel rahatsızlıkların çok yoğun biçimde tetikleneceği bir süreçte olduğumuzu gösteriyor. Castor yıldızı cinayetlerle de ilişkilendirildiğinden, tutulma civarındaki tarihlerde cinnet geçirme gibi haller yüzünden işlenen cinayetlerin sayısında artışlar görülme riski de fazla gözükmektedir.
Güneş maksimumu esnasında sadece cinayetler, terör, kazalar, sağlık sorunları artmıyor pek tabii ki. Bilim ve sanatta yaratıcılığın ve gelişmelerin en yüksek düzeylerinin de güneş maksimumu civarında ortaya çıktığı ve evrimsel süreçte önemli gelişmeler yaşandığı da bir gerçektir. Araştırmalar, artan güneş aktivitesi sırasında, insan yaratıcı aktivitesinin zirveye ulaştığını açıkça gösteriyor. Temmuz ve Ağustos aylarında etkin olacak gezegensel irtibatlar, insanoğlunun bilimsel platformda çok önemli gelişmeler yakalayabileceğini gösteriyor. Sanatsal yaratıcılığın da tavan yapacağı, kişisel gelişim anlamında da kuantum sıçraması niteliğinde gelişim yaşanabilecek bir süreçte olacağız. 11 Temmuz 2010’da gerçekleşecek tutulmanın birleşeceği Castor yıldızı, yüksek oranda yaratıcılık potansiyeli ile, yaratıcı fikirler ve yazma yeteneğiyle ilişkilidir. Astrolojik etkiler bizlere aktif durumdaki olasılıkları göstermekte, birer potansiyel olarak ortaya çıkmaktadırlar. Nasıl sonuçlar elde edeceğimiz, bu etkileri nasıl kullanacağımızla, bilincimizi neye odaklandığımızla çok ilgili.
Bilincimizle Güneş Aktivitelerini Etkileyebilir miyiz?
Tüm canlı varlıklar birbirine bağlıdır ve birbirimizle biyolojik ve elektromanyetik alanlar vasıtasıyla iletişim kurarız. Tarih boyunca Mısır, Hopi, Eski Hint, Maya, Aztek ve Çin kültürleri gibi kültürler bu birbirine bağlı olma durumunu kabul etmişlerdir ve kolektif davranışların da güneşten etkilenebileceğine inanmışlardır. Bilim camiası canlıları birbirine bağlayan bu alanların doğasını daha yeni anlamaya başlamıştır. Son yıllarda canlı varlıkların birbirleriyle bağlantılı olmaları konusunda önemli kanıtlar bulunmuştur ve böylece bu görüş daha fazla kişi tarafından desteklenmeye başlamıştır.
HearthMath Enstitüsünün yaptığı araştırmalar, bilincinde olsak da olmasak da kalbin elektromanyetik alan yaydığını ve çevrede bulunanları enerjik olarak etkilediğini göstermiştir. Enerji düzeyindeki bu etkileşimlerle ilgili sık karşılaşılan bir durum birbirimizin ruh halinden, davranışından ve duygularından etkilenmemizdir. Araştırmalar, ayrıca uyumlu bir kalp durumundaysak diğerleriyle daha kolay senkronize olabildiğimizi, kalbin enerjik alanında bulunan bilgiler konusunda daha derin bir farkındalık kazanabildiğimizi ve rahatlatıcı bir alan ortamı oluşturabildiğimizi ortaya çıkarmıştır.
Bilim insanları, dünyanın jeomanyetik alanlarındaki dalgalanmaları ve iyonosferdeki rezonansları kaydeden küresel hassas manyetik alan detektörleri ağı kurmakta, insan kalbi ritimleri ve beyin dalgaları ile aynı aralık yelpazesinde olan dünyayla aynı rezonanstaki frekansların kolektif insan duygularının dünyanın enerji sistemine etkisini yansıtmada en hassas olacaklarını öne sürmektedir. İbadet, meditasyon ve kolektif niyetlerin zamanla bilinci yükseltmeye yardım edeceğine ve tüm gezegen için pozitif sonuçlar getireceğine inanılmaya başlamıştır. Gezegensel alan ortamına yansıyan sevgi ve ilginin gezegen ve üzerinde yaşayanlar için bilinç kaymasını daha kolay hale getireceği ve birikmiş negatif enerjiyi dönüştürebileceği inancı giderek artmaktadır.
Güneş aktiviteleri aslında, insanlığın şu anda idrak edemediği üst boyutlara geçmesine yardım edebilecek yararlı ve yaratıcı şanslar sunabilecek enerji akımı oluşturur. Önemli olan, güneş aktiviteleri oluştuğunda, eski stres oluşturan kalıpları tekrar etmememizdir. Güneşsel ve evrensel enerji akımları doğal bir döngünün parçasıdırlar ve bizi yok etmek için var olmamışlardır. İnsan düşünceleri ve duyguları, senkronize olduğunda, güneş aktivitelerini ve dolayısıyla jeomanyetik alanları etkileyebilir. Araştırmacılar, çok sayıda insanın bilerek oluşturacağı uyumlu dalga alanının gezegensel enerji ve manyetik enerji alanları ile iletişime geçerek bu alanları etkileyebileceğini ve alan ortamındaki kolektif bilince pozitif etki yaratacağını söylemekteler.
Edgar Cayce’nin okumalarında bildirdiği gibi “Güneş, bizimle aynı özden meydana gelmektedir”. Bizim için önemli olan ve aslında temel olarak astrolojinin ilgilendiği konu, Güneş’in ve gezegenlerin dünyadaki fiziksel varlıkların yaşamlarıyla ve duygularıyla bağlantısıdır. Bu şartlarda, ruhun titreşimlerinin farklı gezegenlerden ve güneş sistemimizi yöneten Güneş’ten gelen titreşimler ile etkileşim içerisinde olması hiç de şaşırtıcı değildir. Cayce’nin okumalarından çıkan en önemli tespitlerden biri, insan ruhunun, güneş sistemi ve diğer sistemlerdeki her şeyi kuşattığıdır. Demektir ki, Güneş’in bizim üzerimizde olduğu gibi, bizim de onun üzerinde etkimiz mevcuttur.
Cayce’nin okumalarında insanoğlunun, güneş fırtınalarından ve güneş lekelerine neden olan diğer yıkıcı olaylardan sorumlu olduğu ve güneş ile modern bilimin henüz bilmediği bir ilişkisi olduğu vurgulanmıştır. Dünya üzerindeki kargaşalar güneş lekelerini oluşturur: “Güneş dünya üzerindeki Tanrı’nın çocuklarına ışık ve ısı yaymak üzere yapılmış olduğundan insanla aynı kompozisyona sahiptir ya da dünyaya benzer yani katı, sıvı ve gazlardan oluşur. Aslında hepsi bilincin farklı düzeyleri halinde tektir. İnsanoğlu, Tanrı’nın suretidir! Tanrı’nın şanı, güzelliği, merhameti, umudu ve sabrı insanlara yansımıştır. O halde insanoğlunun tüm karmaşaları ve günahları da güneşin yüzüne yansır. Kendinize dürüst olun, güneş sizin davranışlarınız ne olursa olsun size aynı ışığı vermesini isteyemezsiniz! Güneş haklıya da haksıza da aynı şekilde parlar, yine de kendi yolculuğunuzda sizin başınıza neler geleceğini yansıtır. Evrenle olan ilişkinize karşı farkındalığınız ne kadar artarsa, yardım etme ve içinizdeki tanrısal güce güvenme yeteneğiniz de o kadar artar ancak diğer insanlara karşı sorumluluğunuz da daha fazla artar. En ufak şeyden en büyüğüne kadar her şeyi etkilemektesiniz – içinizdeki karmaşaları yansıtan Güneş’i bile, depremleri bile, savaşları ve gündelik yaşamlarımızı bile.” Kaynak: Margaret Gammon, Edgar Cayce’s Astrology For the Soul, A.R.E. Press, 1998
Cayce’nin söylediklerinden anlaşılan, insanoğlunun yarattığı kargaşanın, öfke, kıskançlık ve düşmanlıkların, Güneş üzerinde bir leke olarak yansıdığıdır. Okumalar bize, yerküre değişimlerinden sorumlu olduğumuzu hatırlatmakta, başkalarıyla ilişkilerimizin yerkürenin yüzünün değişmesiyle ilişkisi olduğunu bildirmektedir. Kendi uyum dışı davranışlarımızla kaotik durumları yarattığımız gibi, sevgi dolu tavırlar ve eylemlerimizle pozitif dönüşüm yaratabiliriz.
Bu yaz aylarında gezegenlerin dizilimleriyle ve bu dizilimlerin yaratacağı jeomanyetik aktiviteyle birlikte oluşacak güçlü enerji akımlarına vereceğimiz tepkileri değiştirebilirsek, zorlu etkilerin üstesinden gelebilir, hatta bu güçlü enerjiyi global bilinç kaymasına yönlendirebiliriz. Cayce, irade gücüyle astrolojik güdülerin üstesinden gelinebileceğini sık sık tekrarlamıştır. Cayce’ye göre bunlar (gezegenler) yalnızca birer öngörüdür, bize bir şeyler anlatan işaretlerdir. Alın yazısı değildir. Bu göstergelere karşı verilen yanıtlarla, kaderimize katkıda bulunuruz. Bu bağlamda alın yazısı ve özgür irade eş anlamlıdır. Yıldız ve gezegenlerin konumundan kaynaklanan etkiler, varlığın evrensel bilinçle ilgili konular üzerindeki etkisinden daha güçlü olamaz. Evrendeki değişiklikler ve gezegenler, yıldızlar ve Zodyak’ın konumları, insanoğlunun iyi ya da kötü şeyler yapmasını etkiler. Ama insan da bunları etkiler. Çünkü aslında yıldızlar bizi yönetmez, biz yıldızları yönetiriz. Bu etkiler, varlığın iradesinden daha büyük değildir. Yıldızların yaşamı yönetmesi yerine yaşam yıldızları yönetir, çünkü insan evrendeki tüm varlıklardan üstün yaratılmıştır ve evrenin kanunlarını değiştirebilme gücüne sahiptir. İnsanoğlu olarak irademiz tüm bunların bizi etkilemesinin üzerindedir ve aslında gerçekliği inşa eden zihnimizdir.
Bu yaz aylarında etkin olacak ve insan ruhunun yüzleşmek zorunda olduğu bu etkin astrolojik yansımaların doğası ve muhtemel etkileri iyi incelenmeli, uyumsuzluk ve dengesizlik yaratacak etkilerinden kaçınmalı, yaratıcılığı teşvik eden etkileri iyi değerlendirilmelidir. Böylelikle insanoğlunu daha üst seviyelerde yaşama taşıyacak küresel bilinç değişiminin gerçekleşmesi için önemli adımlar atılabilir. Küresel bilinç değişiminde önemli bir faktör, yeterince insanın kendi enerjilerinden, hislerinden ve eylemlerinden daha fazla sorumlu olma gereksinimini kavramasıdır. Kendi içinde ve Dünya ile denge oluşturmak her insanın sorumluluğudur. Bu şekilde bu geçiş ve bilinç yükselmesi küresel ortamda da yansıtılır.
21. yüzyılın başlarında olduğumuz bu önemli süreçte, insanlık çok kritik bir noktaya gelmiştir. Büyük sosyal, ruhsal ve kültürel gelişmelerin eşiğinde olduğumuz aşikardır. Dünyamızın maddeselliğe dayalı olması, bütün uyumsuzluğun sebebidir. Kanıtlar, insanoğlunun yaşadığı bu geçişin zorlu olmaya devam edeceğini göstermektedir. Bu döngünün kırılması için insan bilincinde değişme gereklidir. İstikrarsızlık ve uyumsuzluk dengeye, işbirliğine kaymalıdır.
Kaynaklar:
John Willner, Ünlü Bir Medyumdan Astrolojik Açıklamalar, Ruh ve Madde Yayınları, 2009
Kirk Nelson, Edgar Cayce’s Secrets of Astrology, A.R.E. Press, 2000
Margaret Gammon, Edgar Cayce’s Astrology For the Soul, A.R.E. Press, 1998
Michel Gouquelin, The Cosmic Clocks, Granada Publishing Ltd., 1973
Mitch Battros & Tony Stubbs, Solar Rain, Earth Changes Pres, 2005
Nicholas Campion, The Book of World Horoscopes, The Wessex Astrologer Ltd., 2004
Öner Döşer, Alimlerin Astrolojisi, Epsilon Yayıncılık, Mart 2007
Öner Döşer, Dönüşüm Zamanı 2012, Klan Yayıncılık, Mart 2009
Öner Döşer, Büyük Uyanış 2012, Doğan Egmont Yayıncılık, Haziran 2010
Rex E. Bills, The Rulership Boook, American Federation of Astrologers Inc., 2001
www.astrobill.com
www.buryl.com
www.glocoherence.org
www.heartmath.org