Son sahip olduğum şey (büyük parça) olan odamı da bırakıyorum. İçgüdüsel olarak son dört senedir sahip olduğum her şeyden teker teker kurtuldum.

Önce gemi mühendisi etiketini attım. Bir gün aklıma geldi. Kendime sordum “yapıyor muyum bu işi?”. “Evet” dedim. Bir anda aklıma gelen bu soruyu bir an tereddüt etmeden cevapladım. Cevaplarımı severim ben. Onların arkasında dururum. Pes etmez değilim. Ama peşini bırakmam. Diyeceksiniz “peki o etiketi bıraktın bunu aldın” diye. Ne almışım? Oytun bir nedir? Çok değişik cevaplar duyabilirsiniz. Tam da yeni bir etiket almış sayılmam. Bunu nasıl becerdiğim ayrı konu. Unutmadan o “evet” hayatımda hissettiğim en büyük omuzdan yük kalkma idi. Duygusunu her an hatırlayabilirim.

Sonra tam bir kız arkadaşa sahip olmamaya başladım. Bu yüzden suçlandım. Ama her halükarda vakit geçirmek için iyi birisiyim.

Cumhuriyetçi, yine bir nevi tek yolcu etiketimi de terk ettim  Anca anti Tayyipçi denebilirim. O da iddiasında olmadığım bir şeydir. Ben kendi işime bakarım.

Dine dair bir etiketim yoktu hala yok. Dini mi söyleyebilecek olan var mı?

Herkes bir anneye sahiptir. Ama bu sahiplik durumu kişiden kişiye farklılık gösterir. Aslında ne kadar senin hayatında belirleyici olduğundan bahsediyorum. Bundan da kurtuldum. Sadece kendi kararlarımı kendim veririm gibi bir şey. Sevgi bundan bağımsızdır ki bana sorarsanız hatta ters orantılı çalışır. Yani karşımdakini ne kadar sevdiğim ona tanıdığın özgürlükle ölçülebilirdi. Bunun maksimumunu bize verdiği herşey ile tanrıyı olduğu gibi kabul etmek ile yapmayı hedefliyoruz. Bir de bu gözle bakın sahip olduklarınıza, ilişkilerinize. Mutlu eden yalanlar ve korkunç gerçekler. Bu arada annemle çok sık görüşmesek de birbirimizi severiz. O zor bir kadın. E ben de zorum. Ama benim kimseye kısıtlama getirdiğim olmaz. Kendimi korumak amacım.

Gemi mühendisliğinden sonra birikmiş param hiç olmadı. Tam bir akış oldu, gelir ve aynen gider. Hiç bir şeyden de geri kaldım diyemem. 2006’da Fransa’dan döndüğümden beri yurt dışına gidemedim ama olsun. Paraya da sahip olmamışım.

Akrabalar deseniz, elime bakanım yok, eline baktığım yok. Babamın ölümünden sonra baba tarafıyla koptuk. Koptuk dediğim ben ve annem. Anne tarafı deseniz daha çok Uşak’talar ve ben şu son sıralar oralara gidip geldim ve kesinlikle onlarla kendim olarak tanışmış oldum ve kendimi tanıtmış oldum. Önerdiğim bir kitaptan rahatsız olan bir ikisini hissettim. Hepsi o yoksa harika geçti. Uygulamalarım sebebiyle hangi yoğunlukta insan tanıdığımı ve hikaye dinlediğimi size anlatamam. Bu akraba grubu olmaktan bir hayli Uşak grubuna dönüştü.

Çocuk yapmadım. Bazı arkadaşlarım yaptı. Etkilendiğim bir astroloji seansım da bana “ Sen olgunluğa geçen bir ruh olarak isteseydin babalık işini harika bir şekilde yapabilirdin. Bunu geçmiş yaşamlarında deneyimlemişsin. Ve artık bu yaşamda bu sana o kadar da ilginç gelmiyor”  demişti.

Kredi almıştım. Avukata düştü. Kara listeye girdim. Artık kredi vermezlermiş. Ben çok istiyordum zaten. Bitti temizim. Kredi kartlarımı da iptal ettiler. Müthiş işime geldi. Sadece cebimdekini harcıyorum. Sadece bir banka hesabım var. Aklımda binde bir yer kaplamaz. Bu da son dört senede oldu.  Kredi kartına sahip değilim. Taksit yaptırmıyorum. Fransa’da taksit diye bir şey yoktur mesela, hatta kredi kartı da bir çeşit debit karttır. Hafif esnektir. “Harcayamazsın” derler yani adama olmayan paranı. Neden? Halkı için bir yaşam tasarladığını unutmamış, iletişim ortamına sahip, korku üzerine kurulmamış, batıllarla dolmamış, seri katilimiz yok diye övünen ama nedense kalın duvarlar perdeler, dip kuytulara girmeye çalışan bir aileler sistemi olmayan bir yerdir Fransa da ondan. Tüm yaşamımızın bir Fransız’ın gözünden inanılması güç olduğunu ben biliyorum, birçok insan bilmez.

Bağımlımmış gibi beni görme ihtiyacında olan hiçbir arkadaşım yok. Ben de vazgeçilmez olmadığımı bilirim, onlar da. Bir iki bana zarar verdiğini fark ettiğim arkadaşıma bu yazı tadında iki mektup yazdım. Ve hala birbirimizi severiz aynı ortama gireriz, çok da eğleniriz. Ama görüşmeyiz. Diğer arkadaşlarımı sorarsanız, çok memnun olduğumu söyleyebilirim. Sanırım en “birinci” gördüğüm değer arkadaşlık zaten. Dün akşam elimize geçen kitaptan öylesine açtığımız sayfada, sayfayı bulamam ama aynen şu yazıyordu : “Batı kültürü ilişki kavramını aynen karşı cinse yönelme, onu arama, onu bulma, onunla zaman geçirme, hatuna yumulma ya da erkeğe sığınma gibi algılarken, doğu kültürü ilişkiye arkadaş edinme olarak bakar.” Bu güven gerektirir. Sevgi gerektirir. Kendini tam ifade gerektirir. O kadar çok arkadaşıma duymakta zorlanacakları o kadar çok  şey söyledim ki. Geriye kalanlar gerçek arkadaş oldular. Bana da istediklerini söylerler.

Araba falan yoktu zaten. En son babamın arabasına sahip gibiydim yıl 2003. Bir çevirmede bağladılar. 2005’te bir kaç kez “araba alsam mı?” diye içimden geçirdim.

Uslu çocuk etiketim de yok. Sigara, alkol içiyorum. Dolayısıyla her tür ortamda eğlenebilirim. Neden sigara içiyorsun diyenlere “ben size sigara içmeyin mi dedim?” diyorum.

Kendimi ifade etmeyi nispeten başardığım için nispeten mecbur kaldığım ortamlarda insanlarla konuşurum. Aklıma geleni onun duymak istediği oranda birazcık sınırları genişleterek söylerim. Onu merak ederim, ondan çaktırmadan kelimeler alırım. Eğlenirim. Beni bazen dışlarlar ama başından beri de bir kastım olmadığını bilirler. Çelişkiye düşerler. Seviyor muyuz, sevmiyor muyuz? Bu arada beni tanırlar.

Yemediğim bir sakatat var.

Verilmiş sözlerim yok. Ne devlete, ne insana. Vergi borcum var. O Allah’ın emri. Alacak bir şey bulamazlar.

Kendimi kimseye borçlu hissetmiyorum. Düşük miktarlarda arkadaşlarımdan alıp geri ödemediğim zor zaman unutulmuş borçları dışında. Her şeyin başı zordur. Sonra alışırsın.

Bir vatandaş olarak borç hissetmiyorum. Kendimi yeterince ifade ediyorum. Düşünüp de Facebook’ta “paylaşmayayım” dediğim neredeyse yoktur. İnsanlık borcu olarak insanlığa kendimi adamış hissediyorum zaten. Evlat borcu derseniz. Bunu açıkladım.

Bilgisayar, çorap, t-shirt dışında pek bir şeyim yok. Bilgisayar da netbook ha.

Yakında süresiz ve kuralsız bir yolculuğa çıkıyorum. Ne olacağını bilmiyorum. Fakat bu bir belgesel dizi gibi, çekip, montajlayıp, internette yayınlayacağım. İki arkadaşla beraberim. Birini kameraman yapacağım da ısındırmaya çalışıyorum. Bu günlerde söylemlerimle bu durumu normalleştiriyorum.

Amacım ilginç olmak ve kaybedecek bir şeyim olmadığı için maymunluk yapabilirim. Veya fazlaca cesur olabilirim. Ben aykırıyım, arkadaşlarım da öyle. Kendi gördüklerimi size de göstereceğim. Ve düşündüklerim.

Oytun Okkır