“Yarın” kelimesi ne anlam taşır?

Ya da şöyle sorayım; “yarın” sizin için ne kadar uzak bir zamanı işaret eder?

Bugünden sonraki gün müdür sadece?

Bu arada küçücük bir küpe de hediye edeyim, isteyen, kulağına yakıştıran kullansın.

“Yarın” kelimesinin telaffuzu, içindeki A harfinin yaaarın diye uzatılarak değil, kısa seslendirilmesi ile makbuldür.

“-Durup dururken ‘yarın’ı mı düşünür oldun Kerem?” diyen olabilir diyerek, neden üzerinde epeydir kafa yorduğum bu konuya dair yazmayı seçtiğimi de paylaşayım. Bu aralar kitap okumaya epeyce vakit bulabiliyorum ve okuduğum, Sevgili Eğitimci Yazar Nil Gün’ün yeni kitabı “Geleceği Hatırlamak” beni bu sorgulamaya yöneltti.

Nil Gün yine çok özel bir paylaşımla tüm okurlarına çağrıda bulunurken; kitabın içindeki bana göre çok önemli olan bu sorularının üzerinde ciddi oturulup düşünülmeli, mesai harcanmalı diyorum:

“-İnsanlığın yüzleşmek zorunda olduğu zorluklar neler olacak?”

“-25, 50, 100, 500 yıl sonra Dünya’yı nasıl hayal ediyorsun?”

“-Doğa’nın dengesine saygılı bir geleceği nasıl inşa ederiz?”

“-Bunun için şimdi hangi adımları atabiliriz?”

“-Birbirimizle ve gezegenimizin eko sistemiyle uyumlu olan etik ilişkileri nasıl sağlayabiliriz?”

“-Cinsiyet, ekonomik güç, ırk, din, dil, coğrafi konumla bölünen Dünyamıza adaleti ve barışı nasıl getirebiliriz?”

“-İnsanın manevi boyutunun zenginliğini nasıl ortaya çıkarabiliriz?”

Bütün bu konular hangi üst başlıkta toplanabilir peki?

YARIN algısı desem!

Etrafıma baktığımda gördüğüm, çevremdeki insanların çoğunluğunun algısı “yarın=bugünün ertesi gün” şeklinde olanından. Hükümetlerin ya da onların da üstündeki zenginlerin yıllar boyu beyinlerimize adeta oya gibi işlettiği “uyutma” politikaları işe yarıyor demek ki…

Oysa “yarın=gelecek” değil midir? Yani çok daha büyük ve derin bir kavram. Kişisel ya da ülkesel geleceğinden öte Dünya’nın ve insanlığın geleceğini düşünenlerimiz hangilerimiz?

Bu en önemli konu, neden çoğunluğun umursadığı bir konu olamıyor? Acaba hayatın bazılarımız tarafından; doğum, ortalama insan ömrünü yaşamak ve ölümden ibaret olarak görülüyor olunmasından mı?

İyi güzel de biz sadece bedenlerimizden ibaret değiliz! İnançlarımıza göre ruhlarımız ölümsüz.

Bunu bildiğimiz halde nasıl oluyor da tek gerçeğin beş duyumuzla algılayabildiğimiz Dünya illüzyonu olduğunu sanabiliyoruz?

Neden akıllara şöyle bir soru gelemiyor?

Madem Ruhun cinsiyeti, ırkı, ülkesi yok ve Ruhlarımızın tekamülü, eğitimi; matematik, kimya, biyoloji ile alakalı değilse neden bedenlenmeyi seçiyoruz? Dünya’ya neyi öğrenmeye, neyi deneyimlemeye geliyoruz?

Düşünüyorum da; sınırsız, sonsuz bir varlık olan ruhun Dünyadaki amacı, para kazanmak, ünlü olmak,  vesaire olabilir mi? Yeniden öte aleme geçerken bu kavramları yanında taşıyamayacağına göre Dünya perdesinde bedene dönüşerek yansıması nedendir? Ruh ve Bilinç bedenden ayrıldığında nesi cebinde kalır?

Ayrıca; İnsanların çoğunluğundaki “düzen böyle kurulmuş ve sonsuza dek böyle devam edecek” algısının güvencesi nedir acaba? Sahi unuttuk mu; para kavramını; kapitalizm, sosyalizm, budizm ve hatta romantizm dahil tüm İZM’leri, bugün olmazsa olmaz sandığımız birçok düşünce sistemini, kanunları, dogmaları, Dünya üzerindeki kısacık yaşantımız sürecinde kendi kendimize yarattığımızı ve hiçbir şeyin sonsuza dek var olamayacağını…

Mesela biz Homo Saphiens Saphiensler daha ne kadar var olabileceğiz?

Yeni insan türü Homo Novus var olmaya başladı mı? Aramızdalar mı?

İnsan bedeninin evrimi sürüyor mu? Yeni doğa koşullarına uyumlanıyor mu çocuklarımız?

Bu kim ya da kimlerin umurunda?

Kaçıncı yüzyıldayız ve kaç Dünyalı içinde bulunduğumuz çağa yakışan insanın, toplum düzenin nasıl olması gerektiğinin farkında? Aslında farkındalığımız kullandığımız kelimelere de yansıyor. “Çağdaş” diyoruz mesela ama düşünmüyoruz kelimenin anlamının “aynı çağda olan” demek olduğunu; Amerika Birleşik Devletleri ile İran çağdaş devletlerdir, lakin birinin diğerinden daha çok “çağın gereklerini yerine getiren” bir devlet olduğu dile getirmek istiyorsak “Çağcıl” kelimesidir Türkçe karşılığı.

Bakın 1971 yılında bu şarkısıyla çağının çok ötesine atıfta bulunan bir müzisyen Dünya’ya neler diyor,

nasıl bir çağrıda bulunuyor:

DÜŞLE! (IMAGINE)

Cennet ve Cehennemin olmadığını düşle. (Imagine there’s no heaven)
Eğer istersen, bunu düşlemek kolay. (It’s easy if you try)
Üzerimizde sadece gökyüzü. (No hell below us above us only sky)
Tüm insanların bugün için yaşadıklarını düşle. (Imagine all the people living for today)

Ülkelerin olmadığını düşle. (Imagine there’s no countries)
Bu o kadar zor değil. (It isn’t hard to do)
Ölmek ve öldürmek için bir nedenin olmadığını; (Nothing to kill or die for)
Dinlerin de olmadığını; (And no religion too)
Tüm insanların barış içinde yaşadığını düşle. (Imagine all the people living life in peace)

Bana sen rüya görüyorsun diyebilirsin. (You may say that I’m a dreamer )
Ama yalnız değilim. (But I’m not the only one)
Belki sen de bir gün bize katılırsın. (I hope someday you’ll join us)
Ve Dünya bir olarak yaşar. (And the world will be as one)

Mülkiyetin olmadığını düşle. (Imagine no possessions)
Acaba bunu düşünebilir misin? (I wonder if you can)
O zaman açgözlülük ve açlık da olmayacak. (No need for greed or hunger)
Ve insanlar kardeş olacak. (A brotherhood of man)
Tüm insanların Dünya’yı paylaştığını düşle. (Imagine all the people sharing all the world)

Bana sen rüya görüyorsun diyebilirsin. (You may say that I’m a dreamer)
Ama yalnız değilim. (But I’m not the only one)
Belki sen de bir gün bize katılırsın. (I hope someday you’ll join us)
Ve Dünya bir olarak yaşar. (And the world will live as one)

Sevgili Nil Gün yeni kitabına bu şarkının Türkçe sözlerini paylaşarak başlamış.

Vikipedi’den aldığım bilgilere göre bu şarkının sahibi 9 Ekim 1940 İngiltere’de doğmuş.

İlk gitarını ona annesi, lise öğrencisi ve henüz 17 yaşında iken hediye etmiş.

Aynı sene içinde annesini kaybetmiş; önce Paul McCartney bir sene sonra da George Harrison ile tanışmış. Ardından basçı olarak katıldığı gruba  “The Silver Beatles” ismini önermiş. 1960 yılında ise grubun adı tüm Dünya’nın tanıdığı haline dönüyor “The Beatles”. Ringo Star’ın da ekibe katılmasının ardından ilk 45’likleri “Love me do” piyasaya sürülüyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ekibi ilan ediliyor grup.

The Beatles’ı halen daha hatırlayan birçok kişi var ve sanırım daima da olacak.

Lakin bu harikulade şarkının sahibi olan John Lennon hakkında bilmemiz gereken daha çok şey var.

Mesela; Bir İngiliz olmasına rağmen New York aşığı olan ve orada hayatını sürdüren Lennon, Nixon yönetimi sırasında ulusal tehlike olarak hedef gösterilmiş ve sınırdışı edilmek istenmişti. Çünkü Lennon, insanları yazdığı ve bestelediği parçalarıyla; katıldığı televizyon programlarında cesur, özgür açıklamalarıyla; peşinde dolanan kameralara verdiği zekice cevaplarıyla ve yaratıcı eylemleriyle her daim barışa çağırıyor, Vietnam Savaşı’nı sorgulatıyordu. Bunu o kadar başarılı yapıyordu ki kitleleri mıknatıs gibi kendine çekiyordu.

Bu bilgileri yeni edinen biri olarak kendi kendime hayıflanmakla birlikte kendisini ve eserlerini sıkı takibe almayı planlıyorum. Acaba John Lennon aramıza diğerlerinden önce katılmış ve paylaştıklarının kıymeti pek de anlaşılamamış bir Homo Novus muydu?

Lennon’un da yaşadığı dönem itibariyle Dünya tarihine imzalarını atmayı başarmış 68 Kuşağı arasında da acaba var mıydı gelişkin insanlar? Şimdi daha çok merak eder oldum o dönemi ve yaşananları…

Görünen o ki o kuşak bir şekilde sustu ya da susturuldu ama şimdilerde benzer söylemleri çok daha güçlü ve yaygın dile getiren insanlar var ve giderek çoğalıyorlar.

İnsanları silkelemeye; durumlara, olaylara farklı bakmalarını sağlamaya çalışan; “yarın” kelimesini duyduklarında çocuklarına, torunlarına bırakacakları Dünya mirasını düşünmelerini sağlatacak olanlar…

En başta derKidaşlarım!

Peki ya siz onlardan mısınız?

Ya da olmak ister misiniz?

Ben istiyorum!’

Aslında bu yüzden Derki’deyim. Neler olacağını merak ettiğim için…

Ama artık öyle bir aşamaya geldim ki sadece merak etmek, öğrenmek ve paylaşmak da yetmiyor.

Eyleme geçmek ya da benden çok daha önce yola çıkmış olanlara katılmak istiyorum.

Ve bence onlardan biri olan Sevgili Nil Gün’e; kendiminki de dahil olmak üzere, sebebi olduğu tüm “uyanış”lar için çok teşekkür ediyorum.

“Yarın” hepimizin ortak hayallerinin eseri olacak. Bunu lütfen düşünün.

Ve unutmayın, herhangi bir şeyin ya da durumun var olabilmesi için önce hayal edilmesi gerekir.

Bu sebeple gelecekle ilgili hayallerimizi birbirimizle paylaşıp, üzerinde tartışıp, ortak hedefler belirleyebilirsek; onları birer birer Dünya’da gerçekleştirebilir, cenneti yeryüzüne indirebiliriz.

Şimdilerde başka bir kitap okuyorum ve görüyorum ki, bu kitapta Ayşe Kulin tarafından hayatı anlatılan ve hemen bütün Türkiye’nin çok sevdiği o yeryüzü meleği de aynen benim gibi düşünüyormuş hayallerini şu satırlarla dile getirirken;

“Bir zamanlar, zengin olsaydık neler yapardık, diye konuşurduk. Ben hep bir ada tahayyül ederdim.
O adanın ortasında ise koca bir bina. Kocaman ve bir tek! Etraf ağaçlık, çiçeklik ve sevimli hayvanlar, kuşlar, geyikler, kangrularla dolu, hatta maymunlar, filler bile var.
Konağın içinde koskoca bir kütüphane, yeryüzündeki bütün kitapların bir kopyası mevcut ve hepsi sıralanmış. Sonra bir bölümünde geniş bir müzik odası, bütün enstrüman ve notalarıyla.
Orada, bu şirin ve şairane yerde her çeşit insan aradığını bulabiliyor. İşte burada, sen, Ali, bütün sevgili arkadaşlarım, yakınlık duyduğum insanlar hep birlikte yaşıyor, mesut oluyoruz. Orada bencil olmayan her iyi ve temiz insan aradığını bulur. Gerçek aşk nedir, kardeşlik nedir? Bir erkek bir kızı değil, herkes birbirini sever, vs, vs…”

O dev ölümsüz ruh, Türkan Saylan bunları 1953’te kaleme almış.

Kitabın arka kapağında ise onun ağzından şu paragraf paylaşılıyor:

“Tüm insanlığın aklın ve vicdanın aydınlattığı yolda yürümeyi seçeceği gün, er ya da geç gelecekti
Buna bütün kalbimle inanıyordum. Sabrımı ve sükunetimi, bu inançtan alıyordum.
O güne kadar, başa her gelen çekilecek!
Oyunun kuralı böyle! Yaşam oyununun!
Ne demiş şair: ‘Yaşamak şakaya gelmez…’ ”

Kitabı okudukça daha da iyi anlıyorum ki Sayın Saylan gençlik dönemi itibariyle hep insanlığın “yarın”larını aydınlatmayı düşlemiş ve bir ömrü hayallerini gerçekleştirmeye adamış…

Diliyorum nurlar içinde gülümsüyor ve hayattayken olduğu gibi ardında bıraktıklarıyla da yine hepimize ışık olsun!

Diliyorum O ve nice onun gibi Dünyamıza özel görevlerle gelen ruhlara layık bir “yarın” algımız olsun!

Kerem Seven