Spiritüel avukatın el kitabının önsözünü geçen ay ki sayımızda sizlerle paylaşmıştım. Bu sayıda çok daha önemli olan maddeleri açıklamaya başlayacağım. Bu sayıda ilk üç maddeye göz gezdireceğiz birlikte…

Daha önce de belirttiğim gibi spiritüel yani ruhsal olana yolculuk ya da bu yaşamda var oluşu sorgulama yolculuğuna girdiğinizde içinde bulunduğunuz yaşamın unsurlarıyla bir bağlantısızlık ve uyuşmazlık durumu meydana gelir. Madde ile maneviyat her ne kadar birbirini tamamlar gibi görünse de aslında bir dengenin iki ucudurlar ve birinin ağır bastığı yerde diğerinin dengesi bozulur, diğerinin ağır bastığı yerde öbürü havalarda uçar. Özellikle maddenin yere yakın olması durumunda maneviyat tepelerde bir yerde uzaktan görülür ama yakalamak zordur; maneviyatın ağır bastığı noktada da maddiyattan söz etmek anlamsızlaşır. Çünkü maddenin, doğası gereği yere yakın olması gerekmektedir, tepelere uçtuğu zaman nereye gider bilinmez. Bu yüzden madde ile fazla ilgili bir mesleğiniz varsa ve maneviyat eğer ağır basma durumundaysa, bir kere bu mesleği artık icra edemeyebilir hale gelirsiniz ki, bu da spiritüel avukatlığın en önemli risklerinden biridir. Bu yüzden kendinize başka bir iş aramanız, bunu cazip bulmuyorsanız mutlaka bir uğraş edinmeniz, gözden kaybolmuş maddeyi biraz görüş alanınıza doğru yakınlaştırmayı sağlar ki yaşamın sürebilmesi için bu, mutlaka yapılması gereken bir eylemdir.

Yok kardeşim ben manevi arayışımı yaparken işimle de iştigal edeceğim derseniz işte o zaman ortaya çıkacak olan gülünç manzaralara hazırlıklı olmanızda fayda var. Maneviyat arayışı özellikle hassas bir ruhu size hediye eder ki birden kendinizi bir toplum suçlusunu bile mağdur olarak görmenize yol açabilir ve o da kendi karmasını yaşıyor; yazık, vah vah demenize kadar götürür işi. Sonra da hadi bağışlayalım onu, affedelim, saralım sarmalayalım gibi daha da beter durumlara sebebiyet verebilir. Bu ciddi bir tuzaktır, düşmemeye özen gösterin.

Ha işime bir süreliğine ara verebilirim derseniz eğer, bu ara vermeyi gönül rahatlığıyla yapabilmeniz için daha önce de belirttiğim gibi cebinizde bir mikta para olması önemlidir. Tabii siz hiç bir işle uğraşamayacağım, kusura bakmayın artık da diyebilirsiniz; bunun sonu sizin buhran geçirmenizle sonuçlanır ki, o zaman zaten manevi arayıştan da eser kalmaz ortalıkta… Manevi arayışa girdiğiniz için var olan tüm yapılara, hatta her türlü ota boka tepki vereceğiniz için sizi toplum düşmanı, sistem yıkıcı, zararlı haşerat hatta hasta ruhlu ilan edebilirler ki, sistemin sizi bu şekilde tamamen dışlamasının sizin manevi arayışınıza hiçbir katkısı olmayacağı gibi arayışı ketlemesi bakımından da asla önerilmez.

Söz dinleyerek ufakta olsa bir işin ucundan tuttunuz, kendinize ufak tefek sorumluluklar geliştirdiniz,bilmelisiniz ki böyle bir yolda uzun bir yürüyüşten sonra birileriyle karşılaşacağınız için öncelikle yalnız olduğunuz gerçeğine kendinizi alışmanız gerekmektedir.
Çünkü manevi olan yolda olmak demek, bire ulaşma çabası demektir ve “Bir” daima kendine dönüş ve bu dönüşün devamında tamamlanma getirse de bu süreçte sonsuz yalnızlık da getirir ve bir insan olarak bu yalnızlıkla başetmek imkansız denecek kadar zordur.

Öncelikle 1. madde de size ayaklarınızın –her ne kadar kafanız beş karış havada olsa da- yere sağlam basması gerekliliğini önermek durumundayım. Bedeniniz sağlıklı olsun ki sağlam durabilesiniz. Bu yüzden tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum spiritüel yola girdiğiniz anda bir sağlık testinden geçmeniz elzemdir. Çünkü maneviyatın dalgaları da en az maddiyatın dalgaları kadar serttir ve yere devrildiğiniz anda ayağa kalkmakta en az diğerinin size toslaması kadar zorlanırsınız.

2. madde olarak daima tetikte olmanızı önermek durumundayım. Sizi bu yoldan çevirmek isteyen gaflet ve delalet içinde bulunan hainler olabilir. Türlü türlü ve cazip hale getirilmiş olan maddeleri gözünüzün içine sokabilirler… Ama bunlar sizin şevkinizi kırmasın, şimdi almayayım, bir gün bir yerde daha sonra belki deyin, gülün geçin. Kendinizi uçan balonu yakalamaya çalışan bir çocuk gibi hissedin; bu vesileyle uçmayı bile becerebilirsiniz belki… Tabii düşünce formunda uçun, madde düzleminde bunu pek tavsiye edemeyeceğim. Tabii bir helikopterle bir balonun peşine düşebilirsiniz, bu da bir ihtimaldir. Ya da paraşütle bir uçaktan kendinizi aşağı bırakabilirsiniz; dünyanın maddi gerçekliğine tepeden bakmak ayrı bir haz yaşatabilir size ve bu sizin bire yaklaşmanızı bile sağlayabilir belki de…

3. madde olarak gerekmedikçe fazla konuşmamaya özen göstermenizi önermek durumundayım. Derin düşüncelere dalın, kelimeleri ihtiyatlı, az ve öz kullanın. İlle de konuşma ihtiyacındayım derseniz kendinizle konuşun, gerekirse tartışın, hatta ve hatta kavga edin. Çünkü kendinize karşı gerçekleştirdiğiniz böyle bir saldırıda egonuz derhal savunmaya geçeceğinden canlanan enerjiniz ile zaten dünyanın bütün maddi gerçekliklerini sallarsınız; sallayamazsanız sakın umudunuzu yitirmeyin, arada spiritülliği bir emniyet sübabı gibi sallayabilirsiniz, havalandırabilirsiniz ama sakın ola ki maneviyattan sıkıldım ben, maddi dünyaya dönmek istiyorum demeyin… Çünkü bu kaçmaktır ve yaşam sizin bu noktada asla kaçışınıza izin vermez. Sizi daima döndürür dolaştırır, kaçtığınız noktaya geri götürür. Adres bilmeyen yolcuların, kısa günün karı ilkesini düstur edinmiş uyanık taksi şöförlerinin eline düşmesinden beter olursunuz. Bu iş böyle de mendebur bir iştir anlayacağınız. Bu yüzden başlangıçta, merak edeceğiniz şeyler hakkında iyi düşünün, öyle karar verin. Çünkü yaşamda seçilen bütün yolların ağır bir sorumluluğu vardır ve bu yollar sizin keyfekeder oynayabileceğiniz birer oyuncak değildir. Üzerinizden tır gibi geçtiğinde plakasını alın bile diyemezsiniz. Çünkü o anda üzerinizden bir tır konvoyu geçtiğini farkedemeden terk-i dünya eylersiniz.

Eh o zamanda maneviyatla sonsuza dek bütünleşeceğiniz için öte taraftan ağıt yakar durursunuz; bu yaşamda gene beceremedik, olmadı kısmet diğer yaşamaymış diye…

Bu yazının devamı da kısmetse diğer sayıya artık….

Bu arada son bir not; spiritüel avukat şeklinde bir rozet yaptırıp yakanıza takmayı unutmayın.

Aylin Yabanoğlu

21.10.1966 yılında Trabzon da dünyaya geldim. Çocukluğumda sanata çok fazla meyli ve yeteneği olan biriyken okumaya olan düşkünlüğüm ve gelişmiş bir adalet anlayışına sahip olmam sonucu Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdim. Yüksek öğrenimimi 1989 yılında tamamladım. Meslek olarak avukatlığı seçmem sonucu oldukça maceralı bir avukatlık hayatım oldu. Ara verdiğim dönemlerde kendi çapımda şiirlerim, denemelerim, kısa öykülerim ve bazen de resim çalışmalarım oldu. Bu süreçte de manevi dünyayı ve kendimi tanıma arzum yüzünden çıktığım yolculukta astroloji, psikoloji, felsefe derken en sonunda spiritüalizme kadar varan noktada her anım oldukça renkli olaylara sahne oldu.