Bir yavru kedi merağına tutuldum ki baş edilir gibi değil. Yeni doğmuş da olabilir,  bebeklerin büyümesini, annelerinin onlara bakımını izlemek istiyorum. Bu şirin-özel kedi varlıkların enerjilerini hissetmek isteğiyle başlayan bir durum. Her yerde yavru kedi soran birine dönüştüm, tanışlara, veterinerlere, en olmadı petshoplara hatta yolda rastladığım kedilere de soruyorum.  “Senin yavrun var mı?” diyorum. Kalın ve kaba bir mıykk sesi, cevap belli, “Sana ne! “ diyorlar. Evet ellerin yavrusundan bana ne ki…

 

Olur mu öyle şey, bulamadıkça tutkum artıyor, en olmadık yerlere haber bırakıyorum, kedi sitelerini geziyorum. Genelde aldığım cevap “Yakında çıkar, yakında gelir” oluyor. Kendimi çilek ya da çağla sorar gibi hissediyorum, hani mevsimi gelince çıkar ya, kedinin üremesinin mevsimi mi olur. Hem artık sebze ve meyvelerin bile mevsimi kalmadı ki her şey her dönem var.

 

Anladım ki yavrulayan kedi yok bu şehirde! Doğum kontrolü sağlanmış durumda ve kediler üremeden yaşamı sürdürmeyi seçmişler. Manzara bu… Olur mu öyle şey diyorlar, oluyor, denedim de söylüyorum. Bildiğim ise,  bir şeye bunca sıkı yapışıp ona odaklanınca, bunu hemen olması gereken tutku formuna sokunca, enerji istenileni itiyor. Bu nedenle mantıklı düşünme, olayı zamana bırakma kararı alıyorum da, bu kararı uygulama sürem çok kısa sürüyor. Kendimi gene yavru kedi ararken buluyorum.

 

Bu uğraşın içindeyken,  kediyle ilgili insanların davranışları inceleme konumuna geliyorum kendiliğinden… Hani insan ilgi alanı olan konuyu kendine çeker ya, öyle işte…  Sadece kedi istemek gibi masum bir arayış, kedi severleri, kedi taparları,  farklı girdapların içindeki insanları incelememe neden oluyor.

 

Oysa ben sadece enerjisi enerjime uyacak birini arıyorum. Cins, özel, parayla alınacak bir canlı istemiyorum, sokaktakilerin o doğallığı hoşuma gidiyor. Evet sokak kedisi olmalı, aşırı hiperaktif- vahşi olmamalı, kendine dokundurtmalı. Öyle vur kafasına al lokmasını uysallık da istemiyorum. Kendi doğasında- sevecen bir canlı… Arzum, görelim tanışalım eğer anlaşırsak birlikte yaşarız.

 

Bunu tam böyle anlatırken,  tanımlarımın bir eş arama kriterlerin benzediğine şaşıp gülüyorum, anlattıklarım da gülümsüyorlar. Bence böyle olmalı  sonuçta aynı evde yaşayacağız birlikte uyuyacağız. Biri çıkıp da  “ Öyle sevgili var mi  tam istenilen gibi, kedi olsun”  diyor. Hafif kızgın, “Neden olmasın ki, türlü huy var bu dünyada, hem istediğim de çok değil ki”  diye savunuyorum kendimi.

 

Sonuçsuz arayışlarımda kendi tavrımı inceleyip, yoksa bana bir şey mi oluyor, bir davranış bozukluğu göstermeye başladım da farkında mı değilim diyeceğim, karşıma çıkan kedi ile ilgili bazı insanlardan anlıyorum ki bana bir şey olduğu yok. Halen çok sağlıklıyım.

 

Çevremde hep hayvan sever insanlar oldu, kaç kedinin doğumuna, yavrularını büyütmesine tanık olduk, hasta köpeğin başında sabahladık, bir odasını muhabbet kuşlarına ayıran arkadaşlarım vardı, saatlerce kuşlarla kanat çırpardık sanki o odada.  Benim de oldu kuşum- kedim- gonzaleslerim. Davranışlarını, uyumalarını izlerken az eriyip gitmedim, bu inanılmaz canlı güzelliğinde. Onların rahatsızlıklarındaki, ölümlerindeki acılarla az ağlamadım. Çok seviyorum- çok seviyoruz dostlarımla hayvanları sanırdım, değilmiş. Biz öldüresiye sevmeyi hiç bilmemişiz. Hani cinayet işleyene “ Neden öldürdün” diye sorar da hakim. Adam “Çok seviyordum” der, yani öldüresiye sever ya… İtiraf edeyim, insanları da, hayvanları da öldüresiye sevmemişim, çok sevmişim belki de, özgür bırakmışım kendimi ve karşımdakini.

 

Kedi tapar grubunu tanıyınca, önce bendeki sevgi dozunun aşırı olmamasından dolayı kendimden  utanmayı düşündüm, ardından onlarla konuşurken çok dikkatli olmam gerektiğini ayrımsadım. Bu çerçeveye kendimi ya da  hayvan- kedi sever kimseyi katmıyorum. Biz farklıyız, sadece seviyoruz. Kedi taparlar ayrı bir ekol. Eğitimli- eğitimsiz, seçkin, kariyer sahibi, bekar, evli, çocuklu- çocuksuz olabiliyorlar. Onları birleştiren ortak nokta ise, kediler için öl dense ölmeye hazırlar. Ama sadece kediler için! Tüm servetlerini kedi için harcayabilirler, diğer yanda insanlarla aralarında büyük bir mesafe var, sosyal iletişim sorunları yaşıyorlar, kendilerine, yaşama, insanlara karşı güvensizlik duyuyorlar. İletişim kurmanın tek yolu kediden söz etmek, eğer kedi konusu tükenecek gibi olursa kaçmak için nedenleri hazır. “Şu köşedeki sarmanın yemek vakti geldi, onu vermeye gideyim.” Tabii ki…

 

Kedi arayışımı durdurmadım elbette, ancak duygularımı söze döken ifade tarzımı engellemem  gerekti. “Şöyle bir kedi isterim- bakalım enerjilerimiz uyuşuyor mu” türünden muzip ifadelerimde, yüzüme katilmişim gibi bakıldığını gördükten sonra.

 

Kendiliğinden bu durum araştırma konum oldu, merak ettikçe izledim, inceledim, iletişim kurdum kedi taparlarla. Seçimlerine, düşüncelerine hep saygılı oldum, inançlarına karışmadım. Ama  ortaya çıkan sonuçlar içime bir yumruk gibi oturdu sonuçta. Ne kadar çok yalnız, iletişim sorunu olan insan vardı. Arkadaş, sevgili, aile ilişkilerindeki kopukluklar- sevgisizlik ile yaşayan, çelişkileriyle  yüzleşmek yerine bunu bir kediye aktarıp, yaşamlarını böyle devam ettiren.

 

Yoğun iş temposu dışında kalan zamanını yol üstündeki tüm kedileri beslemeye, fotoğrafını çekip sahiplendirmeye harcayan, sokaktaki hasta- sakat kedileri özellikle arayan veterinere götürüp günlerce başında sabahlayan, bunun için inanılmaz paralar harcayan, ekonomik durumu yetmeyince kredi kartı borcu yükselen, herkesten yardım isteyen, tüm hafta sonunu sabahtan akşama kedi bakımına adayan, kendi kişisel ihtiyaçlarına zaman ayıramayan, merhaba dediğinizde soğuk bir yanıt aldığınız, yüzünüze bakmadan konuşan insanlar…

 

Her söylediklerine evet denirse sorun yok, ancak tartışmaya eğilimli olanlar için kedi taparlar zemin oluşturma açısından uygun diye düşündüm. “O kadar aç insan var ki, hastanede sıra bekleyenler, dünyada zulüm var, kedim dün mutfak dolabına girdi, erzakları karıştırdı kızdım, her  gün saksıları deviriyor, her şeyi kırıyor oldukça hiperaktif “  ve benzeri şeyler söyleyin de görün başınıza gelecekleri. Dünyanın bilincinde olan tek siz değilsinizdir,  ona sen insan duyarlılığı taşımıyorsun demişsinizdir, kim daha insandır  acaba- fikriniz var mıdır, ama en önemlisi bir kedi düşmanısınızdır, bu zavallı ağzı var dili yok hayvanlara nasıl doğasında olan şeyler için kızılabilir, nasıl damgalanabilir. Evet alınabilecek cevaplar bunlar. Çünkü kişi bilincinde bunları yapmamakla kendini suçlamaktadır ki herkes onu suçluyor sanır.

 

Öldüresiye sevmek bu olsa gerek. Buradaki mekanizma ters işliyor ama, kedi tapar kendini öldürüyor, tüm yaşam şekli kediye, onun isteklerine odaklı olduğundan onu incitmemek için, özündeki kimliğin varlığını yok ediyor.

 

Kedi arayışımla başlayan bu serüven, sözünü etmediğim nice örnekleri görmemi de sağladı. İnsanların kimlik arayışları, korkuları, iletişimsizliklerinde hatta statü sahibi olmalarındaki yeni model bir hayvana tapmak veya onu vesile ederek insanlarla konuşabilmek. Sonuçta psikoloji bilimi yerine oturdu, farkındalık düzeyi artıyor derken  yaşamla baş etmede kendini irdelemek yerine yeni modeller ortaya çıkmış bulunuyor.

 

Bense sade bir canlı sever olarak,  enerjisi enerjime uyan, birlikte yaşabileceğim bir yavru bulma umuduyla Mart ayı geçmiş olmasına karşın inatla üremeyi durduran sokak kedilerine hala soruyorum  “Senin yavruların var mı?” diye…

Konuk Yazar