Ruhani insanlar için, bir sorun çok acil gözüküyor: özellikle bazı masum insanların zarar gördüğü bir süreçte, düşmanı öldürmemiz gereken bir savaşı destekleyebilirmiyiz? Diğer bir şekilde söylendiğinde: Bazı savaşlar sürdürülmeye değer mi?

 

Bu gezegende spiritüel kültürü kurmanın can alıcı noktasında bazı sorular yer almaktadır. Eğer kaderimizin, insanların demokrasinin, dinsel toleransın daha yüksek değerlerini ifade ettiği, içimizdeki Yüce kaynak ile daha fazla bağlantılı olduğu, ve her birimizin daha doğru bir vizyon ile bulabildiği belirli, spiritüel-yönlü misyonunun işlediği daha aydınlanmış bir esinlenme ve sevgi düzeyinde işleyen bir dünya yaratmak olduğuna inanıyorsak, o zaman savaş ile nasıl barışık olabiliriz? Geçmişte, çoğu dini lider tamamen pasif bir tavır takınılmasını tavsiye ettiler. “Eğer biri bir yanağınıza vurursa, diğerini de çevirin.”  

 

Yine de bazı savaşlar doğru nedenli gözüküyor. Herhangi birimiz, 2. Dünya Savaşı’nı durdurmayı ve demokrasinin çökmesine ve bazı insanların sistematik ırkçılığına izin vermiş olmayı ister miydi? Ya Bosna’daki müdahale ve orada yaşanan acımasızlığın arasına girilmesi?

 

Benim şahsi görüşüm şöyledir. Spiritüel gelişimin şu zamanlardaki seviyesinde, hala nefret ve korku ile motive olanlar, sadece statükoya değil, aynı zamanda dünya’nın devam eden gelişimine de tehdit oluşturmaktadırlar, ve bu nedenle durdurulmalıdırlar. Bu sürecin bir bölümü, çatışmanın nedenini yaratan bütünün rolü ile bir araya mı gelmektedir? Tabi ki. Şu sıralar patlayan tutuculuk ve dinsel nefret, gerçek İslami inanç olmamasına rağmen,  yüzyıllarca süren Avrupa emparyalizminin, bazı Batılı ulusların, özellikle Asya’da ve Orta Doğu’da, gelişmemiş ülkeleri ele geçirmesinin ve onları idaresi altında tutması, yerel halkı yıllarca ulusal otonomisiz bırakmasının, sonucudur.

 

 

Bu tür zedeleyici Emparyalizme giren ülkelerin bir çoğu özür dilemiş ve kurban olan bir çok ülke de o zamandan beri otonomisini kazanmıştır. Sürtüşme Kudüs olmuştur, burada hem Araplar hem de Yahudiler yaşamaktadırlar. 2. dünya Savaşı’ndan sonra bölgeden çıkmak isteyen İngiltere, Birleşmiş Milletler’in yardımı ile, şehri Filistin ve Yahudi bölgeleri olmak üzere bölmüş, ve İsrail’i yaratmıştır. Ama Araplar derhal İsrail’e saldırmış ve bu yeni ulusu yok etmeye çalışmış, İsraillilerin karşı saldırıya geçmesine  ve bölgelerini korunabilir hale getirme amacıyla genişletmelerine yol açmıştır. Bundan sonrası kısasa-kısas olarak süregelmiş, Filistinliler yerlerinden olduğunu hissetmeye devam etmiş, fakat İsrail’e tehdit oluşturmaktan vaz geçmeyi reddetmiştir.

 

Burada barış mümkün müdür? Şüphesiz. Fakat bu her iki tarafın da ortada buluşmayı, ve uzun zamandır akan kanı durdurarak konuşmayı kabulü ile gerçekleşebilir. Bu barış terörizmi gerçekten durdurur mu? Böyle olacağını zannetmiyorum, çünkü teröristin kişisel-kimliği kişisel-unutulmazlıktır.  Mesela, Bin Laden son zamanlara kadar hiç Orta Doğu’dan dahi bahsetmemiştir. Onun terörizmi, vizyonunda Batı’nın çürütücü etkisi yok etmeye yöneliktir, başka bir deyişle, bizim filmlerimiz, bizim ekonomimiz, bizim serbest ifademiz –özellikle kadınlar için, ve bizim destek verdiğimiz ve onun gözünde kukla Müslüman ülkelerin hükümetlerini yıkmak yönündedir.  O, çarpıtılmış ve sıkı bir şekilde tutucu olan bir İslami dünya ve diğer tüm dini ve sosyal yapıların yok edilmesini, istemektedir.

 

Birdenbire mantığa gelebilir mi? Bunun da olası olduğunu düşünmüyorum. Katı kurallı kimliklerle (dramların kontrolü) çalışmış olanlarımız bilir ki bunlar mantığa ve fikir tartışmasına yanıt vermezler. Bunlar sadece içsel sevgi ve güvenliğin keşfedildiği duygusal arınmalara yanıt verirler. Böyle bir arınmanın gerçekleşmesini sağlamak, herşeye rağmen,  yeterli sayıda kişinin, sorunu olan kişiye yönelik olarak yoğun dua etmesi ile, kesinlikle mümkündür. DÜNYA DUA PROJESİ (http://www.celestinevision.com/), terörizme ve diğer “sıcak noktalara” böyle bir dua yaratmak için geliştirilmiştir.

 

Benim inancım, Savaş’ın doğru olup olmadığı hissine bağımlı olmadan, Sevgi’yi sağlama, Sevgi bilinci içinde kalma, ve nefrete yönelmeyi veya cezalandırılmaya çağrıyı reddetme, sorumluluğunu taşımaktır. Evet, dünyayı terörizmden kurtarmak zorundayız. Bunu geciktirmek, terörizmin ileride eline daha da yıkıcı silahlar geçirmesine izin verme riskini göze almaktır. Fakat tüm hareketlerimizin Sevgi’den gelmesi gerekir, savaş hareketimizin bile, ve hiç bir zaman duanın gücünü unutmamamız gerekir. 

 

Bizler bu dünyada Tanrı’nın Sevgi elçileriyiz, ve eğer yeterli kısmımız Sevgi’ye odaklanırsa, sonuç mucizevi olacaktır.

Konuk Yazar