Altmış sekiz kuşağının devrimci gençlik liderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de Ankara’da idam edilmişlerdi. Ne garip rastlantı ki, Deniz’lerin idamını durdurmak için uğraş veren İsmet Paşa’da (İnönü) aynı gün yapılan CHP’nin 5. Olağanüstü Kurultay’ında parti içinde ilk ve son yenilgisini alıyordu. 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan üç gün sonra Yusuf Aslan Sivas Şarkışla’da, Deniz Gezmiş 16 Mart 1971’de Gemerek’te ve Hüseyin İnan da 23 Mart’ta Kayseri Pınarbaşı’nda yakalanmışlardı. Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki yargılama sonunda Denizler için idam kararı çıkmıştı. Karar Meclis’ten de geçmiş infaz gelip çatmıştı. Mamak Askeri Cezaevi’nde idamdan bir gece önce Deniz, Yusuf, Hüseyin hücrelerinden çıkıp koğuşlara veda ziyaretleri yapıyorlardı. Arkadaşlarının ağızlarını bıçak açmıyordu. Deniz Gezmiş kendisi gibi idamla yargılanan Ruhi Koç’un yanına geliyor, omuzuna vurarak diyor ki: “Ruhi, seni orada da yanıma alacağım!” Yusuf Aslan ertesi sabah kendisi idam edilmeyecekmiş gibi Ruhi’yi teselli ediyor. “Ruhi merak etme, sizi asmayacaklar. bizi astıktan sonra ortam yumuşayacak, siz de kurtulacaksınız!” Sonunda Yusuf’un öngörüsü doğru çıkıyor ve idamlar üçte kalıyor. Şimdi gelelim Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idam edilmeden önce ve idam sırasında yaşadıklarına. Bugüne kadar idamlarla ilgili birçok kitap okudum. Her okuduğumda gerçekten içim cız etti, tüylerim ürperdi. Özellikle ailelerine yazdığı mektuplar beni her zaman derinden yaralamıştır. “İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler” cümlesi etkileyici. Çünkü bugünün Türkiye’sinde en sağda olanlar dahil toplumun bütün kesimleri, Deniz’lerin asılmaması gerektiğini söylüyordu… Ama geçmişi unutmak ne mümkün…

 

Açıklanmayan 16 kelime

 

Deniz Gezmiş, 6 Mayıs 1972 günü “Saat 01’de… gardiyanlar odasına alındı… “…yaptığı bu işten nadim olmadığını, pişmanlık duymadığını beyan etmesi üzerine beyaz gömlek giydirildi ve son söz olarak da bir şey söylemeyerek bilahere saat 01.45’te sehpaya çıkarken de (suç unsuru bulunduğundan 16 kelime yazılmadı) dedi ve ip boynuna geçirildi, müteakiben de ipi boynuna geçiren cellat tarafından altındaki sehpa çekildi. Böylece doktorların arada sırada muayeneleri ile hükümlü Deniz Gezmiş 02.15”e kadar askıda kaldı, bu arada hüküm fıkrasını ihtiva eden yazılı levha da boynuna takıldı. 02.15’te sehpadan indirildi…”

Eğer Deniz Gezmiş’in son ‘son sözü’, kendisi ve eylemi hakkındaki son muhasebesi konusunda elimizde bu resmi tutanaktan başka bir şey olmasaydı, onun neden Türkiye’nin toplumsal ve siyasal mücadeleler tarihinde önde gelen bir rol oynamış olduğuna asla bilemezdik. Yalnızca, hayatını “suç unsuru bulunan 16 kelime”de özetlemiş olduğunu tahmin edebilirdik. Ama onun ve arkadaşlarının idamından bir gün sonra, 7 Mayıs 1972 günü Anadolu Ajansı’nın geçtiği haber “suç unsuru bulunan 16 kelime”den 5’ini kayda geçiriyordu:

 

“Sıkıyönetim Komutanlığı, basın Yayın ve Halkla Münasebetler Şubesi tarafından dün bir açıklama yapılarak, idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın asılmadan önceki sözleri açıklanmıştır. Son sözleri

sorulan hükümlüler yaptıkları işten nadim olmadıklarını beyan ederek, ‘yaşasın Marksizm-leninizm, Kahrolsun faşizim’ demişlerdir.” Deniz Gezmiş’in avukatı Halit Çelenk, “İdam Gecesi Anıları” adlı kitabın 1988 tarihli 13. basımında 16 kelimeden 11’ini sayıyor: “Yaşasın Tam bağımsız Türkiye. Yaşasın… Yaşasın… Yaşasın işçiler, köylüler. Kahrolsun Emperyalizm” ve bir de not var: “… bu sözleri yayınlayanlar hakkında TCK’nın 141 – 142. maddelerine dayanılarak… dava açılmıştır, dava sürmektedir.”
 

Halit Çelenk, Deniz Gezmiş’in idam edilişinden 22 yıl sonra Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Çaplı’nın “12 Mart İhtilal’in Pençesinde Demokrasi” adlı TV dizisinde “suç unsuru bulunan 16 kelime” yi tam olarak aktarıyor: “Hatırımda kaldığı kadarıyla ‘Yaşasın Marksizmin, Leninizmin yüce ilkeleri. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi. Kahrolsun emperyalzm, kahrolsun faşizm” şeklinde bir konuşmaydı

 

Mahir Çayan ve Arkadaşları
 

Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın “Anayasayı zorla değiştirme” suçlamasıyla TCY’nin 146/1. maddesine göre idam edilişlerinin neredeyse bir efsaneye dönüşlerinin 32. yıl dönümüydü. Deniz’lerin yargılanma süreçlerinin adli hatalarla dolu olduğu ve idam hükmünün de siyasi bir karar olduğu, başta avukatları Halit Çelenk olmak üzere pek çok hukukçu tarafından yıllardır tartışılıyor. 18 Temmuz 1968’de “Akın var akın / Güneşe akın / Güneşi zapt edeceğiz / Güneşin zaptı yakın” şiirini okuyarak Amerikan Altıncı Filosu’nun demirlediği Dolmabahçe sahilini gösteren Deniz Gezmiş’in parmağı, öğrencilerin akademik istemler temelindeki gösterilerinin iktidara karşı yönelişini ifade ediyordu. Gençlik önderleri, 1969’da yavaş yavaş, öğrencilikten ayrılıp sınıfsal temelde örgütlenmeyi tartışmaya, legal mücadele yollarını terk edip silahlı mücalede temelinde gerilla hareketlerine yöneldiler. 12 Mart 1971’deki askeri muhtıra sonrasında her kesime ve aydınlara yönelen gözaltı ve tutuklanmalar yaşandı. TKP-ML TİKKO kurucusu İbrahim Kaypakkaya gözaltında işkencede ölümlerin ilklerindendi ve “ser verip, sır vermeyen yiğit” olarak anılır oldu. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi – Cephesi (THKP-C) önderlerinden Mahir Çayan ise 12 Mart sonrasındaki yeni sol örgütlenmelere fikirleriyle kaynak oldu. Çayan, bir operasyonla aralarında Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu  (THKO) önderleri Cihan Alptekin ve Ömer Ayna’nın da olduğu 10 arkadaşıyla 30 Mart’ta Kızıldere’de öldürüldü. Ancak hiçbirinin ölümü “yargılanarak” ölüme giden Deniz’ler kadar kamuoyunda etkili olamadı.

 

Adım adım Deniz’lerin idamı
 

Deniz’lerin ’68’in simgesi haline gelmesinin nedeni belki de coşkulu, atak ve cesaretli önder kişiliklerinin yanı sıra, tartışmalı bir yargılama sürecinden sonra asılarak “öldürülmeleriydi”. Avukat Halit Çelenk, yıllarca Deniz, Hüseyin ve Yusuf’ların eylemlerinin “silahlı çete oluşturmak” suçunu içerdiğini ve TCY’nın 168’inci maddesinin uyduğunu savundu. Çelenk, Denizler’in “Anayasayı değiştirme” suçunu içeren ve idam cezasını öngören TCY’nin 146. maddesine göre yargılanmalarının “yargıya doğrudan müdahalenin” örneği olduğunu söyledi. Yıllar sonra Dteniz, Yusuf ve Hüseyin’i yargılayan mahkeme savcısı Baki Tuğ’un “Türk Ceza Kanunu’nda 59. maddeye göre iyi hali görünen sanığın cezasında indirim yapılır. Onlar mahkemeye iyi davransalardı, bu indirim uygulanır, cezaları müebbede çevrilebilirdi” sözleri şaşkınlıkla izlendi.

 

Kana Kan İsteği

 

Adalet Partililerin Genel Başkanı Süleyman Demirel yıllar sonra idamlar için “O günkü şartlar onu gerektiriyordu” derken biraz mahçuptu. Eski Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu kurucuları arasında yer alan Emeğin Partisi Genel Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Yalçıner, bir takım akademik ve demokratik öğrenci sorunlarının zamanla antiemperyalist ve iktidara yönelik mücadele ile çözebileceğini anladıklarını ve bu düşüncenin 1968’de yerleştiğini anlatıyor. 1969, gençlik hareketlerinin kendisini koruma ihtiyacı ile silahlanma sürecinin başladığı yıl oluyor. Aynı yıl iktidar değişikliği fikri tartışılıyor. 12 Mart yaklaşırken kitleselleşme, iktidar fikri öğrenci hareketlerini aşıp sınıfsal hareketlere yönelme düşünceleri gelişiyor. 1970’te Anadolu’da yerel ihtiyaçlara yönelik olarak düzenlenen mitinglere ciddi katılımlar sağlanıyor. Yalçıner’in anlatımlarına göre THKO

eylemlerinde Hüseyin ve Sinan Cemgil beyin, sürükleyici isim Deniz Gezmiş ise lider olarak önde duruyor. 31 Mayıs 1971’de Nurhak Dağları’nda Sinan Cemgil, kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’ın öldüğü çatışmada yaralı yakalanan Mustafa Yalçıner, Ankara’da Mamak Cezaevi’nde Denizlerle birlikte kaldı. Ve Yalçıner, Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in yargılanma sürecini yakından izledi. O günlerde TBMM’de AP’li milletvekili ve senatörler arasında Deniz’lerin asılması, eski başbakanlardan Adnan Menderes, bakanlar Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarının rövanşıydı adeta. Üçe üç intikamcı düşüncesini açıkça ifade etmekten kaçınmayanlar vardı. Deniz, Hüseyin, Yusuf ise bir seneye yakın yargılanma süreci sonunda asılacaklarını biliyorlardı… 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece, Deniz’lerin hücrelerinin açılışı ve zincir şakırtıskı ve hücredeki arkadaşlarına “Eyvallah” diyen Deniz’in sesi… Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in infazlarda avukatları Halit Çelenk ve Mükerrem Erdoğan bulundu. 20’li yaşların başındaydılar ve hiç pişmanlık göstermediler… İdam sehpasında “Marksist-Leninist” olduklarını haykırdılar… Sözleri sansürlenerek tutanaklara geçti… Cebeci Mezarlığı’nda yatan Taylan Özgür’ün yanına gömülme istekleri ise o günün şartlarında yönetim tarafından uygun görülmedi.

 

İdama giden yolun kronolojisi:

 

* 16 Mart 1971 Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan bir motosikletle Sivas’a doğru giderken Şarkışla’da durumlarından kuşkulanan bir bekçi tarafından karakola davet edildi. Yusuf Aslan kasığından vurularak yakalandı. Bir astsubayı rehin alarak ciple kaçmaya çalışan Deniz Gezmiş Gemerek’te yakalandı. Kayseri Emniyet Müdürlüğü’nde ilk ifadesi alındı
 

* 24 Mart 1971 Hüseyin İnan Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde yakalandı.
 

* 16 Temmuz 1971 Ankara Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Mahkemesinde yargılama başladı.
 

* 9 Ekim 1971 Ankara 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi Deniz Gezmiş ve 17 arkadaşına “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını tağyir, tebdil ve ilgaya teşebbüs ettiklerini sabit görerek” haklarında TCK’nin 146/1. maddesi uyarınca idam cezası kararı verdi. Mahkeme Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi, duruşma yargıcı Albay Ahmet Tetik üye yargıç Mehmet turan kararı imzalayıp kalemlerini kırdılar.

 

* 16 Mart 1972 TBMM’de idam kararının infaz edilmesine ilişkin yasa 283’e karşı 53 ret oyuyla onaylanarak senatoya gönderildi. Senatoda oylamaya katılan 141 senatörden 105’i Denizlerin asılmasına “Evet” dedi. *24 Mart 1972’de ölüm cezalarının infaz edilmesine ilişkin  yasa Cumharbaşkanı Cevdet Sunay tarafından onaylandı ve 25 Mart 1972 günü resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü “17 Mart 1972 tarihli ve 1576 sayılı Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine İlişkin Yasa”nın usul ve esas yönünden iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Bu istem 7’ye karşı 8 oyla kabul edildi ve iptal kararı verildi.

 

* 30 Mart 1972’de idamları engellemek için Ünye Radar Üssü’nde görevli üç teknisyeni kaçıran Mahir Çayan ve 10 arkadaşı Kızıldere’de öldürüldü.
 

* 24 Nisan 1972’de idamların yerine getirilmesine ilişkin yasa yeniden TBMM’de onaylandı.
 

* 2 Mayıs 1972 THY’nin Boğaziçi uçağı, idamları engellemek için Bulgaristan’a kaçırıldı.
 

* 4 Mayıs 1972 THKO’nun Denizlere karşılık Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken’e saldırı girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.
 

* 5 Mayıs 1972’de gece yarısından sonra Deniz, Hüseyin, Yusuf, Mamak Cezaevi’nden alınarak Ankara Merkez Cezaevi’ne getirildi. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece saat 01.25’te Deniz, 02.25’te Yusuf, 03.25’te Hüseyin idam edildi.

 

Kaynaklar: Halit Çelenk, ‘İdam Gecesi Anıları’, ‘Darağacında Üç Didan’, Cumhuriyet Gazetesi, Turan Feyzioğlu, ‘Deniz’, Ali Kırca, ’30 yıl önce, 30 Yıl sonra’

Erhan Öztürk