Yurt dışında yaşayan yakın bir arkadaşım bir Pazar günü heyecan içinde beni aramıştı. Bana isteklerinin ve dileklerinin gerçekleşmemesi sonucu çok mutsuz olduğunu ve bununla baş edemedeğini söyleyerek ardından eklemişti. “Senin hislerin kuvvetlidir, ne olur içine bir şey doğarsa bana istediklerime ne zaman kavuşacağımı söyler misin?”

Telefonu kapatmıştık ama çok sevdiğim arkadaşımın durumuna çok üzülmüştüm. Hepimizin zaman zaman içine düştüğü hayata dair güven bunalımı yaşıyordu. Teslimiyet içinde her zaman kalmak çok kolay bir şey olmadığı gibi akışta kalmak ve herşeyi olduğu gibi kabul etmek de çok zordu.

Onu içine düştüğü bunalımdan nasıl çıkarabileceğimi düşünürken uyuya kalmışım. Rüyamda yine aynı telefon konuşmasının tekrarını görüyordum ve enerjisini çok sevdiğim Yükselmiş Üstatlar’dan olan Kuthumi’ye arkadaşımın isteklerinin ne zaman yerine geleceğini soruyordum. Rüyamda Kuthumi bana “arkadaşına Orpheus hikayesini anlatmalısın” diyordu.

Uyandığım zaman büyük heyecan içindeydim. Orpehus’da kimdi? Nasıl bilebilirdim bu cevabın ne anlama geldiğini? İçim sıkılmıştı. Hayatımda ilk kez böyle bir isim duyuyordum. Dolayısıyla Kuthumi’nin söylemek istediği acaba teslimiyet ile ilgili olabilir miydi?

İlk Kural: Şüphesizlik Sihir Başlatır!

Tüm bu sorularla boğuşurken aklıma internete bakmak geldi ve arama motoruna Orpheus yazdım. İşte zihnimi durduran sihirli anla da böylelikle tanışmış oldum. Gerçekten de böyle bir isim vardı. Üstelik hikayesi de inanılmazdı. İlk okuduğumda konunun teslimiyet olduğunu sezinlemiştim. Aldığım ilk bilgiler gerçekten inanılmazdı.

Orpheus mitolojideki ünlü Trakyalı ozandır. Orpheus Musalardan Eurydike’ye aşık olmuş, onunla evlenmiştir. Eurydike bir gün ormanda gezinirken ayağını bir yılan sokmuş ve ölmüştür. Orpheus bunun üzerine lirini alarak karısının ardından Hades’e yani ölüler ülksine gitmiştir. Orpheus’un yeraltında kaldığı süre içinde cehennemde tüm işkenceler durmuş, güzel müziği ona yeraltının tüm kapılarını açmış, Tanrı Hades bile duygulanarak gözyaşlarını tutamamıştır. Hades, Orpheus’a karısını da alarak yeryüzüne dönmesi için izin vermiş, ancak dönüp ardına bakmaması gibi bir şart koşmuştur. Orheus çıkış yolunda dayanamamış, dönüp arkasına bakmış, o sırada karısı birden görünmez olarak Hades’e geri dönmüş ve Orpheus’a ölüler ülkesinin kapıları bir daha açılmamıştır.

Hikaye böyle devam ediyordu. Bu bilgiler sayesinde doğrulanan isim bilgisi bana hayatımda kimsenin açamayacağı kapıyı açmıştı. Üstat Kuthumi’ye duyduğum güven sonsuzdu ama bu bilginin doğrulanması sayesinde de; kendime “kendim olma” yolculuğumda paha biçilemez güven hediyesi vermiştim. Kendimden şüphe etmeden içsel ve dışşal bilgiyi birleştirmiştim. Bu benim kendi şüphesizliğime uyandığım yeni dünyamdı: “İyi ki doğdum.”

Tanrı Hades, Orpheus’a dönüp arkasına bakmaması için şart koşmuştu ancak Orpheus dönüp arkasına bakarak “teslimiyetsizlik” sergilemişti. Oysa benim içine doğduğum yeni dünyada bolca sihir vardı ve tek şartı şüphesizlikti.

Öğrendiğim en önemli öğreti kendime inanmam sayesinde açıklığa kavuşmuştu. Buna göre; isteklerimizin ve dileklerimizin yerine geleceğinin inancını hiçbir zaman yitirmeden yaşama bakmalıydık. Arkamıza dönmeden yani geçmişe bakmadan; korku ve endişe dolu anılarımıza gömülmeden daima şimdi anımzda kalarak şüphe içinde olmadan yolumuza devam etmeliydik.

Ölüler Ülkesinin kapılarının bir daha açılmaması bizi yaşamadan alıkoyan bir engel olabilir miydi? şimdi bunun üzerine düşünmeye başlamıştım. Kuthumi bu kez rüya dışında da bana bilgi verebilir miydi? Sihirli yolculuğuma duyduğum güven ve şüphesizlik acaba devam edebilir miydi?

İkinci Kural: Sessizlik Sihir Başlatır!

Derin bir nefes aldım ve soruma konstantre oldum. Cevap çok sessizce ve ilham şeklinde gelmişti: “Evet. Ölüler Ülkesinin kapılarının bir daha açılmaması bizi yaşamdan alıkoyan bir engeldir. Rüyandan süphe etmeyerek bunu sen zaten anladın. Şüphe ölüler ülkesidir. Sen şüphesizliğe girinceye kadar varlığından haberdar bile olmadığın kendi kütüphanende ki bilgiler öylece durmaktaydı. Dolayısı ile sana ölü gelen bir sürü bilgiyi sen dirilterek deneyim haline getirmeyi başardın. Kendi ölü kapını açarak, kendine şüphsizce harika bir alan yarattın. Arkana baksaydın yani şüphe içinde olsaydın ya da deli saçması diyerek konuyu görmezden gelseydin bu senin küçük aydınlanman olmayacaktı. Araştırmalar önemlidir ama senin kendi iç araştırmaların kadar evrende önemli olan hiçbir şey yoktur. Ayrıca insanoğlunda ne varsa onu yaratarak ortaya çıkarır. Bundan sonra sen de arama motorunu nasıl kullanacağını öğrenmiş oldun. İnsanlar içselleşmeyi öğrenebilirlerse, derinlerde yatan bilgilere ulaşabilirler. O zaman gerçekten de dış araçlara ihtiyaç bile duymayabilirler.”

Helena Blavatsky!

Kuthumi ile içsel arama motorumun başladığı süreç beni resmen sarhoş etmişti. Kendime yeni bir oyun alanı yaratmıştım. Sıradaki ne diye düşünmeye başlamışken Kuthumi bana, “Helena olduğun zamanı hatırla” demişti. İşte yine başlıyordum. Helena da kimdi? Derinleştim ve sessizleştim. Kendi verilerime ulaşmaya çalıştım. Bilincimi zorlamadan hatırlama yapmak istiyordum. Birşeyler gelir gider gibi olmuştu ama net olarak bir anıya ulaşamıyordum. Daha fazla zorlanamayacağımı düşünerek internetin arama motoruna Helena yazdım fakat hiçbirşey bulamadım. Bin tane Helena vardı ve benimle olan kısmının alakasını bulacağıma duyduğum inanç çok kuvvetliydi. Eşzamanlı bir şekilde bilginin bana açılmasını diledim ve seçtim.

Üçüncü Kural: Seçimlerimiz Sihir Başlatır!

Aradan ne kadar zaman geçtiğini hatırlamadığım bir anda gerçekten de çok eşzamanlı bir şekilde Helena’nın kim olduğunu yine süphesiz alanımda kalarak anlamıştım. Üstat Kuthumi’nin bir gün hayat hikayesini, geçmiş yaşamlarını araştırırken bir anda onun resimleri önümde öylece açılıverdi. Gördüğüm şey inanılmazdı. Resimde Saint Germain Kontu, Kuthumi ve Helana Blavatsky birlikte poz vermişlerdi. Demek Helena, Helena Blavatsky’di ve bana yine yanlış bir bilgi gelmemişti. Bana söylemeye çalıştığı şeyi anlamıştım. Belki geçmiş yaşamımda Helena Blavatsky’dim belki de değildim ancak bana göre en önemli şey; içimdeki bilginin asla yanılmayan gücüydü. Kuthumi ile bu kadar yakın bir enerjiye girebiliyorsam ve de Helena Blavatsky’nin de Teozofinin kurucusu olmasıyla, benim uzun yıllar tasavvuf öğretisiyle iç içe olmam, oldukça örtüşüyordu. Ayrıca bu sayede, Teozofi’nin de inanılmaz öğretisine göz atma şansına sahip olmuştum.

Dördüncü Kural: Şüphesizlik Sözlerin Sihrini Arttırır!

Tüm yaşadığım bu deneyimlerin en keyifli tarafı ise dostlarım aynı ağız birliği içinde söyledikleri sözleridir. “Nereden bildin yine?” Benim de verdiğim cevap hep aynıdır. “Kendimden.”

Sonuç olarak bugünüme geldiğimde artık içimdeki üstatlığa şüphesizlik duyuyorum. Kendi frekansımda kalarak, kendi arama motorumda istediğim tüm bilgilere (yakınlarım dahil) kolaylıkla ulaşabiliyorum. Yaratıcılığım bu sayade çok fazla gelişti. Kendi gücümün Tanrısallığını, şüphe etmeyen insan tarafımla birleştirdiğim zamanlar ise gerçekten inanılamaz sihirli anlar yaşıyorum. O an gerçekten içimdeki üstat dile geliyor ve “Abrakadabra” diyor ya da da Aramice anlamı ile; “Söylediğim gibi yaratacağım” diyerek güvence veriyor.

Hepimize kendi arama motorumuzu keşf edeceğimiz ve bize söylendiği gibi değil “söylediğimiz gibi yaratacağımız” sihirli bir dünya diliyorum…

Esra Ö. Erdoğan