Şöyle bakınca hayatıma hep bir şeylerin peşinde koştum, çünkü ancak onları yakalarsam mutlu olacağıma inandım. Kendimi sevebilmem başkasının bana sevebilmesine bağlıydı ve insanlar beni sevsin diye çabaladım; erkek gibi hissedebilmem için kadınların ilgisine ihtiyacım vardı ve hep o ilginin peşindeydim, bunu da aşk sandım; yaşayabilmek için paraya ihtiyacım vardı ve bunun için var gücümle çalışmalıydım; günlük hayatımda, evimin içinde, okuduğum gazetelerde, ilişkilerimde huzurluysam, içsel huzurum vardı; ama bunların eksikliği halinde ne huzurum vardı, ne mutluluğum, ne sevgim, ne eril algım, ne de yaşama şansım. Hayatım sebep sonuç ilişkisine bağlı oldu hep. Sebepler sonucundaki beni etkiledi. Sonuç artıysa her şey harikaydı, yolundaydı, moralim süperdi, dünya enfes bir yerdi; ama eksiyse bu denklemin sonucu yerlerde sürünüyordum, mutsuzdum, kızgındım, öfkeliydim, kırgındım, aşksızdım, sevgisizdim… Dışardan çok güzel ve sağlam görünen ama 6.1 şiddetinde depreme bile dayanamayacak bir ruh halinde oldum hep…

Bunu kabul ediyorum artık. Yazılımımdaki sebep sonuç denklemi, beni hep kovalayan, peşinde olan, bağımlılıklarla dolu, bir yerde bir dipte, kırılgan ve kendinin farkında olmayan bir ruh haline sürükledi. Harika çalışır görünüp de olmadık yerde kilitlenen android telefonlara benzedim. En acil anda açılmaz ya da yavaşlar ya da yarı yolda bırakır ya sizi o telefonlar. Ben de kendimi yarı yolda bıraktım sıklıkla… Çünkü yazılımımdaki en temel denklem hatalıydı: Sebepler sonuca bağlıydı çünkü… Halbuki gerçek varlık, sebep sonuçta değil; sonuç sebep denkleminde yatıyordu. Peşinde koştuğum sonuçların, aslında ta kendisi olabileceğimi fark etseydim önceden, tüm sebepler bana kendiliğinden geleceklerdi, çünkü artık onların varlığı yokluğu beni etkilememekle kalmayacak, hepsi benden kaynaklanacaklardı…

Ben mutluluğun kendisiysem, ben sevgiysem, ben aşksam, ben yaşamın ta kendisiysem, ben varlıksam, ben ruhsam, ben varsıllıksam, ben sonsuzluksam ve ben burada şu anda aklıma gelmeyen her sonucun ta kendisiysem ki evet aynen öyleyim; evet, hepimiz aynen öyleyiz… O zaman sebeplerin peşinde koşmamıza gerek kalmaz, bilakis evrensel sistem denklemi tamamlamak için sebepleri önümüze dizer, hem de sonuca bakarak yaratılır tüm bu deneyimler… Hayat peşinde koşulan değil, bizden kaynaklanıp, dolu dolu akan ve içinde müthiş keyif alarak seyahat ettiğimiz bir sürece dönüşür.

İşte bu yüzden sonuçların kendisi olduğumu fark etmem çok önemliydi kendi adıma. Şükür şimdi fark ettim bunu, artık yeni yazılımı yükleme komutu da verdim. Tıpkı cep telefonu güncellerken bir süre beklememiz gibi bir süre olacak evet bu, ama yaşamsal yazılımımız bu yeni denklemle güncellendiğinde bambaşka bir deneyim bekliyor olacak, sadece beni değil, hepimizi… 🙂

Denklem çok basit: Sebepler sonuçları değil, sonuçlar sebepleri yaratırlar…

Hadi bakalım şimdi güncellenme zamanı… Bilgi paketi indi, yüklemeye hazır mısınız? 😉

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...