“Bir gemi Doğu’ya gider, biri Batı’ya.

Esen aynı rüzgârla;

Hangi yöne gidileceğini belirleyen

Rüzgâr değil, yelkendir”

           Ella Wheeler Wilcox

“Hayatımın amacı ne?” diye kendinize hiç sordunuz mu?  Eğer sorduysanız, gerçekten sizi tatmin eden bir cevap verebildiniz mi? Yoksa, “Günlük rutinimin içinde o kadar sıkışmış durumdayım ki, yaşadığım bu hayatın gerçekten bir anlamı olup olmadığını bile sorgulayamıyorum” mu diyorsunuz?

Benim için bu soru cevaplanması en zor sorulardan biriydi. Öyle ki, ne zaman aklıma gelse, (ki her zaman en sıkıntılı dönemlerde gelirdi),”bu kadar derdimin arasında bir de buna kafa yoramayacağım” diye hemen ondan kurtulmaya çalışırdım. İnsan cevabını veremediği sorular karşısında kendini daha da güçsüz hissediyor. Hele hele bu soru,  varlığının nedeniyle ilgiliyse…

Birkaç ay kadar önce işimden ayrıldım ve gerçekten zevk alarak çalışacağım bir işi yapmaya karar verdim. İnsan kendine daha fazla vakit ayırdığında, aklının bir köşesinde sıkışıp kalmış bu tip soruları daha fazla düşünmeye başlıyor. Eğer bu sorunun bir cevabı vardıysa neredeydi peki?

Kendi kendime bu işin içinden çıkamayınca, cevabı direkt kitaplarda aradım. Sürekli okudum, okudum, düşündüm, düşündüm. Güvendiğim kişilere benimle ilgili gözlemlerini sordum. Çünkü insan kendisine başkaları kadar objektif bakamayabiliyor. Sonunda kafam o kadar karıştı ki, bu soruyu google’da bile aradım. 🙂 Yaşam amacınızı nasıl bulursunuz, hayattaki misyonunuzu nasıl belirlersiniz, vs. İnternette bu konularla ilgili o kadar çok yazı var ki. Hatta bunun için testler bile var. Sorulara cevap veriyorsun, ilgi alanların, yeteneklerin vs doğrultusunda yaşam amacını anlamaya dair ipuçları yakalıyorsun.

Aradığım cevabı bulamadığım için buna sahip olduğunu düşündüğüm diğer kişilere karşı içimden kıskançlık duyuyordum. Örneğin, bir ressam, bir şarkıcı, sanatçı yada sporcu için hayatlarının amacını bulmak ne kadar kolaydı. Onların yaptıkları iş zaten içinde hayat amaçlarını da barındırıyordu. Onlar şanslıydı, çünkü Allah onlara bariz bir yetenek vermişti. Bu sayede hem bir meslekleri var ve para kazanıyorlar hem de hayat amaçlarına hizmet ediyorlardı. Temel motivasyonları para değil zevk duygusu olduğu için de yaptıkları her işte zaten başarılı oluyorlardı. Halbuki ben “şanssız” gruptaki insanlardan biriydim. Çünkü  öne çıkan hiçbir yeteneğim yoktu.  İşin kötüsü, acayip zevk alarak yaptığım hiçbir şey de yoktu. Eee o zaman benim hayatımın amacı ne olabilirdi ki? Kısacası hala daha başladığım noktadaydım.

Bir süre bu konu üzerinde düşünmeyi yine bir kenara bıraktım. Ancak eskisine göre arada bir fark vardı. Artık kendimi ve duyumlarımı gözlemlemeyi öğrenmiştim. Artık yaptığım herhangi bir eylem karşısında nasıl hissettiğime önem vermeye başlamıştım.

Bir gün bir arkadaşımla buluştum. Konuşmanın geneli daha çok onun içinde bulunduğu zor bir dönemle ilgiliydi. Ve benim fikrimi almak istiyordu. Elimden geldiği kadarıyla, onu yargılamadan anlamaya çalıştım ve onun yerine karar vermeden düşüncelerimi paylaştım. Günün sonunda, bana teşekkür etti ve söylediklerim sayesinde kafasında bazı şeyleri daha net görebildiğini söyledi.  Eve döndüğümde fark ettim ki, neredeyse 9 saat boyunca konuşmuştuk. O kadar haz almıştım ki,  ne açlığımı ne susuzluğumu hissettim ne de sıkıldım. İşte o gün ben gerçekten ne yapmaktan acayip zevk aldığımı anlamış oldum.

Bu olaydan bir süre sonra internette bir video izledim. Ve işte o gün hayatımın amacı kristal netliğinde ortadaydı. Benim hayattaki misyonum “Kendimin ve başkalarının farkındalığına hizmet etmek”ti.

Bu çok iddialı bir laf gibi gelebilir. Ancak son derece pratik ve en basit günlük seçimlerime bile uyarlayabildiğim etkili bir amaç. Örneğin, kitap okuyarak, yazı yazarak, meditasyon ve nefes egzersizi yaparak kendi farkındalığıma hizmet edebiliyorum. Blog sayfamı hazırlayarak yada bir arkadaşımla dertleşerek başkalarının farkındalığına hizmet ediyorum. Sonuç olarak hayat bana yaşam amacımı gerçekleştirebilmem için sonsuz fırsatlar sunuyor.

Yaşam misyonum konusunda kafam netleştikten bir süre sonra, internette bir blog yazısı dikkatimi çekti. Yazının başlığı “yaşam amacınızı 10 dk’da nasıl bulunursunuz?” gibi son derece iddialıydı. Temelde 5 konuya dikkat çekiyordu;

  • Neler yapmaktan hoşlanıyorsun?
  • Günlük hayatta en çok dikkatini çeken konular neler?
  • Bedavaya bile olsa hangi işi yapmak isterdin? Neler hakkında yeni şeyler öğrenmeyi seviyorsun? Nelerden konuşmayı seversin? Yapmadığın için pişmanlık duyduğun şeyler neler?
  • Kütüphanene baktığında en çok hangi tarz kitap olduğunu görüyorsun?
  • En iyi olduğun konu ne? Hangi konularda çok yaratıcısın? Hangi tip sorunlara hızlıca çözüm getiriyorsun?

Bu soruların cevaplarını alt alta yazıp, gözden geçirdiğimde, zaten belirlemiş olduğum yaşam amacımın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüm.

Size şunu söyleyebilirim ki, bu konu netleştikten sonra hayatımın kalitesi ve ondan aldığım keyif bariz bir şekilde arttı. Zannetmeyin ki günlük hayatımı sıradışı deneyimlerle dolduruyorum. Tam tersine, bugüne kadar defalarca yaptığım günlük rutin işleri yapmaya devam ediyorum. Ama artık hayata baktığım pencere değiştiği için, olayları, insanları, konuşmaları ve her şeyi farklı bir biçimde deneyimliyorum.  Ve bundan çok büyük bir keyif alıyorum.

Peki sizin hayatınızın amacı nedir? Henüz bulamadıysanız, umarım bu yazım sizin için faydalı olmuştur. Ama eğer zaten bulmuşsanız, bunu benimle ve diğer okurlarımla paylaşırsanız çok memnun olurum.

“İşte sana, yeryüzündeki görevinin tamamlanıp tamamlanmadığını anlaman için bir test: Eğer yaşıyorsan, tamamlanmamış demektir”Richard Bach

Esra Günaydın