Atalarımız ne güzel demişler, demişler de atasözlerini futbola adapte edip halı saha maçlarında başarıyı yakalamak mümkün müdür diye düşündük ve size, sahada her zaman işinize yarayacak atasözlerini seçtik.

Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır.

Maça başlayalı 10 dakika olmuş ve sizin takım 7-0 öne geçmiştir. Oyuncular gevşemiş, maç dışı muhabbetler bile başlamıştır saha içinda. “Oğlum Ali, maçtan sonra PES attırak mı?” İçten içe, “Arif’e söyledik adam gibi bir takım ayarlasana diye, daha da 50 dakika var” şeklinde söylenmeler başlamıştır. İşte yaşanan bu rehavet, maçın aslında en tehlikeli anıdır. 7-1, 7-2, 7-3 derken bir anda fark kapanabilir ve karşı takıma tarihi bir zafer sunabilirsiniz. Bu yüzden, maç kaç kaç olursa olsun, dikkat ve disiplini asla elden bırakmayın.

Demir nemden, insan gamdan çürür.
Karşı takım üst üste üçüncü golünü çakmıştır. 5-4 öndeyken, 5-7 yenik duruma düşmüşsünüzdür. Orta sahadaki iki kıvrak elemanınız birbirlerine neden pas vermedin diye bağırırken, defanstaki orta yaşlı göbekli abi “karşı takım genç tabii, koşuyorlar” diye yanındakine söyleniyordur. Takım demoralize olmuştur. Böyle anlarda sakın maçı bırakmayın, hatta fark 2 değil, 5 olsa bile. Halı saha maçlarında skorlar anında değişebilir, yeter ki moraliniz yüksek olsun. Yapacağınız bir hareket, çekeceğiniz bir şut, yapacağınız bir kurtarış tüm takımı etkileyebilir. Sonra son 10 dakikada farkı hızla kapattığınızı görüp de, maçı keşke baştan bırakmasaydım diye dövünürsünüz.

Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.
Yan servisteki muhasebeci Ahmet Abi’yi kırmak istemeyebilirsiniz veya arkadaşınız Hilmi’yi. Onların ileride top beklemelerine belki bir maçlığına ses çıkartmayabilirsiniz. Ama düzenli maçlar yapacaksanız, herkesin en iyi oynadığını belirlemek ve takımın oynayabileceği en iyi taktiği çıkarmak şarttır. 105 kiloluk, koşamayan ve vuruş becerisi de olmayan bir adam ısrarla forvet oynamaya kalkıyorsa, sonraki maçlara siz de ısrarcı olmazsınız. Ama yerini bulmuş bir adamı da herkes arar ve maçına çağırır. Taktiği oturmuş bir takımı da kimse kolay kolay deviremez.

Davul dengi dengine çalar.
Ne topa bile vurmasını bilmeyenlerden kurulu rakibe 15 gol atmak adama zevk verir, ne de Gençlerbirliği PAF’tan oyunculara karşı oynayıp de 15 gol yemek. Eğer bu işten para kazanmıyorsanız veya iddialı bir turnuvada değilseniz, keyif için oynuyorsunuzdur halı sahada. Keyfi de iki denk rakibin maçından alırsınız, hatta öyle bir maç olur ki 8-8 berabere biter ama keşke yenseydik be diye bile düşünmezsiniz. Bu yüzden, denk takımlarla maç yapmaya çalışın ki tadı çıksın.

Horozu çok olan köyde sabah geç olur.
Bir takım içinde ne kadar çok kişi konuşuyorsa, o takımdan o kadar hayır gelmez. Berke Necmi’ye, Necmi Mehmet’e, Mehmet Hasan’a, sonra hepsi birden gene Berke’ye şeklinde maç içinde edilen kavgalardan sadece karşı takım yararlanır. En güzeli takımın doğal kaptanına sözü bırakmak ve maç öncesinde konuşup, uyarıları onun yapmasını istemektir.

Oynamasını bilmeyen gelin yerim dar demiş.
Halı sahalardaki en sinir bozucu adam tipleri, sürekli bahane üretenlerdir. Adam kaleye geçmiştir, gol üstüne gol yer, ama suçlu ya gözüne gelen ışıktır, ya önünde duran adamın görüşünü engellemesidir, ya da adamı kaçıran defanstır. Böyleleri maç boyunca car car konuşur ve bir de başkalarını sürekli suçlamaya da kalktığı için moral bozar. Gelecek maça çağrılmaması elzemdir.

Karnı tok, sırtı pek.
En güçlü halı saha taktiğidir. Sırtını yani defansını pek tutan takımın kazanma şansı, yallah tazyik sistemiyle tüm adamlarıyla hücum yapan takıma göre çoktur. Elinizde çok kazma iki adam varsa bile, bunları defansa dikmeniz halinde, hiç yoktan iyi oyun çıkartırlar ve işe yararlar. Halı saha anayasasının birinci kuralı, sağlam defans yapmaktır. Bununla birlikte, karnı da tok tutar, yani orta sahanızı da doldurursanız, iyice yıkılmaz olursunuz.

Veren el, alandan üstündür.
Kendi başına oynayanlardan kurulu bir takımdan hayır gelmez. Halı sahadaki en güçlü hücum taktiği, bol paslaşmadır. Bol, hızlı ve kısa paslarla oynayabilen bir takım, rakibini dağıtır. Karşı takım topun peşinde koşmaktan şişer kalır, içtikleri sigaraları onlara hatırlatır. Her ayağını aldığında çalıma giren, her gördüğü yerden şut çeken adamlardan kurulan bir takımın kaderi ise şansa bağlıdır.

Yatan aslandan, gezen tilki yeğdir.
Adam orta sahada eli belinde geziyor, ayağına top gelince iki pas yapıyordur, ama maçın kalanında ortalarda yoktur. Bu adamın adı Sergen Yalçın olmadığı müddetçe, o adamdan size pek hayır gelmez. Tabii sürekli koşup da, ayağına gelen topları fütursuzca harcayandan da. Bir şekilde aslanı yattığı yerden kaldırmaya çalışmak lazımdır ki takımı eksik bırakmasın.

Verirsen doyur, vurursan duyur.
Karşı takım çok iyi defans yaptığında, bazen en iyi seçenek şöyle sağlam bir şut vurmaktır. Ama öyle orta sahadan alayım da, dağlara taşlara çekeyim şutları takımın moralini bozar. Sağlam şut, içinize gol olacağı hissi geldiğinde, yallah deyip, vuracağınız köşeyi görerek yaptığınız ve kaleciyi de içeriye sokan bir şuttur ki böyle güzel bir gol takımın morali üzerinde de çok etkili olabilir. Amma velakin sürekli şut çektiğinizde de birkaç güzel gol atabilir, ama maça kaybedebilirsiniz.

Genç bilebilse, yaşlı yapabilse.
Genç bir takımla, yaşlı bir takım karşılaştığında, sonuç tahmin edildiği üzere fark değil, birbirine yakın olur ve hatta yaşlı takım genelde yener. Çünkü yaşlı takım, gençlerin fizik gücüyle baş edemeyeceğini bildiği için, sürekli top koşturur, yani top çevirir. Genç takım ise sürekli koşar ve bir süre sonra da yorulur. Yaşlı takım yenildiğinde bahane hazırdır, gençler kadar koşamıyoruz; ama genç takım yenildiğinde, nasıl oldu da yenildik şeklinde birbirlerine kızarlar. Aradaki temel oyun farkı budur ve bunu çözebilen genç takım, başarıdan başarıya koşar.

At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
Futbol bu, yenmek de var yenilmek de. Hele ki halı saha maçlarında neyin ne olacağı belli değildir. Delikanlının hası kazandığında değil, kaybettiğinde meydana çıkar. Kazandığında herkes efendidir, maç bitimi el sıkar. Ama kaybettiğinde sürekli söylenen, takım arkadaşlarına kızan veya rakibe sataşan adama, hoş gözle bakılmaz. Maçı kaybetmiş olabilirsin, ama delikanlılığını kaybetme derler adama.

Adam yanıla yanıla, pehlivan yenile yenile.
Her Cuma akşamı saat 8’de halı sahada yer ayırttınız ve alım satım departmanındaki arkadaşlarla da anlaştınız. Her hafta maçlara başladınız. Ama o da ne, adamlar çok güçlü. Her hafta dağıtıyorlar sizi. Sonradan öğreniyorsunuz ki adamlar, 2 senedir sürekli beraber oynuyorlarmış. İşte sizin de kaderinizi değiştirecek nokta budur. Sizin takımınız da bir arada oynaya oynaya, oyun sistemini geliştire geliştire galip gelmeye başlayacaktır. Her yenilginizde, neden yenildiğinizi kavga dövüş etmeden değerlendirin ve her maç takım oyununuzun üstüne koyun, sonra gelsin galibiyetler.

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Orta sahadaki adamınız maçın başında iki kişiye çalım atıp golü yazabilir. Ama böyle adamlara maç içinde veya bir sonraki maçta dikkat edilmesi lazımdır. Çünkü attıkları golün tesiriyle her ayaklarına aldıkları topu çalım atıp, kaleye yollamaya çalışabilirler. Bu sayede birkaç gol daha bulabilirler, ama pas atmaları gereken yerde pas atmayıp, şuta abandıkları için takımın atabileceği gol sayısını da düşürebilirler. Güzel iki gol atmışlardır, ama takım kaybetmiştir. Böyleleriyle mutlaka konuşmak gereklidir.

Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler.
Elinizde iyi bir takım yoksa, iyi bir aracınız vardır: Motivasyon. İyi motive edilmiş bir takımdan, tahmin ötesinde verim almak mümkündür. Ama bu “Hadi koçlarım, hadi aslanlarım, vatan sizi bekliyor” gibi gaz cümleleri şeklinde değil de, maç içinde yapılan olumlu hareketleri takdir etmek biçiminde olabilir. Böylece çaktırmadan adamlarınızı da yönlendirmiş olursunuz. Mesela ortasaha ve ilerde hiçbir iş yapmayan, ama defansa geldiğinde iki üç topu kesen bir adama, “Yahu senin defansın ne güzelmiş, sana tam burada ihtiyacımız var aslında” şeklinde bir yönlendirmeyle, kırmadan incitmeden defansa çekebilirsiniz. Buradaki püf noktası, olanı vurgulamaktır, gerçekçi olmayan övgüler ters teper. Keza aşırı övgü de adamı kendinden geçirebilir ve zaten kötü giden bir durumu, daha da kötü yapabilir. Abdurrahman Çelebi kartı, akıllı oynanmalıdır.

Ağaç kökünden yıkılır.
İyi bir kaleciniz yoksa, takımınız ne kadar iyi olursa olsun işiniz zordur. Hele kaleciniz hiç yoksa ve oyuncular sırayla kaleye geçiyorsa, o takımın galibiyet alma şansı çok azalır. En kötü kaleci bile, sürekli değişen kalecilerden yeğdir, çünkü oyuncular belli olduğu için, en azından takım oyununu kurabilir. Bir sonraki aşama ise iyi bir kaleci bulmaktır. Kaleci, takımın köküdür.

Atılan ok geri dönmez.
Bazen yanlış verilen bir pas, dağlara taşlara gitmiş bir şut, kaçırılan bir penaltı, elden kaçıp da gol olmuş bir top oyuncunun moralini bozabilir. Hatta arkadaşlarınızdan bile laf yiyebilirsiniz, “Serdar be, kalenin dibindesin be, nasıl becerdin bunu” şeklinde. Fakat olan olmuştur ve eğer o ana takılıp kalınırsa daha niceleri kaçabilir. Ama oyun bu, her şey olabilir düşüncesi ile maça devam edilir ve konsantrasyon bozulmazsa, o pozisyonu unutturacak daha birçok pozisyonun karşınıza çıkacağı görülecektir. Atılan okun arkasından ağlanmamalıdır, ama bu ok, atılacak sonrakilerine ders olmalıdır ki boşa gitmemiş olsun.

(İlk Yayın: Esquire)

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...