Başlığı okuyunca beni elimde bir kafatasıyla kendi kendime konuşurken hayal etmiş olabilirsiniz… Shakespeare’den tarihe geçmiş bir söz!.. Üniversite’de Hamlet’i okuduğumda bunu, içinde bulunduğu trajedinin bir parçası olarak yorumlamıştım, zihin sorgulaması için güzel bir açılış cümlesi! Bugün benim için çok daha farklı bir anlamı var…

Seçimler hayatımızı yani bizi oluştururlar… Hamlet içinde bulunduğu durumda sadece nasıl davranacağını seçiyor gibidir, hangi yolu seçsin; umarsız kalıp bu acıyla yaşamak mı yoksa intikam mı? Konu bu kadar büyük ve durum bu kadar trajik olunca biz de ister istemez seçimin önemini kavrıyoruz. Peki, hayatımızı şekillendiren seçimler her zaman bu kadar gösterişli mi?

Her sabah yeni bir güne uyanıyoruz, potansiyellerle dolu bir gün! Aklımızdan ilk geçenler günün akışına dair… Ne giysem acaba? Acıkmışım, kahvaltıda ne yesem? Pek de vaktim yok işe gitmem gerek, trafik var mıdır, hangi yol daha rahattır? Sonuç merkezli ve ne kadar da mekanik, di mi… Bunları düşünmeden yaparız ya da kısa bir bilgi toplama süreci karar vermemizi sağlar. Bütün bu küçük kararlar günümüzün nasıl geçeceğini belirler, günler ise hayatımızı… Bugün kahve ya da çay arasında yaptığınız bir seçim sizi nereye götürebilir ki? Ya da işe hangi yoldan gittiğiniz? Keyfinizi kaçıran o adama bağırarak kim oldunuz?

Geri sarıp otomatiği durduralım ve kendimize neden bu kararı verdiğimizi bir soralım; çay içmek istiyorum çünkü sağlıklı olduğunu düşünüyorum yani “ben sağlıklı olmak istiyorum”, toplantıya en kaliteli kıyafetimi giymek istiyorum çünkü iyi bir izlenim bırakacağını düşünüyorum yani “ben dikkat çekmek istiyorum”, her gün köprü trafiğinde saatlerim geçiyor ama Çekmeköy’deki bahçe içindeki evime bayılıyorum yani “ben huzur istiyorum”…

Hangimiz her sabah şu düşüncelerle uyanırız: “bugün kendine güvenen, aklıllı, başarılı biri olmak istiyorum”, “bugün keyifli, eğlenceli ve huzurlu olmak istiyorum” ya da “bugün cesur, girişimci, iş bitirici olmak istiyorum”… Bu cümlelerle başladığınız bir günde seçimleri ona göre yaparsınız; A ya da B durumunda hangisi hedeflediğim akıllı insanın tercihi olurdu, ya da yine A ya da B durumunda hangisi girişimci olan ‘ben’im tercihimdir… Kim olmaya karar verdiğinizde “evet” ya da “hayır” yanıtlarınız netleşir. Artık, sizin için hangi kıyafeti giydiğinizde güzel olacağınız sorusunun yanıtı yoktur, güzel olan sizin hangi kıyafeti giyeceği vardır.

Şimdi, Hamlet’in sorgulamasındaki “ol”mak yolunda basamakları tek tek çıkalım…

İlk basamak kimlik sorgulamasıyla başlar “ben kimim? ne istiyorum?” Kim olduğunu bilmeyen biri için hayatta isteklerin ya da seçimlerin bazı yoktur, en ufak rüzgarda sağa sola savrulan, olanlardan şikayet eden birine sorun bakalım size bir çırpıda kendini tanımlayabiliyor mu?

İkinci basamak kim olduğunu keşfetmiş “ben”im isteklerimi alabileceğime inanacımı netleştirir, isteyen insan olmakla istediğine ulaşan insan olmak arasında dağlar kadar fark var. Bazılarımız sadece isteme aşamasında takılıp kalırız, hep bi engel vardır, tüm dış etkenler bize karşı seferber olmuşlardır ki bir türlü bu istekler gerçekleşmez. Uzaktaki bir hayal olarak istiyorsanız eğer isteyen insan olarak kalacaksınız demektir.

Üçüncü basamak seçimleri devreye sokar;  “evet” ya da “hayır”, her “hayır” yanıtı kim olduğumuzu netleştiriken her “evet ” yanıtı potansiyelleri çeker. Buna bayılıyorum! Yıllar önce yurtdışından gelen bir arkadaşıma şehri gezdiriyordum, Beyoğlu’nun başındaydık “hadi, gezerken bir yandan da ‘evet’ oyunu oynayalım” dedi, yürümeye başladık, caddenin sonuna geldiğimizde kahkaha atmaktan mideme kramplar girmişti, “evet” demek enerjimizi o kadar yükseltmişti ki! Ancak, daha güçlü bir yanıt var; “hayır” demek sınırlarınızı çizer ve kim olduğunuzu kendinize ve dış dünyaya netleştirir.

Dördüncü basamak kendi değerimizi ortaya çıkarır “ben buna değerim” kozmetik reklamlarındaki kadınların seçiminin -ki keşke hepimiz o kadar kendine güvenerek bu cümleyi defalarca söyleyebilsek!- ötesinde eğer her seçiminizin arkasında yüzünüzü güldüren bir tamamlama cümlesi oluyorsa doğru yoldasınız.

Beşinci basamak ise tamamen bir zihin durumu, henüz olmamış istekler daha isteme aşamasındayken kendinizi onlara sahip olarak hayal edebilmenin ve hissetmenin gücü. Özellikle hissetmenin diyeceğim çünkü hissedilmeyen bir hayal sadece zihindeki bir görsel olarak kalır. Kendinizi resim sergisinde gibi düşünün, boş gözlerle imajlara göz gezdiriyorsunuz çıktığınızda geriye pek de bir iz kalmayacaktır, sizi heyecanlandıran bir imaj ise yıllar boyunca hafızanızda aynı duyguları tetikleyerek yer tutabilir.

Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu… demiştik. Bugün kendinize bir iyilik yapın ve bir düşünün…

Siz kimsiniz? Kim olmak istiyorsunuz?

Melike Belkıs Doğar