“Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”
Atatürk

İnsan, gerek ruhsal gerek sosyal gelişimi içinde yaşam boyu bir yığın soruya cevap aramak zorunda kalıyor. Cevaplanan sorular ise cevaplanamayanların yanında çok az kalıyor. Her birey farklıdır. Ve bireyler arasındaki fiziksel, zihinsel ve duygusal anlamdaki ayrılıklar sanılandan çok daha fazladır. Doğuştan gelen farklılıkların yanı sıra yetişme ve eğitim sürelerinde karşılaşılan olaylar ve yaşanan deneyimler de birbirinden çok farklı olduğundan farklılaşma artarak gider. Bireylerin değerli olmasını sağlayan çoğu kez farklı özellikleridir. İnsanlar kendilerine has yönleriyle fark edilirler, tanınırlar ve anımsanırlar. Bu nedenle, sıradan bir yaşam sürmek ve herhangi biri olmak istemeyenler kişisel özelliklerini bilmeli, bunları ortaya çıkartmalı, geliştirmeli ve kullanmalıdırlar.

 

Değeri ile ederi arasında büyük uçurumlar olan bir oluşum haline geldi bilgi. Kişisel gelişime yönelik bilginin, yaşam kalitesini yükselttiği, ilişkileri geliştirdiği, sorunları çözdüğü, huzuru, güveni ve morali arttırdığı ölçüde değeri artar.
 

Doğru seçim yapabildiğimiz zaman; kitaplar, filmler, seyahatler, konuşmacılar, uzmanlar ve arkadaşlar çok değişik deneyimlerin kazanılmasına yardımcı olabilirler. Hiçbirimizin ömrü tüm deneyimleri kendi başımıza yaşayacak kadar uzun olmadığından kişisel gelişimimizi desteklemek anlamında başkalarının deneyimlerinden de yararlanmamız gerekiyor hayatın içinde. Ancak, kişisel gelişim ve farkındalık süreci bizleri hiçbir şekilde bencilliğe, yalnızlığa ve içe dönüklüğe götürmemelidir. Farklı, özgün ve güçlü olma duygusunun anlamsız bir bağımsızlık, bağlantısızlık saplantısına yol açmasına izin verilmemelidir. Bizler için önemli ve dahası anlamlı olan sosyal yaşantıya uygun düşünmek ve davranmaktır.  Sosyal yaşam içinde başkaları tarafından benimsenmemiz ve değer verilmemiz, yaptığımız işlerde ve kurduğumuz ilişkilerde diğerlerine anlamlı katkılar sağlamamıza bağlıdır. Paylaşma isteği ve takım çalışması alışkanlığı olan insanlar bütünlük anlayışını, ait olma bilincini kazanmış ve olgunlaşmış olan insanlardır.

 

Kişisel olgunlaşma sürecini tamamlamış, etkili insan olma özelliklerini kazanmış insanlar, farklı ve özgün insan olmanın ve ekip içinde olmanın gereklerini rahatlıkla birlikte yerine getirebilirler. Farklılıkları toplumsal bütünleşme süreci için bir engel olarak değil de, ait olma duygusunu uyarıcı ve zenginleştirici güçler olarak görebilirler.

 

İnsan kişisel gelişim sürecinde hem birey hem ekip olabilmeyi çelişki değil tam tersine birbirini dengeleyen ve destekleyen güçler olarak görebilmelidir. O zaman yaşamın temel amacı olan huzuru, mutluluğu, güveni ve başarıyı elde etmesi çok kolaylaşacaktır. Kişisel gelişim yıllar boyu süren eğitimler, uygulamalar, inisiyasyonlar sonunda düşünüp “sadece insanmışım” diyebilmektir. Bu da cesaret ister. Kişisel gelişim tüm bu süreç içinde bu cesareti kazanmaktır aslında yalnızca. 

 

Tekamül denilen şey, insanın kendini bilinçli olarak kavrama sürecidir. Bir çok kavramın özümsenmesi ve bilinçlenme, gelişim için gereken farkındalık sürecinin kendisini oluşturur. Bu da temel bilgilerin enine boyuna araştırılmasını gerektirir. Maalesef günümüzde kişisel gelişim adına arayış içinde olan insanlar bu önemli noktayı gözden kaçırmakta ve sonu hüsranla biten öğretilere kapılmaktalar. Ve ne yazık ki bir çok yerde kendini uzman zanneden birilerinin sunduğu dışı cilalı öğretilere kapılıp gitmekteler. Gelişim adına insanlar uluslararası bir beyin yıkama tuzağına düşmekteler. Günümüzde sıradan medyumların genellikle ticari yapılandırmaya dayanan tebliğ bilgileriyle manevi olarak zenginleştiğimizi, kişisel olarak da geliştiğimizi düşünen bir yapay toplum olmaya doğru yol almaktayız.

 

Yaşam içinde en büyük açmazımız ne isek o olmayı becerememek aslında.  İnsan olmanın başlı başına bir ayrıcalık olduğu fikri nedense bizlere yetmiyor bir türlü. Halbuki, kişinin kendini bilmesiyle zihinsel ve duygusal acıları son bulur. Kendini bilmek insanın görev içgüdüsüyle karıştırdığı bir konu. Gerçekte kendini bilmek insanın kendine karşı hissetmesi gereken bir sorumluluktur. Yalnız burada görevle sorumluluğu birbirine karıştırmamak gerekiyor. Görevde sınır vardır, özgürlük kısıtlıdır. Sorumlulukta köşeler yoktur, özgürlük sınırsızdır. Sorumluluk insanın özünü ve insanlığını özgürce hissetmesidir. İnsanın karakteri, yaşam boyu karşılaştıklarına verdiği tepkilerin ruhundaki gölgesidir. Yaşama karşı tavrı, kişilik yapısının temel taşıdır. Bunlar kalıtsal özellikler değil, bir arada yaşarken birbirlerine bakarak kendilerini geliştirme ve benzetme gereksinimidir.

 

Gösteriş yapmak, büyüklük taslamak, hava atmak bu gün yaygınlaşmış ve kangrene dönüşmüştür. Olduğundan fazla görünme isteği ve cilalı bir görüntü sergileme tutkusu, toplumun değer ölçülerinin kişide yarattığı en acımasız örneklerdir. Maddeye, üne, güçlüye verilen prim ve iltifatlar insanları ister istemez böyle olmanın üstünlüğüne ve saygınlığına inandıran toplumsal bir yanılgıdır. Zayıf kişi beğenilmenin, güçlenmenin, iltifat görmenin peşindedir. Prim almanın peşindedir.

En büyük güç ise, insanın kendi gerçek kimliğine razı olmasıdır.

Öncelikle yaşamı içimizde düzensiz dalgalanan bir parçacık sanma yanılgısından kurtulmamız gerekiyor. Yaşamın içimizde moleküler parçacıklar halinde düzenli olarak hareket ediyor olduğunu fark ettiğimiz zaman yolu yarılamış oluruz. Sonrasında ise, bu durumda sakin kalıp, içsel uyarıları dinleyebilme haline ulaşmak gerekir. Yani burada içsel bir atalet söz konusudur. Fiziksel olarak hiçbir hareketin olmaması değil, olası gereksinimlerin üstüne çıkmama halidir bu. Özel olarak planlanmış harekette bulunmamaktır, en iyi sonuçlara ulaşabilecek minimum hareketi aşmamaktır söz konusu olan. Daha Türkçeleştirmek gerekirse teslimiyet halidir. Ama sorgusuz bir teslimiyet değil, farkında olarak, sessizlikteki uyarıları duyarak oluşturulacak bir teslimiyet hali.

 

Şimdilerde Yeni Çağ hareketinin tüm çekiciliklerinin insanları gerçek gelişim yolundan alıkoyan, dikkatleri başka yönlere çeken şeylere dönüşüyor olması hakkında anlatmaya çalıştıklarım. Özellikle enerjiler, astroloji, kristaller, kanal bilgileri gibi şeylerle ilgileniyorsanız, bunları kötülediğimi düşünmeyin. Süslenmiş ama içi kof olan yollardan sakınmamız gerektiği anlatmaya çalıştığım aslında.

 

Biliyoruz ki, geçmiş dönemlerde her boyutta, seçilen her yolda bu dünya bir geçiş yaşamıştır. Atlantis Uygarlığı dönemine bakacak olursak, bir çok bilge denilebilecek kişinin bilinç seviyesinde müthiş bir “ben” saldırısına maruz kaldığını görüyoruz. Bu kişiler tüm bilgiye sahip olduklarını düşünmeye başlamış, buna inanarak ve “ben” diyerek kadim uygarlıkları mahvetmişlerdir.

 

Şimdi de benzer başka bir geçiş devresindeyiz. Bu geçiş devresi kısaca “ben“ enerjisinin kişisel gelişim çalışmaları yapanları ele geçirmeye çalıştığı bir devredir.  Bir çok üstat konumundaki ya da yakın konumdaki insanlar kendini beğenmiş, bencil, hırslı davranmaya başladılar. Onlar insanlara şifa verebileceklerini, içinizdeki kötü ruhları çıkarabileceklerini, sizi olumsuz enerjilerden kurtarabileceklerini ve size ruhsal bilgiler verebileceklerini söylüyorlar sürekli. Kadim uygarlıkları yıkan “ben” enerjisi şimdi dünyamıza sızmaya çalışıyor. Ve kendimizi aydınlanma yolunda hizmet veren insanlar tarafından sahtekarlık ya da benzeri yakışıksız isimlerle anılırken buluyoruz.

 

Kişisel gelişim adına bir yola giriyoruz. Ve deniyor ki bu yolda herkes farkındalığa ulaşacak. Yolun üzerinde bir çok alternatif var. Kanallar var, ejderhalar var, melekler var, Reiki çeşitleri var, antenler var, dünyanın çekirdeğine uyumluyoruz diyenler var, çeşitli yöntemler var. Çılgınlık halinde öğlen tatilinde bir koşu alınan inisiyasyonlar, meleklerle yapılan danslar, çeşitli komiklikler. Ve en acısı, kişisel gelişim adına kandırılmaya programlanan insanlar tablosu çıkıyor ortaya. 

 

Bir kenarda birisi bu piramitleri başınıza takarsanız, bilinmeyen sırlara ereceksiniz diyor. Bakıyorsunuz bir sürü insan başında piramitlerle dolaşıyor. Birileri meditasyona dalmış. Onlara demişler ki, eğer bunu yaparsanız bu ses sizi uyandıracak hatta filanca boyuta yükseltecektir. Böylece yükseleceksiniz ve geçmiş karmalarınızdan kurtulacaksınız. Başka birisi, bu kristalleri elinizde tutun ve onlara sizinle işbirliği yapması için izin verin diyor. Bir başkası ruhsal danışmanlık yapıyor. Ve sizi özel işlemlerden geçirebilecek bir ruhsal şifacı olduğunu iddia ediyor. “ anlat bakalım neden “ diye başlıyor. İlginç geliyor ve başlıyoruz anlatmaya…

 

Bazılarımız bunlara göz gezdirip yoluna devam ederken, bazılarımız takılıp kalıyor. Çünkü gerçekte tüm buralarda öğretilenler sadece kendimizi bir müddet için iyi hissetmemizi sağlayan şeylerdir.

Anlatmak istediğim aydınlanma çağının büyüleyici unsurları olarak sunulan şeyler, bir çok insanı gitmesi gereken yoldan alıkoyan ayartıcı şeylere dönüşmüş durumda. Ve bir çok insan kişisel gelişim ya da farkındalığa ulaşma adına kendilerini garip bir şamataya kaptırmış durumda. Halbuki kişisel gelişimde yapılması gereken öğretilere gücümüzü teslim etmek değil. Onların öğrenme deneyimimiz içinde yer almasına izin vermek sadece. Kişisel gelişim çakraların açılmasıyla veya mistik uygulamalarla gerçekleşmez. Bir takım guruların oturdukları yerden müritlerinin çakralarını açmaya çalışmakla insanlara farkındalık kazandırılamaz.

 

Hangi uygarlık düzeyinde olursa olsun, kişisel gelişim süreci mevcut kültürde, belirli bir akıl gereğini öngörür. Söz konusu olan, insanın doğa ve toplum içinde kendi özgünlüğünün ayrımına varmasıdır. Bu da kendi sorumluluğumuzu alarak olur. Ortada insanları farkındalığa ulaştıran bir sihirli değnek falan yok, sadece taklitler var.

 

Amacım ahlak dersi vermek değil. Bu doğru, bu yanlış, bu ahlaklı değil demek  istemiyorum. Çok basit bir kriter var farkındalık. Eğer farkındalıkla hareket edersek yanlış yapma oranımız azalır. Farkındalık olmadan da herkes tarafından takdir edilen şeyler çok iyi yapılabilir. Ama farkındalık olmadan yapılanlar sadece gösteriş ve ikiyüzlülük olur ancak. Yapmacık bir hale getiren şeyler ise kişiyi özgürleştirmez, hapsederler. Dağılmış güçler, gürültüdür. Konsantre olmuş güç  ise sessizliktir. Ay bulutların arkasındayken görünmez ama gerçektir ve vardır. Görünenin ardındaki görünmeyeni görmek ve yaşamımıza sahip çıkmaktır kişisel gelişim aslında.

 

Kişisel gelişim o öğretiden bu öğretiye seğirtmek ve kısa zaman dilimlerinde alınan bilgilerle çetele tutmak değildir. Kişisel gelişim kendimiz için neler hissettiğimizdir. Kendi bütünlüğümüzü kurabilmektir. Kişisel gelişimin vermesi gerekenler güven, mutluluk ve iç huzurudur. Birbirimize destek olmayı öğrenmek, nefretin yerine
sevgiyi koyabilmektir. Kendimizi önemsemeyi öğrenmek, güveni geliştirmektir. Anlatmak istediklerimiz ve anlattıklarımızın arkasında durabilmektir. İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görebilmeleridir.

 

Seçimlerini özgürce yapabilmektir kişisel gelişim. Tokalaşmak için elimizi uzattığımızda “merhaba ben ….. master“ demek değildir. Kanal bilgileri muhtelif tebliğler hiç değildir. Bilgileri sezgilerimizle dinleyip beyin süzgecinden geçirmektir. Gizli kalmış güdülenme arzularına kapılmamaktır. Alınan bilgiler doğrultusunda kendini bütünden ayrı sanmak değil, kendini bilmektir. Kendi hayatımızı düzenlemek için emek vermeyi göze almak, yaşamımıza sahip çıkmak, sihirli bir değneğin gelip her şeyi iyileştirmesini umut ederek her öğretiden bir parçayla dengemizi bozmamaktır.

 

Önümüzde bir gelecek var, gelin geçmişle uğraşmaktan vazgeçelim. Ve geleceği yeni bir “eski geçmiş” yaratmak için yaşamayalım. Bu kez geleceği şekillendirelim ve geçmişin tekrarından kurtulalım. Değerlerimizi dar alanda tutmayalım. Mutluluğu kovalamayalım. Yaşayalım. O zaman mutluluk bizi bulacaktır zaten. Ve zarafetle yaşamın üstesinden gelebilecek ruha sahip olalım.

Gülüm Omay