Zamanın başlangıcı aynı zamanda bildiğimiz anlamda hayatın başlangıcıydı. Zamanın başlaması hareketin başlamasıydı. Bu sebeple hareket aynı zamanda yaşam anlamına gelmektedir. Zamanında Çinli bir ustam bana “Qi için batı dilinde hangi kelimeyi kullanıyorsunuz?” diye sormuştu. Ona, “Enerji ya da yaşamsal enerji terimini kullanıyoruz” dediğimde kaşlarını çatıp “Ne kadar tuhaf!” demişti. Bizler Qi için enerji terimini kullansak da bir Qi Ustası asla enerji terimini kullanmıyordu.Yıllar içinde Qi ile ilgili bilgim ve ilk elden deneyimim arttıkça Qi’nin tanımının “Yaşam getiren” demek olduğunu farkettim. Üstelik öznesiz bir yaşam getiren… Yani yaşamın gelmesi var ama yaşamı getiren bir “şey” yok. Qi, yaşam getiren ilke ama bir ‘”şey” değil. Bu sebeple Qi’nin etkilerini gözlemlesek de kendisini bulabilmek mümkün değil.Qi hareket, canlılık, yaşam demek. Hareket varsa hareket eden de vardır öyle değil mi? Peki ama evrenin hareket ettiğini gözlemlesek de evreni hareket ettiren “şey” nedir? Evrende bir hareket vardır ama bir hareket ettiren yoktur. Hatta bir adım ötede Evren hareketin kendisidir ama bu hareketin bir öznesi yoktur. Aynı şey Qi için de geçerlidir. Qi hayattır ama bu hayatı sağlayan maddi bir varlığı yoktur.

Qi var olduğunda hareket vardır ve bildiğimiz kadarıyla evrende hareket etmeyen bir şey yoktur. Bu anlamda evren canlıdır, yaşar. Yaşam dolu olan evren aynı zamanda Qi doludur. Yaşamın olmadığı yerde hareket de yoktur. Hareketin olmadığı yerde ölüm vardır. Hareket ve yaşam Qi ise, hareketsizlik ve ölüm Sha’dır. Bu sebeple nasıl ki Qi, yaşam getiren ise, Sha da ölüm getirendir. Bir şey hareket halindeyse yaşamın, durgunlaştıkça ölümün tarafında yer almaya başlar. Bu hareket ister fiziksel, ister zihinsel olsun yaşamın tarafındadır ve Qi ile doludur.Hareketsizlik ve durgunluk ise ister fiziksel ister zihinsel olsun ölümün tarafındadır ve Sha ile doludur.

Sağlık ve canlılık getiren uygulamalar hareket ve yaşam getiren uygulamalardır. Hareketin olduğu yerde sıcaklık vardır. Dolayısıyla sıcaklık yaşamın, soğukluk ise ölümün tarafındadır. Hareketin olduğu yerde esneklik vardır. Bu sebeple esneklik yaşamın, katılık ölümün tarafındadır.

Bedenimizde yaşamı mümkün kılan iki unsur vardır: Qi ve kan. Kan yin, qi ise yang’dır. Kan, qi’nin hareketini takip eder ve aynı zamanda qi’nin hareketini etkiler. Kan ve qi daima el ele gider. Dolayısıyla bir yerde kan varsa qi vardır ve bir yerde qi varsa kan vardır.Bedenimizdeki kan ve qi bedenin her bölgesinde rahat ve dengeli bir şekilde aktıkça beden daha sağlıklı olacaktır. Kan ve qi akışı, bedenimizin herhangi bir yerinde zayıflamaya ya da durgunlaşmaya başladığında o bölgede yaşam ve canlılık da zayıflıyor demektir.Qi bazen yavaşlayarak bazense dengesizce hızlanıp tükenişe sebep olarak durgunlaşır ve en nihayetinde akamaz hale gelir.Qi daima kanı ve kan daima qi’ yi izlediği için qi akamaz hale geldiğinde kan da akamaz hale gelir. Bu durum kanın ve qi’nin belli bir bölgesinde ilk önce durgunlaşmasına, sonra iyice akamaz hale gelip yoğun bir pıhtılaşma ile o bölgeyi tıkamasına ve en nihayetine o bölgede kanın iyice çürüyüp zehirli hale gelmesine sebep olur.

Aynı şey yaşadığımız çevrede de olur. Beden içinde qi ve kan neye karşılık geliyorsa bir mekanda su ve rüzgar da aynı anlama gelir. Su yin, rüzgar ise yang’dır. Su ve rüzgarın uyumu, sürekli bir bereketi ve canlılığı beraberinde getirir. Qi doğada daima kavisler çizerek hareket eder. Sha ise düz ve uzun çizgeler şeklinde hareket eder. Bu sebeple günümüzde halen Uzakdoğu’da pek çok evin sokak kapısının önünde, özellikle de ev uzun bir sokağın sonunda ise “zehirli ok”tan ya da Sha’dan, ölüm getiren durgunluktan korunmak için Sha Taşları dikilir. Yine aynı mantıkla, qi rahatça akabilsin diye eve ulaşan yollar ya da köprüler zigzag ya da kavisli hareketlerden oluşacak şekilde dizayn edilir. Sha niçin düz ve uzun çizgiler boyunca hareket eder? Yanıtı çok basittir: Aşırılık ölüm getirir. Hareket kısa aralıklarla olduğunda ılımlıdır ama uzun bir süre devam ettiğinde zarara sebep olur.

Aynı mantıkla açgözlülük durgunluk ve ölüm getirirken, zamanında bırakma, yetinme ve halinden memnun olma ise yaşam getirir. Rüzgar kısa aralıklarla estiğinde şiddetli olsa dahi fazla bir zarara sebep olmaz. Eğer bir fırtına uzun sürerse o zaman yıkım ve ölüm getirir. Aynı şekilde bir şeyi açgözlülükle sürdürmek yaşam peşinde koşarken ölüm bulmak anlamına gelir.

Yaşam getiren yöntemler çağlar boyunca Qi ve bilinç ustalarının temel arayışlarından doğmuştur. Elbette yaşam getiren unsuru keşfederken kaçınılmaz olarak ölüm getiren unsurunda keşfedilmesi gerekmiştir. Çin, 1997 yılında Hong Kong’un İngiliz Krallığı’ndan geri alınmasını garantilemek için bu ilkeyi kullanmıştı. I. M. Pei tarafından dizayn edilen Çin Ulusal Bankası’nın inşaasında Sha ilkesinin uygulanması için Dr Baolin Wu davet edilmişti. Dr Wu, tüm Feng Shui ustalarının itirazlarına rağmen bir dizayn felaketi yarattı. Yaratımına sebep olduğu Çin Ulusal Bankası binası bilinçli olarak yaratılmış bir Feng Shui faciasıydı ve bina Sha yaratıyordu. Bu bilinçli bir hareketti çünkü binanın sebep olduğu Sha, yani durgunluk ve ölüm getiren unsur doğrudan doğruya eski sömürge Yönetim Binasını hedeflemişti. Bilinçli olarak İngiliz yönetiminin merkezi gücünü kesmeye odaklanmıştı. Öyle de oldu. Hemen ardından Çin yönetimindeki Hong Kong’un gücünü doruğa ulaştırmak için tıpkı bir ejderha sırtı gibi akan Hong Kong dağlarının özel bir noktasına iki gökdelen inşa edildi. Bu iki gökdelen Çin anavatanından Hong kong’a kadar uzanan ejderhanın tam olarak gözüne karşılık geliyordu ve bu sayede yüzyıllar süren zorluklardan sonra en nihayetinde ejderhayı canlandırıp yaşam getiren unsuru en üst seviyeye çıkarıyorlardı.

Yaşam getiren unsurun bedene geri getirilmesi ya da bedende güçlendirilmesi Qigong çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Bu tür bir qigong kendi ustam Jiang Feng tarafından bazen “Bedenin Feng Shuisi” olarak adlandırılırdı. Ona göre mekanların feng shuisi olduğu gibi bedenin de feng shuisi vardı. Eğer bir yerde feng shui doğru ise yaşam getiren unsur da bereketli olacak demekti. O sebeple biz öğrencilerinin yaşam getiren unsuru doğru kullanmayı ve kendi öğrencilerimize doğru bir şekilde aktarmayı öğrenmemiz gerekiyordu.

İnsan bedeni söz konusu olduğunda yaşam getiren unsurun beden ve zihin feng shuisi ile düzenlenmesi gerekmektedir. Beden feng shuisini düzenlemek için kanı ve qi’yi doğru bir şekilde harekete geçirmeyi başarmak gerekmektedir. Bizler özgün Şaolin okulu olan Geng Men Pai okulunda bunun için Kas-Tendon-Kan ve Qi düzenleyici çalışmalar ile Nei Gong çalışmalarını kullanıyoruz. Bu çalışmalar bedende kan ve qi akışını mükemmel hale getirip bedenin sağlığına kavuşmasını sağlamaktadır. Beden bir kez sağlık kazandı mı ürettiği fazla enerjiyi zihinsel gelişim için ve başka insanlara sağlık ve doğru anlayış kazandırmak için kullanabilir.

Zihnin feng shuisi bedenin feng shuisi ile el ele gitse de biraz daha inceliklidir. Zihnin feng shuisi özellikle durgunluk ve ölüm getiren öfke ve açgözlülüğün, yaşam getiren şefkat ve cömertlikle nasıl yer değiştireceğini öğrenmemizi sağlar.Bunu başarmak için ise ilk olarak fikirlere ve kendimiz ile ilgili inançlara dört elle sarılmayı, bunlardan bir ego inşa etmeyi bırakmayı öğreniriz. Kendimiz ile ilgili inançlar enerjinin uzun bir süre değişmeden düz bir çizgi üzerinde hareket etmesine sebep olarak Sha yaratırlar. “Şöyleyim… Böyleyim… Severim… Sevmem… Tercihlerim şunlardır….” tarzındaki her tür inancımız zihnin açgözlülükle tek bir çizgi üzerinde değişmeden hareket ederek zehirli ok ya da sha yaratmasına sebep olur. Bu tür bir zihin inançlarına takılıp kalarak katılaşan bir zihindir. Katılık ise daima ölümün tarafındadır. İnançlarından özgürleşmiş, şekil değiştirebilen ve esnek bir zihin ise daima yaşamın tarafındadır çünkü esneklik ve hareket yaşamdır.

İşte gerçek bir dışsal ve içsel eğitimin temel amacı hem dışımızda hem de içimizde bu esnekliği yaratabilmek ve yaşam getiren unsuru bereketli bir hale getirebilmektir. Bu sayede beden sağlık bulurken zihin de uyanıp gerçek doğasına, yaşamın ve ölümün ötesinde sonsuz haline ulaşabilir.

Cem Şen eğitimleri bu ilke üzerine kurulmuştur.

Tüm kardeşlerime kalbin ve aklın uyum içinde işlediği neşeli ve kaygısız bir hayat dilerim.

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.