“Bilinende sınır vardır, bilinmeyende sınır yoktur. İnsan aklı anlaşılmazlığın engin okyanusunda barınacak bir ada sağlar. Her kuşağa düşen iş, bu okyanustaki adaya biraz daha toprak katarak büyütmektir.” T. H. Huxley
Tarih işaret parmaklarını ileri uzatıp birbirlerini gösteren ama hiçbir zaman sorumluluğu üstlenmeyen farklı kültürlerin, birbirlerinin birikimlerini yaktığı küller üzerinde, her yıkımda daha da kadim bilgi birikimini azaltarak süre gelmiştir. Kitap ve onun sunduğu bilgi dogmanın hıncından insanlık tarihi boyunca kurtulamamıştır. Her topluluk kendi işine gelen bilgiyi kabul etmiş, kurduğu sisteme en ufak bir tehlike oluşturabileceğini hissettiği bilgi ve kaynağı kurutmak için büyük bir hızla harekete geçmiş ve tüm birikimi hatta o birikime yakın olan insanları dahi yakmaktan çekinmemiştir. Kendince kendi çıkarları doğrultusunda dünyaya hizmet eden bu insana benzemez yaratıklar yüzyıllarca her toplumda inlerinde yaşamaya devam etmiş, vakti gelince meşalesi ile ortaya çıkıp eserleri ve sahiplerini acımasızca yakıp, kurutmuşlardır.

M.Ö. 3. yüzyılda İskenderiye’de kurulmuş olan büyük kütüphane insanlık tarihinde meydana getirilmiş önemli eserlerden biridir. İskenderiye şehri M.Ö. 382 yılında, Makedonyalı Büyük İskender tarafından kurulmuştur. Zaman içerisinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve fizyoloji bilgilerini içeren binlerce eser, Mısırlıların kadim gelenek ve görenekleri ile de zenginleşerek bu büyük kütüphaneyi doldurmuştur. Ayrıca botanik bahçesi ve bir rasathanesi de vardır. Devrin en büyük ilim merkezi olan kütüphanede metinler, Mısır’da bol bulunan papirüs üzerine yazılmıştır. “Mısır’a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti varmış. Kitabın burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı ise kütüphanede kalırmış. Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp, getirirlermiş. Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkûm durumda olan eserler emin bir yerde toplanmış olurmuş.”

İskenderiye Kütüphanesi Yunan eserlerini, Akdeniz, Asur, Çin, Roma, Ortadoğu ve Hindistan’daki çeşitli dillerden Yunancaya yapılmış tercümeleri de kapsıyordu. Bulunabilen Yunan, İran ve Hint elyazmaları, Yunanistan’ın ve Asya’nın bütün bölgelerinden Mısır’a getirilmiştir. “Hatta Yunan yazarı Galen’e göre (M.Ö. 2. yüzyıl) İskenderiye limanına yabancıların girmesi beyana tâbi tutulur ve yanlarındaki kitapların teslimi istenirdi. İskenderiye Kütüphanesinde tahminen 500.000 – 900.000 rulo bulunmaktaydı. Değişik ülkelerden toplanan kitaplar standartlaştırılmış kopya tekniğiyle çoğaltılmış ve konularına göre ayrılmıştı. Kyreneli Kallimakhos, kütüphanenin 120 ciltten oluşan sistematik bir kataloğunu hazırlamıştı.” Kütüphanenin önem verdiği yedi özgür sanat şöyledir; Gramer, Diyalektik, Retorik, Aritmetik, Geometri, Müzik ve Astronomi. Bunların öğretilmesini amaçlayan okullar, kütüphaneler her çağda düşünce tarihinde etkili olan akımlara ve düşünsel gelişmelere etki etmişlerdir.

“Kütüphane, hem bugünkü manasiyle bir kütüphane, hem akademi ve hem de yüksek tahsil veren bir müessesedir. Bu yüzden İskenderiye zamanla ilim âleminin merkezi haline gelip sanatkâr ve bilgin şehri olmuştur. Eski dillerin gramer kurallarını tayin eden lisan âlimleri, dünyanın ilk haritalarını çizen coğrafyacılar, eserleri sonradan meslekdaşlarına örnek olan şairler, ayrı bir felsefe ekolü kurarak insanlığa yeni bir dünya görüşü hediye eden filozoflar, şehre şeref vermişler, bu şehirden yetişmiş olmakla övünmüşlerdir.”

“İskenderiye Feneri’ni bile gölgede bırakan kütüphanede günümüz biliminin bazı temellerini atan pek çok felsefeci ve bilim adamı da, ya burada araştırma yapmış ya da araştırmalarıyla kütüphaneyi zenginleştirmiştir. Arşimed, suyun kaldırma kuvvetini bu kütüphanede yaptığı çalışmalar sonunda keşfederken, Eratosthenes dünyanın çapını, Euclid ise geometrinin kurallarını İskenderiye ve kütüphanede yaptığı araştırmalarla ortaya koymuştur. Ptolemy ise yazdığı Almagest’i ile kâinatın oluşumu konusunda bilimsel bir çığır açmıştır.”

Kütüphanenin yakılma teorileri çeşitlidir. İlk büyük yıkımın Sezar tarafından, İskenderiye’yi kuşattığı sırada gerçekleşmiş olduğu görüşü çeşitli eserlerde yer almaktadır. Bunun bilinçli bir yıkım değil, bir yangın olduğu söylenegelir. Kütüphane M.Ö. 47 yılında Sezar’ın İskenderiye’yi istilâsı sırasında tahrip ve kısmen yağma edilmiştir. Kütüphanenin bir kısmı zarar görmüştür. Geri kalan kitaplar Serapeum Mabedinin kütüphanesine taşınmıştır. Hıristiyanlık resmî din hâline geldikten sonra, 391 yılında pagan tapınaklarının imhası sırasında kütüphanenin, Bizans’ın Mısır Valisi Theophilos tarafından yıkıldığı en çok dile getirilen görüştür. Theophilos, dine yabancı olan bütün kitapları “dine aykırı boş şeyler” olarak ilân etmiştir. İskenderiye Kütüphanesi’ndeki tüm eserler şehrin hamamlarında yaktırılmıştır ve böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok olmuştur. Bir görüşe göre bu yıkımlardan geri kalan eserlerin de Hz. Ömer’in “Eğer bu Grek yazmaları Allah’ın kitabı ile uyumlu ise karışmayın, yok eğer Allah’ın kitabına ters iseler yakın.” veya “Bu kitaplardaki bilgiler Kuran’a aykırı ise haramdır, Kuran’da yazanlarla aynıysa gereksizdir.” emriyle Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından 639 senesinde yakılarak tahrip edildiği ileri sürülmüştür.

“Kütüphanenin yıkılışıyla birlikte yok olan kitaplar arasında babilli rahip Berossus’un yazdığı söylenen üç ciltlik dünya tarihi de bulunmaktadır.” İster Julius Sezar tarafından, ister 4. yüzyılda İskenderiye’de puta tapanların çokluğuna bozulan Hristiyan İmparator I. Theodosius tarafından, isterse Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından yok edilsin, İskenderiye Kütüphanesi’nin damla damla biriktirdiği kıymetli bilgiler zamanla bir okyanus olmuştur ve sonuçta bu kadim bilgelik kaynağı yok olup gitmiştir. Kurtarılabilen sınırlı bilgiler ezoterik sistemlerce kuşaktan kuşağa taşınagelmiştir. Tarihte bu tip kültürel yıkımlar sonrası birbirlerini parmakla gösterenler yüzleri kızararak sorumluluktan hep kaçmışlardır. Bu tip olaylara fanatik taraftar gömleği giyerek at gözlüğü ile bakmak hiçbir sonuç vermeyecektir. “Biz yapmayız, onlar yapar” deli gömleği ile hareket edip kesin yargılar vermek yerine tarihin er ya da geç neyin, nasıl olduğunu objektif kanıtlarla aydınlatması beklenmelidir.

İskenderiye Kütüphanesinde, yoğun olarak hermetik bilgi mevcut idi. Kütüphanede bulunan eserler için “Jamblichus “Misterler” isimli kitabında son Toth aşığı olarak anılan Mısır’lı Rahip Manethon’nun Hermes-Toth’un 36.525 kitabı olduğunu söylediğini nakleder. İskenderiyeli Clement (M.S. 200) bu eserlerin Eski Mısır dini geleneği ile irtibatını açıkça belirtir ve Hermes-Toth’a 42 kitap atfeder ki bunun 10’u teolojiyle, 10’u ritüellerle, 2’si ilahilerle ve kralların riayet etmeleri gereken kurallarla, 4’ü astronomi ve astrolojiyle ve son 10’u da kozmografya, coğrafya ve diğer meselelerle ilgilidir.” Bir görüşe göre, putperest sayılarak Mısır’dan göç edenleri Bağdat sarayı kabul etmiştir. Arapların gelişiminin yolu bu göçmen kesimin de yardımı ile sağlanmıştır. Bölgede bir anda ilim ve fende beklenmeyen çıkışlar olmuştur. Benzer sıçrama aynı altyapıyı sağlayan rönesans ve reform Avrupasında olmuştur.

Kütüphaneler çağlar boyu kör dogmanın hedefi olmuştur. Kitler, cehaleti ile gözü dönmüş biçimde koşarak birikime, bilgiye, kendinde olmayana, işine gelmeyene savaş açarak elindeki meşalesini fırlatmıştır. Diğer bir yakma çeşidi ise imparatorlukların, krallıkların ve inanç sistemlerinin kendi geleceklerini kurtarmak için doğruluğunu bildikleri bilgiye bilinçli savaşlarıdır. Kitaplar, Persepolis’te, İskenderiye’de, Bizans’ta yakılmıştır. Cengiz Han 13.yy.’da girdiği Bağdat’ta, Alamut’ta kitaplardan ısınmıştır. “Katolik Kilisesi 15yy.’da İspanya’daki Endülüs’teki kitaplıkları yok ettirmiştir. Eski Keltler’in onbin kadar eski elyazma ruloları kayıptır. Kumran Yazmaları ise ancak gizlenerek kurtarılabilmiştir. “Çin İmparatoru Qin Şi Huang. M.Ö. 212 yılında pek çok felsefe ve tarih kitabını yakar. Hıristiyanlığın ilk yıllarında Efes’te pek çok eser “tehlikeli” olduğu için yakılır. Ortaçağ’da Avrupa’da nerede ise bulunan tüm kitaplar yakılmıştır. Kilise İncil’in çevirilerine bile tahammül etmemiş ve ateşler hemen yükselmiştir. Nazilerin 1933’de Berlin’de Opera Meydanı’nda yaktığı büyük ateş hafızalardan hiç kaybolmamıştır. Musevi inanç sistemi de tarih boyunca belli aralıklarla en çok eseri yakılanlardan biridir. Birçok Batı dünyasında büyük bir dalga halinde yakılan kitaplardan biri de Amerika’daki çeşitli kiliseler “şeytani” buldukları için “Harry Potter” kitapları olmuştur.”

“Sibylline Kitapları”, kutsal kitaplar, onların farklı yorumları, muhalif sesler, özgür düşünce her daim kibritin ucundadır. 13. yüzyılda Katharlar Katolik kilisenin kampanyasından kurtulamamış kendileri ve eserleri küllere karışmışlardır. 1562 de Maya kitapları meşalenin ucundadır. Aztek kültürünün birçok eseri de İspanyollarca eller avuşturularak ateşe verilmiştir. Martin Luther’in Almanca çeviri İncil’i 1624’te Papanın emri ile ısınma amaçlı kullanılmıştır. Naziler “dejenere” olarak nitelendirdikleri 20.000 eseri ideolojilerine uymadığı için yakmışlardır. Irağın işgalinde de ırak kütüphanesi ve içindeki eserleri büyük ölçüde zarar görmüştür.

Bilimin insanları aydınlatma ve geliştirme işlevi vardır. Bacon’a göre bilim, doğanın özüne yönelmelidir. Kant, aydınlanma düşüncesinin kurucu ilkesi olan akıl konusunda şöyle der: “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. (Sapare Aude! Aklını kullanma cesaretini göster!)”

“Onlar”ın kitaplarını, eserlerini, birikimini ortadan kaldırıp “kendininki”ni benimsetmeye çalışmak hastalığı yüzyıllardır süregelmektedir. Kitap yakmanın tarihi milattan öncelere kadar gider. Ağzını açıp gökyüzüne bakarak ateşi körükleyenlerin hep bir bahanesi vardır. Din, ahlak, ırk, vs… Kitap yakmak sistematik kitlesel bir sansürdür. “Tarih boyunca, insanları boyunduruk altında tutarak onlara hükmetmek isteyenler, bilgi, belge ve kültür kaynaklarını yok etmekle işe başlamışlardır.” Bilgisizlikle savaşmak ve bilgilenip bu bilgiyi yaymak çok önemlidir. Arşivlerin ve kitaplıkların yakılarak ortadan kaldırılması yoluyla bilgilerin yok edilerek bilgisizlik ve cehaletin getirilmesi amaçlanır. Bu yolla bilginin yerine dogmaların konulması sağlanmış; bu da yıkım ve esareti beraberinde getirmiştir.

Bilgiden korkanlar ve onu kendi menfaatine kullananlar için en büyük tehdit kitlelerin ulaşabileceği bilgidir. Bu, edindiği bilgiyi kendi menfaatine kullananlar ya da dogmatik at gölüklüler için kabul edilemezdir. Ezoterik eserler, bilimsel eserler, felsefefi ve edebi eserler, hayata farklı bir bakış açısı verdiği bireye, sorgulama, düşünme, okuma, aklını kullanma ve kendi yolunu çizme imkânı sağladığı için yakılacakların başında gelir. Din kullanılır, ırk kullanılır, ahlak kullanılır, toplumların üzerine titrediği, en kutsal hangi değerleri varsa onun üzerine oynanır ve hedefe ulaşılır. Binlerce yılın birikimi bir alana yığılıp mümkünse düşünenleri de yakarak tehlikeden günü kurtararak uzaklaşılır. Bu insana benzemezler zaman kazanırlar fakat katlettikleri o yüce insanlar ve onların hayatını verdiği ölümsüz eserlerinin asla ölmeyeceği de onların alınlarına nesiller boyu kazınır.

Alman yazar Heinrich Heine 1821’de, 15. y.y. İspanyol istilası sırasında geçmişe dair iz kalmasın ilkel mantığı ile Endülüs’te yakılan kutsal kitaplar için şöyle der: “Kitapları yaktıkları yerde, en sonunda insanları da yakacaklar.” Bir yüzyıl sonra Nazilerin yaktığı kitaplar arasında söz konusu yazarın eserleri de vardır…

Kaynakça:

http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/İskenderiye_Kütüphanesi

http://tr.wikipedia.org/wiki/Eski_İskenderiye_kütüphanesi

“İskenderiye Kütüphanesi’ni kim yaktı?”, Özdemir İnce, 14.03.2009 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11207017.asp?yazarid=72&gid=61, http://en.wikipedia.org/wiki/berossus

http://en.wikipedia.org/wiki/Berossus

“Bilinmeyen Mevlana”, Burhan Yılmaz

“Gizli Sırlar Öğretisi”, Ergün Candan

“Dünyanın En Eski Kütüphanelerindenİskenderiye Kütüphanesi”, Mehmet İ. Tunay

Berk Yüksel